İşte katilleri yakalatan ipuçları!
Abone olÇoğu katil, adli tıp teknolojileri sayesinde onu kolayca ele verebilecek çok basit ipuçlarından tamamen habersizdir.
Katilin sırra kadem bastığı ya da biz bilsek bile
takipçilerinin hiç bir şekilde katili tepeleyemediği ‘kusursuz’
cinayet vakaları özellikle polisiye edebiyatın ve sinemanın en
sevdiği motiflerden.
Teknoloji ve bilim ilerledikçe deneyimli ya da potansiyel katiller
gerçek hayatta da daha yaratıcı silahlar ve yöntemler elbette
geliştirdi, ama becerileri henüz kurgulanmış muadillerinin
becerilerine ulaşamadı. Çünkü çoğu katil, onu kolayca ele
verebilecek çok basit ipuçlarından tamamen habersizdir.
Peki edebiyatta yazarın kolayca kaçmasına izin verdiği bu ‘süper
zeki’ katiller, gerçek hayatta olur mu? Gerçek dünyada ‘kusursuz’
cinayet işlemek ve katilin paçayı kurtarması mümkün mü?
YATIŞ AÇISI BİLE BİR İPUCU
Bir cinayete kaza süsü vermeye çalışmak en eski
yöntemlerden. Ancak bir patolojist maktulun bedenini
incelerken sadece ölüm nedenini araştırmıyor. Kurbanı öldürdüğü
söylenen şey her neyse, ona ait büyük küçük tüm verileri de
doğrulamaya çalışıyor, bunlara kendi bulduğu verileri ekliyor.
Örneğin olası bir mücadele esnasında maktulun bedeninde kalmış
olabilecek ezikler, tırnak izleri, maktulun tırnaklarının içinde
katilin deri konusundan parçacıklar, başkasına ait taze salya, kan
vs. pek ala olayın kaza değil cinayet olduğunu ele verebiliyor.
KURŞUNUN AÇISI İNTİHAR MI CİNAYET Mİ
SÖYLÜYOR
Elbette bunlar, katilin o esnada düşünebileceği şeyler değil.
Silahlı saldırı ile öldürülmüş birinin bedenine kurşunun hangi
açıdan, ne kadar hızla, ne kadar mesafeden, birkaç kurşun
sözkonusuysa, ne kadar aralıklarla girdiği kolayca tespit
edilebiliyor. Üstelik bunlar basit şeyler ama yine de cinayet
anında pek az katilin aklına tırnakların içini temizlemek, kendi
saçlarından dökülen kepeği toplamak, eldivenle su içtiği bardaktan
salyasını temizlemek geliyor. Bir mikron deri ya da salya, DNA
testi yardımıyla pek çok durumda katilin neredeyse tüm profilini
ortaya çıkarıyor.
KATİL HİPOSTASİS NE BİLMEZ BİLE
Katil kurbanını öldürdüğü anda örneğin hipostasisin konumunu
ayarlamak şöyle dursun, ne olduğunu bile bilmez. Öldürür, cesetten
kurtulur ve kaçar. Halbuki hipostasis çok önemli bir ipucudur;
birisi öldüğünde kan basıncı düşer ve bedendeki kanın önemli bir
bölümü yerçekimi marifetiyle bedenin yere yakın kısmında toplanır.
Bu da ölüm anında bedenin pozisyonunu, cesedin bulunan yerde
öldürülüp öldürülmemiş olduğunu belli eder. Ceset bulunduğunda sağ
yanına yatıyor ama hipostasis sol yanında toplanmış ise maktulun
taşındığı ortaya çıkar.
Ayrıca cesedin yerle temas ettiği tarafında üstüne yapışmış bulunan
toprak ve tozlar, mikroskobik farklılıklar gösteren bileşenler
olduğu için cinayetin işlendiği mekan da anlaşılabiliyor. Zira
kırsal kesim bile olsa toprak bileşenleri incelenerek cinayet
yerinin neresi olabileceği aşağı yukarı tespit edilebiliyor.
DELİLLER YOK OLMUYOR
Polisiye romanlarda rastladığımız, delilleri asitle
yoketme fantezisi de pek doğru sayılmaz. Çünkü plastik ve yağ
türevleri başta olmak üzere pek çok bileşik asitte erimez. DNA
testi ile kolayca tespit edilebilen maktul özellikleri, bu dış
delillerin yardımıyla birleşince neredeyse ortaya maktulun
mesleğini bile belli eden sonuçlar çıkabiliyor.
EN ZORU ZEHİR
Katilin kim olduğunun tespitinde en zorlanılan cinayet
silahlarından biri zehir. Zira kurban yaşama gözlerini yumduğu anda
katili kilometrelerce uzaktaki akrabasının evine çoktan varmış
olabilir.
Gerçek hayatta rastlanan en son ‘ileri teknoloji’ zehirleme vakası,
gizli bilgileri Batı istihbaratı ile paylaşan eski KGB elemanı
Alexander Litvinenko'nun zehirlenerek öldürülmesiydi.
Zehirin tespiti günler aldı çünkü polonyum-210 ilk kez bu
şekilde kullanılıyordu.
KATİLE ELE VEREN POLONYUM 210
Ancak katilin bilmediği ya da atladığı şey, polonyum-210’un da
pek ala onu ele verebileceğiydi. Bu maddenin bıraktığı alfa
radyasyonu, çok küçük miktarlarda da olsa tespit edilebiliyor ve
katilin izi bu şekilde sürülebiliyor; ne zaman maktulun yanında
olabileceği, ne zaman ayrıldığı, yiyeceği ya da içeceğine maddeyi
ne zaman ve ne miktarda koyduğu, hangi kapıdan girip
nereden çıktığı, arabasını nereye ve ne zaman parkettiği,
oradan ne zaman ayrıldığı, ya da metroya hangi istasyondan ne zaman
bindiği gibi pek çok şaşırtıcı veri buradan bulunabiliyor.
KUSURSUZ CİNAYET İMKANSIZ
Kısacası polisiye edebiyattaki o ‘kusursuz’ cinayet bugünkü
teknolojik takip yöntemleri karşısında imkansız görünmekte. DNA izi
zor bulunan bir katil bunu bilse bile, onun dışında binlerce
değişkeni de aynı anda hesaba katmak zorunda. Zira adli bilimin
yararlandığı ipuçlarının sayısı o kadara arttı ki, sadece tek bir
hata bile katili ele verebiliyor. Dolayısıyla ‘kusursuz’ cinayet
planlayan birinin kurtulma umudu tek bir şeye bağlı: Bıraktığı
izleri göremeyecek kadar gevşek bir adli tıp departmanına denk
gelmesi!