İşte kıyameti koparacak mektup
Abone olAK Parti'yi bitirme planının orjinali olduğu iddia edilen belgeyi savcılara ilettiği iddia edilen subayın ihbar mektubu basına sızdı.
Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanlığı'nda çalışan subay,
ihbar mektubunda Türkiye'yi sarsacak iddialarda bulunuyor.
‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın orijinalini Ergenekon savcılarına ileten subayın, çok konuşalacak ihbar mektubuna Bugün gazetesi ulaştı.
Hukukçulara göre darbe teşebbüsü belgelendi |
Kaos belgesinin aslının bulunmasıyla yeni bir durumun ortaya
çıktığını belirten hukukçuların görüşleri özetle şöyle:
DARBE İDDİALARI DİKKATE ALINMALI Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk: Darbe hazırlığı iddiası ciddiye alınarak Genelkurmay Başkanlığı bir araştırma yaptı. Böyle bir belgenin hazırlanmadığını açıkladı. Yeni bir durum var. Bu bulgu değerlendirilmeli. Böyle bir darbe girişimi varsa Türk Ceza Kanunu'nda bunu cezalandıran hükümler var. Ona göre işlem yapılması gerekir. Albay Dursun Çiçek'in yeniden sorgulanması gerekir. Çiçek'in sorumluluğu kesin Emekli DGM Savcısı Mete Göktürk: İstanbul Başsavcılığı'nda dava açmak için yeterli kanıtlar var demektir. Daha evvel kuşkulanılan şey gerçekleşmiştir. Bilimsel bir kanıttır. Yasal işlem yapılacaktır. Albay Çiçek tutuklanabilir. Fotokopi kuşkuludur. Fotokopiden her zaman tespit edilemeyebiliyor. Fotokopi ekleme olabilir diye itibar edilmiyordu. Emare olarak başka delillerle değerlendirilebiliyor ama tek başına kanıt olmayabiliyor. Şimdi bu DNA testi gibi bilimsel bir kanıt. Lamı cimi yok. Cezai sorumluluğu ortaya çıkıyor. Savcılığın İrticayla Mücadele Eylem Planı'nın kimler tarafından hazırlandığı yönünde araştırmaya girmesi gerekir. Bireysel olarak mı, emir-komutayla mı yaptığının araştırılması gerekir. Emir-komuta süsü vermek için yapılmış da olabilir. Çiçek'in bireysel sorumluluğu kesin. Bu, kiminle irtibatlı yapmıştır, emir veren var mıdır bulunmalı. 'İhanet belgesi' Hükümete yönelik |
Mektupta "İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın emir komuta zinciri içerisinde nasıl hazırlandığından, belgenin varlığının ortaya çıkmasının ardından tüm bilgi ve belgelerin imha edilmesi sürecine, ordu içerisindeki cuntanın halen devam eden faaliyetlerine kadar birçok konuda önemli bilgilere yer veriliyor. Gerekirse savcılara ifade verebileceğini belirtiyor.
İşte Ergenekon savcılarının elinde bulunan o ihbar
mektubu...
CUNTACI SUBAYLAR HALEN iŞBAŞINDA
Sayın Savcım, Kuşaklar boyu TSK'ya hizmet etmiş bir aileye sahip
olmaktan onur duyan bir subayım. Son dönemde TSK'nın tarihinde hiç
olmadığı kadar itibar kaydına uğraması, beni ve benim gibi vatanını
ve milletini seven bir çok silah arkadaşımı son derece rahatsız
etmiştir. Dosta güven, düşmana korku vermiş ordumuzun kendi milleti
nazarında güven kaybediyor olması çok acı bir durumdur. Kendi
milletine karşı psikolojik harekat yapan, toplumu bölen ve toplumun
değerlerini karşısına alan bir TSK'nın hayal edilmesi mümkün
olmadığı nasıl bir gerçekse, TSK'nın tamamının böyle olmadığı da
bir gerçektir.
Halka psikolojik harekât
Maalesef, önceleri doğru ve gerekli olduğuna inandığım ancak şu an
içinde bulunmaktan büyük pişmanlık duyduğum, sadece 3'üncü dünya
ülkelerine özgü bir şekilde kendi vatandaşına "psikolojik harekat"
uygulayan ve bunun adına da "bilgilendirme faaliyeti" şeklinde
masum ve haklı görünen bir maske uyduran bir cunta oluşumunda
birçok arkadaşımla birlikte görev aldım. Bu oluşum ilk başta gayet
haklı gerekçelerle kurulan ve gerçek görevi düşmana karşı
psikolojik harekat uygulamak olan Psikolojik Harekat Daire
Başkanlığı'nı kendine maşa olarak kullanıyordu. Bu güzide kurumun
imkan ve kabiliyetlerinden yararlanılarak devletin vali, kaymakam,
savcı, hakim gibi önemli kadrolarında görevli personeli de dahil
olmak üzere insanlarımız haklarında oluşturulan 'Bilgi Fişi' adı
verilen belgelerle tek tek fişlendi. Cunta yapılanmasının organize
ettiği yasal dayanağı bulunmayan faaliyetlerin kamuoyuna yansıması
sonucu kurumumuz yıprandı, adı "Bilgi Destek Daire Başkanlığı"
olarak değiştirilmek zorunda kalındı ve görev alanı daraltıldı.
Hali hazırda devam eden, cunta faaliyetleri neticesinde, son olarak
toplam sayısı 4 olan ve muharebede Ege Ordu Komutanlığı dahil tüm
Ordu Komutanlıklarını destekleyecek olan Bilgi Destek Taburlarının
sayısı 1'e düşürülerek asli görevini yapamayacak hale getirildi.
Geriye kalan son taburda görevi bazı personel halen asli
görevlerine yönelik çalışmaları bir kenara bırakarak cunta
örgütlenmesinden aldıkları örtülü ve yasadışı görevleri yürütmeye
devam etmektedir.
Makamları işgal ettiler
Yukarıda ifade ettiğim TSK içerisindeki "ülke yönetime el koyma
heveslileri, yani darbe taraftarları" başka bir ifadeyle "Cunta
örgütlenmesi" yıllardır işgal ettiği makamlarla, kilit pozisyonlar
ve sivil uzantılarıyla ülkenin gündemini elinde tutmuş ve
faaliyetlerini kamuoyuna "tüm TSK'nın ortak görüşü" gibi göstermiş
ve göstermeye devam etmektedir."
AKTÜTÜN VE DAĞLICA'NIN İÇİNDEYDİK
Cunta örgütlenmesi ve faaliyetlerinden haberdar ve rahatsız olan
kendisi gibi personelin gerçekleri anlatmak için zemin bulamadığını
ve sesini duyuramadığını ifade eden subay, mektubunda Aktütün ve
Dağlıca karakol baskınları, Çukurca'da mayın patlaması ve Poyrazköy
cephaneliği gibi skandal eylemlerin içerisinde de cuntanın bizzat
yer aldığını iddia ediyor. İşte subayın dehşete düşüren
sözleri:
Korkuttular ve sindirdiler
"Biz silah arkadaşıyız", "Ortak düşmanlar", “Biz bir aileyiz",
"TSK'yı yıpratmak istiyorlar" gibi temaları kullanarak sözde
"Korumacı bir yaklaşımla" hedef saptırmaya çalışıyorlar. Bu "sözde
korumacı yaklaşım"la birlikte, gerçekleri bilen ve duyurmak isteyen
personel de "Korkutma ve sindirme" faaliyetleri ile
susturulmaktadır. Bu şekilde birçok olay karşısında "kol kırılır
yen içinde kalır" mantığı yürütülmektedir. Cuntanın pisliklerini
içeride gizlemek durumunda kalan TSK'nın itibarı ise sürekli
zedelenmeye devam etmektedir. Toplumun genelinde bilinen ve
dedikodu şeklinde kulaktan kulağa yayılan TSK ile ilgili birçok
konuyu (PKK'ya yardım, uyuşturucu, fişleme, suikast, örtülü
operasyonlar vb) olayların olduğu bölgelerde görev yapanlar, medya
aracılığı ile öğrendi. Ancak medyanın bilmediklerini ben ve benim
gibi Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanlığı bünyesinde görev
yapan arkadaşlar yani bu faaliyetleri bizzat planlayan ve icra eden
kişiler çok yakından biliyoruz. Bilgi destek personeli olarak
bizzat olayların içerisinde (Aktütün'de, Dağlıca'da, Poyrazköy'de,
Çukurca'da ve daha birçok yerde) olduğumuz için gerçekler tüm
çıplaklığıyla bilinmektedir.
Cuntanın bekası için...
Ayrıca askeri okullarda başlayıp karargah, birlik ve lojmanlarda
her anı bir arada geçen tatillerini bile beraber yanan bizler
birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Özellikle ülke gündemini uzun süre
meşgul eden ve devletin kurumlarını birbirine düşüren son
"İrticayla Mücadele Eylem Planı"na bakıldığında; her olayda olduğu
gibi bu olay da cuntanın kendi bekası için ülkemizin tüm
değerlerini paramparça etmeye çalıştığı görülmektedir.
Belgenin aslı bulunamayınca kriz çıktı
“Belgenin aslını aldım. Aslı bulunamayınca, bir cunta mensubu
tarafından imha edildiği görüşü benimsendi. Başbuğ açıklamasını,
belgenin imha edildiğine kanaat getirdikten sonra yaptı...”
Halk oyu ile iktidara gelen hükümeti devirmek için hazırlanan
"İrtica ile Mücadele Eylem Planı" nın Albay Dursun Çiçek'e
emir-komuta zinciri içerisinde yazdırıldığını, emrin Genelkurmay
İkinci Başkanı'ndan geldiğini, iki generalin de katkı sağladığını
ifade eden subayın sözleri şöyle:
Bu belgeyi kim sızdırdı?
TSK'da psikolojik harekat birimlerinin kuruluş safhasından bu yana
aktif bir şekilde göre, alan ve 2009 yılı genel atamalarına kadar
Genelkurmay Bilgi Destek Okul Komutanlığı'nda görev yapan Hv. Öğ.
Bnb. Hicri Dinçerol bahse konu belge hakkında , "Bu belgeyi biz
hazırlamıştık, nasıl sızdı anlayamadım" demiştir. Bu ifade, Hv. Öğ.
Bnb. Hicri Dinçerol'un da cuntanın bir elemanı olduğunun ve söz
konusu cuntanın faaliyetlerinin İrticayla Mücadele Eylem Planı’yla
sınırlı kalmadığının açık bir göstergesidir. Sayın savcım,
"İrticayla Mücadele Eylem Planı" basında yer alır almaz, erken
davranarak söz konusu evrakın aslını gizlice dosyalandığı klasörden
aldım. Belgenin aslının yerinde olmadığı anlaşılınca önce bir kriz
yaşandı. Ancak daha sonra belgenin ele geçmesinden korkan bir cunta
mensubu tarafından imha edildiği görüşü benimsendi. Nitekim Org.
İlker Başbuğ, belge hakkında basın açıklamasını aslının imha
edildiğine kanaat getirdikten sonra yaptı. Mensubu bulunduğum
TSK'ya uzun yıllar hizmet etmiş bir subay olarak bir hizmetim daha
olsun istiyorum. Özverili çalışmalarınıza katkıda bulunmak adına
EK-A'da yer alan bu belgeyi size göndermeyi vatanım ve milletim
adına bir vazife biliyorum.
CHP’liler de destek verdi
Ayrıca; 2007 yılı Eylül ayında dönemin Genelkurmay II. Başkanı Org.
Ergin Saygun'un emri gereği üniversitelerden bir kısım akademisyen
ve CHP yönetiminden bazı politikacıların desteği ile dönemin
Genelkurmay Harekat Başkanı Korg. H. Nusret Taşdeler'in himayesinde
Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanlığı'nda şube müdürü olarak
görevli Kurmay Albaylar Dursun Çiçek, Sedat Özüer, İlker Ziya
Göktaş ve Fuat Selvi tarafından kamuoyunu yönlendirme maksatlı
çeşitli belgeler hazırlandığına tanık oldum. Yukarıda isimleri
geçen şahıslar, görev alanlarının dışındaki birçok konuyla ilgili
olarak hiçbir hukuki dayanağı olmaksızın çeşitli faaliyetlerde
bulunmuşlardır. Bu konuda örnek olması bakımından bahse konu cunta
tarafından hazırlanmış bir çalışma EK-B'de sunulmuştur. EK-B'nin
altında imza bulunmamasının sebebi evrakın elektronik ortamda
gönderilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Talimat kimden?
[PAGE]
Ne zaman hız kazandı?
Söz konusu gayri hukuki çalışmalar, TSK içerisinde cunta
yapılanmasının kilit isimlerinden olan Org. Hasan Iğsız'ın
Genelkurmay II'nci Başkanlığı döneminde hız kazanarak devam
etmiştir. Org. Hasan Iğsız'ın doğrudan netice alınabilecek bir
eylem planı hazırlaması konusunda verdiği direktif gereği Korg.
Mehmet Eröz ve Tümg. Mustafa Bakıcı'nın da katkılarıyla gerekli
çalışmalar başlatılmış ve söz konusu eylem planı Alb. Dursun Çiçek
tarafından hazırlanmıştır.
Her şey bir haberle başladı
Taraf Gazetesi’nde 12 Haziran 20009’da yer alan “AKP ve Gülen’i
bitirme planı” başlıklı haber, ordunun siyasi hayata nüfuz etme
girişimlerini tartışmasız bir biçimde ortaya koydu. Planın AK Parti
ile ilgili bölümünde “AKP mensubu kilit haberleşmecilere kamuoyuna
çelişkili açıklamalar yaptırılarak, parti ile hükümet içerisinde
ciddi anlaşmazlık ve bölünmeler yaşanıyormuş şeklinde algılanması
sağlanacaktır” yorumu yapılıyordu. Ermenistan ve Yunanistan ile
ilişkilere de değinen planda, iki ülke ile ilgili kamuoyunda tepki
uyandıracak haberlere medyada sürekli yer verilmesi hedefleniyordu.
Amaç ise şöyle anlatılıyor: Milliyetçi partilerin bu şekilde tabanı
genişletilmeli. AKP zora düşmeli.
HABER ÇIKTIKTAN SONRA KARARGAH’TA
YAŞANANLAR...
Adı Ergenekon savcılarında bulunan subay, İrticayla Mücadele Eylem
Planı'nın medyada yansımasıyla birlikte Genelkurmay Karargahı'nda
yaşananları şöyle anlattı:
1- Genelkurmay Başkanlığı olaydan, söz konusu belgenin medyaya
yansıdığı gün sabah saat 04.30 itibarıyla Genelkurmay İletişim
Daire Başkanlığı vasıtasıyla haberdar olmuştur.
2- İKK ve Güvenlik Diresi Başkanı Tümg. M.Mutlu Arıkan ve
beraberindeki bir Bnb. olayın olduğu sabah olayı incelemek üzere
Bilgi Destek Daire Başkanlığı'na geldiklerinde, Bilgi Destek Daire
Başkanlığı’nda görevli Alb. Çiçek'in haricindeki diğer iki şube
müdürünün mesai başlangıcından önce Dz.P. Kur. Alb. Dursun Çiçek'in
şubesinde bilgi ve belge temizliği yaptıklarına şahit
olmuşlardır.
3- Aynı gün mesai başlangıcında Alb.Dursun Çiçek'e Tümg. M. Mutlu
Arıkan tarafından "Bunu siz mi hazırladınız?" diye sorulmuştur.
Alb. Çiçek panik içerisinde inkar ederek "Bunu biz yapmadık, bizim
dairenin işi değil." deyince Tümg.Arıkan "Sen onu bırak, ben sana
bu şekilde hazırlanan yüzlerce belge gösteririm, sen bana bu
belgenin neden sızdığını söyle" diyerek tepki göstermiştir.
4- Bu olay anında hiçbir mahkeme kararı alınmamıştır. Hiçbir
gözaltı gerçekleşmemiştir ve hiçbir ifadeye başvurulmamıştır.
Belgeyi tespite yönelik ciddi hiçbir araştırma yapılmamıştır, gayri
ciddi bir şekilde davranılmıştır.
5- Sivil savcılığın olaya el koyması hususu gündeme gelince Alb.
Çiçek’in bilgisayarı, ilgili şubedeki bütün bilgisayarlar ve ilgili
server (ana bilgisayar) dahil her şey alınmıştır. Alınan tüm
bilgisayarlar özel programlarla 35 kez geri getirilemeyecek şekilde
silinmiştir. Bu işlemler 19-20-21 Haziran 2009 tarihlerinde cuma,
cumartesi ve pazar günü gizli bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
Silinen bilgisayarların Genelkurmay MEBS Başkanlığı'nda kayıt
numaraları: 41440, 34218, 24187, 20245, 24159, 27861, 34331, 24251,
24040, 38534, 29595, 24551, 29653, 24532, 39198, 13924, 13920,
16118, 16110, 539337, 121561, 224259, 321609, 421624, 41510, 29816,
24045, 34359, 41520, 24362, 41401, 24749, 38537, 24242'dir.
Bilgisayarlar ve hard diskleri Savcılığa tüm temizleme
işlemlerinden geçirildikten sonra gönderilmiştir. Daha sonra bu
bilgisayarlar başka birimlere kaydırılmıştır.
6- Alb. Çiçek'in ve ilgili şubenin bilgisayarlarını inceleme ve
temizleme işleminde Genelkurmay MEBS Başkanlığı'nda görevli Üstğm.
Fatih Karacaer ve Deniz Kuvvetleri MEBS Başkanlığı'nda görevli
Üstğm. Berrin Şahin (Genkur. As.Sav.Yrd.As.Hak.Yüz.Volkan Şahin'in
eşi) görev almıştır.
7- Albay Çiçek'in evinin aranması işlemi belgenin basında yer
almasından beş gün sonra göstermelik bir şekilde
gerçekleştirilmiştir. Genelkurmay Askeri Savcı Yardımcısı
As.Hak.Yzb.İ. Volkan Şahin aramaya ciddiyet kazandırmak için evde
tam 5-6 saat vakit harcamış, hiçbir arama yapmamış ve bir şey
bulmadan dönmüştür. Yavuz hırsız misali Sayın Askeri Savcımız,
Bilgi Destek Daire Başkanlığı’na geldiğinde "Biz personelimizi
böyle koruruz" diyerek tavrını açık bir şekilde ortaya
koymuştur.
8- Aynı şekilde, Genelkurmay Karargahı'ndaki tüm kağıt imha
makineleri bir araya toplanarak, hukuki açıdan sıkıntı oluşturacak
kırk torbaya yakın evrak (Kağıt parçaları!) bu makinelerde
kırpılarak ve akabinde yakılarak deliller yok edilmiştir. Bahse
konu işlemlerde görev alan erbaş ve erler de dahil olmak üzere tüm
personel uygun(!) bir şekilde uyarılmıştır. Evrak imhasında göre,
alan erbaş ve erlere ait isim listesi EK-Ç'de sunulmuştur.
9- Alb. Dursun Çiçek ve ekibinin hazırladığı "İrticayla Mücadele
Eylem Planı" belgesinin TSK'ya ait olmadığını raporlamak ve
belgenin yazım teknikleri açısından sahte olduğunu ispata yönelik;
Bilgi Destek Harekatı ve Gayri Nizami Harp teknikleri hakkında
deneyimli, akademik eğitim ve karar tecrübesine sahip bir
personelin başkanlığında bilirkişi heyeti oluşturulmuş ve
kamuoyunun, belgenin sahte olduğunu algılamasına yönelik
göstermelik bir rapor hazırlanmıştır. Ancak gerçek, bilirkişi
heyetinin de dediği gibi değildir. Gnkur.İsth.Bşk.lığında olduğu
gibi Genkur.Bilgi Destek Daire Başkanlığı'ndaki mevcut uygulama;
özel içeriği bulunan evrakların (Hükümet, irtica, şahıslar, STÖ vb
hukuki açıdan sıkıntılı evraklar) üzerinden TSK'ya ait olduğunu
gösterir hiçbir ibare bulunmaz;
a) Değişik yazı fontları ve puntoları kullanılır,
b) Kapak yazısı ile eki bir araya getirildiğinde kapakla ekinin
birbirinin devamı olduğunu gösterir hiçbir ifade bulunmaz,
c) Özel içerikli eklerin üzerine gizlilik derecesi, imza bloğu,
kontrol güvenlik numarası, evrak numarası gibi TSK'ya ait ibareler
yer almaz, "Gnkur.Bşk.lığı’nın MİT ve EGM'den şahıslar(sivil)
hakkında yapılan yazışmalarda bu görülebilir.
ç) Bilgi notları saklanırken kapağı ayrı bir yere bilgi notu ayrı
bir yerde saklanır. Böylece bilgi notu TSK'ya ait olmayan bir
yazıymış gibi görülebilmektedir.
d) Bilgi notunun hangi kapağa ait olduğunun belirlenmesi ise tarih,
saat grubu, bilgi notu ve kapağına aynı numaranın verilmesi gibi
yöntemlerle yapılmaktadır. e) Buradan da anlaşılıyor ki andıç,
eylem planı, bilgi notu gibi çalışmalarda herkes kendine göre bir
usul ve tarz belirleyebiliyor.
10- İrticayla Mücadele Eylem Planının sızmasından hemen sonra,
benzer belgelerin sızmasını önlemek üzere, özellikle Alb.Dursun
Çiçek'in (E) Org. Hurşit Tolon'a gönderdiği iletinin basında yer
almasını müteakip, bilgi güveliği konusunda Gnkur. II.inci
Bşk.Org.Hasan Iğsız imzasıyla Gnkur.Bşk.lığının 24 Haziran 2009
tarihli İSTH:2240-57172-09/İKK ve Güv.D.Bil.Güv.Ş. sayılı ve "Bilgi
Güvenliği Terbirleri" konulu bir emir yayınlanmıştır. Bu
emirde;
a) Evraklara güvenlik kontrol numaraları üç defa basılacak.
Birincisi konu ve evrak numarasına gelecek, ikincisi metne,
üçüncüsü ise imza bloğu ve imza üzerine gelecek şekilde olacak,
b) Bilgisayar ortamındaki yazışmalarda kesinlikle yazı bittikten
sonra arz ederim, ad soyad, görev gibi ifadeler olmayacak,
c) Hiçbir evrakta ıslak imza taranarak bilgisayara yüklenmeyecek,
elektronik imza olarak gönderilecek,
ç) İnternette elektronik postalarda isim kullanılmayacak,
d) Karargahlardaki internet bilgisayarları ve dizüstü bilgisayarlar
sınırlandırılacak, gibi ifadeler yer almıştır. Bu emirden de
anlaşılıyor ki, bu belgenin ortaya çıkması TSK'yı çok zor durumda
bırakmış bu tür olayaların tekerrür etmemesi için gerekli
önlemlerin alınması istenmiştir.
‘KAĞIT PARÇASI’ DEMiŞTi
Genelkurmay Başkanı Başbuğ, 26 Haziran’da düzenlediği basın
toplantısında "İrticayla Mücadele Eylem Planı" için ‘kâğıt parçası’
ifadesini kullanmıştı. Başbuğ şöyle konuşmuştu: "Bz bu kağıt
parçasının birileri tarafından TSK’yı yıpratma ve karalama amacıyla
hazırlandığını değerlendirmekteyiz. Bu kağıt parçasının kimler
tarafından ne amaçla hazırlandığının ortaya çıkartılması görevi ise
devletin istihbarat birimleri ile yargı organlarına düştüğünü
bildiriyor ve bunu istiyoruz. TSK demokrasi ve hukuk ilkelerine
bağlı ve saygılıdır. Bu ilkelere aykırı düşünce içinde olan ve
davranışlar içinde bulunan personeli TSK bünyesinde barındırmaz.
TSK’nın komutanı olan Genelkurmay Başkanı olarak ben söylüyorum.
Artık TSK’- nın komutanı olan Genelkurmay Başkanı’nın bu ifadesi en
büyük teminattır.”
Belge nasıl ortadan kaldırıldı?
[PAGE]
STÖ FiŞLEMESi VE SORUŞTURMA
İhbar mektubunda, sivil toplum kuruluşlarının 2006’da
andıçlanmasına yönelik iddialara da açıklık getiriliyor. Buna göre
yine Albay Çiçek imzalı Sivil Toplum Kuruluşları'na yönelik fişleme
yapıldı. Bu andıç da emir-komuta zinciri içerisinde hazırlatıldı ve
bu tespit edildi. Çiçek'e herhangi bir ceza verilmedi. Söz konusu
resmi soruşturmanın belgesi savcıya gönderilen ekler arasında yer
aldı. Skandal mektupta STÖ'lerin andıçlanması ve ardından gelen
soruşturmaya ilişkin bilgiler şöyle sıralandı: Genelkurmay andıçı
kabul etti “Sayın Savcım, Albay Dursun Çiçek, tarafından hazırlanan
ve çeşitli Sivil Toplum Örgütleri (STÖ)'nin fişlenmesini içeren bir
andıç 7 Nisan 2008 tarihinde Taraf Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Taraf Gazetesi'nin konuyu haber yapmasından sonra Genelkurmay
Başkanlığı soruşturma başlatmıştır. Soruşturma sonucunda hazırlanan
bilgi notu EK-C'de sunulmuştur. Bilgi notunda andıç çalışmasının
Genelkurmay Başkanlığı'nın emri ile 29 Temmuz 2004 tarihinde
başlatıldığı, Nisan 2006'da ilgili makamlara arz edildiği ifade
edilmektedir. Yani Genelkurmay Başkanlığı adı geçen andıçın
varlığını kesin bir şekilde kabul etmektedir. Bu rapor neticesinde
Çiçek, hakkında bir işlem yapılmamıştır.”
Kimler andıçlanmıştı?
Taraf’ın Nisan 2008’de yayımladığı haberde, Genelkurmay
Başkanlığı'nın 2006’da bazı sivil toplum örgütlerini içeren 2006
tarihli andıçına yer verilmişti. Buna göre Genelkurmay Başkanlığı
Bilgi Destek Daire Başkanlığı, 2006 yılı Mart ayında yayımladığı
andıç başlıklı belgede, sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri tek
tek sıralanıp Cumhurbaşkanı Gül'den, işadamı Rahmi Koç'a, Sabancı
ailesinden, Eczacıbaşılar’a, Can Paker'den Oktay Ekşi'ye,
TÜSİAD'dan TESEV'e kadar birçok isim ve derneği fişlemişti. Kişi ve
kurumlar "Türkiye'yi bölmek isteyen ABD ve AB'nin projelerini
Türkiye'de yürütmek için birçok fondan yardım almakla"
suçlanmıştı.
Dursun Çiçek için özel açıklama
5 Ağustos'ta açıklanan son Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) kararlarında
"İrticayla Mücadele Eylem Planı"nın altında imzası olan Albay
Dursun Çiçek, "kadrosuzluk" nedeniyle terfi ettirilmemişti.
Kararların açıklanmasının ardından Genelkurmay, tarihinde bir ilke
imza atarak Çiçek'in neden atanmadığını bir açıklamayla kamuoyuna
duyurmuştu. Açıklamada, "Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek’in
terfisine ilişkin basında muhtelif haberler çıkmış ve Yüksek Askeri
Şûra çalışması sonuçları açıklandıktan sonra da çeşitli sorular
tevcih edilmiştir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda sadece bir adet
deniz piyade amiral kadrosu mevcut olup, bu kadroya 2008 yılında
bir terfi yapılarak atama yapılmıştır. Bu nedenle, boş kadro
olmadığından bu yıl deniz piyade için kontenjan ayrılmamış;
dolayısıyla bu sınıf mensupları Yüksek Askerî Şûra’da
Tanıklık yapmaya hazırım
Sayın savcım, beni bu çalışmaya sevk eden gerekçe Alb. ÇİÇEK ve
ekibinin hazırladığı "İrticayla Mücadele Eylem Planı"nın ele
geçirilmesi ile başlayan süreçte Genelkurmay'ın, "belgenin TSK'yı
yıratmak adına hazırlanmış olduğu" ön kabulü ile belgenin
sahteliğini ispatlama çabası olmuştur.
Başbuğ kafaları karıştırdı
Burada onur kırıcı olan şey Sayın Genelkurmay Başkanımızın medyanın
karşısına çıkıp kamuoyunda kafaları karıştıran hususlara cevap
vermekten ziyade kendini savunma refleksiyle "belgenin aslını
bulabilecek" olmasına rağmen alaycı bir üslupla "Bu kağıt
parçasıdır" demesidir. Ayrıca yargıyı hiçe sayarak ve emir verici
bir tavırla "Bu belgenin gerçekliğini değil, kimin yaptığının
bulunmasını istiyorum" ifadesidir
Görevini yapanlar mağdur edildi
Sayın savcım, bir cunta ekibinin yapmış olduğu illegal bir çalışma
nedeniyle yıllardır görevini layıkıyla yerine getiren personel
mağdur edilerek suçlu muamelesine tabi tutulmuş çeşitli yerlere
sürülmüştür. Ama asıl suçlu olan Dz. P. Kur. Alb. Dursun Çiçek,
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargahı'nda daire başkanlığı
makamına atandırılarak himaye görmüştür. Aynı şekilde Tuğg. Mustafa
Bakıcı tümgeneralliğe terfi ettirilmiştir. Korg. Mehmet Eröz
konumunu korurken, Org. Hasan Iğsız 1'nci Ordu Komutanlığı
makamıyla ödüllendirilmiştir. Olayın failleri yerine yıllardır
Bilgi Destek Daire Başkanlığı’nın gerçek emekçileri olan subay,
astsubay ve svil memurlar suçlu muamelesi görerek karargah dışında
çeşitli yerlere sürülmüştür. Burada asıl konu Albay Dursun Çiçek
değildir. Dursun Çiçek zavallı bir adamdır. Asıl önemli olan bu
Albay'ın bulunduğu konumdur.
Cunta kendi hukukunu işletti
Sayın savcım, cunta, şimdiye kadar 'kendi hukuku' dışında bir hukuk
tanımadı. Şimdi sizin gibi adaleti tesis edecek ve gerçek hukukun
üstünlüğünü ortaya koyacak 'cesur' savcılarımızın nefeslerini
enselerinde hissedince yaptıkları kirli işlerin üzerini kapatmak
için her türlü gayri ahlaki yola başvuruyorlar. Gerçeklerin üzerine
örtmeye çalışıyorlar. Sayın savcım, bu ülkenin insanları
gayretlerinizi takdirle karşılamaktadırlar. Her türlü fedakarlığı
ortaya koyarak çalıştığınızı biliyorlar. Sayın savcım, tanık olarak
çağırmanız durumunda gelmeye hazırım.
BELGELER NASIL ORTADAN KALDIRILDI
İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın basında yer almasını müteakip,
belgenin hazırlanmasında kullanılan tüm bilgisayarlar temizlenmiş
ve ilgili evraklar imha edilerek kamuoyuna Genelkurmay tarafından
böyle bir çalışmanın olmadığı yönünde bir açıklama yapılmıştır.
İmha süreci bizzat Org. Ergin Saygun'un Özel Sekreteri Kur.
Alb.Uğur Berksun tarafından takip edilmiş, kendisi Bilgi Sistemleri
İşletme Şubesi’ne giderek söz konusu eylem planının hazırlanmasında
kullanılan 30709, 33746, 40077, 27238, 27229 ve 16693 BİM numaralı
bilgisayarların hard disklerinin geri getirilemeyecek şekilde
silinmesine nezaret etmiştir.
Bu işlemde Alb. Şükrü Kısadere, Ütğm.Erhan Sakallı, Ütğm. Kazım
Bozkurt, Bçvş Mustafa Urhan ve Svl.Me. Rıfat Sülük görev almıştır.
Sayın savcım, böyle bir olay vuku bulduğunda normal şartlar altında
uygulanması gereken prosedür şudur: Olayın öğrenildiği anda İKK ve
Güvenlik Daire personeli idari tahkikat için çağırılır. Bilgi
Destek Dairesi’ne gidilir. Daire personelinden hiç kimsenin içeriye
girmesine müsaade edilemez. Daire personeli tek tek çağırılarak
dairedeki tüm dolaplar aranır. İlgili ve ilgisiz tüm bilgisayarlara
el konulur. Genelkurmay Askeri Savcıları eş zamanlı olarak
şüphelilerin evlerine giderek arama ve el koyma işlemi yapar. Elde
edilen deliller ışığında dava açılmasına veya açılmamasına karar
verir.