Dünyanın en önemli kültür miraslarından biri olan Ayasofya’nın 1500 yıllık tarihindeki efsaneler bir kitapta toplandı. Deprem kenti İstanbul’un o dönemki mimarları yapıların altını boş bırakırlardı. Sütunlar üzerinde yükselen Ayasofya’nın altı bir mahzen ve kayıkla dolaşılabiliyor. Vatan'ın haberine göre, Ayasofya ile ilgili yazılı, sözlü ve elektronik kaynaklardan derlenen efsaneler, “Ayasofya Efsaneleri” adıyla kitaplaştırıldı. Yazılı, sözlü ve elektronik kaynaklardan 5 yıl süren bir çalışma kapsamında derlenen “Ayasofya’nın dehlizleri”, “Terler direk”, “Hazreti Muhammed’in miraç mucizesi ve Ayasofya”, “Ayasofya’nın yönünün Kabe’ye çevrilmesi” efsanelerinin de aralarında yer aldığı 100’ün üzerinde efsane okuyucuların ilgisini çekecek. “Ayasofya Efsaneleri” kitabının yazarı Yrd. Doç. Dr. Ferhat Aslan, kitaptaki efsane sayısının 100’ü aştığını söyledi. SÜTUNLARI DEV GETİRDİ Aslan, “Ayasofya, devlerin Kaf Dağı’ndan çıkarıp getirdikleri sütunlar ve mermerlerle yapılmış. İnşaat sırasında devlerden biri mermer getirirken bu kutsal mabette benim bir izim kalsın diye mermere vurmuş, vurduğu gibi elinin izi orada kalmış. O iz hâlâ Ayasofya’nın duvarındaki bir mermerde gözükür” şeklinde anlatılan “devin mermerdeki el izi” efsanesini herhangi bir okuldan mezun olmamış, sadece okuma yazma bilen, Ayasofya’ya da çocuklarının götürüp gezdirdiği sözlü bir kaynaktanderlediğini söyledi. TEMELİNDE KAYIKLA DOLAŞILIYOR Sadettin Efendi’nin, “Tacü’t-Tevarih” adlı eserinde konuyla ilgili şöyle bir efsaneye yer verildiğini kaydetti: “Yer sarsıntılarına en açık bir bölge olarak da tanındığından, ülke mimarları yaptıkları büyük binaların altını boş bırakırlardı. Bu tedbir orada çok eskiden beri kullanılmaktaydı. Bu usulle söz konusu büyük yapı Ayasofya’nın da altı boş bırakılmış, bina sütunlar üzerine kurulmuş, kemerler üstüne oturtulmuştur. Binanın altındaki mahzen buz gibi su ile doludur. İçinde kayıkla dolaşmak mümkündür.” ŞİFACI SÜTUNUN SIRRI Ayasofya’yı ziyaret edenlerin, “Terler Direk” denilen sütunda var olan deliğe başparmaklarını koyarak çevirdiklerini ve dilek dilediklerini anımsatan Aslan, bu sütunun neden terlediğiyle ilgili Bizans ve Osmanlı döneminde anlatılan şu efsaneleri anlattı: “Ayasofya yaptırılırken Aziz Georgios diye önemli bir Hristiyan azizi vardır. Bu aziz insanların hastalıklarına elleriyle derman olmaktadır. Ayasofya’nın yapımı bittikten sonra bu aziz Ayasofya’ya gelen insanlara yardımcı olmak maksadıyla iyileştirici güçlerini terleyen sütuna aktarmıştır. O günden sonra bu sütuna değen bütün hastalar şifa bulmuşlardır. HIZIR'IN PARMAĞI Aslan, Ayasofya’nın yönünün Kabe’ye çevrilmesine ilişkin de şu efsanenin anlatıldığını söyledi: “Ayasofya bir kilise olarak yapıldığı için ibadet yönü Kabe’ye dönük değildi. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethedip Ayasofya’yı cami yaptıktan sonra bir gün Hızır Aleyhisselam Ayasofya’ya gelmiş. Bakmış ki kıble Mekke’ye doğru değil. Solda, arkada dört köşe olan ve ’Terler Direk’ denilen üzeri bakırla kaplı mermer direğe parmağını sokmuş ve sütunu döndürmeye başlamış. Onun dönüşüyle bütün bina da Kabe yönüne dönmekteymiş. Bina tam Kabe yönüne döneceği sırada kadının biri Hızır’ı fark etmiş ve ’Bakın hele şu Hızır’ın yaptığına’ diye bağırmış. Hızır bunun üzerine işini tam olarak bitirmeden gözden kaybolmuş. Söylediklerine göre bu yüzden Ayasofya tam olarak Kabe yönüne dönük değilmiş.” SELÇUKLU MEZARLIĞI'NIN HALİ PERİŞAN Bitlis’in Ahlat İlçesi’nde, dünyanın en büyük İslam mezarlığı olarak bilinen ve ‘Anadolu’nun Orhun Abideleri’ olarak nitelendirilen Selçuklu Mezarlığı’nın içler acısı durumu sivil toplum kuruluşlarının (STK) tepkisine neden oldu. Selçuklu Mezarlığı’nda basın açıklaması yapan Ahlat’ı Geliştirme Güzelleştirme ve Tanıtma Derneği (AHGED) Başkanı İsmail Yurttaş, 40 yılı aşkın bir süredir yapılan kazılar sonrasında ortaya çıkan tarihi eserlerin kaderine terk edilmesini doğru bulmadıklarını söyledi. Ahlat’ı Geliştirme Güzelleştirme ve Tanıtma Derneği (AHGED) Başkanı İsmail Yurttaş yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ahlat’ı himayesi altına alması, Başbakan Erdoğan’ın ise Ahlat’ı ziyaret etmesinin ve tarihi eserlere göstermiş oldukları hasasiyetlerin kendilerini sevindirdiğini söyledi.