İşte bu fotoğrafın öyküsü
Abone ol12 Eylül'de yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'in ölmeden önceki o son fotoğrafını çeken ismi çok az insan bilir.
12 Eylül'de yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'in
ölmeden önceki o son fotoğrafı herkesin aklındadır. O fotoğrafı
çekenin ise ünlü bir isim olduğunu çok az insan bilir. Takvim
gazetesinden Hakan Dilek bu fotoğrafın öyküsünü yazdı. İşte
yüreklerde bir acı olarak kalan o fotoğrafı çeken isim ve
fotoğrafın öyküsü...
12 Eylül karanlığının hemen ardından gelmişti onun idam haberi.
Gencecik bedenini ölüme yatırmışlardı. 17 yaşında bir çocuğun
gözlerine bakıyorduk siyah-beyaz bir fotoğrafta. Unutulacak gibi
değildi. 17 yaşında olduğuna kim inanır?
Ben büyüklere masallar anlatan bir biliciyi görüyordum yüzünde.
Yüzündeki anlama bakarak konuşuyordum geceleri bulutlara karşı.
Yaşıtımdı "bir cana kastettiğine!" biliciler onun birini
öldürdüğünü; cezasını ölerek ödemesi gerektiğini düşünüyorlardı.
Erdal Eren savlanan o ki Erdal Eren bir askeri öldürmüştü. Olay
yeri tutanakları Erdal'ın bulunduğu yer öldürülen ere o kadar
uzaktı, halbuki sıkılan mermi o kadar yakından atılmıştı ki… Hiçbir
biçimde bu ayrıntıyı dikkate almadılar; "Beni ibret olsun
diye asacaklar!" diyordu Erdal Eren.
Kendisinden önce iki idam olmuştu. Hakkaniyet duygusu
kırılmasın-bozulmasın diye "iki onlardan iki onlardan
astık!" demişti 'kıyıcılar!' Solcu Necdet Adalı ve sağcı
İbrahim Pehlivan'ın idam fermanını imzalayanlar çok sonra
kendilerine sorulan soruları yanıtlarken şöyle diyeceklerdi;
"Biz karar verdik ama asılma kararının meclis tarafından
bozulacağını düşünüyorduk!"
Kimsenin asılmasını istemem. "Ölüm/bir ipte sallanan
ölü/ölümün böylesine razı olmuyor gönlüm!"demişti Nazım
Hikmet. İnsan ölümünden medet ummadık hiç. Gerçekten kötü bir
görüntü. Bir insanın kararından sonra idam edileceği günü beklemek
ve birazdan boynu kırılarak bir ipin ucunda dili dışarıda
sallanacağını bilmek. Bilmek de izlemek de kötü. Okumak da yazmak
da…
İşte taa o ana o güne çocuk yaşta idam edilen Erdal Eren'in
son anlarına döndüm. O fotoğraf şimdi önümde. Bir de ustam
Savaş Ay'ın o güne ait anekdotları. Son
fotoğrafını hücrenin hemen önünde o çekmişti. Erdal'la son
konuşmaları yanında bulunan gazeteci Emin Çölaşan'la birlikte
yapmış bu tarihsel fırsatı yakalamışken objektifini 'dip not düşmek
üzere' çalıştırmış deklanşör düşürmüştü Erdal Eren'in son anına;
"16 saat önce karşımda duran, konuşan, sıkıntısını
paylaşan, işlediği söylenen suçla ilgili bilgiler vermeye çalışan
kanlı canlı o 'çocuk' mahkumu, devlet eliyle ipin ucunda sallanan
bir ölüye döndürdüler…"
Öyle hazin bakıyor ama öyle dik öyle itaatsiz
duruyordu ki Erdal. Erdal o anda Savaş Ay'ın objektifine düşüyordu
o anda. O anda "o bakışlardaki o gözlerle!"
düşüyordu Erdal Eren. Tarihe bir dip not nasıl düşerse.
Erdal Eren'in akrabası Teoman da kendisi için 17'ymiş adlı şarkıyı
yazdı ama.. İlk şarkı-ağıt hepsinden farklıydı-başkaydı…
Bir zaman sonra Savaş ustanın elindeki fotoğraf Sezen Aksu'nun
eline 'düştü!' Ardından Aysel Gürel'in yazdığı sözlerde. Onno
Tunç'un piyanosuna…
Şöyle demişti Onno Tunç; ""Öylesine masum, öylesine ölümden
uzak, öylesine genç ki... Hikayesini de okudum. Ama beni esas vuran
o 'son bakış' fotoğrafıydı Savaş. Aysel Gürel'e gösterdim o
fotoğrafı. Birlikte bir şeyler yazdık. Onno'ya verdik besteledi .
Şarkıdan çok ağıta benzedi. Yürekten kopup gelen, saf, duru,
sahici..."
Erdal Eren'in işte o fotoğrafının üzerine yazılan "şarkı-ağıt"ın
sözleri; "Bir an duruşu gibi/Ömrün gidişi gibi/Veda ederken/Aşk
ateşi gibi söner iç çekişler/Amman amman yandım aman/Acı
yüzler"