İstanbulda bir soykırım yaşanıyor!
Abone olBir semt yıkıldı, yerle bir edildi. Sakinleri oradan gönderildi. Ama o semt bir simgeydi. Çavuşoğlu Hoca orada bir soykırım olduğunu söylüyor.
İNTERNETHABER
Aylin Kotil
Y.Doç.Dr. Erbatur Çavuşoğlu'nu kamuoyu Sulukule yıkımlarına karşı çıkmasıyla tanıdı. Her ne kadar alternatif proje geliştirseler de bu yıkımlar önlenemedi. Kendisiyle, Roman açılımı yapılırken görüş almak istedim. Öğrencilerine sorarsanız, inanılmaz dobra bir Hoca. Verdiği cevaplardan da bunu anlayacaksınız zaten:
TAKİYYECİLİK YAPILIYOR
- Roman açılımı konusunda ne düşünüyorsunuz? Samimi buluyor musunuz?
1934 tarihli İskan Kanunu anarşistler, casuslar ve çingenelerin vatandaş olarak kabul edilmeyeceğini söylüyordu. Bugüne gelindiğinde Romanların eğlence yerlerindeki dansçı, çalgıcılar olarak, televizyondaki komik karakterler olarak belirli ölçülerde kabul gördükleri söylenebilir. Ancak hem toplumun büyük kesimi hem de devletin resmi bakışı son derece ayrımcı olmayı sürdürüyor. Romanlar, tembellik, hırsızlık, uyuşturucu ve ahlaksızlık ile beraber anılarak dışlanmaya devam ediliyor. Sulukule gibi dünyanın gündemine girmiş bir kentsel alanda Roman kültürü ve yaşantısı göz göre göre yok edilirken açılımdan söz etmek takiyyecilikten başka bir şey değil, bu anlamda samimi olduğunu düşünmüyorum. Samimi bir açılım Sulukule’yi ve Roman kültürünü yeniden geri kazanabilir ama benim gözlemlediğim kamuda böyle bir niyet yok...
PROJEMİZ ÖVGÜ ALDI AMA YIKIMLAR DEVAM ETTİ
- Sizin Sulukule ile ilgili bir alternatif çözüm öneriniz vardı. Bu esnada devlet ile ilişkileriniz nasıldı?
Biz gönüllü akademik ağırlıklı bir grup olarak mevcut Belediye projesini eleştirdiğimizde, yerel yönetim bize “eleştirmeyin alternatif geliştirin” demişti. Biz de bu iş kamunun sorumluluğunda olmasına rağmen yapılan yanlışın önüne geçmek üzere gönüllüler olarak sorumluluk üstlendik ve çeşitli uzmanların katılımıyla çok imzalı bir alternatif plan hazırladık. Gönüllü sivil bir grubun somut alternatif bir çözüm üretmesi sadece Türkiye’de değil dünyada da benzeri az bulunan bir örnek. Bu anlamda tabii çok ses getirdi ve medyada çok yer bulmasının ardından kamunun da ilgisini çekti. Gerek TOKİ gerekse Yenileme Kurulu bizi davet edip alternatif plan hakkında bilgi aldı. Planı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Kültür Bakanı’na da yolladık. Bol bol övgü aldık ama mahalledeki yıkımlar devam etti. Bizdeki kamu yönetimi ve hukuk anlayışında gönüllü ve sivil oluşumlarla iş yapma yeteneği gelişmemiş halde, böyle bir katılım deneyimi pek yaşanmamış, o nedenle devlet sivil toplum ilişkileri açısından önemli ama yetersiz bir deneyim yaşandı diyebilirim.
SEFALETE EĞLENCEYLE DAYANABİLİYORLARDI
- Sulukule projesi ile bir anlamda, burada bir kültürün de kaybolması söz konusu olabilir mi?
Mevcut proje sonucunda Sulukule yıkıldı, yaşayanlar da dört bir tarafa dağıldılar, şimdi yeni yeni mahallenin yakınlarındaki ucuz kiralık bölgelerde birbirlerine yakın şekilde buluşmaya kimi ortak mekanlar ve etkinlikler aracılığıyla yaşamlarını ve kültürlerini sürdürmeye çalışıyorlar. Ama İstanbul’un neşesi olan eski Sulukule artık yok, yüzyıllar boyunca korunmuş olan mekanlar, tarihi doku, eğlence kültürü, müzik sesi ve hatıralar da yok.
- Semt dayanışması olarak Sulukule'lilerin katılımı nasıldı?
Sulukule çoğunlukla birbiriyle akraba, komşu, arkadaş olan yaklaşık 5000 kişilik sıkıntılarla dolu ama şenlikli bir mahalleydi. Burada yoksulluğu, sefaleti bir arada durarak dayanışarak hafifleten, eğlence ile bunu katlanılabilir kılan, gündelik fani dertlerin keyiflerini kaçırmasına izin vermeyen hayatla barışık insanlar vardı. Birarada oldukları sürece bu özgün kültürü, yaşam biçimini dayanışma halinde sürdürme yetenekleri yüksek ancak mevcut proje kardeşi kardeşe düşüren, para ve rant ile mahalleyi bölen ve yıkan, binlerce insanı yerinden, evinden, işinden, komşularından eden bir etki yaptı. Romanların devletle ilişkilerinde genellikle saygılı ya da umursamaz bir tavır takındıklarını, direnme, mücadele etme, hak arama konusunda ise pek istekli olmadıkları söylenebilir. Bu kadar acımasız bir yıkım olmasında bu tavır da etkili olmuştur sanıyorum.
KÜLTÜREL SOYKIRIM NASIL YAPILIYOR? CEVABI BİR SONRAKİ SAYFADA
KÜLTÜREL BİR SOYKIRIM
- Istanbul'da bir çok rant projesi varken, niye Sulukule AB raporlarına girecek kadar dikkat çekti?
Bir yandan bir rant projesiyken, diğer taraftan çok acımasız, kültürel soykırım niteliği olması nedeniyle. Yine Unesco, Habitat, AB, Avrupa Parlamentosu, üniversiteler, uzmanlar tarafından yapılan onca uyarının dikkate alınmaması sebebiyle. Ve bu kültürü yok etmeden, yerinden etmeden yapılabilecek bir sağlıklaştırma planı gönüllü bir emekle hazırlanmış ve uygulamaya hazır olmasına rağmen görmezden gelindiği için... Bugün Sulukule dünyanın en çok konuşulan yerel gündemlerinden biri, hem acımasız bir yıkım süreci hem de yaratıcı bir muhalefet süreci olarak. Ama ne yazık ki süreç böyle sürerse Türkiye’nin başını ağrıtmaya uzun süre devam edecek gibi görünüyor.
- Yeni gelişen İstanbul'un rantı toplumla sizce nasıl paylaşılır?
İstanbul’da planlama ile yaratılan büyük rantlar var. İstanbul’da gayrimenkul yatırımları; üretim, faiz, kar gibi zenginlik biçimlerinden çok daha cazip fırsatlar sunuyor. Bu rantlara mülk sahipleri doğrudan el koyabiliyorlar. Türkiye bu rantların aşırılaşmasının engellenmediği, vergilendirilmediği, kamuya pay ayrılmadığı çok az ülkeden biri. Tam da bu nedenle sadece yerli yabancı yatırımcılar değil belediyeler, bakanlıklar, kamu kurumları da bütçe açıklarını kapatmak için arsa bulmaya, rant projeleri üretmeye çabalıyorlar. Zaten mülkiyete bağlı spekülatif kazançları engelleyen yasal düzenlemeler olursa İstanbul’un bu şekilde büyümesi ve yağmalanması da engellenmiş olur.
TRENSİZ HAYDARPAŞA OLUR MU?
-Anadolu yakasındaki Marmaray çalışmaları sonrasında Haydarpaşa'ya trenlerin giremeyeceği konuşuluyor. Sizce Haydarpaşa trensiz, vapursuz düşünülebilir mi?
Önce şunu söylemek lazım: Dünyanın hiçbir yerinde şu konuşuluyor, şöyleymiş, böyle olacakmış gibi spekülasyonlarla kent yönetilmez. Kent planları ve yönetimi şeffaftır, alenidir. Projeler halkın katılımı ile üretilir. Ancak İstanbullu her sabah yeni bir büyük kentsel proje ile uyanıyor, kentin gelişmesine dair bilgileri medyadan duyarak öğreniyor. Öte yandan kentin tarihi bölgelerini ve sembol yapılarını yok etmek, değiştirmek gibi uygulamaların olumsuz sonuçları artık yaygın olarak biliniyor. Bugün İstanbul Avrupa’nın en hızla büyüyen ve radikal değişen metropolü, bu kadar hızlı bir değişim önemli travmaları da beraberinde getiriyor.
3. KÖPRÜ İSTANBUL'U FELAKETE SÜRÜKLEYECEK
- 3. köprü ile ilgili görüşleriniz neler?
Türkiye’deki tüm ulaşım uzmanları 3. köprünün çözüm olamayacağını bilimsel gerekçeleriyle ortaya koydular. Ancak karayolu lobisi son derece güçlü, olası güzergahın çevresindeki arsaların büyük şirketlerce kapatılmaya başlandığını izliyoruz. 2009 onaylı 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planında bu köprü projesi yer almamasına rağmen Başbakanın helikopterle güzergah belirlediğini de biliyoruz. 3. köprünün şimdi konuşulduğu gibi kuzeyde yapılması, kentin kuzeyindeki su havzaları ve orman varlığını da ciddi ölçüde etkileyecek, İstanbul’u ciddi bir felakete sürükleyecektir.
GARİP BİR MEYDAN FOBİMİZ VAR
- Türkiye'de en beğendiğiniz meydan hangisi? Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında meydanlarımızı nasıl buluyorsunuz?
Meydan daha çok modern dönem batı kentine özgü bir mekan, bizim coğrafyamızdaki kentlerde meydanı ikame eden genellikle Cami avlusu olmuş, tabii kadınların ve sünni olmayanın dahil olamadığı bir kamusallık bu. Kentlerin modernleştirilmesiyle birlikte oluşturulan meydanlar ise oldukça yapay, resmi geçit ve tören için düzenlenmiş mekânlar. Garip bir meydan fobimiz var. Genellikle iyi kullanılmamış, üzerine bir şeyler yapılabilecek boş alanlar gibi bakıyoruz meydanlara, kıyısına köşesine bir şeyler koyarak, otopark olarak işleterek değerlendiriyoruz. Ya da kullanılmasını engelliyoruz. Halkın meydanlarda toplanmasını, kamusal alanı kullanmasını istemiyoruz, bunu zorlaştırıyoruz, yetmiyorsa yasaklıyoruz. Benim sevdiğim meydanlar bütünüyle betonlaşmamış, insan ölçeğini aşmamış, heykellerle donatılmamış, halkın tören, eylem vs. dışında da kullandığı daha mütevazı ve insani olanlar…
- Sizce İstanbul'da neden her an, her şey değişiyor? 1 Haftalık tatile gidip döndüğümüzde, girilebilen bir sokağa, girilemez levhası konduğunu görüyoruz. Oysa İngiltere'ye 20 yıl gitmeyin, her şey bıraktığınız gibi. Değişen hiçbir şey olmuyor.
İstanbul 13 milyonluk, sorunlarla dolu bir şehir ve her sene bu sorunların çözülmesi gereğinin yanı sıra yaklaşık yarım milyonluk yeni bir şehrin inşa edilmesi ve İstanbul’a eklenmesi söz konusu. Bu oldukça zor bir iş, öte yandan bu dinamizmden olumlu faydalanmak da mümkün. Ancak genel olarak tarihle, kimlikle, kültürle barışık olmadığımız doğru. Bu tür uygulamalar sonucunda oluşan duruma kentsel bellek yitimi deniyor ve insanların aidiyet duygularının gelişmemesi, mutlu ve huzurlu olamamaları gibi sorunlara yol açıyor. Bugün hızla dönüşen kentlerde artan suç ve şiddet biçimlerinin önemli nedenlerinden biri de mutsuzluk ve mutsuzluğu üreten mekanlar… İstanbul’da kapitalizmin en vahşi versiyonlarından birinin yaşandığını söylemek mümkün.
YAPILMASI FELAKET OLAN PROJE
- Yapılması bir felaketti dediğiniz kent projesi var mı?
Yaşanan tüm olumsuzluklara ve eleştirelliğin gücüne inanmama rağmen, iyimser olmaya çalışan bir yapım vardır. Geçen sene yüksek lisans dersimin sınavında öğrencilerden beğendikleri, iyi örnek diyebilecekleri bir kentsel projeyi tanıtmalarını istemiştim. İnanılmaz zorlandılar. Sizin sorunuzu sorsam sanırım çok kolay bir soru sormuş olurdum. Maalesef, bizde felaket mönüsü epey zengin... Ben bu menü içinden yasalardan 5366 sayılı yenileme kanununu, kurumlardan TOKİ’yi, planlardan İstanbul Çevre Düzeni Planını, projelerden 3. köprüyü seçeceğim...