İşte Öcalan'ın Nevruz'da okunan mektubu
Abone olAbdullah Öcalan geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Diyarbakır Nevruz kutlamasına mektup yolladı. İşte MİT üzerinden iletilen Öcalan nevruz mektubu;
Abdullah Öcalan'ın yazdığı ve MİT
tarafından mühürlü zarfla BDP'lilere teslim edilen Nevruz mektubu
okundu.
Diyarbakır Nevruz'unda okunan mektup hem
Kürtçe hem de Türkçe olarak duyuruldu. Mektubun Kürtçesini Pervin
Buldan okurken, Türkçesini ise Sırrı Süreyya Önder
okudu.
Öcalan'ın mektubunda geçen yılki Nevruz
mektubundaki gibi çok flaş bir detay yok. Özetle seçimlere kadar
sabredildiği mesajını veren Öcalan, artık siyasi adımlar
beklediğini vurguluyor.
Öcalan'ın mektubunda dikkat çeken talep çözüm sürecinin devam
edebilmesi için "hükümetin müzakere için yasal bir çerçeve çizmesi"
istediği kısım.
Öcalan, çözüm süreci için tarafların birbirini test ettiğini
söylediği mektubunu "Barış savaştan daha zordur ama her
savaşın bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık barışırken de
korkmayacağız" sözleriyle tamamlıyor.
İşte Öcalan'ın mektubunun tamamı;
"Yüreği Nevruz ateşiyle barış ve özgürlük
için tutuşan bütün dostlar merhaba. Medeniyetlerin beşiği olan
Mezopotamya'da görkemli Nevruz ateşini bir uyanış ve demokrasi
şölenine dönüştüren halkımızı selamlıyorum. Sizlerin şahsında
ülkemin bütün gençlerine ve kadınlarına sevgilerimi
gönderiyorum.
Yüreğinde barışa bir yer açan, sesimize kulak veren herkesi, tüm Türkiye'yi asırların dayanışma ruhuyla bir olmaya çağırıyorum. Dünya medeniyetler tarihine beşiklik etmiş, kardeş Ortadoğu ve Asya halklarının da bayramını kutluyorum. Hepinize yürek dolusu selamlarımı gönderiyorum. Merhaba. Bizler gencecik fidanları, canları, aşkları, emekleri kül eden savaş ateşini, yine böyle bir günde, geçtiğimiz Nevruz'da söndürmüş ve barış için büyük bir dirilişin meşalesini yakmıştık."
SEVGİLİ TÜRK HALKI
"Tarih bize göstermiştir ki eğer kararlı bir barış önderliği
sergilenmezse tarihsel sorunlar bildiğini okur ve genellikle çok
kayıplı dönüşümlerle cevaplarını üretirler. Önümüzde en yakıcı bir
şekilde cevap bekleyen şey, birbirini tekrarlayan darbelerle mi,
yoksa tam ve radikal bir demokrasiyle mi yola devam edeceğimiz
sorusudur. Son Nevruz'dan bugüne yaşadığımız güncel somut durum tam
da çatallaşmaya başlayan bu yol ayrımını ifade etmektedir. Ya son
200 yıllık kapitalist moderniteye dayalı komplocu-darbeci rejim
kendini yeniden restore ederek sürdürecektir ya da tarihsel
rotasına oturtulmuş Türk-Kürt ilişkileri en kapsamlı demokratik
reformlardan geçerek demokratik anayasal bir rejimle
komplocu-darbeci mekanizmaları parçalayarak çözümlenecektir. Bütün
ara yollar ve geçici biçimler artık miyadını doldurmuştur.
Şu ana kadar yürütülen bir diyaloğ süreciydi ve önemliydi. Bu
süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini,
yeterliliğini test etmiştir. Bu testten hükümetin ağırdan alma, tek
taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen
iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır. Gelgelelim
diyaloğ süreçleri önemli olmakla birlikte bir bağlayıcılık
içermezler. Bundan dolayı da kalıcı bir barış için yeterli güvence
oluşturamazlar.
Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve
kaçınılmaz olmuştur. Barış savaştan daha zordur, ama her savaşın da
mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de
korkmayacağız. Bizim direnişimiz, kardeş halklara karşı değil,
hegemonik karakterli, yok sayan, imha eden, inkar eden zulüm
düzenine karşı olmuştur. Dolayısıyla barışımız da hükümetler ya da
devletler için değil, bu toprakların binlerce yıllık kadim
değerlerini özümseyen, dünya kültürel mirasının eşsiz hazırlayıcısı
olan Anadolu, Kürdistan ve Mezopotamya halkları içindir. Hükümet ve
devlet bu gerçekliğe uygun bir ciddiyet geliştirmekle
yükümlüdür."
ULUSLARARASI KOMPLOLARA DİKKAT
"Bizim büyük barış yolculuğumuz Oslo'dan Paris'e, Gever'den Lice'ye, KCK operasyonlarından hasta tutsaklarımıza dönük zalim tutuma varana değin bir çok saldırıya maruz kalmıştır. İşte bütün bu kirli oyunları bozan, uluslararası gladyo hakimiyetini sarsan ve boşa çıkaracak olan da bu harekettir, yani sizlersiniz. Bütün bölgedeki vesayet düzenlerinin etkisizleştirilmesinde bizim yürüttüğümüz mücadelenin çok büyük bir payı vardır. Türlü biçimlere bürünerek karşımıza çıkan uluslarası komplolara karşı yeterli dikkati göstermek tarihsel sorumluluğumuzdur. Öte yandan sorumlu bir dil ve üslup bir çok ırkçı psikolojik harp metodlarını boşa çıkaracağı gibi büyük barışımızın da temel karakteri olacaktır.
Bu barış, başta Rojava olmak üzere tüm bölgede ancak demokratik anayasal çözümlerle pekişecektir.
Kadınlar, biriktirdikleri büyük özgürlük ve eşitlik
potansiyelinin yanında, demokratik toplumsal gelişmeye ekledikleri
yeni etik ve estetik değerlerle bu barışın asıl taşıyıcısı
olacaklardır. Hareketimiz bir gençlik hareketi olarak başlamış ve
hep genç kalmıştır. Bu barışa yönelik saldırılara ve
provokasyonlara karşı, barışın yılmaz savunucuları da yine gençlik
olacaktır. Başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanına
savrulmuş göçmen halkımız, dünyaya barışı ve onurlu özgür yaşamı
haykıran sesimiz olacaklardır.
Umudun tükenmeye yüz tuttuğu her yerde eşsiz, emsalsiz
iradeleriyle hayatını, sağlığını ve özgürlüğünü, gözünü kırpmadan
veren bütün yoldaşlarımız,temel dayanağımız olacaklardır. Irkçı,
ayrımcı, üsttenci ve kan kokan nefret söylemlerine karşı, bin
yıllık kardeşlik serüvenimizle Türkiye halkları en etkili cevap
olacaklardır. Bütün inançların, halkların, kültürlerin ve emeğin
kendisini özgür hissedeceği bir özgür ve tam demokratik ülkeye olan
inancımla ve en devrimci duygularımla hepinizi selamlıyorum.
Kendini çağına ve insanlığa karşı sorumlu sayan herkesi büyük
barışımızın yapı taşı olmaya çağırıyorum.
Selam olsun halkların kardeşliği için sorumluluk üstlenenlere.
Yaşasın nevruz. Yaşasın halkların kardeşliği.