İstanbul’da nüfus yoğunlaşması nedeniyle şikayetler artıyor.
-Nedir bu Anadolu’dan gelenlerin rezaleti? Güzel şehrimizi
mahfediyorlar!
Zaten İstanbul kendi haline bırakılırsa şahane bir kent olacağı
gayet açık…
Ama ah bu Anadolu’dan gelenler… Ah onlar yok mu?
Bunların işi gücü yok. Bütün amaçları gelip İstanbul’un içine
etmek.
İstanbul’un güzel, cazip, kazanç imkanları yüksek, eğlenceli, hayat
dolu olduğunu nasıl ve nereden öğreniyorlar, hiç anlaşılacak gibi
değil!!!
Avrupa’ya çıkan Berberi komutan Tarık bin Ziyad’ın askerlerini
Vizigotlara karşı motive etmek için yaptığı eylem vardır. Tarık,
güçlü düşman karşısında geri çekilmesinler diye İspanya’ya
geldikleri gemileri yakar. Askerlerine de “Gemileri yaktık geri
dönüş yok” komutunu verir.
Bunlar da aynen öyle…
Köyleri yaktık geri dönüş yok!
İşte İstanbul’u mahfetmek isteyen Anadolu halkı, geri dönüş
yollarını kapatmak için köylerini yakıp geliyorlar.
Gerçi bu köylerin “terörle mücadele çerçevesinde” yakıldığını iddia
edenler var. Ama her olayda kırk kez açıklama yapılarak kafamızı şu
sözler de kazınmıştır:
Devlet köy yakmaz!
Her neyse köyleri bir biçimde yangınla ortadan kalkınca mezralar
köylere, köyler şehirlere, Anadolu şehirleri de İstanbul’a
akmıştır.
Şikayetçilerin düzeyi giderek yükseliyor… Bu koroya en son Başbakan
Tayyip Erdoğan katıldı:
-İstanbul’a nakil ilmühaberiyle girilmeli… İstanbul’u
yetirtmeyeceğiz, kaybettirmeyeceğiz… Asla kaçak yapıya izin
vermeyeceğiz!
İyi güzel… De, kimler bu kapsama girecek?
Çünkü bilindiği üzere Başbakan’ın Üsküdar’daki evi de kaçak yapı
statüsünde bulunuyor da…
İstanbul’u bu yöntemlerle korumaya çalışanların çabası, “yarım
nüfus planlaması” gibi bir şey:
Hamile bırakmak serbest, doğurmak yasak!