İşte Milli Takım'ın şike yaptığı maç!
Abone olSamsunspor'un eski başkanlarından İsmail Uyanık, şike soruşturmasının seyrini değiştirecek iddialarda bulundu:
5 yıl Samsunspor'da başkanlık yapan önemli spor
adamlarından İsmail Uyanık, şike soruşturmasının seyrini
değiştirecek iddialarda bulundu: "Milli takım için rakibe para
gönderildi. Hakem satın alındı..."
İşadamı İsmail Uyanık 15 yıl boyunca Samsunspor’un başkanlığını yaptı. 2005’te istifa etti. Hem TBMM şike komisyonunda hem de basında şike yapılıyor diye açıklayan az sayıda futbol adamından biriydi. Hatta Türk futboluna ‘Temizlenelim’ çağrısı yapan bir manifesto bile yayımlamıştı. 6 yıl önce istifa ettiğinden beri ne maçlara gidiyor ne de futbolla ilgilenmek istiyor. Uyanık Radikal gazetesinden Ezgi Başaran'a konuştu.
TBMM’nin şike komisyonunda Adil Serdar Saçan’la
mı konuşmuştunuz?
Komisyon iki kez toplandı. İlki Haluk Ulusoy federasyonu zamanındaydı, ben o zaman gitmiştim. Komisyonda hangi vekiller vardı, neler sormuşlardı tam hatırlamıyorum. Şike var mı, Türkiye’de oluyor mu gibi konulardı herhalde.
Siz ne
demiştiniz?
“Tabii ki oluyor… Bu işin içinde herkes var, sizler de varsınız. Gün geliyor şehrinizin takımı için yan yollara başvuruyorsunuz. Merkez Hakem Komitesi ya da federasyondan bir tanıdık bulup ‘Şu bizim şehrin önemli maçına iyi bir hakem gönderin’ diye telefon açıyorsunuz” demiştim oradaki vekillere.
Komisyonda aynen şöyle
demişsiniz: “Burada bizden evvel ifade veren federasyon yönetmiş
insanlar var. Onlara atıfta bulunmak için söylüyorum. Mafya girmek
ister ama mafyanın girmek istemesi sizin de aman bizim ailemiz var,
çoluk çocuğumuz var deyip buyurun geçin demenizi
gerektirmez.”
Maçların yayın haklarının iki büyük grup tarafından paylaşılma mücadelesinde futbol dünyasının saflaşması ve Futbol Federasyonu’nu ele geçirmek adına uygulanan yöntemlerle ilgiliydi bu konuşma.
Yöntem derken mafyanın
devreye girmesi mi?
Evet. Ankara Sheraton’da
bir Genel Kurul olmuştu. Şenes Erzik istifa etmişti, yerine biz
Anadolu kulüpleri Celal Doğan’ı aday göstermiştik. Öbür tarafın
adayı da Mehmet Ali Yılmaz’dı. Kuruldan önce 3 gün boyunca otelde
lobi çalışmaları yaptı iki taraf da. O esnada bazıları hâlâ içeride
olan yeraltı dünyasından insanların otele gelip yerleştiği,
birtakım delegeleri baskı altına aldığı, delegeleri kendi odalarına
çağırdıkları biliniyordu.
Hangi mafya
bu?
Türkiye’de kimin mafya olduğu, kimin
olmadığı da tartışmalı bir durumdur. Peker grubunun adı geçti ama
başkaları da vardı. Tam bilmiyorum. Ama otelin kapısının önünde
zırhlı, korumalı Hummer tipi siyah cipleri görünce, burada acayip
birileri var diye geçirmiştim.
Zaten akşamına iki aday da karşılıklı olarak çekildi. Ben o sırada
Celal Doğan’ın en önemli kurmaylarından biriydim ve sorguladım;
kazanmaya yüz tutmuşken bu seçimden niye çekildik? Celal Doğan beni
odasına çağırdı ve “Çekildik” dedi. Ben de “Çok iyi durumdayız,
Mahmut Özgener, İlhan Cavcav hepimiz iki gündür çok çalıştık” diye
karşı çıktım. Biz Anadolu kulüpleri olarak bu bozuk düzeni
değiştirelim istemiştik ama başarılı olamadık. Çünkü ben niye, niye
diye boşuna soruyormuşum, Celal Doğan zaten çekildiğine dair
protokolü imzalamış. Cebinden çıkardı, gösterdi, boşuna boğaz
patlatma, iş bitti diye…
Sonra?
Futbolda iki tür insan var: Kulağı kesik sokak kedileri gibi savaşan idareciler ve kendinde daima futbol adamı kerameti gören sırçaköşkte sipere yatmış adamlar… TBMM komisyonunda sözünü ettiğim kişi Abdullah Kiğılı’ydı. Kızmışım ona 3 ayda bıraktı gitti federasyon başkanlığını diye. Evet yayın gelirlerinin paylaşımı için oluşturulacak havuzun ilk zamanıydı ve ciddi tehditler alıyordu ama korkup bırakması kabul edilemezdi bana göre.
2005’te “Ligin son
haftasında Diyarbakır-Samsun maçında yenilmemiz için hem Aziz
Yıldırım hem de BJK yöneticisi Murat Aksu telkinde bulundu”
demiştiniz. Nasıl gelişmişti olay?
İstanbul’da bir Şampiyonlar Ligi maçı sırasında karşı karşıya gelmiştik. Devre arasındaki bir sohbette geçmişti. Bunlar aslında futbol geyiğidir. Futbol adamları maç vesilesiyle bir araya gelmişiz; “Ya hafta sonu Diyarbakır maçı var, aman Diyarbakır’ı sıkmayın, düşürmememiz lazım” gibi muhabbetler olmuştu. O günkü şartlarda çok anormal laflar değil bunlar. Bırakın bu sohbeti, devlet dönem dönem Doğu’daki takımlar için politikasını değiştirir. Mesela Vanspor maçımız…
VAN’I YENSEYDİK
YAKACAKLARDI BİZİ
Ne olmuştu?
Vanspor açısından bir kader
maçıydı. Vansporlu idareciler maçtan haftalar önce bize çok baskı
yapmıştı. O zaman devletin valisi aynı zamanda kulübün başkanıydı.
Lig Birliği toplantılarında alenen “Biz orada her gün havaalanından
şehit gönderiyoruz” ya da “Biz oradan öksürsek siz burada hasta
olursunuz” diyerek onlara ayrıcalık tanınması gerektiğini
söylemişlerdi. Portekizli diktatör Salazar 30 yıl nasıl hüküm
sürdüğünü 3F formülüyle açıklar biliyorsunuz: Fado, Fiesta,
Futbol... Bu da o mantık. Ben, her zamanki formumuzla
oynayacağımızı belirtmiştim. Fakat bir tuhaflık vardı.
Ne
gibi?
Maçtan sonra uçağa atlayıp dönelim
istiyorum ben. Onun için de maçın saatini 2 saat öne çekmek
gerekiyor. Federasyonu aradık, ‘hayır’ diyor. THY’den özel uçak
istedik, vermiyor. Maçtan sonra biz o akşam Van’da kalacağız,
Madımak gibi yakacaklar bizi, kesin yani… Neyse ki 98’inci dakikada
bir gol attılar da, 3-2 bizi yendiler. O maç esnasında olanları
anlatsam komedi filmi olur.
Anlatın
biraz…
Federasyonun gözlemcisi yanımda
oturuyordu. Üstümüze atılanlar yüzünden maçın ortasında kaçtı. Öbür
yanımda Van Valisi oturuyor, görmemezlikten geliyor. Seyirciler tel
örgülerin kazıklarını yerinden çıkarmış, üstümüze doğru
yatırıyorlar. Bu arada maç da bir türlü bitmiyor. Vahap Beyaz’ın
hakemlik hayatının son maçıydı. Maç çok uzayınca arada bizim
futbolcular, “Hakem daha ne kadar gidiyoruz böyle” diye soruyor.
Hakem “Devam devam, Van’dan gol gelene kadar…” diyor. Yani Aziz
Yıldırım’ın bir sohbet içerisinde bana Diyarbakır maçıyla ilgili
böyle bir yorum yapması hiç bir şey. Ki kendisi bana özel olarak
“Kaybetmeniz lazım” diye telefon falan da açmamıştır.
Hiç şike yaptınız
mı?
1992’de ilk kez kulüp başkanı olmuştum ve
toplumun bir kulüp başkanından beklentilerini yeni öğreniyordum: İş
bilen yönetici tarifine uygun olarak karşı takımın futbolcusuna,
yöneticisine ulaşabilen, gerektiğinde hakemi ayarlayabilen kişiye
denir iyi kulüp başkanı. Yani o yıllarda bana dayatılan da buydu ve
bir kez bu tuzağa düşmüştüm.
Karabük-Samsun maçının hakemi Ahmet Çakar’dı. Onun asker arkadaşı Samsun’da yaşıyordu ve benim yöneticilerimin tanıdığıydı. Planımız şuydu: Asker arkadaşını Çakar’a göndereceğiz. O, “Bunlar benim senin arkadaşın olduğumu öğrenmiş, beni ölümle tehdit ediyorlar. Bu maçı lütfen Samsunspor lehinde yönet” diyecek. Böyle bir tiyatro kurmuştuk. Organizasyonunu benim iki yöneticim yapıyordu, ki şu anda bir tanesi CHP’den milletvekili. Düşünün.
Ne oldu
sonra?
Biz gönderdik o arkadaşı Çakar’a,
ertesi gün cayır cayır federasyondan bizi arıyorlar. Ayhan Bermek,
“İsmail, siz Çakar’ın arkadaşını ölümle tehdit etmişsiniz, o da
maçtan azlini istedi” dedi. Ben de “Hâşâ Ayhan Abi” filan dedim.
Maç oynandı ve Ahmet Çakar bizim kaybetmemiz için elinden geleni
yaptı. 1-1 bitti. Sonra ben bu olayı bir gün TV’de anlattım, yine
hiçbir şeye eyvallah demeyen mahallenin delisi rolünü üstlendiğim
günler… Anlatmamın sebebi, “Benim gibi bir adam bile zamanında bu
işi denedi çünkü bu sistemin her yanı pis” demekti. Çakar bunu
duyunca, “İsmail Uyanık beni aradı” şeklinde çarpıtmıştı. Hiç
aramamıştım halbuki. Tek hikâyem de budur, yıl 1993’tü. Sonra hiç
şike yapmadım, yapmayarak ayakta kalabildiğimiz kadar da
kaldık.
Siz ‘mahallenin delisi’
olarak camiada dışlandınız mı?
Dışlandım
diyemem. Yöneticiliği bırakmamın en temel sebebi şehrin
yöneticilerinin bizi desteklememesiydi. Soğudum futboldan. Benim
şike var diye açıklama yapmak gibi de özgürlüğüm vardı. Ne devlet
ihalesi peşinde koştum, ne devlet kredisiyle işim oldu. Politik
beklentim de yoktu. Mafyaya hiç pabuç bırakmadım, zaten sevilen bir
kulüp başkanına ne yeraltından ne de yerüstünden kimsenin gücü
yetmez. Ayrıca ben 78 kuşağıyım. 1990’a kadar Türkiye Cumhuriyeti
bana pasaport vermemiştir. Hiç kimseyle menfaat ilişkim olmadığı
için ne bir bakandan ne de bir validen korkmadan bir hakem
haksızlığından söz edebildim, böylelikle mahallenin delisi
oldum.
FENERBAHÇE’NİN BAŞINA
GELDİ, ÇÜNKÜ ÖN KOMPARTIMANDA O VARDI
Şike operasyonunun Fenerbahçe üstünden yapılması taraftarlara göre
komplo. Sizce?
Bugün şampiyon olan takım
Fenerbahçe olmasaydı, tutuklanan yöneticiler de Fenerbahçeli
olmazdı. Yasa yeni yürürlüğe girdi ve bu Fenerbahçe’nin
şampiyonluğuna denk geldi. Fenerbahçe bu Makyavel yola niye saptı?
Şampiyon olmak için. Onun yerinde kim olsa böyle davranırdı, çünkü
sistem bu. Kimseyi günah keçisi yapmayalım. Bir kaza oldu, trenin
ön kompartımanında olanlar şu anda yaralı. Ama arkada oturanların
kazadan sıyrık almadan yırtması masum olduklarını göstermez. Herkes
aynı trende!
Telefon kayıtlarını
okuduğunuzda size tanıdık geldi mi?
Hayır.
Bizim zamanımızda ne bu kadar diplomasız menajerler futbol
dünyasının içinde rahatlıkla gezebiliyordu ne de futbolcular bahis
dünyasının etkisiyle bu kadar yozlaşmıştı. Bizim dönemde
federasyonun kurullarında güçlü bazı kulüpler hakem atamalarına
müdahale etmek suretiyle maç sonuçlarıyla oynamaya
çalışırlardı.
Bu operasyonda hakem adı
geçmediğine göre sizin dönemden bu yana onlar
temizlendi?
Bence değil. Bugünkü telefon
dinlemeleri hakem camiası için 15 senedir uygulanıyor. Hakemler çok
önceden mercek altına alındığından daha dikkatlidir.
Aziz Yıldırım “Konuşursam
herkes yanar, önce federasyon ve milli takım” demiş. Bu ne demek
sizce?
Federasyon hakem atamalarında bazı
telkinlere uyarak yapmaması gereken atamalar yapmış olabilir.
Türkiye Futbol Federasyonu’nun milli maçlar için dönem dönem
belaltı oynadığını, para gittiğini biliyorum.
Nereye gidiyor
para?
Milli takım maç kazansın diye, rakip takımın belli birimlerine, o
maçın hakemine para gönderildiğini biliyorum. En saygın federasyon
başkanlarının döneminde bile bunlar vardı. Bunları bilen ve hâlâ
futbol dünyasında olanlar niye konuşmuyor? Parayı verenler, para
verildiği zaman milli takımın başında olanlar, teknik direktörler…
Hepsi kafasını kuma gömdü.
Siz hiç hâkimlere ve
savcılara bedava maç bileti gönderildiğine şahit oldunuz
mu?
Bir büyük takım yöneticisi olarak
başsavcıyla vesaire arayı iyi tutayım diye yemeklere de
çağırırsınız, bilet de gönderirsiniz. Onlara sorsanız bunları
kulübün menfaatleri için yaptığını söylerler. Bazen gerçekten
öyledir, bazen de kendi ticari menfaatleri için kulubü kullanırlar.
Sonuçta toplum kulüp yöneticisinden takımı başarılı yapması bekler.
O yüzden şikeydi, hediyeydi, teşvikti, bunlar doğal karşılanır.
Bunları yapmazsan “Sen yöneticilik yapamazsın” derler adama.
Bu operasyon Türk
futbolunu temizler mi?
Üstü örtülmezse
olabilir. Fakat herkesin konuşması lazım, benim size anlattığımın
birkaç mislini hakem komitesinde görev yapmış birinden
duyabilirsiniz. Ortada hakem yok, bir-iki tane dışında futbolcu
yok. Nasıl oluyor şike, yöneticiler kendi aralarında mı yapıyor?
Çok eksik bir operasyon. 20 senelik bir periyotta incelense Türk
futbolu, şikeden dolayı suçlanmayacak adam kalmaz.