İstanbul'da kayıtsız Suriyeliler İsmail Kılıçarslan'ın anlamadığı 4 konu
Abone olYeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya nezdinde Suriyelilerle ilgili politikaya yönelik eleştirilerini bugünkü köşesinde sıraladı.
İstanbul'dan kayıt dışı Suriyelilerin gönderilmesi kararı
gündemdeki yerini koruyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu,
başka illerde oturum belgesi olduğu halde İstanbul'da yaşayan
Suriyelilerin gönderileceğini açıkladı.
Öte yandan İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, Yeni Şafak gazetesini ziyaretinde göçmenlerin durumları hakkında bilgilendirme toplantısı yaptı. Yerlikaya'nın açıklamalarını yazar İsmail Kılıçarslan, "Anladıklarım, anlamadıklarım" başlıklı köşesinde değerlendirdi.
Suriyelilerin dönüşüyle ilgili devletin kafasındaki planı Vali Yerlikaya'nın anlattığını belirten Arslan, aldığı bilgileri paylaştı:
Devletin planı
"Devlet, üç tür tedbir alıyor bununla ilgili. İlki, Suriyeli
kardeşlerimize “kayıtlı olduğunuz ile dönün”
diyor. Bunu yapmazlarsa eğitim ve hastane gibi hizmetlerden
faydalanamayacaklarını hatırlatıyorlar. İkincisi, Suriyeli STK’lar
ile bir “eve dönüş planı” hazırlıyorlar. Yakın
zamanda 100 bin civarında Suriyelinin El Bab, Cerablus ve çevresine
dönmesi bekleniyor. Üçüncüsü ise “düzensiz göçmen
olarak” ülkemizde bulunan Afgan, Paki, Bangladeş ve Afrika
uyruklu insanları ülkelerine yolluyorlar."
"Sıra geldi anlamadıklarıma diye yazan Arslan, eleştirdiği konuları maddeler halinde aktardı:
İstanbul’daki göçmen yoğunlaşmasına niçin izin verildi?
"Birincisi ve en önemlisi şudur. Entegrasyon meselesinde bunca kilit görülüyorsa “şehir ikameti atama” işinde niçin 8 yıldır bir çeşit “hallederiz” plansızlığı işledi? İstanbul’daki göçmen yoğunlaşmasına niçin izin verildi? İddia buysa en başından bu iş sıkı tutulsaydı da entegrasyon ve benzeri işlerin hepsi çoktan tarih olsaydı madem.
İkincisi şudur. Suriyeli kardeşlerimizi sömüren yamyamların cezası yasada son derece açıkken niçin burada da bir “hallederiz” durumu gelişti? Güvencesiz işçi çalıştırma işine bir çeşit göz mü yumuldu?
Üçüncüsü şudur. Madem bunca hassasız, diğer uyruklardan “düzensiz göçmen akışı” konusunda gerekli tedbirleri almış mıydık, bunları titizlikle uyguluyor muyduk? İş niçin birdenbire “kol saati satan Afrikalılar ile çoban olarak çalışan Afganlara” geldi dayandı?
Dördüncüsü şudur. Türkiye “yabancı düşmanlığı” yaftası ile yaftalanamayacak bir ülkedir elbette ama son bir haftadır bir şekilde gördüğümüz “dil değişikliği” bilhassa BAE, İran ve Suudi Arabistan gibi bizim tökezlememizi bekleyen vampirlerin ekmeğine yağ sürmemiş midir?