ABD’de bir araştımada şişmanlıklarına, alkol ve sigara kullanmalarına rağmen 100’üncü yaşı görenlerin sırrı “genetik” denildi. “Çevre etkili” diyenler ise “gen” tezine karşı çıkıyor... New York’ta bulunan Albert Einstein Enstitüsü’nde yapılan araştırmada, 95 ile 112 yaşları arasında tam 500 kişi incelemeye alındı. Bu kişilerin yaşam stilleri incelendi. Çoğu alkol ve sigara kullanıyordu. Yüzde 30’u obezlik sınırındaydı. Kolesterolleri vardı ve buna rağmen en uzun süre yaşama rekorunu kırmak üzereydiler. Bunun üzerine araştırmacılar deneklerin genlerini incelemeye aldı. Amaç uzun yaşamayı sağlayıcı formüle ulaşmaktı. Sonuçta, insanların uzun yıllar yaşamasını sağlayacak genetik varyantlar belirlendi. Bu varyantlar sayesinde, 40 veya 50’li yaşlarda günde bir tane alınarak 100 yaşına kadar yaşamayı sağlayacağı öne sürülen bir ilaç geliştirildi. İnsan ömrünü 100 yıl ve daha üzerine çıkartacağı iddia edilen ilacın, 2012 yılında piyasaya çıkması bekleniyor. Ancak bu çalışma 100 yaşın sırrının genetikte olduğu görüşü üzerinde hareket ediyor. Oysa yaşlılık bilimini inceleyenler, insan ömrünün uzunluğunda çevresel faktörlerin de en az genetik kadar hatta çok daha fazla etkili olduğu görüşünde. Türkiye’deki yaşlılık üzerine çalışmaları bulunan Geriatri Vakfı Bilim Kurulu Başkanvekili Doç. Dr. Ahmet Turan Işık ise çevresel faktörlerin, genetiğe göre daha ön planda olduğunu ısrar ediyor. 2009’da, İstanbul’da 90 yaşının üzerinde 10 bin 300 kişi olduğunu söyleyen Işık, “ Bu konuda en geniş çaplı araştırmalardan biri Japonya’da yapılmıştı. Orada insan ömrü 100 yıl civarındadır ve çevrenin etkisi ortaya kondu. Genetiğin etkileri var ama tek ilaç uzun yaşamanın sırrı olamaz” diyor. Türkiye’deki 100 yaşına ulaşmış kişiler üzerine araştırmalar yapan Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Tufan da “Türkiye’de en uzun ömürlüler Nazilli’de yaşıyor. Biz çevresel faktörlerin genetikten daha önemli olduğunu bulduk. Endüstri hayatlarında yok, beslenmelerine hep dikkat etmişler, zeytinyağı kullanmışlar, çok sebze ve meyve tüketmişler, donmuş yağ hemen hemen hiç kullanmamışlar ve fiziksel aktiviteleri her zaman olmuş.” dedi. Çinli Li Ching-Yuen'in 256 yaşında öldüğü iddia ediliyor. Üstelik bu iddia dünyanın en prestijli dergisi olan Time'da bile yer bulmuştu. Çinli bir bitki bilimci, dövüş sporcusu ve taktik veren olan Li Ching-Yuen, 1736´da doğduğunu söylese de kayıtlarda 1677 olarak gözüküyor. Bu doğum tarihlerine göre 1933 yılında öldüğünde ya 197 ya da 256 yaşında olması gerekiyor. ‘Li Ching-Yuen 1677´de Chyi Jiang Hsie, Szechuan köyünde doğmuş olması gerekiyor. Hayatının çoğunu dağlarıne eteklerinde bitkiler toplayarak ve uzun yaşamın sırlarını araştırarak geçirdi. 1748 senesinde 71 yaşındayken Çin ordusuna dövüş öğretmeni ve taktik danışmanı olarak katılmak üzere Kai Hsien´e taşındı. 1927´de kendisi komutan Yang Sen tarafından davet edildi. Komutan yaşına rağmen onun gençliğinden, gücünden ve yiğitliğinden oldukça etkilenmişti. Eve döndükten bir yıl sonra öldü. Bazıları onun doğal nedenler yüzünden öldüğünü söylese de bazıları arkadaşları ölmeden önce ‘bu dünyada yapmam gereken herşeyi yaptım. Artık eve gidiyorum´ dediğini iddia ediyor.Uzun yaşamın sırrı sorulduğunda Usta Li´nin cevabı her zaman şunlardı: -Temiz bir kalbin olsun -Bir kaplumbağa gibi otur -Bir güvercin kadar hayat dolu yürü -Bir köpek gibi uyu.. Amerika’daki ünlü Türk doktoru Mehmet Öz, ABD’nin saygın haber dergisi Time’ın son sayısına 100 yaşına kadar yaşamanın sırlarını açıklamıştı. İşte Öz'ün tavsiyeleri: 400 metreyi 5 dakikada yürümek şart Tüm araştırmalar uzun yaşamın en büyük sırrının fiziksel aktivitede saklı olduğunu gösteriyor. Düzenli egzersiz kemiklerinizi ve kalbinizi güçlendirir. 400 metreyi 5 dakikada yürüyemiyorsanız 3 yıl içinde ölüm şansınız bu mesafeyi hızla kat edenlere göre yüzde 30 daha yüksek demektir. Haftada 3 kez 30 dakikalık egzersizler yapmak ideal. 65-75 yaşındayken bile egzersiz yapmaya devam eden kişilerin yapmayanlara oranla zihin kapasitelerinin geliştiği, hafızalarının keskin olduğu gözlemlendi. Bu da Alzheimer gibi hastalıkların uzak tutulması anlamına geliyor Kosta Rika’da açık havada çalışan işçiler üzerinde yapılan araştırma bu kişilerin D vitamini seviyelerinin yüksek kemiklerinin güçlü olduğunu gösterdi. Uzun yaşam için kemik sağlığını doğrudan ilgilendiren D vitamini eksikliğinin mutlaka kapanması gerekiyor Kemik sağlığı için özellikle de güneş ışığının az olduğu bölgelerde yaşıyorsanız bu hapları günlük almak kemiklerinizi koruyacaktır. Uykunun büyüme hormonunun üretimini artırdığı bilimsel olarak kanıtlandı. Düzenli olarak 7 saat ve üzeri uyku uyumayan kişilerin uzun yaşam şansı düşük. Melatonin hormonunun sağlanması için yatağa yatmadan 15 dakika önce ışıkları söndürebilirsiniz. Tufts Üniversitesi tarafından yapılan CALERIE araştırması sayesinde bilim dünyası artık günlük ortalama kalori tüketimini yüzde 25 azaltan kişilerin daha sağlıklı oldukları, kalp hastalıkları, diyabet ve kansere yakalanma risklerinin düştüğü kanıtlandı. Obez bir kişinin 100 yaşına kadar yaşaması mümkün değil. Aile hayatınız, iş hayatınız ve çevrenizdeki arkadaşlarınızla ilişkileriniz güzel olmadığı sürece uzun yaşama şansınız çok sınırlı. Hayatta kendinize mutlaka amaçlar belirleyin ve onları gerçekleştirmek için uğraşın. Hayatı sevin... Bu nasıl olacak demeyin... Uzun yaşamak için yüzde 70-yüzde 30 kuralı işliyor. Yani 100 yaşına gelme şansınız yüzde 70 oranında sizin hayat içindeki kararlarınız ve yaşam tarzınızdan, yüzde 30 oranında ise ailenizin genlerinden kaynaklanıyor. Ailesinde kanser, diyabet, kalp rahatsızlığı gibi ciddi hastalıkların ender görüldüğü kişiler 100 yaş için en büyük aday. Dünyanın her ülkesinde olduğu gibi kadınların erkeklerden uzun yaşaması da kadınları 100 yaş için erkeklere göre çok daha güçlü bir aday haline getiriyor. Kadınlarla erkekler arasındaki ömür uzunluğu farkı bazı ülkelerde yüzde 30’a kadar çıkabiliyor. Japonya’daki Okinawa Adası’nın sakinleri, dünyanın en uzun yaşayan insanları arasında. Japonya'nın Okinawa Adası, dünyada yaşları 100'ün üzerinde olan en çok insanın yaşadığı yer. Uzmanlara göre bunun nedeni, ada sakinlerinin Japon mutfağına özgü az yağlı ve sebze ağırlıklı beslenme alışkanlıkları. Onlarca yıl boyunca Okinawalıların yaşam tarzını inceleyen uzmanların Times gazetesine anlattığı bulgular şöyle Olabildiğince huzurlu, sakin, stressiz bir yaşam sürmek. Bol bol balık ve deniz ürünü tüketmek Tam tahıllı gıdalar yemek Sebze, meyve ve özellikle de soyadan vazgeçmemek İnanç ve insan ilişkilerini güçlü tutmak. Düzenli olarak ölçülü egzersiz yapmak Her gün iki iskambil kağıdı destesi büyüklüğünde protein içeren gıda tüketmek Yüzde 80 doyana kadar yemeye devam” kuralını uygulamak Kanserden korunmak için bol bol zerdeçal kullanmak Tatlı patatesi sofradan eksik etmemek Bol bol yasemin çayı içmek