İşte Bakan Arınç'ı ürküten PKK eylemi
Abone olDevlet Bakanı Arınç, PKK'nın Kastamonu'daki eyleminin kendilerini ürküttüğünü söyledi
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Kastamonu'daki terör eyleminin boyut ve içeriğinin kendilerini ürküttüğünü söyledi. Bazı bölgelerde AK Parti binalarına planlı saldırılar düzenlendiği ve yakılmaması için güvenlik önlemlerinin artırıldığını ifade eden Arınç, kaset tartışmalarıyla ilgili olarak siyasetçinin özel hayatının olamayacağını kaydetti.
Arınç, 'a haber' televizyon kanalında canlı olarak yayımlanan ''Bi Sormak Lazım'' programına katılarak soruları yanıtladı. Kastamonu'daki polis otosuna yönelik saldırıya ilişkin soru üzerine Arınç, olayın terör olayı olduğuna işaret ederek, ''Planlanmış. Yirmiden fazla ateş edilmiş, araç yanıyor ve şehidimiz aracın içinden çıkarılamıyor. Çok üzücü bir olay. Herkes çok üzüldü'' dedi.
Arınç, 'a haber' televizyon kanalında canlı olarak yayımlanan ''Bi Sormak Lazım'' programına katılarak soruları yanıtladı. Kastamonu'daki polis otosuna yönelik saldırıya ilişkin soru üzerine Arınç, olayın terör olayı olduğuna işaret ederek, ''Planlanmış. Yirmiden fazla ateş edilmiş, araç yanıyor ve şehidimiz aracın içinden çıkarılamıyor. Çok üzücü bir olay. Herkes çok üzüldü'' dedi.
Bugüne kadar polisin, askerin, hatta bürokratların, masum kadın ve çocukların terörün içerisinde yıllardır hayatlarını kaybettiklerini dile getiren Arınç, son aylarda belki uzunca bir süredir bu tür eylemlerin arkasının biraz kesildiğini, bir kaç münferit olayın dışında toplu bir eylemin görülmediğini ifade etti. ''Ama bu planlı hareket hepimizi ürküttü'' diyen Arınç, olayın etraflı şekilde herkes tarafından araştırıldığını belirtti. İstihbarat kayıtlarına işaret eden Arınç, şöyle konuştu:
''Burada PKK'lıların talimat üzerine bu eylemi yaptıkları, bu eylemin sonucundan çok memnun oldukları, bundan sonraki hedeflerinin de AKP diye isimlendirdikleri AK Parti olduğu... Kayıtlar deşifre edildi ve milletimiz bunu öğrendi. Artık hedefin kim olduğu çok açık ortada. Polisler, emniyet görevlilerimiz.
Esasen bir süreden beri hem Apo'nun talimatıyla, hem de istihbarat kayıtlarında polisin hedef alınacağı gösteriliyor. Esasen bildiğiniz gibi bir sorumsuz kadın milletvekili bir toplantı sırasında, bir emniyet amirini herkesin içinde tokatlayacak kadar densiz bir hareket yapmıştı. Bunu ben de eleştirdim, başkaları da eleştirdi. Belki bu bir işaret fişeği gibi polis araçlarına karşı, polise karşı, sivil polislere karşı yeni bir eylem içerisindeler. Allah polislerimizi de askerlerimizi de korusun.''
''AK PARTİ'NİN BİNALARI YANMAKTAN MUHAFAZA EDİLİYOR''
Hedefin polis olduğunun söylendiğini, kendilerinin de polisleri hedefte olmaktan çıkarmaya çalıştıklarını dile getiren Arınç, ''Çünkü polis, ülkenin güvenliği, asayişi için çalışan, hem de canla başla çalışan bir güvenlik gücümüz. Ama Başbakanlığın aracının hemen önündeki polis otosuna karşı yapılması, niçin bir başka yerde değil, başka bir zamanda değil de özellikle miting sonrası ve resmi başbakanlık aracının önünde bunun yapılması ve esasen dinleme kayıtlarında 'bundan sonra hedefte AK Parti var' denilmesi hedefin iki yönlü olduğunu da gösterebiliyor. Yani polisler de hedefte. AK Parti ve AK Parti'nin önde gelen şahsiyetleri de hedefte.
Kaldı ki Yüksekova'da, Hakkari'de, Şemdinli'de her gün AK Parti binalarına tecavüz ediliyor, zaman zaman bombalanıyor ve polis korumasıyla, bazı yerlerde de asker korumasıyla bu binalar yanmaktan, yıkılmaktan muhafaza edilebiliyor.''
''HAİN ELLER KİMİN ELİYSE UMARIM EN KISA ZAMANDA KAHROLACAKLAR''
''Bu saldırıdan sonra Reşadiye benzeri bir eylem olabilir mi? Bu soru sizin gündeminizde nasıl yer aldı?'' sözleri üzerine de Arınç, konunun istihbarat, güvenlik güçleri, İçişleri Bakanlığı, Başbakanlık tarafından değerlendirildiğini belirtti.
Arınç, şöyle konuştu:
''Burda konuşulan şudur; Doğrudan bir PKK eylemi midir, Yoksa PKK'nın bu tür eylemler için kullandığı bir taşeron örgüt tarafından mı yapılmıştır? Bunlar zannediyorum kısa sürede aydınlatılacak. Ama bu hain eller kimin eliyse umarım en kısa zamanda kahrolacaklar.''
''KINAMAKTAN UZAK DURMAK İSTİYORLAR'
Bir başka soru üzerine de Arınç, olayla ilgili akla pek çok şüphenin gelebileceğini belirterek, ''Eğer bir komplo varsa veya bu mekanizmayı harekete geçiren güçler varsa bunu kim ne amaçla yaptırırsa bunları öğreneceğiz. Umarım çok da zaman geçmeden öğreneceğiz'' diye konuştu.
Bugün olayın ardından BDP'den bir açıklama gelmemesini eleştirmesinden çok kısa süre sonra Selahattin Demirtaş'tan bir açıklama geldiğinin belirtilmesi üzerine de Arınç, şunları söyledi:
''Çok cılız bir açıklama geldi. Çok şükür. Ölene acımak başka, bu olayla ilgisi bağlantısı olanların kınanması, nefretle anılması da gerekmez mi? Evet her üzücü olay karşısında insani bir refleksle 'A çok kötü oldu. Allah rahmet eylesin' demek mümkün. Ama bu bir polise karşı, belli bir eşkıyanın, belli bir çetenin yaptığı bir örgüt işi olarak görünüyor. Yani buna karşı 'Bu terörü lanetliyoruz. Bunu kim yaparsa yapsın ülkeye ihanet etmiştir' demek yerine 'biz her ölen karşısında üzülürüz' demek çok cılız bir açıklama. Yani BDP'li siyasetçiler, veya bağımsız adaylıklarını şimdiden koyan eski BDP'liler, bu örgütü veya bu örgütün eylemlerini kınamaktan mümkün oldukça uzak durmak istiyorlar.''
ARINÇ, BAYKAL VE MHP'Lİ ESKİ VEKİLLERİN
KASETLERİ İÇİN NELER SÖYLEDİ?
İŞTE AYRINTILAR... [PAGE]
''PR ÇALIŞMASI YAPIYORLAR''
Kulislerde BDP'nin seçime girmeme boykotunun da tartışıldığını, son günlerde bir gerilim havasının olduğunun ifade edilmesi ve seçim güvenliği açısından değerlendirme yapmasının istenmesi üzerine Arınç, şöyle konuştu:
''Seçim güvenliği, her halükarda sağlanacaktır. Ancak bu bağımsız adaylıklarını koyan BDP'liler, seçime giderken gerginlikten medet umuyorlar. Çünkü bu gösterilere katılanların veya örgütle ilgili afişleri, posterleri, resimleri taşıyan veya BDP'nin yaptığı toplantılarda yan yana, omuz omuza görülenlere bu kalabalıklara bakmayınız. Bölge halkının yüzde 80'i bu tür olayları benimsemeyen, bu tür olaylara açıkça karşı çıkan, üzüntüsünü içerisine gömen ama örgütün veya siyasetçilerin baskılarıyla, tehditleriyle, şantajlarıyla seslerini fazla yükseltemeyen, sessiz büyük bir topluluk var. Yoksa bu eylemleri benimsediğini, oradaki Kürt kardeşlerimizin, kesinlikle kabul edemeyiz.
Bölgeyi tanıyoruz, biliyoruz. Yürekleri yanıyor ve örgütün tehditlerinden bıkmış, usanmış durumdalar. Biz orada, inşallah önümüzde 40 gün sonra seçimler var... Göreceksiniz ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar, şüphesiz bağımsız adaylardan seçilenler olacaktır. Ama bölge halkının çok büyük bir ekseriyeti, hem AK Parti'ye hem de BDP dışındakilere büyük bir oy patlaması yapacaktır. Onlar, 'halkı ajite etmek için, yönlendirmek için mağduriyet pozisyonuna girmek için kendi etnik kökenleri eziliyormuş, baskı varmış' bunun havasını vermek için mümkün olduğu kadar oyları belli bir noktaya kanalize etmek için adeta bir PR çalışması yapıyorlar. Bu PR çalışmasında da herşeyden istifade ediyorlar.''
''AK PARTİ'NİN ÖNERİLERİNE DE RED KARARI ÇIKTI''
Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) milletvekili adaylıklarına ilişkin 12 kişi hakkında 'seçime girmesi mümkün değildir' kararı verdiğini anımsatan Arınç, şunları kaydetti:
''Yüksek Seçim Kurulu'nun AK Parti ya da hükümetle ilgisi olduğunu söyleyecek biri çıkabilir mi? Hayır çıkamaz. Çünkü Yüksek Seçim Kurulu, bağımsız bir kurul. Kararları kesin ve yüksek yargıçlardan oluşuyor. Geçmişte de AK Parti'nin liderine karşı, AK Parti'ye karşı AK Parti'nin götürdüğü önerilere karşı çoğu zaman red kararı vermiş bir kurum. En sonunda yurt dışındaki yurttaşlarımızın oy kullanmasını arzu eden hükümete karşı kesinlikle buna izin vermeyen bir kuruluş. Şimdi böyle bir kuruluşun adaylar hakkında verdiği kararı sanki AK Parti vermiş ya da verdirmişcesine 'dağa çıkacağız, savaşacağız, AK Parti binalarına saldıracağız'... Adeta savaş ilan ettiler. Böyle bir olay karşısında söylenecek şeyler mi bunlar?.''
Başka bir soru üzerine de Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Anayasa ile Kürt sorununu yan yana getirmenin veya Anayasa ile bugün tartışılması yapılan konuları iç içe geçirmenin bence çok fazla bir anlamı yok. Yeni anayasa yapma konusu geçmişten bu yana tartışılan bir konudur. Artık Türkiye, bu kadar Avrupa Birliği yolundayken, anayasanın yarısından fazla maddesi değişmişken, demokratikleşme ve özgürleşme konusunda bu kadar çok adım attıktan sonra hala darbe anayasasıyla gidemez. Bu bizim düşüncemiz. Bu düşünceye katılan kim varsa, seçimden sonra onlarla bir araya gelerek daha özgürlükçü, daha çağdaş, daha az maddeli temel hak ve ödevleri daha kısa ve öz olarak yazmış, ideolojisi olmayan bir anayasa yapacağız.''
''FANTEZİLERLE GEÇİRECEK VAKTİMİZ YOK''
Geçen günlerde İshak Alaton'un bir önerisi olduğunun belirtilmesi ve 'Bölünme korkusunun ancak bir referandumla tedavi edilebileceğini' söylediğinin ifade edilmesi üzerine de Arınç, ''Alaton iyi düşünen bir insandır, ama kusura bakmayın eğer bu noktadaysa biz vatandaşa gidip de 'Sen bölünme istiyor musun? istemiyor musun? diye sormayız. Bu tür fantezilerle geçirecek vaktimiz yok. Biz daha gerçekçi oluruz. Mesela temel haklar konusunda bir referandum hiç bir zaman düşünmeyiz. Biz siyasi bütünlük düşünüyoruz. Anayasanın içinde vatandaşlarımızın sahip olacakları hakları ve devlete karşı kendisini savunacak mekanizmaları koyacağız.''
Arınç, Alaton'dan da düşüncelerinden de istifade edebileceklerini ifade ederek, ''Ama vatandaşa böyle bir soru sorulmaz. Onu bugünden söyleyeyim'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''Benim için Kürt sorunu bitmiştir'' sözlerini değerlendirmesinin istenmesine karşılık Arınç, şöyle konuştu:
''Kürt kimliğine bugüne kadar Türkiye'de çok büyük baskı vardı. Kürtçe konuşulmuyor, 'ben Kürdüm' diyene cezaevinin yolu gösteriliyordu. Bugün bağımsız adaylardan birisi Şerafettin Elçi'dir, 77-78'lerde son Ecevit hükümetinde bakandı. O zaman dedi ki 'Ben Diyarbakırlıyım, Kürdüm. Türkiyede 2,5 milyon Kürt var' dedi. 80 darbesinden sonra bu sözlerinden dolayı cezaevinde yattı. Şimdi o günler yok artık. Herkes kendi kimliğini söyleyebilir, ana dilini konuşabilir, radyo ve tv izleyebilir, gazete, mecmua çıkarabilir. Kürt sorunu kendi etnik kimliğini ifade etme özgürlüğüne sahip olmamak diye düşünülürse bugün bu kimliktekiler eşit ve birinci sınıf vatandaştırlar. Önlerinde hiç bir engel de yoktur.
Bugün Kürt kökenli vatandaş olarak şu haklarıma kavuşmak istiyorum diğerleri gibi bürokraside yer almak, fırsat eşitliğinden yararlanmak, üniversite okul havaalanı yol istiyorum... Bunları istemenin zamanıdır. Kaldı ki onlar istemeden biz bunların yüzde 90'ını verdik bugüne kadar.''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, toplumun ortak değerlerine her zaman sahip çıkılması gerektiğini belirterek, ''Sayın Baykal'ın, Akif Hamzaçebi'nin, son olarak iki MHP milletvekilinin yaptıkları için bunları söyleyebiliriz. Yani 'bunlar özel hayat, bunların siyasetle ilgisi yok' diyemezsiniz'' dedi.
Siyasette özel hayat tartışmaları ve yasa dışı yollarla elde edilen görüntülerle ilgili değerlendirmesi sorulan Arınç, herkesin özel hayatının mukaddes olduğunu ve mutlaka gizli kalması gerektiğini, kendi isteği ve dışında özel hayata müdahalenin ahlaksızlık ve aynı zamanda suç olduğunu vurguladı.
Arınç, şunları belirtti:
''İnsanlar veya siyasetçiler, bahsettiğiniz kişiler, daha çok siyasetle ilgili kişiler, evli olduğu eşinden başkalarıyla gayri ahlaki ilişkiler kurabiliyorsa ve bu ilişkiler sırasında da temsil ettiği siyasi misyona hakaret ediyorsa, vatandaşların belki yarısından fazlasını hakaret edici nitelendirmelerle kötülüyorsa ve bunlar bir şekilde duyulmuşsa o zaman, o siyasetçinin bunları niçin yaptığını, niçin insanları aldattığını sorgulamak da ikinci bir görevimiz olur. Evet biz, insanların özel hayatlarına saygı duyarız ama 'bir siyasetçinin özel hayatı olmaz' diye de ben 40 senedir siyasetin içindeyim. Yani biz şeffaf insanlar olmalıyız, aile değerlerimizi herkes bilmeli. Toplum içerisindeki itibarımızı her zaman korumalıyız. Toplumun ortak değerlerine her zaman sahip çıkmalıyız. Bu ve bunun benzerleri, Sayın Baykal'ın yaptığı için bunlar söylenebilir, Akif Hamzaçebi'nin yaptığı için bunlar söylenebilir, en son iki MHP milletvekilinin yaptıkları için bunlar söylenebilir. Yani, 'bunlar özel hayat, bunların siyasetle ilgisi yok' diyemezsiniz.
İnsanlar çift kişilikli değiller. Toplumu aldatmaya kimsenin hakkı yok, sadakat denen bir şey, aile bağlarının güçlü olması gereken bir şey var. Yani bir insan her şeyi yapabilir, her şeyi yapsın. Kanunlar ne kadar izin veriyorsa bunları yapabilir. Artık TCK'da zinayı suç sayan bir madde de yok işin kötüsü. Ne kadının, ne de erkeğin zinasına bugün suç ve ceza veremiyorsunuz ama toplumun ortak değerleri var. Bu değerleri yıpratıcı hiçbir görüntü ve konuşma, bence reddedilecek, hafife alınacak bir şey değildir.''
''YILLARDIR SAĞCILARDAN OY ALDIKLARI BİLİNMESİNE RAĞMEN...''
''Yassıada'da özel hayata ilişkin konular da dava konusu edildi. Bu anlamda 'bir meşrulaştırma olmuyor mu bu tutuma karşı?' gibi bir soru tartışılıyor'' denilmesi üzerine Arınç, konunun bunlarla alakası olmadığını belirtti. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Biz maalesef 27 Mayıs darbesinden sonra köpek davasıyla, bebek davasıyla bütün bunlarla o dönemin kötülenmek istendiğini biliyoruz. Bir insan, eşinden başka biriyle ilişki kurmuş, ondan bir çocuğu doğmuş olabilir. Bu, kendisi açısından bir ahlaki zaaf olarak da değerlendirilebilir ama mahkeme kayıtlarına bakarsanız o kadının da söyledikleri, Adnan Menderes'in de ifade ettikleri geçmişte kalan bir acı olaydır. Bugün, bu siyasetçilerin garsoniyerlerinde yan yana geldiklerine karşı söyledikleri şeyler bence toplumu daha çok ilgilendirmeli.
Yıllardır sağcılardan oy aldıkları bilinmesine rağmen sokaklara çıkıp 'vatan, millet, Sakarya' diye nutuklar atarken, 'PKK terörü kahrolsun' diye bağırırken, AK Parti iktidarına 'bunlar terörle mücadele değil, müzakere yapıyor, ülkeyi bölecekler' derken, yanındaki aşüfteye dönüp de 'bu sağcılar yuvarlaktır, zaten bunların hiç bir şeyine güvenilmez, biz aslında şöyle şöyle yapıyoruz' diye hakaret etmenin bence çok önemli bir yeri var, ben işin burasındayım.''