İşte itiraf: Radyasyonu afiyetle içtik
Abone olBeceriksiz politikalar ve bilinçsiz programlar facianın etkilerini ikiye, üçe katladı...
Prof. Özemre, 1986'daki Çernobil kazasından sonra, "Gıdalar
güvenceli, ne bulursanız yiyebilirsiniz" demişti. Milliyet
Gazetesi'nden Önay Yılmaz'la konuşan Özemre, şimdi ise kitabında
"Aslında 'Türkiye'de radyasyon yoktur' demedim, yanlış anlaşıldım"
diyor Çernobil Nükleer Santralı'nda Nisan 1986'da meydana gelen
nükleer kaza sırasında Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı
olan Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre, belgelere dayanan ve anılardan
oluşan "Çernobil Komplosu" adlı kitabında çarpıcı açıklamalarda
bulundu. Özemre, Çernobil olayının ardından ortaya atılan
"radyasyonlu Türk çayı" imajının İngiltere'nin bir stratejisi
olduğunu kaydetti. "Ben aslında 'Türkiye'de radyasyon yoktur'
demedim, yanlış anlaşıldım" diyen Özemre'nin kitabından bazı
bölümler şöyle: "TAEK'in tahmin ettiği gibi Edirne ve civarı, 3
Mayıs 1986 akşamı 20.20'de, gökgürültülü sağnak şeklinde yağan ve
bir ara doluya çeviren bir yağmurun yere indirmiş olduğu radyoaktif
serpintilerle radyasyonun etkisi altına girdi. Büyükçekmece civarı
ve Halkalı'da da radyasyonun yoğun olduğu birkaç yer tespit
edilmişti. Radyasyon, yerleşim yerlerindeki sularda etkili
olmamıştı. Buna karşılık meraların bir bölümü kirlenince buralarda
otlayan hayvanların sütleri radyasyonlu olmuştu. Büyükbaş
hayvanların etlerinde de radyasyon tespit edilmişti ama
koyunlardaki radyasyon inek ve sığıra göre çok az bulunmuştu.
İstanbul'da da ibre yükseliyordu. İlk olarak 7.8 mikroröntgen /
saatten 9.6'ya kadar yükseldi. Daha sonra havadaki radyasyon 30
düzeyine kadar yükselen bir artıştan sonra yine doğal düzeyine
indi. 'Bilerek aldılar' Tütün rahatlıkla ihraç edildi; çünkü
ABD'nin Türk tütününe ihtiyacı vardı. İthalatçıları tütündeki
radyasyon düzeyinin tehlike arz etmediğini çok iyi biliyordu.
Dünyanın radyasyonlu olsa bile Türk fındığına kesin ihtiyacı vardı.
Sektör, fındığımızdaki radyasyonun da hiçbir tehlike arz etmediğini
bilmekteydi. Kekikte de radyasyon vardı ancak ihracatçılarından
birinin bildirdiğine göre, ABD kekiği radyasyonlu diye almıyordu.
Ama Fransa'dan ithal ettiği kekiğe radyasyon kontrolü
uygulamıyordu. O yıl Fransa, ABD'nin Türkiye'den ithal edemediği
için artmış olan talebini karşılayamıyordu. Bunun üzerine 600.000
Bq/kg'a kadar radyasyon içerebilen kekiğimizi Fransa'ya ithal
ederek Fransız menşeli kekikmiş gibi ABD'ye yeniden ihraç etmek
suretiyle bir çözüm buldular. Aslında İngiltere'nin fındıklarımızı
'yüksek radyasyonlu ve sağlığa zararlı' diye ilan etmesi, onun daha
sonra bunu bahane ederek Türkiye'deki çay piyasasını İngiliz
çaylarıyla doldurmayı ve Avrupa piyasasını ebediyen Türk çaylarına
kapamayı hedef alan milli stratejisinin adımıydı. Radyasyonlu Türk
çayı imajı, yalnızca Avrupa'daki çay pazarının yüzde 80'den
fazlasına sahip olan İngiltere ile Hollanda'nın işine
yarayabilirdi. TAEK Başkan Vekili bir süre sonra söz konusu
çayların yakılarak imhasına tevessül etmiş ve Rize'deki çay
fabrikalarında bir müddet süreyle bu çaylardan bir kısmını
yaktırmıştır. Bu yakma işlemi çevreyi bilinçli olarak radyoaktif
kirliliğe maruz bırakmak demekti. Çernobil sızıntısı Edirne'ye de
yağdı Bugünkü Ukrayna sınırları içinde kalan Çernobil'deki nükleer
santral kazasından kaynaklanan radyasyon sızıntısı, binlerce
insanın ölümüne, on binlerce insanın hasta olmasına neden olmuştu.
Prof. Özemre, "Kaza sonrasında, Edirne gökgürültülü sağnak şeklinde
yağan ve doluya çeviren yağmurun yere indirmiş olduğu radyoaktif
serpintilerle radyasyonun etkisi altına girdi" diyor. 2 ay sonra
bile dumanı tütüyordu Yüksek radyasyon taşıdığı gerekçesiyle
İngiltere'nin ülkesine sokmayarak geri gönderdiği çaylar, 1989'un
son aylarında yakılmıştı. Şikâyet sonrası üzerine toprak atılmasına
ve aradan iki ay geçmesine rağmen çayların gömülü olduğu yerden
hâlâ duman tütüyordu. Kaza sonrasında ne demişlerdi? Kazadan sonra
dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral ile Özemre'nin
gazetelerde çıkan demeçlerinden bazıları şöyleydi: - Aral: Çayda
tehlike yok ki imha edelim. (23 Aralık 1986, Cumhuriyet) - Özemre:
Yapılan 50 bini aşkın ölçüm sonuçları, Türkiye'de tüm gıdaların
radyasyon bakımından tamamen güvenceli durumda olduğunu gösterdi.
(5 Eylül 1986, Milliyet) - Aral: Dinine, imanına inanan 'Radyasyon
var' demez. (24 Haziran 1986, Günaydın) - Aral: Çaydaki radyasyon
tehlikesiz. (13 Aralık 1986, Cumhuriyet) - Özemre: Ne bulursanız
yiyebilirsiniz. (15 Haziran 1986, Milliyet) - Özemre: Rakamlar
panik yaratırdı. (7 Mayıs 1986 Cumhuriyet) - Özemre: Çayda tehlike
yok ama dışsatımı yasaklıyoruz. (10 Aralık 1986, Milliyet) 'Kürtaja
zorladılar' İstanbul'da bazı jinekologların hamile kadınları,
'Çocuğunuz sakat doğar' diyerek kürtaja zorladıkları ve hatta bir
jinekoloji profesörünün sekiz aylık bir cenini sezaryenle aldığı
kulağımıza kadar gelmişti. Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral'ın
'C - 14 aracılığıyla fotosentez' teorisinin yanlış olduğunu
kendisine açıkça ifade etmekten çekinmiş olmama bugün bile yanarım.
Zira Aral, söz konusu merasimdeki bu açıklamasıyla yetinmedi.
Teorisini içeren bir de radyasyon kitapçığı yazdı ve bunu
milletvekillerine dağıttı. Türkiye'de kanser vakası sayısındaki
artışın Çernobil kazasından sonra alınan gıdalardaki radyasyondan
olduğu iddiası da koskoca bir yalandır." İsmini açıklamak
istemediğim bir bakan TAEK adına yaptığım açıklamalara ambargo
koydurtmuştu. Bakan, 'Daha önce bu adamı attırmaya muvaffak
olamamıştım. Şimdi arkasına tekmeyi vurduracağım' diyordu.