İşte Sabetay gerçeği!
Abone olSon günlerde medyada bir 'Sabetayizm' lafıdır gidiyor. Kimi sabetaycı olduğunu itiraf ediyor, kimi sabetaycı avına çıkıyor. Peki kim bu sebataycılar?
Sabetaycılık üzerine bu kadar polemik varken istedik ki
Sabetaycıların izinden gittikleri Sabetay Sevi'yi tanıtalım. İşte
Sabetay Sevi'nin hayatı.
Başlarken...
'Sakladım söylemedim
derdimi, gizli tuttum, uyuttum...' İstanbul'un şirin semtlerinden
Üsküdar'da dik bir yokuşun başında yer alan, büyükçe bir mezarlığın
içindeki mezar taşlarından birinin üzerinde yazılı bu sözler...
Üzerleri fotoğraflı, kıbleye göre yerleştirilmemiş,
ziyaretçilerinden dua veya fatiha istemeyen bu mezarlarda, bir
zamanların en gizemli topluluklarından birinin mensupları yatıyor.
Selanikliler sokağının başındaki Fevziye Hatun Camisi'nin hemen
yanından girilen bu mezarlık, 'Bülbülderesi' adını taşıyor. Kim
bilir; belki upuzun servilerinin serin gölgeliğinden, belki de
Tevrat'daki "Mesih, bülbüllerin en çok öttüğü yere gelecek"
ibaresinden seçtiler burayı kendilerine kabristan olarak. Kim bilir
belki de pek çok kişinin söylediği gibi artık kimse hatırlamıyor
bile, Selanik'teki o günlerini ve 'gizli dinlerini'. Ya da belki de
hâla bazıları her sabah gün doğarken deniz kıyılarına çıkıyor ve
bekliyorlar, kendilerini kurtaracak Mesihleri'ni... İşte size
tarihten pek de üstü açılmamış bir gizemli hareketin; 17. yüzyılda
on binlerce Musevi'yi peşine takan Sabetay Sevi'nin öyküsü...
Sabetaycılar ya da Sabetayistler... Köklerinin Sefarad İspanyası'na
dayandığına inanılan, bugün isimleri ortaya atıldığında, "Birkaç
kuşak önce kaybolup gitmiş bir hareket" ya da "Türkiye'nin asıl
kurucuları" şeklindeki komplo teorilerinin öznesi olarak anılan bir
topluluk... Sabetaycılık üzerine yapılan tüm bu tartışmalar
'Matrix' filminin senaryosunu andıran sorular ve olaylar üzerine
yoğunlaşıyor: Yaşadığımız dünya aslında başkaları tarafından mı
kurgulanıp yönlendiriliyor? Sabetaycılar, Türkiye ve dünyada
Yahudiliği hakim kılmak için çok gizli bir oyun mu oynuyorlar?
Yaşadıklarımız, bir komplo teorisinden mi ibaret? İslam'ın en büyük
kalesi Osmanlı'yı ele geçirmek istediği iddia gelen Yahudiler'e
'Sefarad', aynı dönemde Orta ve Doğu Avrupa'dan gelenlere de
'Aşkenaz' deniyordu.
KABALA'NIN YÜKSELİŞİ
Bu dönemlerde oldukça kötü günler geçiren Yahudiler, yaşadıklarının
kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi Tanrı'nın isteği olduğuna
inanıyorlardı. Ama yine kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi günün
birinde bir Mesih'in gelerek kendilerini bu acılardan kurtaracağını
düşünüyorlardı. Bu zor koşullar altında Yahudiler arasında mistizme
inananların sayısı da giderek artıyordu. Yahudi mistizminin en
önemli kaynaklarından biri 'Kabala' idi. Görünenin arkasında
mutlaka bir başka şeyin gizlendiği fikrinden hareket eden
Kabalistler, kutsal metinlerde çeşitli sayılar ve matematiksel
işlemlerle gizli gerçeği ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı. Ortaya
çıkarılmaya çalışılan gizli gerçekler arasında kurtarıcı Mesih'in
kim olacağı ve hangi tarihte geleceği de vardı. Bu görüşler içinde
en çok rağbet görenlerinden birisi de milenyumda (1000'li yıllarda)
bir Mesih'in mutlaka geleceği şeklindeydi. Yine Kabala'da 666
sayısının şeytanın yılı ya da sayısı olduğu şeklinde bir inanış
bulunuyordu. Bu iki sonuçtan hareketle, 1666 yılının 'hayati
önemine' ilişkin yaygın bir inanış oluştu.
DOĞUM TARİHİ DEĞİŞTİRİLDİ Mİ?
Gersom Scholem tarafından yazılan ve Sabetaycılığın tarihi
konusundaki en geçerli referans eser kabul edilen kitapta, Sabetay
Sevi'nin 1 Ağustos 1626 tarihinde, bir cumartesi günü dünyaya
geldiği belirtiliyor. Sabetay Sevi'ye, Yahudilik'te cumartesi günü
doğan çocuklara 'Sabatai' adını verme geleneği gereği bu ismin
verildiğinin altı çiziliyor. Bu tarih aynı zamanda Yahudiler'in,
Birinci ve İkinci Tapınakları'nın yıkılışını andıkları gündür.
Sabetay'a inanmayanlarsa, Sabetay Sevi'nin doğum gününü, bu inanca
uydurmak için bilinçli olarak değiştirdiğini ileri sürerler.
SABETAY SEVİ KİMDİR?
Sabetay Sevi 17. yüzyılda İzmir'de doğdu. 22
yaşında kendini Mesih ilan etti. Yahudiliği ikiye böldü. Sadece
Osmanlı'da bir milyon kişiyi peşinden sürükledi. Her kıtada
binlerce mürit edindi.
Sabetay Sevi'nin ailesi büyük olasılıkla Aşkenazlar'dandı. Annesi
Clara'yı küçük yaşta kaybeden Sevi'nin iki de kardeşi vardı: Abisi
Elijah (İlyas) ve kardeşi Joseph (Yasef). O yıllarda İzmir Limanı
ticarette öne çıkmıştı. Artan ticaretle birlikte İzmir, Avrupalı
tüccarlarla dolup taşmıştı.
Yahudiler'in hem doğu hem de batı dillerini biliyor olması, onları
bir anda ticaretin merkezine oturttu. Pek çok Yahudi gibi baba
Mordehay da Avrupalı tüccarlar için simsarlık yapıyor, böylece
inanılmaz gelirler elde ediyordu. Babalarının yanında çalışan diğer
kardeşlerin aksine Sabetay Sevi daha küçük yaşlardan itibaren
ticarete değil dine yöneldi. O dönemdeki her zeki çocuk gibi o da,
haham olması için özel bir eğitime alındı.
EVLENDİ AMA BAKİR KALDI
Başhaham Joseph Eskapha'nın bizzat eğittiği Sevi'ye, gösterdiği
başarı nedeniyle genç yaşında haham ünvanı verildi. Sevi, 15 yaşına
kadar Tevrat, hadis, fıkıh konularına vakıf olmayı başardıktan
sonra Kabala eğitimine başladı. Sevi 18 yaşına geldiğinde kendi
yorumlarını başkalarına da okuyup öğreten biri haline geldi. Hatta
etrafında bir öğrenci grubu da topladı. Tasavvufla fazlasıyla haşır
neşir olan Sevi, bir süre sonra tuhaf bulunan hareketler de yapmaya
başladı. Oruç günlerinin dışında da oruç tutuyor, sık sık
yıkanıyordu. Sabetay Sevi ailesi tarafından genç yaşta
evlendirildi. Ancak Sevi, eşiyle cinsel ilişkiye girmedi. Ailesi bu
durumu onun eşinden hoşlanmadığı şeklinde yorumlayarak birincisini
boşattırıp ikinci kez evlendirdi. Ancak Sevi ikinci evliliğinde de
cinsel ilişkiye girmekten kaçındı.
22 YAŞINDA İLK MESİHLİK İDDİASI
İddialara göre Sabetay Sevi, 1666'da kıyametin kopacağını, bundan
hemen önce kurtarıcı Mesih'in geleceğini, bunun da 1648'de
olacağını 'biliyordu'. Etrafındakileri yavaş yavaş hazırlayan Sevi
22 yaşına geldiğinde Mesih olduğunu iddia etti. Haber İzmir'deki
Yahudiler arasında yayılınca özellikle yaşlı hahamlar bir hayli
sinirlenerek tepki gösterdiler. Hatta hocası Başhaham Eskapa, iki
hahamı Sevi ile görüşerek iddiasını geri almaya ikna etmeleri için
görevlendirdi. Sevi ise mesihliğini kanıtlayan delillerden söz
ediyordu. Tarihçilere göre tam da bu tarihlerde Sevi'nin vücudundan
hoş bir koku yayılmaya başladı. Hatta bunun bir hile
olabileceğinden kuşkulanılarak Sevi bir doktora muayene bile
ettirildi. Mesihliğin alameti sayılan bu durum sonraları müritleri
tarafından bayram olarak kutlanmaya başlandı. Sevi 23 yaşına
geldiğinde bu kez de Tanrı'nın, Yahudilerce söylenmesi yasaklanan
adı 'Yehova'yı telaffuz etti. Bunun üzerine hahambaşı Eskapa,
Sabetay Sevi'yi İstanbul'daki hahamlara şikâyet etti.
22 yaşındayken, mesihliğini ilan ettiği öne sürülen Sabetay Sevi
hakkındaki bazı kaynaklar bu bilgiyi doğrulamazken Sabetay Sevi'nin
İzmir'de bulunduğu dönemde kendi ağzından mesihlik iddiasında
bulunmadığı da iddia ediliyor. Gersom Scholem de kitabında, "Sevi,
olsa olsa o da bir defacık Sinagog'da dualardan önce 'Ben Mesih-i
İsrail'im demiştir" diyor. Sabetay Sevi'in her şeye rağmen aforoz
gücünde bir dışlanmaya uğramadığını belirten Scholem, Sevi'nin
İzmir'den kovulduğu için değil zorunluluktan dolayı seyahat
ettiğini söylüyor.
'TEVRAT'LA EVLİYİM'
Sevi'nin İzmir'den sonraki ilk durağı İstanbul'du. 1650 yılında
İstanbul'a gelen Sevi burada Abraham Vaçini adlı bir hahamla
karşılaştı. Bu hahamdan 'Mezamiri Süleyman'ın Tefsiri' adında bir
belge alan Sevi, bunu mesihliğinin delili olarak taşımaya başladı.
Zira çok eski olduğu iddia edilen belgede, Sabetay Sevi isimli bir
Mesih'in doğacağı haber veriliyordu. Gerek eski gerekse bu yeni
'belgeyle' birlikte Sevi, İstanbul'daki Yahudiler arasında önemli
bir nüfuz elde etti. Ancak İzmirli hahamların İstanbullu hahamları
"Sabetay'dan uzak durun" diye uyarması üzerine Sevi Selanik'e
gitmeyi kararlaştırdı. Sevi Selanik'deki ilk günlerinde Mesihlik
iddiasında bulunmazken zekasıyla Selanikli Yahudiler'i kendisine
hayran bıraktı. Öyle ki evinde misafir olduğu bir Yahudi, ona
kızını bile verdi. Ancak Sabetay üçüncü eşiyle de cinsel ilişkiye
girmedi. Bunun nedenini soranlara ise, gerçek anlamda
evlenmeyeceğini çünkü zaten Tevrat ile evli olduğunu söyledi. Ama
bu sözleri duyan hahamlar bunun Mesihlik iddiası olduğunu
belirterek sert tepki gösterdiler. Bu gelişme üzerine Selanik'ten
ayrılıp Atina'ya geçen Sabetay Sevi burada da iyi karşılanmayınca
önce İzmir'e döndü ardından da ikinci kez İstanbul'a gitti.
İstanbullu hahamların kendisini rahat bırakmamaları üzerine 1659'da
babasının yanına İzmir'e geri döndü.
KUDÜS YOLLARINA DÜŞTÜ
İstanbul ve Selanik'e yaptığı yolculuklarda beklediği ilgiyi
göremeyen Sabetay Sevi bu kez rotasını Filistin'e çevirdi. 1662
yılında birkaç yakınıyla birlikte bir gemiye binen Sevi,
Trablusgarp ve Beyrut'a kadar ulaştı. Ancak burada karar
değiştirerek Mısır'a gitmeye karar verdi. İskenderiye'de gemiden
inen Sevi doğruca Kahire'ye gitti. Sevi'yi, burada tüm hayatını
değiştirecek gelişmeler bekliyordu.
BÜYÜK IŞIĞI BEKLE
1663 yılının sonbahar aylarında Kahire'ye doğru yola çıkan Sabetay
Sevi, yolculuk sırasında kısa süre sonra kendisinin Mesih olduğunu
onaylayacak olan Gazzeli Nathan yani Abraham Nathan Aşkenazi ile
tanıştı. Nathan çok başarılı ve zeki bir öğrenciydi. Din konusunda
Sabetay Sevi'den bile daha bilgiliydi. Nathan 19 yaşlarındayken
okula gelen Samuel Lissabona adlı zengin bir Yahudi'nin çok güzel
ama bir gözü görmeyen kızıyla evlendi.
KABALA EĞİTİMİ ALDI
Bu kızla evlenmeyi kabul eden Nathan hemen ardından da Kabala
öğretisiyle daha yakından ilgilenmeye başladı. Bu konuda epeyce
ilerleyen Nathan çevresindekilere gördüğü bir sanrıdan bahsetmişti.
Nathan bu sanrıda kendisine "büyük bir ışığı bekle" dendiğini
söylüyordu.
PAZARTESİ, 14 ARALIK 1665
Bence bütün bunların sonu kötüye varacak. Yüzyıllardır ağırbaşlı
bir yaşam süren insanlarımız, ansızın krallarının yakında tüm
dünyayı yöneteceğini ve hatta Osmanlı Sultanı'nın onun önünde diz
çökeceğini söylemeye başladılar... 'Sultan'dan korkma artık' diyor
bana babam. O ki Bab-ı Ali'nin gönderdiği en küçük görevlinin
gölgesinden bile korkmakla geçirdi tüm yaşamını! "Neden
korkuyorsun? Onun sultanlığı bitti artık, çok yakında Diriliş çağı
başlayacak."
KADI SORGULUYOR
Mesihlik iddiasındaki Sabetay, acımasızlığıyla tanınan İzmir kadısı
tarafından sorguya çağrıldığında, hemen herkes Sevi'nin 'kellesinin
vurulacağından' emindi Ancak Sabetay'ın kadının yanından sapasağlam
ayrıldığını gören müritleri, 'kadı'nın 'Bu adam Tanrı'nın meleği'
dediği rivayetini yaymaya başladı.
Sabetay 1665 yılı Haziran ayının başlarında Gazze'den ayrılarak
Kudüs'e doğru yola çıktı. Beraberinde giderek genişleyen bir grup
vardı. Bu arada Sabetay Gazze'de kendisine eşlik etmek üzere 12 de
haham seçmişti. Kudüs'e geldiğinde farklı tepkilerle karşılandı
Sevi. Özellikle bazı Kudüslü hahamlar tarafından 'sultanlık
hevesinde olduğu ve vergiler için toplanan yardım paralarını
zimmetine geçirdiği' iddiasıyla Osmanlı kadısına şikâyet edilmişti.
Sabetay Sevi sonunda 1665 yılı Temmuz ayında İzmir'e dönmek üzere
yola çıktı.
GÖNÜLLÜ MUHAFIZLAR
Sabetay İzmir yolunda ilerlerken onunla ilgili haberler kendisinden
önce geçeceği yerlere ulaşıyordu. Safed, Şam, Halep Sabetay'ın
gelişiyle birlikte tıpkı Kudüs gibi ikiye bölünüyordu. Çok sayıda
Yahudi artık Sabetay'a fazla çekince duymadan bağlanıyordu.
Sabetay'ın etrafındaki kalabalık arttıkça ona karşı çıkan
hahamların sesleri de giderek kısılıyordu. Pek çok haham onun Mesih
olduğunu kabul ediyordu. Mesihlik hareketi o kadar ilerlemişti ki
cumartesi günleri sinagoglarda okunan dualarda, Osmanlı Sultanı'nın
adının geçtiği yerde artık Sabetay Sevi'nin adı söyleniyordu. 1665
yazı sona ererken Sabetay Sevi üç yıldır ayrı olduğu İzmir'e döndü.
İlk üç ay ortalıkta fazla dolaşmayan Sabetay çevresini saran ve
onun gönüllü muhafızları olan kalabalıkla hemen dikkatleri
çekiyordu.
TABULARI YIKAN 'MESİH'
Bir süre sonra Sabetay ve müritleri ele geçirdikleri Portekiz
Sinagogu'nda büyük bir ayin düzenlediler. Sabetay Sevi bu ayin
sırasında Tanrı'nın söylenmesi yasak olan adı 'Yehuda'yı telaffuz
etti. Aynı şeyi müritlerine de yaptırdı. Sıraya giren müritleri
onun ayaklarına kapanıyor, o da onlara para ve kandil dağıtıyordu.
Sonrasında abisi Elijah'ı Türkiye Kralı, kardeşi Joseph'i de Roma
İmparatoru ilan etti. Karısı Sarah da 'ilk kadın peygamberdi'.
Zaten ilerleyen günlerde bu paye dağıtımı giderek artacak, pek çok
kişi kral ilan edilecekti. Sonraki günlerde Sabetay'ın yönettiği
ayinlerde her seferinde bilinen Yahudi ritüellerinin dışına
çıkılmaya başlandı. Örneğin Sabetay kadınları kürsüye çıkararak
onlara Tevrat okutturuyordu. Çok geçmeden Sabetay İzmir'de tümüyle
kontrolü ele aldı. Bu arada Sabetay'ın ünü beklenmedik bir hızla
tüm Avrupa'ya da yayıldı.
'BEN KRALLAR KRALIYIM'
Dünyanın dört bir yanına dağılmış Yahudiler arasında dolaşan
mektuplarda, Mesih'in sonunda geldiği ve Yahudiler'i kurtuluşa
götüreceği belirtiliyordu. Bu haleti ruhiye İzmir'de doruk
noktasına çıkmıştı. Öyle ki artık Yahudiler çalışmayı bırakmış
herkes kendini dine vermişti. Zenginliğin bir önemi kalmadığından
herkes malını rahatlıkla paylaşır olmuştu. Yahudi inancına göre
bekârların cennete gitmesi söz konusu olmayacağından şehirde küçük
yaştaki çocuklar evlendiriliyordu. Sabetay müritleri hafta boyunca
oruç tutuyor, gece yarıları ayin yapıyor, gün doğar doğmaz kalkıp
günahlarından arınmak için çırılçıplak denize giriyordu. Olayın
kontrolden çıkması karşısında Sabetay'a karşı çıkan Yahudi hahamlar
durumu resmi makamlara yani Saray'a şikâyet ettiler. Aynı
dönemlerde diğer dinlerde de sahte peygamberler, mesihler ve
mehdiler ortaya çıkmış, bunların hepsi Osmanlı yönetimi tarafından
ölümle cezalandırılmışlardı. İzmir'in Hıristiyan ve Müslümanlar'ı
olan biteni biraz uzaktan ama alaycı ifadelerle izliyor, Sabetay'ın
sonunun da böyle biteceğini düşünüyorlardı. Saray'a kadar gelen
şikâyetler nedeniyle İzmir kadısından olayın iç yüzü ve Sabetay
Sevi'nin niyetiyle ilgili soruşturma yapılması istendi. Zira
şikâyetlerden biri Sabetay Sevi'nin "Ben Kralların Kralıyım" dediği
ve Padişah IV. Mehmed'i tahttan indirip Osmanlı'nın yönetimini ele
geçireceği şeklindeydi.
KADININ HUZURUNA ÇIKTI
Kısa süre sonra Sabetay gerçekten de İzmir kadısının yanına
çağrıldı. Hemen herkes bu görüşmenin sonucunu merakla beklemeye
başlamıştı. Zira kimilerine göre bu ziyaretin sonunda Sabetay'ın
kellesi vurulacaktı. Ama Sabetay'ın müritlerine göre o bir Mesih'di
ve böyle bir şeyin olması mümkün değildi. Merakla beklenen ziyaret
sonrasında Sabetay'ın hiçbir şey olmamış gibi kadının yanından sağ
salim çıkması Sabetaycılar arasında mesihliğin delili olarak
yorumlandı. Hatta bu konuda pek çok söylence doğdu. Buna göre
Sabetay kadının karşısına geçip konuşmaya başladığında ağzından
fışkıran alevler kadının sakalını yakmış, kadı ile Sabetay arasında
ateşten bir sütun belirmiş, bunun üzerine dehşete kapılan kadı,
"Götürün onu buradan! Korkudan elim ayağım boşaldı, bu adam etten
ve kandan değil, Tanrı'nın bir meleği!.." demişti. Diğerlerine
göreyse kadı, Sabetay'ın deli ya da meczup olduğuna kanaat getirmiş
ve onu cezalandırmaya gerek görmemiştir. Ancak Sabetay'ın payitahtı
ele geçirme iddiası burada da sonlanmayacaktı. 1665 sonlarında
İstanbul'a gitmek üzere müritleriyle birlikte gemiye binen Sabetay
Sevi, yolculuğunun sonunda aynı iddiayla bir kez daha
yakalanacaktı.
MESİHLİK İDDİASINDAN KOMPLO TEORİLERİNE
Sabetay Sevi'nin 1626'da İzmir'debaşlayan hayat yolculuğu, 1676
yı-lında, sürgüne gönderildiği Ül-gün'de son buldu. Bu süre
zarfındaAvrupa'da, Mısır'da ve Osmanlı İm-paratorluğu bünyesinde
pek çokmürit edinen, 'Mesihlik' iddiasıylabinlerce insanı etkileyen
ve sayısızaraştırmaya konu olan Sabetay'ınismi, günümüzde daha çok
'komp-lo teorileriyle' anılır oldu.
ONLAR SENİ BULUR
Yüksek lisans öğrencisi Aslı Yurddaş'a konuşan bir Sabetaycı,
dedesine "Bizim gibileri nasıl tanırız?" diye sorunca şu cevabı
almış: "Onlar seni bulur...".
Bugüne kadar Sabetaycılarla ilgili yazılar hep "dışarıdan" kaleme
alınmış, kimse onlarla yüz yüze konuşma yapamamıştı. Bunu tek
başaran ise Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans yapan Aslı Yurddaş
oldu. Yurddaş "Meşru Vatandaşlık, Gayrı Meşru Kimlik, Türkiye'de
Sabetaycılık" adlı yüksek lisans tezinde, topluluktan dört kişiyle
yüz yüze yaptığı görüşmelere yer verdi. Yurddaş, tezinde isimlerini
gizli tutarak görüşmesini aktardığı Sabetaycılardan biri olan 'Bay
Y' için şunları yazıyor: Orta yaşlarda, evli ve iki çocuk sahibi
olan Bay Y Selanikli. Anne baba tarafından dedeleri mübadele
sırasında 1917 ve 1924 tarihlerinde Selanik'ten İstanbul'a
gelmişler. Bay Y'nin annesi ve babası 1953 yılında tanışıp 1955'de
evleniyorlar. Anne tarafı Selanikli. "Babam anneme düşmüş" diye
tanımlıyor Bay Y bu evliliği. O zamanlar cemaat içinde evliliklerin
bu şekilde yapıldığını, gençlerin birbirlerine 'düştüğünü'
söylüyor.
KAVGA BİZDE GÜNAH'
Farklı bir kimliği olduğunu çocuk yaşta fark eden Bay Y buna
ilişkin şöyle konuşuyor: "Bir eve girdiğin zaman farklı bir koku
vardı. Musevi evleri aşağı yukarı aynı kokar. Bizim aile
yapımızdaki evlerin kokusu bile farklıdır. Öyle abuk sabuk şeyler
konuşulmaz. Hiç kavga edilmez çünkü kavga etmek günahtır bizde.
'Kavga ortamında Sehina kaçar' derler. Sehina'nın adrenalinle
bağlantısı var. Onun için adrenalini ortaya çıkaracak yapıları
üretmemek gerekir. Hep bir neşeli hal... Komşuda adam karısına
bağırırdı, biz hayret ederdik. Çok garip gelirdi. Bir kocanın
karısına bağırması hoş karşılanmaz. Bu yüzden bizim evde karı-koca
arasında hiç bağırış çağırış yapılmaz." Bu farklı kimliğin Bay Y'ye
açıklanması ise 7 yaşlarındayken dedesi tarafından oluyor. Dedesi
Bay Y'ye onlardan farklı olduğunu söylüyor. Bay Y bu olayı da şöyle
da avaz avaz şarkı söylediğini gördüm. Oysa bu sabah herkes ölü
gözüyle bakıyordu ona. İzmir'de yasayı temsil eden ve toplum düzeni
için bir tehlike belirdiğinde çok sert davrandığı bilinen kadının
huzuruna çağrılmıştı... Kadı yalnızca yargıç değil, valilik
görevini de yapıyor. Nasıl ki Sultan, Tanrı'nın yeryüzündeki
gölgesiyse, kadı da Sultan'ın kentteki gölgesi. İster Türk, ister
Ermeni, Yahudi ya da Rum, isterse yabancı olsun uyrukları korku
içinde tutmak onun görevi. Hafta geçmiyor ki birisi işkence
görmesin, asılmasın, kazığa oturtulmasın, kafası kesilmesin... Evet
bu bir mucize; çünkü bu ülkede bugün gördüklerimin otuzda biri için
kafalar kesilmiştir.
(Sabah arşivinden derlenmiştir)