KOSGEB VE İŞKUR'un ortaklaşa düzenledikleri Girişimcilik Proje Destek Programı kapsamında,işlerini kurduktan sonra 1 yıl sonra, 2 yılı ödemesiz olmak üzere 36 ay vade ile faizsiz 70 bin lira kredi de kullanabileceği imkan sunacak. “Küçük işler kriz dönemlerinde ortaya çıkar. Göz kamaştırıcı başarılar ancak kriz dönemlerinde yakalanır. Küçük işler görünmeyen fırsatları başarıya dönüştürür!” Siz de bu küçük işlerden birini seçerek kendi başarı öykünüzü yaratabilirsiniz... Halk arasında yaygın bir kanı olan “Gıda işi zarar etmez” ifadesi aslında dayanağı olmayan bir önyargı değil, deneyime dayanan doğru bir tespit. Gerçekten de ‘gıda işi’ temel ihtiyaçların karşılanmasını sağlamakla kalmıyor, yarınların en popüler işini de temsil ediyor. Para Dergisi Yazarı Nur Demirok, daima kazandıran gıda işlerini derledi. Bunların bir bölümü Türkiye’de henüz hayata geçmiş değil. Büyük bir kısmı ise farklı uygulamalarla girişimcilere hala esin kaynağı olmaya devam ediyor. İşte girişimcisine zarar ettirmeyecek işler ve bu işlerde kar etmenin püf noktaları... KURALLARA DİKKAT EDİN! Artan nüfus, genç bireylerin popülasyon içindeki ağırlığı girişimlere olan ilgiyi daha da artırıyor. Amacımız, girişimcilerin ufkunu açmak ve onların esinlenmesini sağlamak. Araştırın, ölçün biçin ve işinizi kurun! Aşağıdaki proje özetlerini inceledikten sonra bir girişimci adayı olarak, karar vermeden önce şunlara dikkat etmenizi öneriyoruz: Önce tüketici odaklı beklenti ve ihtiyaçları saptamaya çalışın. Yörenizde böyle bir girişim olası ihtiyaçları karşılayabilir mi? Üzerinde karar kıldığınız iş moda haline dönüşecek kalitede mi? Makine teçhizat ve diğer teknolojik unsurların tedariki kolay mı? (Özellikle yurtiçi kaynaklardan temin rahatlığı üzerinde durun.) Yapacağınız iş bir ilki temsil ediyorsa kesinlikle benzerleri ortaya çıkacaktır. Rekabeti göğüsleyebilecek hukuki ve teknik altyapıyı hazırlayabilecek misiniz? İşinizle ilgili proforma karlılık analizlerini yapabilecek durumda mısınız? (Eğer bu konuda yeterli teknik bilgiye sahip değilseniz uzman birinden yardım alabilirsiniz.) Etrafınızda sizi yüreklendirecek ve girişiminize destek olacak birileri var mı? (En başta aileniz işin getirisine inanmalı.) İleriki dönemlerde işi daha da geliştirecek parasal güce sahip misiniz? (İşletmenin karlarıyla fon yaratma kabiliyetini bu işin tekniğini bilen birine ölçtürmenizde yarar var.) En az üç yıllık bir bütçe hazırladınız mı? Karlılık oranınız -olası risk paylarını da hesaba katarak- ne düzeyde şekilleniyor? Yaptığınız işin yalnız ekonomik değil, sosyal ve kültürel taraflarını da analiz ettiniz mi? İleride işler büyüyünce patent haklarını güvence altına alacak altyapınız hazır mı? İşinizin zirve yaptığı dönemi beklemeden faaliyetinizi bir zincire dönüştürebilecek kadar kendinizi şanslı görüyor musunuz? Önerilen projeler basit ve pratik olmakla birlikte düşündüğünüz takımı en iyi şekilde kurabileceğinize inanıyor musunuz? Ve sonunda Amerikalı ünlü pazarlama uzmanı Martin L.Bell'in küçük işlerle ilgili söylediği şu sözleri de bir kenara kaydetmeyi unutmayın: “Küçük işler kriz dönemlerinde ortaya çıkar. Göz kamaştırıcı başarılar ancak kriz dönemlerinde yakalanır. Küçük işler görünmeyen fırsatları başarıya dönüştürür!” Eğer tüm bunlara evet diyorsanız araştırmaya hemen başlayabilir, işinizle ilgili karar verme noktasına gelebilirsiniz. Size şimdiden üstün başarılar diliyoruz! İşte her zaman kazandıracak projelere kısa bir bakış... GEZGİNCİ YOL BOYU FIRINLARI İster şehir içinde ister şehir dışında. Onlarca çeşit ekmek imalatıyla ünlenmiş yeni bir zincir kurmak elinizde. Üstelik kolaylığı da var: Son yıllarda moda olmaya başlayan ‘Trabzon Tipi Doğal Ekmek’ imalatını çeşitli boyutlarda yapabilir, bu işte uzmanlaşabilirsiniz. İşin sırrı ürün yelpazesinde standart ekmeğe ve klasik hipermarket çeşitlerine yer verilmeyişi. Ekmekleri bir taraftan pişiriyor diğer taraftan satıyorsunuz. Mobil sistem böyle kurgulanmış. Yürüyen bir fırın bu! Aykırılık ve orijinallikle isim yapmaya hazır olmalısınız. Bu sistemle sadık bir müşteri kitlesi yaratılacağı kesin. İmaj farklılığıyla da kendi pazarını kendi yaratacak bir iş. Her araçta sadece iki kişi çalışıyor İmalat mekanize edilmiş. Merkez imalathanede hazırlanan ürünler aracın derin dondurucusunda depolanıyor, araçta pişirilerek en taze şekliyle müşteriye sunuluyor. Mobil fırının ismini Trabzon’la ilişkilendirmeniz şart. 'Trabzon Fırınbüs' örneğin! Büyükçe ‘sprinter’ türü bir aracın içini paslanmaz çelik tezgahlarla donatmanız kafi. En önemli yer ise otomatik sistemle çalışan fırın mekanizması. Kısacası farklılık ve buluşçulukta sınır yok! İsterseniz araçları merkezden takviyeli satış mekanı olarak da düşünebilirsiniz. EKMEKLERDE EĞİTİCİ MESAJLAR! Ekmek konusuna devam... Türkiye'de günde yaklaşık 150 milyon adet ekmek tüketiliyor. Soframızın baş tacı ekmek acaba ulusal eğitim kampanyalarında etkili bir mecra olabilir mi? Örneğin bir aşı kampanyasında. Biliyoruz ki ekmek nimettir. O temel gıda olarak hepimizden aynı saygıyı görür. Kutsal ekmeği bir başka şekilde tasavvur edemeyiz. Lakin değişen dünyada ekmeğin aynı zamanda en çok tedavül edilen alışveriş metası olduğunu da unutmayalım. Uygulama için önce basit bir alet geliştiriliyor. Ekmek imalathanelerine bedelsiz dağıtılıyor. Metalden hazırlanmış bildiğimiz bir damga düzeneği. Ya da ekmeğe yapıştırılan bir etiket! Ekmek daha hamur aşamasındayken üreticiler çok belirgin sloganları ekmeklere uyguluyor. Ekmekler pişince ortaya çıkan görüntü tam bir sürpriz! Nar gibi kızarmış ekmeklerin üzerinde bir dizi mesaj... Temizlik, sağlık, eğitim kampanyaları. En az ekmek kadar saygı değer! Bu uygulama bazı ülkelerde yapılıyor. Ekmek hamurunun üzerinde yürüdüğü bantlar özel hazırlanmış. Son derece etkileyici bir iletişim mecrası! Bu işi organize eden hem ülkeye hizmet etmiş olur hem de herkesin önüne gelen ekmek toplumu beslemekle kalmaz, aynı zamanda bir güzel eğitir... "İsraf haramdır", "Ekmeğini çöpe atma", "Yoksulu da düşün" gibi koşullayıcı mesajlar! Tabii ekmeğe saygı gösteren bir toplumda işi sulandırmamak ve ticari reklamlara yer vermemek koşuluyla! PİZZA KENARINDA MESAJLAR! Söz hamur işlerinden açılmışken farklılık yaratan bir icadın devreye girdiğini de ifade edelim. Richard Ben Errera (Rich Errera) adlı iş bilir girişimci oturup düşünüyor... Kafası farklı çalışan Bay Errera birkaç yıl önce hayalindeki işi başarıyor. Öyle bir buluş yapıyor ki pizzacılar sıraya giriyor. Önce her işletme kendi reklamını yapıyor. Ve o kalın Amerikan pizzalarının kenarına sloganlar, kutlamalar, isimler derken reklam da konmaya başlıyor Tabii Bay Errera, işyerini yerel bir atölyeden dünya çapında lisans veren bir işletmeye dönüştürüyor... Yüzlerce basın yayın organı ilgileniyor buluşuyla. Newsweek gibi dergiler, Sales&Marketing Management gibi periyodikler, CNN gibi televizyonlar bu buluştan günlerce övgüyle bahsediyor. Çoğu yazar ise geleceği görüp hayranlıklarını dile getiriyor. Buluşun en etkili özelliği reklam gücü! Eğer Türkiye'ye bir temsilcilik vermediyse dağıtım haklarını almak için “www.gourmetImpression.com” adresiyle temasa geçmenizde yarar var. DÜRÜM PİZZA OLUR MU? Ne çatal gerekiyor ne tabak! Sokakta hem kola içip hem de pizza yemek mümkün. Sonunda Amerikan fast-food kültürü bunu da başardı! Bildiğimiz pizza, ortaçağda ilk Napoli'de ortaya çıktı. Özel hamuru, pişirilmesi, dilimlenmesi ve sofra ritüeliyle İtalyan beslenme kültürüne zamanla damgasını vurdu. Her pizza diliminin üzerine sızma zeytinyağı gezdirilmesinden çeşidine göre kekik serpilmesine dek birçok merasim bugün İtalya'da hala uygulanıyor. İtalyanların deyimiyle pizza, bir "tavola caldo" (sıcak masa) simgesi ve yine sıcak bir restoran başyemeği olarak anılıyor. Buna rağmen pizzayı ketçap ve mayonezle katleden alışkanlıklar 1950'lerden sonra Amerika'da ortaya çıktı. 1905 yılında İtalyan göçmeni Gennaro Lombardi New York'ta ilk "Pizzeria"yı kurdu. Lombardi'nin tüm hayali, İtalya'daki incecik pizzaları Amerika'da üretmek ve ticari hale getirmekti. Temel malzemesi özel hamur, domates püresi, mozzarella peyniri olan pizzalar, İtalyan tipi sosis ve pepperoni ile lezzetlendirilince bu yeni beslenme trendi bir anda Amerika'yı sardı. Şimdi biraz da Ortadoğu kültüründen esinlenerek pizzayı ‘rulo’ haline getirmek moda oldu. Bizde buna ‘dürüm’ adı veriliyor. Eğer değişimi hedefleyen bir girişimciyseniz ‘dürüm pizza’ sizin için bir çıkış noktası olabilir. Klasik pizzacılar bir tarafa, dürüm pizzacılar bir tarafa! Time dergisi bile bunu konu yaptı. Amerika’da Latin kökenlilerden sonra her yere yayılan moda şimdilik bu. ŞİŞMANLATMAYAN FAST-FOOD Söz pizzadan açılmışken vejetaryen fast-food patlamasından söz etmemek olmaz. Amerika'da her yıl yüzde 20 büyüyen bu sektör hamburger devlerinin tahtını sallıyor. "Etsiz ürün" fikriyle yola çıkan firmaların ortak sloganı "Muhteşem et lezzetleri etsiz de olur!" şeklinde... Hazır hamburger satışlarıyla ev pazarını şimdiden ele geçirmişler. Bu gelişme artık bir şeylerin değişmekte olduğunun habercisi. Vejetaryen burgerin içeriğinde ‘soya’ başı çekiyor. Soya, yapısı ve protein niteliği açısından ete en yakın gıda maddesi. Eğer iyi işlenir ve amaca uygun olarak hazırlanırsa onu normal et tadından ayırmak imkansız. Vejetaryen fast-food dünyasında ‘peynir’ ve ‘peynir altı suyu’ dışında hayvansal girdi yok. Bazı ürünlerde "vegan" etiketi var. Bu, süt ve süt ürünlerinin de kullanılmadığı anlamına geliyor. Örneğin, klasik burgerde dana etiyle aynı lezzeti taşıyan vejetaryen köftelerin içeriği hayli dikkat çekici. Kullanılan temel girdiler şöyle: Organik soya eti, organik glüten, organik soya proteini konsantresi, doğal malt özü, deniz tuzu, yumurta beyazı, doğal baharatlar, kuru sarımsak, kuru soğan, susam yağı ve organik irmik. Ürünlerin içeriğinde bitkisel orijinli olmanın avantajına organik olma ayrıntısı da eklenmiş. En büyük koz, kalp damar hastalıkları ile obezitenin kırmızı etten kaynaklandığı iddiası. Bu “veggie” işinin Amerika'da epey tuttuğu görülüyor. İşin mahiyeti incelenince vejetaryen restoranların hızla zincire dönüşmesinde sağlık kaynaklı propagandanın etkisi var. Son beş yılda restoran sayısı epey artmış. Dahası, market raflarına giren hazır burger satışlarında adeta patlama yaşanmış. Üç üretici şimdiden zincire dönüşmüş: Gardenburger, Harvestburger ve Bocaburger firmaları onlarca çeşitle hayvansal lezzet alışkanlıklarını değiştirmeyi başarmış. Portabella, Mamma Mia, Crusted Cutled gibi dikkat çekici isimlerle klasik hamburger sektöründen pay alıyorlar. Fast-food tipi modern vejetaryen restoran zincirleri ise henüz çok yeni. Bugün Amerika'da "vejetaryenizm" akımına sımsıkı bağlı yaklaşık 30 milyon kişi olduğu varsayılıyor. Sağlık kaygılarıyla bu rakama dışarıdan katılanların getirdiği büyüme, sektörü ‘niş’ pazar niteliğinden çıkarıp kitlesel endüstriye dönüştürmüş. Tam da ülkemizde obezite riski konuşulmaya başlamışken aynı lezzeti vadeden yeni bir iş! EV YAPIMI BİSKÜVİ Bir Amerikan vatandaşı hayatı boyunca 40 bin adet bisküvi tüketiyor. Pazarın büyüklüğü 7.5 milyar dolar civarında... Avrupa’da da aşırı bisküvi merakı var. Amerikalılar endüstriyel olarak üretilen tüm bisküvi çeşitlerine ‘cookies’ adını veriyor. Krakerler, kaplamalı ve dolgulu ürünler ile bizim ‘kurabiye’ adını taktığımız çeşitler hep bu sınıfın içinde. Amerika'da pazar birkaç marka etrafında şekillenmiş. ‘Oligopol’ denebilecek bir piyasa var. Lider ‘Nabisco’ yüzde 45'le en büyük payı alıyor. Ünlü Kraft Foods'la birlikte 2001'de Philip Morris şemsiyesi altına giren bir bisküvi devi Nabisco'nun hemen arkasından ‘Keebler’ geliyor. Kelloggs’un bisküvi markası olan Keebler, yüzde 25 civarında pazar payına sahip. Üçüncü sırada mükemmel çeşitleri ve yüzde 12'lik pazar payıyla ‘Pepperidge Farm’ var. İşin ilginç yanı, dördüncü sırada yüzde 10'luk pazar payıyla ‘private label’ ve fason markaların yer alması... En popüler markalar ise kakaolu sandviç bisküvi formunu koruyan ‘Nabisco'nun ünlü ‘Oreo’su ile doğal katkılarıyla öne çıkan ‘Chips Ahoy’u... Üçüncü sırada ‘Keebler'in ‘Chips Deluxe’u var. Ve dördüncü sıraya yine Nabisco'nun dolgulu bisküvileri ‘Newtons’lar oturmuş. Top 5'in son sırasını Keebler'in ‘Fudge Shoppe’u oluşturuyor. Amerika’da manzara böyle... Küçük imalathaneler tamamen inovasyona dayanan uygulamalarla pastane ürünlerine yakın bisküviler imal ediyor. Ufak bir bisküvi imal hattı bunun için yeterli. En çok ilgi görenler ise sağlık bisküvileri ile meyveli kurabiye çeşitleri. Önümüzdeki yıllarda bunlar önemli birer pazarlama figürü haline gelebilir. Pazarda hızla büyüyen ‘digestif’ ve çikolatalı ürünler çeşit ve inovasyon açısından büyük gelişmeler gösterecek gibi görünüyor. Hem dışarıda hem içeride bu pazarın yapısını inceleyenler niş pazar boşluklarını keşfedebilirler. Orijinal ambalajlarla usta şeflerin elinden çıkmış farklı bisküvi çeşitlerini ayrı bir segmentte pazara vermek mümkün. Burada çok kullanılan özel katkılar ise en başta tereyağı (hatta homojenize edilmiş zeytinyağı) olmak üzere, kahve, kakao ve egzotik baharatlar. Bu gelişme Türkiye’de özel tüketiciler için bir fırsat olabilir. Küçük girişimciler için cazip bir iş... BESİN TAKVİYESİ BİSKÜVİLER Yıllarca önce Türkiye’de bazı ilaçlar bisküvi şeklinde sunulurdu. En popüler olanları ise ‘vermifüj’ olarak adlandırılan parazit düşürücü bisküvilerdi. Şimdi Batı’da benzer bir akıma geçiş var. Keza bu akım da bir ‘niş’ pazar örneği. Tek farkı, besin takviyesi elemanlarını bisküvi hamuruna koymak. Vitamin takviyeli ya da mineralli bisküviler... Omega yağ asitleri, ginseng takviyeleri, hatta ‘Q 10’ olarak bilinen besin unsurlarını içeriyor. Yeni bir pazar olmasına rağmen gelişmesi hayli hızlı. Bisküvilerin özellikle çocuklara yönelik bir lezzet içerdiğini de hemen ekleyelim. Bu konuda ilaç niteliği taşımayan ürünlerin stabilite testlerinin yapılması ve Tarım Bakanlığı’ndan izin alınması gerekiyor Kalsiyum başta olmak üzere çocukların kemik gelişimine katkıda bulunan çeşitler ise bu grubun en popüler olanları. Küçük bir işletmede iyi üretim koşullarına sahip ortamda bu tür ürünlerle piyasada besin takviyesi olarak yeni bir alan yaratmak mümkün. Pazar çok geniş değil ama yarınlar için ümit verici. Bir bakıma sağlık çaylarıyla birlikte iyi giden özel bisküviler... ÇİKOLATA MODELCİLİĞİ Geldik en lezzetli gıda çikolataya... Batı ülkelerinde çikolatanın üzerine logo ve slogan işlenmesi oldukça moda. Hedef kitle tüm şirket ve markalar. Meraklısı küçük bir imalathanede harikalar yaratabilir. Aynı zamanda kampanyalarda kullanılan onlarca propaganda malzemesi arasında oldukça ilginç bir seçenek... Daha çok propaganda konuşmalarının yapıldığı mekanlarda dağıtılıyor. Hepsinin ortak özelliği bir slogan ya da etkili bir mesaj içermesi... Cep telefonu, otomobil, televizyon alıcısı, beyaz eşya gibi kimi ürünlerin modellerini temsil ediyor. Model çikolatalar hatıra eşyası gibi hazırlansa da çoğu belli bir süre sonra keyifle yenip tüketiliyor. Aynı propaganda yöntemini şimdi şirketler de kullanıyor. Örneğin, genel kurul toplantınız var ve üyeler toplantıya davet edilecek. İşinde uzmanlaşmış çikolata yapımcısına siparişinizi veriyorsunuz. Üretici oturuyor bilgisayarda şık fontlarla bir metin hazırlıyor. Şirketin logosunu yerleştiriyor metne. Kalıplar, dizgi harflerinin blok olarak tersten bağlanması şeklinde. Tek fark harflerin metalden değil, teflon kaplı plastikten yapılmış olması... Bazı imalatçılar ise baskıyı değil kalıpları tercih ediyor. Çikolata kütlesi üzerine oyuluyor ya da kalıba akıtılıyor. Çikolata lezzeti söz konusu olunca promosyon ve reklam inanılmaz ses getiriyor. Çikolata üzerindeki marka sonuçta tüketicinin bilincine yerleşmek için ağızdan başlayıp beyinde son bulan lezzetli bir yolculuğa çıkıyor. Bu girişim projesi için büyük yatırım gerekmiyor. Dört yanı fayanslarla kaplı ufak bir atölye yeterli... Çalışan derseniz, aileden birkaç kişi! Alet ve edevat meselesine gelince... Başlangıçta öyle karmaşık makinelere gerek yok. Bir yoğurma ünitesi, ezme silindiri ve kalıplar için gerekli materyal. Bilgisayar üzerinden kalıp hazırlanması ise işin bir başka kolaylığı... Basılacak görüntüyü ‘cad-cam’e verdiğinizde ‘dişi konturlu stampa’ ya da ‘hazır kalıp’ bir süre sonra elinizde. Yüksek tirajlarda sipariş almıyorsanız, kakao tozu, kakao yağı gibi hammadde ayrıntılarıyla uğraşmanıza da gerek yok. Piyasada pastacılar ve çikolata meraklıları için ithal edilmiş ‘kuvertür’ adı verilen hazır çikolata karışımları var. Blok ya da granül olarak yerli firmalar da üretiyor bunları. Önce blokları ‘benmari’ usulüyle, yani sıcak su içine yatırılmış bir kapta istediğiniz kıvamda yumuşatıp silindirden geçiriyorsunuz. Amaç kitleyi homojen hale getirip hava kabarcıklarını yok etmek. Bu arada hammaddenin içine vanilya ya da vanilin gibi aromatik maddeler katıyorsunuz. Fındık fıstık eklemek ise zevkinize kalmış. Tabii baskıyı engellememek esas... Sonra, yumuşayıp belli bir kıvama gelen çikolatayı kalıplıyorsunuz. Yumuşatma işlemi elde edeceğiniz kıvama göre 27 dereceden başlayıp yukarı doğru gidiyor. Tam 37 derece akışkanlığın başladığı eşik. Özellikle amblem, logo ve promosyon amaçlı faaliyetlerde şirket ya da reklam ajansları hedef kitleniz. İmalatınız model üzerinden yürüyecekse orijinal kutular içinde raflara da girebilirsiniz. Görüntüleri şık ambalajla takviye etmek için biraz daha yatırım yapmanız gerekiyor. Neresinden bakarsanız bakın aslında küçük bir imalathaneyle çekip çevirebileceğiniz bir iş bu. KENDİN PİŞİR KENDİN YE Önce dev bir metal ‘sac’ düşünün. Kimisi buna ‘tandır sacı’ diyor. Dairesel sacın çapı en az 5 metre. Altında tam merkez noktasında bir ocak var. Çok iyi yalıtılmış. Etrafında yüksekçe tabureler üzerinde yine dairesel olarak sıra sıra dizilmiş müşteriler oturuyor. Dünyada yükselen ‘grill fast-food’ modasıyla karşı karşıyayız! Şu sıralar Amerika ve Avrupa'da bir ‘mongolian grill’ modası başladı. Ancak burada önereceğimiz proje daha çok güney illerimizde yayılan ve adına ‘tantuni’ denilen kavurma kebabın açık büfe şekli. Önce Araplara özgü lezzet çağrışımları yapan tantuninin nasıl bir şey olduğunu anımsayalım: Seçilmiş etlerin belli bölümleri paçal edilerek kuşbaşı doğranıyor. Bu doğrama şekli aslında ‘kuşgözü’ diyebileceğimiz küçüklükte oldukça meşakkatli bir iş. Sinirlerinden arındırılan et uzun bir süre kendi suyuyla haşlanıyor. Haşlama safhasının odunla kızdırılmış özel bir fırında yapılması işin inceliklerinden. Sonra sıra tümüyle suyu çekene kadar etin düşük sıcaklıkta dinlendirilmesine geliyor. Ete bir miktar ‘uykuluk’ ekleniyor. Bu işlem jelleşmeyi ve kavrulma aşamasında etin özgün lezzetini sağlıyor. İşin asıl püf noktası ise, çok az kuyruk yağı konarak yapılan buğu etkisiyle kavurma işleminde. Dinlendirilmiş et, içbükey kızgın bir sac üzerine yayılarak tamamen kendi buğusuyla ve sebze katkılarıyla yeniden pişiriliyor. Bu pratik kebap Hintçe ‘tandoori’ ifadesinden esinlenip Arapça vurgusuyla ‘tantuni’ olmuş. Tantuni asıl ününü Mersin'in ünlü ustaları sayesinde kazanmış. Bu işin uzmanları kendi adlarına bu lezzeti tescil ettirmişler. Kısacası "tantuni" Mersin'den dünyaya yayılan yeni bir fast-food türü... İster tantuni olsun ister bildiğimiz geleneksel sac kavurma işte bu yeni konseptin yeni şekli. Dev sacın etrafındaki dairesel bölümde sadece bir aşçı var. Herkesin elinde tabaklar ve diledikleri kadar alıp orada tüketiyorlar. Banko bir masa kadar geniş! Üzerinde salata ve meşrubat servisi yapılmış. Tantuni ya da benzeri kebaptan tekrar almak serbest... Ta ki doyuncaya kadar! Tam anlamıyla oryantal bir fast-food türü bu. Daha samimi ve alışılmadık bir oturma düzeniyle ilgi çekecek bir uygulama. Ocakbaşı denilen sistemin daha değişik bir şekli. Bunun minimalist şeklini ise Japonlar ‘Teppan Yaki’ dedikleri bir başka sistemle gerçekleştiriyorlar. Müşteriler yalıtılmış kızgın sacın etrafında oturuyor. Yapacağınız tek şey özel bir sac yaptırmak ve bunun etrafına müşteri bankosunu yerleştirmek. Sac, sürekli temiz tutulmalı; ‘vakum davlumbaz’ sistemiyle koku ve sıcaklık giderilmeli. Sacın etrafına rahatça 30 kişi oturabilmeli. DÖNERİ ‘LIGHT’ YAPIN Döner kebap bizde farklılık yaratma becerisinin ilk örneklerinden biri. Malum, temelinde göçebe kültürün ‘kuzu çevirmesi’ var. Daha sonrasında ise Erzurum'un ‘cag kebabı’ ve onun Bursalı İskender tarafından dikey hale getirilerek yaygınlaşması hikayesi bulunuyor. Yıllardır kültürümüze yerleşmiş ve milli olmuş bir farklılık silsilesi! Bugün sıradan herkesin birbirini taklit ettiği bir meslek haline gelse de, dönercilik hep yeni buluşlarla biraz daha zenginleşiyor. ‘Yaprak döner’ olarak bilinen uygulama ise bu işin ilk örneği. Bursalı ünlü İskender, bu kebabı özel çekilmiş kıymayla muamele ederek ‘şiş kebap’ kadar meşhur etmiş ve kendine özgü yoğurtlu sosuyla adeta millileştirmiş durumda. Tavuk döneri, sucuk döneri gibi çeşitlere rağmen henüz ‘light’ dönere pek rastlanmıyor. Endüstriyel boyutta ‘light’ döner üretimi ilginç bir iş olabilir. Döner, aslında son derece besleyici bir et ürünü olmasına rağmen içerdiği yüksek kolesterol ve pişirme tekniği nedeniyle sağlık açısından biraz tenkit ediliyor. Oysa hiçbir lezzet kaybı olmadan düşük yağ ve kolesterol oranlarıyla ‘diyet döner’ üretmek her zaman mümkün. ANTEPFISTIĞI ENERJİ BARI Buradaki ‘bar’ ifadesi yiyene anında zindelik ve güç veren ambalajlı şekerlemeleri kapsıyor. Henüz ‘enerji barı’ olarak piyasaya sürülmüş değil. Antepfıstığının öyle bir ünü var ki neredeyse milli sembollerimizden biri haline gelmiş. Bu lezzet iyi tanıtılırsa dünyada en az Türk lokumu kadar ünlenecek. İşte ‘antepfıstığı eneri barı’ bunlardan biri olabilir! Aslında antepfıstığının dünyada bir benzeri yok. Diğer çeşitlere göre nispeten küçük ve gösterişsiz. Ama lezzeti harika! Rengi diğer çeşitlere göre daha uçuk. Özel yağ bileşenleri ise oldukça zengin. Sağlık açısından da öyle... Antepfıstığında 100'e yakın aromatik bileşik olduğu keşfedilip literatüre geçmiş. Afrodizyak özelliği bir yana antepfıstığından yapılacak enerji barları lezzet açısından da diğerleri içinde hemen ayrışabilir. Çiçek balı veya özel karışımlarla enerji barı haline getirilecek bu yeni ürünün gençler arasında büyük pazar bulacağına şüphe yok. Üstelik yapılan araştırmalar sonucu antepfıstığının anti kanserojen özellikler taşıdığına ilişkin güçlü kanıtlar var. Bu özelliği onu tüm yaş grupları için bir takviye haline getirebilir. Ufak bir yatırımla yalnız bu işi yapan bir markanın büyük ün kazanacağını söylemek herhalde kehanet olmasa gerek. YENİ TREND YOĞURT DONDURMASI! Yoğurttan dondurma yapma fikri ilginç bir buluş. Yoğurt dondurması estetik, sağlık ve lezzet açısından mükemmel bir ürün. Biyoteknolojik olanaklar günümüzde başka türden maya ve bazı katkıların ilavesiyle değişik lezzet ve dokuda yoğurt yapımına izin veriyor. Bu ilginç pazarın Batı ülkelerinde haklı bir şöhreti var. Giderek daha fazla tüketiliyor ve lezzet içeriği oldukça değişik. Tüm yaş gruplarına hitap eden bu ürün, nitelikli bir dondurma serisi haline dönüşebilir. Yoğurttan üretilmiş bir ‘Türk dondurması’ dış pazarlarda da ilgi uyandıracaktır. Yoğurt ülkesinde yoğurt dondurması olmaması en büyük eksiklik! Yoğurt bir Türk ürünü ve yoğurt bazlı bir dondurma da ancak Türkiye'de yapılabilir. Bu konuda ilk denemelerin turistik bölgelerde yaygınlaştırılması amaçlanabilir. Girişimcilerimizin bu konuda literatürü karıştırarak bir yeniliğe imza atmaları ulusal gıda markalarımız için de bir zorunluluk olsa gerek. Aksi halde yoğurt dondurmasına başka ülkelerin sahip çıkması bir kalenin daha kaybedilmesine yol açabilir. Biraz araştırma ve yatırım... Bu işi ciddiye alanların kazanacağına hiç şüphe yok! Gıdada başka hangi fırsatlar var? İlk sırada ‘süt konsantresi’ ya da sanayideki adıyla ‘kondanse süt’ var. Final üretim teknikleriyle popüler bir gıda türü olmaya aday. - İkinci sırada bireysel kullanım için ‘özüt protein’ imalatı hala cazibesini koruyor. - Ketçap üretiminin incelikleri ve çeşitli sebze cinslerinden üretilmiş ketçap çeşitleri yine gündemde. Son derece meraklı ve yeni bir konu bu... ‘Cider’ girişimciler için ilginç bir içecek. Elmadan yapılan hafif fermente bu içecek elmanın para etmediği sezonlarda iyi bir ihraç ürünü olabilir. - Özellikle gençlerin severek tüketeceği lezzetli bir içecek. - ‘Pastörize edilmiş saf et suyu’ içeriği ve üretim şekliyle hayli ilgi çekmeye aday. - ‘Patika’ nişasta şurubu demek... Özellikle ‘light’ ürünlerin formülüne doğal tatlandırıcı olarak giriyor. Pazarı hazır, üretimi kolay projelerden biri daha... Ve ‘light çikolata’ çok ucuz fiyatıyla çikolata severlerin yeni gözdesi olabilir