İşte İmralıdaki gizli sorgucu!
Abone ol'Bu devlet bana APO'yu teslim etti' diyen Albay bugün Ergenekon mahkemesinde kendini savundu.
İkinci "Ergenekon" davasının tutuklu
sanıklarından emekli Albay Hasan Atilla Uğur, APO'nun yakalandıktan
sonra ona teslim edildiğini ve isminin yıllarca terör örgütünden
gizlendiğini söyledi ve 'Ergenekon davası nedeniyle deşifre
oldum' dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza ve İnfaz
Kurumları Yerleşkesi’nde oluşturulan salonda görülen davanın
bugünkü duruşmasında, emekli Albay Uğur, 51 sayfalık yazılı
savunmasını zaman zaman Power Point sunumundan da destek alarak
yapmaya başladı.
ALBAY UĞUR REZİLLLİKLERİN HESABINI SORDU
Meslek hayatını, terör örgütleriyle mücadele ile geçirdiğini ve
terör örgütlerinin hedefi olan bir insan olarak, terörist suçlaması
ile Türk adaletinin önünde bulunmaktan üzüntü duyduğunu ifade eden
Uğur, "Ancak, bu süreçte benim, ailemin ve çevremdeki
birçok insanın çektikleri rezilliklerin ve mağduriyetlerin
hesabını kim ya da kimler verecektir?" diye sordu.
ÖLÜM LİSTESİNDEYDİM
Emekli Albay Uğur, 1979 yılında Kara Harp Okulundan mezun
olduktan sonra, çeşitli kurs ve görevlerin ardından, Tunceli’nin
Hozat ilçesinde komando bölük komutanı olarak görevlendirildiğini,
o yıllarda bölgenin TİKKO ve DHKP-C terör örgütlerinin faaliyet
alanlarında olduğunu ve kendisinin de bu örgütlerin ölüm listesinde
yer aldığını söyledi.
YOLUMA PUSULAR KURDULAR AMA YILMADIM
Sanık Uğur, 1993 yılında Kızıltepe Jandarma Komutanlığına
atandığını, silah arkadaşlarıyla birlikte, emniyet ve yargı
mensupları ile omuz omuza mücadeleye başladığını ifade ederek,
şöyle devam etti: "Kızıltepe halkının desteği ile bölücü terör
örgütüne kısa zamanda büyük darbeler vurdum. Geçtiğim
yollara mayınlar döşediler, pusular kurdular, ama
yılmadım. Oturduğum lojmanı basıp roketlediler, eşimi ve
çocuğumu banyo koridoruna yatırarak kurtardım, yine de geri adım
atmadım. Terör örgütü, sözde GAP eyaletini lav etmek zorunda kaldı.
Defalarca tehdit edildim, o dönemde adı Med TV olan
televizyonlarında ve adı Özgür Gündem olan gazetelerinde sürekli
hedef gösterildim.
O YÜZBAŞIYI ÖLDÜRÜN DEDİM
Yıllar sonra terörist başını İmralı Adası’nda sorguladığım
dönemde kendisine ’sözde GAP eyaletini neden lav ettiğini’
sorduğumda, ’Kızıltepe, Ceylanpınar ve Viranşehir bölgesi bizim
için çok önemli idi.
Zengindi, ayrıca katılımın en yoğun olduğu yerdi. Ama çok kayıp
verip halkın desteği azalınca hesap sordum. Eyalet komutanı
Kızıltepe’deki yüzbaşının halkı aleyhimize döndürerek kendilerine
büyük darbeler vurduğunu söyleyince, o yüzbaşıyı bir
şekilde giderin yani öldürün talimatı verdim, defalarca denediler,
ama başaramadılar, ben de GAP eyaletini lav edip daha
küçük ölçekli Ruha eyaletine bağladım’ dedi.
APO BANA TESLİM EDİLDİ, ŞİMDİ DEŞİFRE
OLDUM
1999 yılının Şubat ayında terörist başının sorgulanması görevini,
devletim bana ve arkadaşlarıma verdi. Yıllardır ülkeme büyük
zararlar veren, binlerce şehidin kanına giren, binlerce
gazinin hayatını karartan, bölge halkına dünyayı zehir eden bölücü
terör örgütünün elebaşı bana teslim edilmişti. Elbette bu büyük bir
onurdu. İmralı’daki görevimi de başarı ile tamamladım.
Daha sonra terörist başının, avukatlarına defalarca ’Beni
sorgulayan kim, adını öğrenin’ şeklinde talimatlar verdiği
bilgisini aldım. Devletim ve şahsım, bu konuyu yaklaşık 10
yıl gizli tutmayı başardık. Ta ki bu dava ile gözaltına alınıncaya
kadar bu konu gizli kalabildi. Ciddi devlet anlayışının da gereği
zaten buydu. Ancak bu gözaltından sonra tamamen deşifre
oldum."
PKK'YA DARBE VURDUM DİYE YARGILANIYORUM
Emekli Albay Hasan Atilla Uğur, yargılanmasının sebebinin
DHKP-C, PKK ve Hizbullah terör örgütlerine vurduğu darbeler
olduğunu öne sürerek, emekli olduktan sonra savunma sanayi alanında
eşinin adına şirket kurduğunu ve tanıdığı emekli astsubay ve emekli
bankacı arkadaşlarıyla birlikte çalışmaya başladıklarını,
arkadaşlarına maaş bile veremediğini, bu nedenle 6 ay sonra
şirketi kapattıklarını söyledi.
"VERİLEN EMİR SUÇ TEŞKİL ETMEDİĞİ SÜRECE YAPILIR"
13 yıldır özel koruma statüsünde olduğunu ve 2002 yılında Jandarma
Genel Komutanlığı Teknik İstihbarat Daire Başkanlığı görevine
atandığını belirten Uğur, savunmasına şöyle devam etti: "2002
yılında mülkiye müfettişi Refik Ali Uçarcı, İstihbarat Başkanı
Tuğgeneral Halil Helvacıoğlu tarafından, birtakım yolsuzluklarla
ilgili bilgi vermek amacı ile bana gönderilmiş bir kişidir,
kendisinin uzunca anlatımları emirle kayda alınmış ve resmi üst
yazı ile istihbarat başkanlığına sunulmuştur.
Ayrıca dönemin Keçiören Belediye Başkanı ile yaptığım görüşme,
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un emirleri ile
aslında İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz tarafından
yapılması gereken fakat kendisi o gün karargahta bulunmadığı için
benim tarafımdan yapılan görüşmedir. Ancak bu görüşmeyi
iddianameden okuduğumda, araya abuk sabuk cümle ve kelimeler
sıkıştırıldığını gördüm. Verilen emir, suç teşkil etmediği sürece
yapılır.
EMİR ASLA KOMUTANA SORULAMAZ
Verilen emirlerin amacı ve niyeti ast tarafından komutana
sorulamaz. Askerliğini yapan herkes bunu bilir."
Kendisine isnat edilen suçun, "Silahlı terör örgütü
yönetmek" olduğunu hatırlatan Uğur, şunları söyledi:
"Örgüt, soyut bir birleşme değildir, bünyesinde hiyerarşik bir
ilişki olmalıdır. Bu hiyerarşik ilişki dolayısı ile örgütün,
mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini
taşıması gerekmektedir. Örgütün varlığı için, suç işlemek amacı
etrafındaki fiili birleşme olması gereklidir.
GÖREVİMİ YAPTIM
Örgütün niteliği itibarı ile devamlılık arz etmesi gerekmektir.
Kurulduğu iddia edilen örgütün, bana isnat edilen ’Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını
engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme’
eylemlerini gerçekleştirebilecek üye sayısına, araç ve gerece sahip
olması ve kurulduğu iddia edilen örgütün amacının bu suçları
işlemek olması ve benim de bu örgütün üyesi veya yöneticisi olmam
gerekmektedir. Ben 2003-2004 yıllarında iki ayrı istihbarat
başkanının ve iki ayrı Jandarma Genel Komutanının emrinde, kanun,
yönetmelik ve yönergelerde açıkça belirtilen görevleri yapmakla
yükümlüydüm ve yaptığım kutsal yemine bağlı kalarak, bana verilen
görevleri yapmaya gayret ettim.
ÖRGÜT ÜYESİ DEĞİLİM
Eğer benim bir istihbarat görevlisi olmam, kamu hizmetinin
gereği olarak hiyerarşik yapı içerisinde bulunmam, örgüt üyeliği
veya örgüt yöneticiliğine gerekçe gösterilecekse, Jandarma Genel
Komutanlığı, dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin, örgütü
oluşturması ve mensuplarının da üye veya yöneticileri olması
gerekir. Yani örgüt varsa, bütün Jandarma Genel Komutanlığı ve Türk
Silahlı Kuvvetleri mensuplarının tamamı üyelik ve yöneticilikten
yargılanmalıdır.
Mensubu olmaktan onur duyduğum Jandarma Genel Komutanlığı ve Türk
Silahlı Kuvvetlerini suça konu örgüt olarak nitelemek zaten başlı
başına suç oluşturacaktır. Benim mensubu olduğum kutsal ocaktan
başka, içerisinde bulunduğum bir örgüt yoktur."