İşte Irak Savaşı'nın perde arkası
Abone olİsrail'in çok uzun zamandır Ortadoğu'da izlediği stateji 1948 yılında Israil kurulmadan önce belirlenmiş ve aynen işlemektedir. İşte MOSSAD'ın Irak üzerindeki planları...
Tüm dünyanın karşı çıkmasına rağmen patlak veren Irak savaşının
planı 1982 yılında gerçekleştirilen Dünya Siyonist Kongresi’nde
yapıldı. “Gizli Dünya Egemenliği Projesi”ni hayata geçirmeye
çalışan İsrail’in bundan sonraki hedefleri arasında Mısır, Suriye,
İran ve S. Arabistan var… Bu satırlar yazılırken, Amerika Birleşik
Devletleri Irak'ı vurmaya başlamıştı. Dünyada pek çok ülkenin,
hatta ABD müttefiklerinin çoğunun bile karşı çıkmasına rağmen, ABD
yönetimi Irak'ın vurulması konusunda çok ısrarlıydı. Bu ısrarın
perde arkasını araştırdığımızda ise, karşımıza 20. yüzyılın
başından bu yana Ortadoğu’da akan kan ve gözyaşının tek sorumlusu
İsrail çıkıyor. İsrail Devleti’nin Irak’ın parçalanmasını hedef
alan politikası oldukça geçmişe dayanıyor. İSRAİL’İN IRAK’I
PARÇALAMA PLANLARI Enformasyon Dairesi'nin İbranice yayın organı
Kivunim'de yazdığı “1980’lerde İsrail İçin Strateji” başlıklı
raporu tüm Ortadoğu’yu İsrail’in hayat sahası haline getirmeyi
amaçlıyordu. İsrail Dışişleri Bakanlığı çalışanlarından Oded Yinon
tarafından hazırlanan raporda “Irak’ın parçalanması” senaryosu şu
şekilde anlatılır: “Irak bir yandan petrol bakımından zengin, öte
yandan da içte bölük pörçük bir ülke olarak, İsrail için sağlam bir
hedef olmaya adaydır. Irak'ın bölünmesi bizim için Suriye'nin
bölünmesinden çok daha önemlidir... Irak, çoğunluğun Şii, yönetici
azınlığın ise Sünni olmasına karşın özde komşularından farklı
olmayan bir ülkedir. Nüfusun % 65'nin iktidara hiçbir siyasi
katılımı yoktur. İktidar, % 20'lik bir seçkin tabakanın elindedir.
Ayrıca, kuzeyde büyük bir Kürt azın-lık vardır. İktidardaki rejimin
elinden petrol gelirleri ve ordu alındığında Irak'ın gelecekteki
durumu, Lübnan'ın geçmişteki durumundan farklı olmayacaktır....
Irak etnik ve mezhebi temeller üzerine bölünecektir; kuzeyde bir
Kürt Devleti; ortada bir Sünni ve güneyde Şii devleti.” Bu
senaryonun 1991'deki Körfez Savaşı'ndan sonra kısmen uygulandığını,
Irak'ın resmi olarak olmasa da fiili olarak üçe bölündüğünü
hatırlatmaya gerek yoktur sanırız. Bu makalenin kaleme alındığı
sıralarda gündemde olan Irak'ın ABD tarafından işgali planının da
yine böyle bir parçalanmayı ateşleyebilecek olduğu gerçeği ise,
somut bir tehlikedir. KÖRFEZ SAVAŞINDA İSRAİL’İN ROLÜ Saddam
Hüseyin, 1 Ağustos 1990 günü ani bir saldırıyla Kuveyt'i işgal
etti. Böylece uluslararası bir kriz doğdu. Bu krizi körükleyen
güçlerin başında ise İsrail geliyordu. İsrail, ABD'nin Kuveyt
işgalinin hemen ardından takındığı tutumu en ısrarlı destekleyen
ülkeydi. Hatta İsrailliler ABD'yi ılımlı bile buluyorlar, daha sert
bir politika istiyorlardı. Öyleki İsrail Cumhurbaşkanı Haim Herzog,
Amerikalılara nükleer silah kullanmalarını bile tavsiye etmişti.
Öte yandan, ABD'deki İsrail lobisi de Irak'a karşı geniş kapsamlı
bir saldırı düzenlenmesi için çalışıyordu. Tüm bu durum,
Amerika'da, Irak'a karşı düzenlenmesi düşünülen saldırının gerçekte
İsrail çıkarları adına planlandığı düşüncesini yaygınlaştırdı. Ünlü
köşe yazarı Patrick Buchanan, bu düşünceyi, "Washington'da Irak'a
karşı bir savaş açmamızı savunan yegane güç, İsrail ve onun
buradaki 'ağlama duvarı' (yani lobisi)dir" diyerek özetliyordu. Öte
yandan, İsrail konu hakkında ciddi bir propaganda kampanyası da
başlatmıştı. Bu kampanya daha çok el altından yürütüldüğü için de,
Mossad devreye girmişti. Eski Mossad ajanı Victor Ostrovsky, bu
konuda önemli bilgiler aktarır. Ostrovsky'e göre, İsrail, Körfez
Krizi'nin başlamasından bile çok daha önce Amerika ile Saddam'ı
savaştırmak istiyordu. Öyleki, İsrail bu yöndeki planını İran-Irak
savaşının hemen ardından uygulamaya koymuştu. Ostrovsky'nin
yazdığına göre, Mossad'ın LAP-LohAma Psicologit (Psikolojik Savaş)
bölümü, çeşitli dezinformasyonlarla (yalan haber) bu konuda etkili
bir kampanya başlatmıştı. Saddam'ı kanlı bir diktatör ve dünya
barışına yönelik büyük bir tehdit olarak göstermeye yönelikti bu
kampanya. (Victor Ostrovsky, The Other Side of Deception, ss. 247,
252-54.) MOSSAD AJANI KÖRFEZ SAVAŞINI ANLATIYOR Ostrovsky,
Mossad'ın bu propaganda için farklı yerlerdeki ajan ya da
sempatizanlarını kullandığını, örneğin Amnesty International ya da
Amerikan Kongresi'ndeki "gönüllü ajan"ların (sayanim) devreye
sokulduğunu anlatıyor. Irak'ın İran'la olan savaşı sırasında
İran'daki sivil hedeflere yolladığı füzeler de kampanyanın
malzemeleri arasındaydı. Ancak, Ostrovsky'nin dediği gibi Mossad'ın
Saddam'ın söz konusu füzelerini malzeme olarak kullanması biraz
garip bir durumdu; çünkü o füzeler, Amerikan uydularından gelen
bilgilerin de yardımıyla, savaş sırasında Mossad tarafından
hedeflere yönlendirilmişlerdi. İsrail, İran'a karşı yürüttüğü savaş
boyunca desteklediği Saddam'ı şimdi canavar olarak gösterme çabası
içindeydi. Ostrovsky, şöyle diyor: “Mossad liderleri, eğer Saddam'ı
yeterince korkunç göstermeyi başarırlarsa ve onun Körfez petrolü
için bir tehlike olduğu —ki Saddam daha önce bu konuda bir güvence
olarak algılanıyordu— düşüncesini yerleştirebilirlerse, ABD ve
müttefiklerini Saddam'a saldırtabileceklerini hesaplıyorlardı.”
(Victor Ostrovsky, The Other Side of Deception, s. 254) İsrailliler
bu konuda o denli kararlı ve ABD üzerinde de o denli ısrarlıydılar
ki, 4 Aralık 1990 günü, İsrail Dışişleri Bakanı David Levy,
Amerikan Büyükelçisi William Brown'ı diplomatik dille tehdit etmiş,
ABD'nin "Körfez Krizi'nin başlangıcında verdiği tüm sözlerini
tutmasını", yani Irak'a saldırmasını istemişti. Levy'e göre, eğer
ABD Irak'a saldırmazsa, İsrail bu işi kendi başına
gerçekleştirecekti. (Andrew & Leslie Cockburn, Dangerous Liaison,
s. 356.) İsrail açısından savaşı ABD'ye yaptırmak ve de savaşın
tümüyle dışında kalmak çok avantajlıydı. Nitekim öyle de oldu.
İSRAİL ABD’Yİ SAVAŞA ZORLUYOR Ancak İsrailliler ABD'nin savaş
planlarına aktif olarak katıldılar. Çöl Fırtınası harekatını
planlayan bazı ABD kurmayları, İsraillilerden "Saddam'ı yaralamanın
en iyi yolunun ailesini vurmak olduğu" yönünde ince taktikler
aldılar. Ostrovsky'nin yukarıda anlattığı Mossad kaynaklı
propaganda ise, Körfez Savaşı için gerekli olan kamuoyunu
oluşturdu. Savaşın fitili de yine Mossad'ın "gönüllü ajanları"
tarafından ateşlenmişti. Kongre üyelerinin Saddam'a karşı savaşa
ikna edilmesi için Yahudi lobisinden Tom Lantos'un yönetimindeki
Hill and Knowlton lobi şirketi dramatik bir senaryo yazmıştı. Turan
Yavuz, olayı şöyle anlatıyor: “9 Ekim 1990. Hill and Knowlton lobi
şirketi Kongre'de 'Irak'ın Vahşetleri' başlığı altında bir oturum
düzenliyor. Lobi şirketi tarafından oturuma getirilen bazı 'görgü
tanıkları' Iraklı askerlerin yeni doğmuş çocukları hastane
odalarında öldürdüğünü öne sürüyor. Bir 'görgü tanığı' vahşeti tüm
detaylarıyla anlatıyor ve Iraklı askerlerin bir hastanede 300 yeni
doğmuş çocuğu öldürdüğünü söylüyor. Söz konusu bilgiler, Kongre
üyelerini hayli rahatsız ediyor. Bu da Başkan Bush'un işine
yarıyor. Ancak sonra anlaşılıyor ki, Hill and Knowlton lobi
şirketinin kongre önüne getirdiği 'görgü tanığı' aslında Kuveyt'in
Washington'daki büyükelçisinin kızıdır. Buna rağmen kızın
söyledikleri Kongre üyelerinin Saddam Hüseyin'e 'Hitler' lakabı
takmasına yol açacaktır.” (Turan Yavuz, ABD'nin Kürt Kartı, s.
307.) İncelediğimiz tüm bu bilgiler, bizi tek bir sonuca
götürüyordu: ABD'nin 1991’de Irak'a karşı savaşa girmesinde İsrail
etkisinin önemli bir rolü vardı. “TERÖRE KARŞI MÜCADELE” BAHANESİ
Aslında Irak'ın vurulması ve Saddam Hüseyin rejiminin silah zoruyla
yıkılması planı, sanıldığı gibi 11 Eylül 2001 sonrasındaki "teröre
karşı mücadele" ortamında değil, bundan çok daha önce yapılmış ve
Washington'ın gündemine getirilmişti. Bu yöndeki ilk işaret, 1997
yılında ortaya çıkmıştı. Washington'daki bir grup İsrail yanlısı
stratejist, kurdukları PNAC adlı "think-tank"le Irak'ın işgali
senaryosunu savunmaya başlamıştı. PNAC'in en kayda değer isimleri
ise, George W. Bush yönetiminin en etkin isimleri haline gelecek
olan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve Başkan Yardımcısı Dick
Cheney idi. (Harun Yahya, İsrail’in Kürt Kartı) Philadelphia Daily
News gazetesinde William Bunch imzasıyla yayınlanan "Invading Iraq
Not A New Idea For Bush Clique :4 Years Before 9/11, Plan Was Set"
(Irak'ı İşgal Etmek Bush Ekibi İçin Yeni Bir Fikir Değil: 11
Eylül'den 4 Yıl Önce Plan Hazırdı) adlı bir makalade, bu konuda şu
gerçeklere yer verilmektedir: Gerçekte, Donald Rumsfeld, Başkan
Yardımıcısı Dick Cheney ve küçük bir grup ideolog, Amerika'nın
Irak'ı işgalini savunmaya henüz 1997 yılında başlamışlardı yani 11
Eylül saldırılarından 4, Başkan Bush'un göreve başlamasından 3 yıl
önce. Kendilerine PNAC (Project for the New American Century Yeni
Amerikan Yüzyılı Projesi) adı verilen bu siyaset grubu, Cheney,
Rumsfeld, Rumsfeld'in yakın yardımcısı Paul Wolfowitz ve Bush'un
kardeşi Jeb Bush'u da içeriyordu. Ve daha o zamanlar bile, Ocak
1998'de, Başkan Clinton'ı Irak'ı işgale ikna etmeye çalışmışlardı.
(William Bunch, Philadelphia Daily News, 27 Ocak 2003) GERÇEK AMAÇ
PETROL MÜ? Peki PNAC üyelerinin Saddam'ı düşürmek konusunda bu
kadar ısrarlı olmalarının nedeni neydi? Aynı makalede bu konuda
şunlar yazılıdır: "Petrol, PNAC'in Irak hakkındaki politika
açıklamalarında arkaplanda bir yer tutsa da, itici güç gibi
gözükmüyor. Pennsylvania Üniversitesi'nden siyaset bilimi profesörü
ve Ortadoğu uzmanı Ian Lustick, Bush'un politikasını eleştirirken,
petrolün savaş taraflarınca asıl olarak savaşın masrafını
karşılamaya yönelik bir unsur olarak görüldüğüne dikkat çekiyor.
PNAC'tan Schmitt ise, "ben Texas'tanım ve bildiğim petrolcülerin
hepsi askeri bir operasyona karşı" diyor, "petrol pazarı
istikrarsızlık istemiyor". Profesör Lustick'e göre ise, (savaş
için) daha güçlü ama gizli bir motivasyon kaynağı, İsrail olabilir.
Bush yönetimindeki şahinlerin, Irak'taki bir güç gösterisinin,
Filistinlileri İsrail için avantajlı olan bir barış planını kabul
etmeye ikna edeceğini hesapladıklarını söylüyor.” (William Bunch,
"Invading Iraq not a new idea for Bush clique" Philadelphia Daily
News, Jan. 27, 2003) İşte Irak'a saldırı planının ardındaki en
büyük motivasyon budur: İsrail'in Ortadoğu stratejisine hizmet
etmek. Bu gerçek, başka Ortadoğu uzmanları tarafından da teşhis
edilmiştir. Örneğin Cengiz Çandar, Irak'a saldırı planının
ardındaki gerçek gücü bir yazısında şöyle açıklamaktadır: “...
Irak'a saldırı'nın başını kim çekiyor peki? Başkan Yardımcısı Dick
Cheney, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Ulusal Güvenlik
Başdanışmanı Condoleeza Rice. Bunlar, 'en üst düzeydeki' saldırı
yandaşları. Ama buzdağının altı daha zengin ve ilginç. Orada
çeşitli 'lobiler' var. Lobilerin başında İsrail sağı, Likud yanlısı
ve Amerikan silah sanayii ile yakın ilişkileri bulunan JINSA ekibi
geliyor. JINSA, Jewish Institute for Security Affairs (Güvenlik
Meseleleri İçin Yahudi Enstitüsü). Bunlar, 'silah lobisi'yle,
Lockheed, Northrop, General Dynamics, İsrail askeri endüstrileri
vs. ile sıkı ilişkilerdeler... JINSA'nın 'temel ilkesi' şu:
'Amerika ile İsrail'in güvenliği bölünemez'; yani aynı şey...
JINSA'nın amacı sadece Irak'ta Saddam rejiminin yıkılması değil;
'total savaş' mantığı ile S.Arabistan, Suriye ve Mısır ve bu arada
İran rejimlerinin de yıkılmasından ve buralara 'demokrasi'
getirilmesinden yanalar... Yani, 'İsrail'in en aşırı kesimleri'yle
aynı 'dalga boyu'nda olan Amerikan Yahudileri'nin bir bölümü, şu
dönemde 'Washington şahinleri'ni oluşturuyor.” (Cengiz Çandar "
Irak ve 'Türkiye dostu' Amerikan Şahinleri..." Yeni Şafak, 3 Eylül
2002) İSRAİL’İN “GİZLİ DÜNYA EGEMENLİĞİ” PROJESİ Kısacası
Washington'da önce Irak'ı ardından da Suudi Arabistan, Suriye, İran
ve Mısır'ı hedef alacak bir savaşı körükleyenler vardır ve bunların
en belirgin özelliği, "İsrail lobisi" ile aynı safta hatta özdeş
olmalarıdır. Bu kişiler, her ne kadar "Amerikan çıkarları"ndan söz
etseler de, aslında savundukları şey İsrail'in çıkarlarıdır. Çünkü
gerçekte Amerika'nın tüm bir Ortadoğu'yla savaşmak, bu bölgedeki
halkları kendine düşman etmek gibi bir stratejide çıkarı olamaz.
Böyle bir stratejinin benimsenmesi ise ABD'nin, bu ülkenin dış
politikasında inanılmaz bir güce sahip olan İsrail losibinin
etkisiyle, yalnızca İsrail'e angaje olması durumunda söz konusu
olabilir.. İşte bu nedenle Amerika'nın 11 Eylül sonrasında
uygulamaya konan ve tüm İslam dünyasını düzenlemeye yönelik
stratejisinin ardında, İsrail'in gizli "dünya egemenliği" planı
vardır. İsrail, kurulduğu günden bu yana, Ortadoğu'yu yeniden
düzenleme, kendisi hedefleri için tehlikesiz ve yönlendirilebilir
hale getirme amacındadır. Bu amaçla son yıllarda ABD üzerindeki
nüfuzunu kullanmakta ve Washington'ın Ortadoğu siyasetini büyük
ölçüde yönlendirmektedir. 11 Eylül sonrasındaki ortam ise, İsrail'e
aradığı fırsatı vermiştir. Yıllardır İslam'ın Batı ve ABD için
büyük bir tehdit olduğu yalanını ileri süren, "Medeniyetler
Çatışması" yanılgısını körükleyen İsrail yanlısı ideologlar, 11
Eylül'ün ardından, ABD'yi İslam dünyasına karşı tahrik etmeye
çalışmaktadırlar. İsrail, Kudüs İbrani Üniversitesi'nden Israel
Shahak'ın henüz 1995 yılındayken yazdığı gibi, "anti-İslami bir
Haçlı Seferi'nin liderliğini yapmaya" soyunmakta ya da İsrail'in
Yediot Ahronot gazetesinin yorumcusu Nahum Barnea'ya aynı yılki
yorumuna göre "İslami güce karşı girişilecek olan savaşta Batı'nın
öncülüğünü yapmak hedefinde" ilerlemektedir. (Israel Shahak,
"Downturn In Rabin's Popularity Has Several Causes", Washington
Report on Middle East Affairs, Mart 1995) Bu yorumlardan bu yana
geçen yıllar, sadece, İsrail'in niyetini daha açık bir biçimde
ortaya çıkarmış, 11 Eylül sonrasındaki siyasi ortam da bu niyetin
uygulamaya konması için zemin oluşturmuştur. Şimdi dünya İsrail’in
1982 yılında Dünya Siyonist Kongresi’nde planlanan Irak’ın
parçalanması politikasının adım adım sahneye konulmasını izliyor.
Kaynak: www.harunyahya.org