Gülben Ergen bu hafta yerbilimci Prof. Dr. Naci Görür ile bir araya geldi, son dönemde Ege’de yaşanan şiddetli depremleri ve beklenen İstanbul depreminin ayrıntılarını konuştu. Yıllarını mesleğine vermiş, öğrencilerini yetiştirirken araştırmalar yapıp sadece ülkemize değil dünyaya da hatırı sayılır raporlar teslim etmiş bir bilim insanı Prof. Dr. Naci Görür... Son derece açık, net ve anlaşılır bir dille anlatıyor. Israrla dediği bir şey var: Dikkat önlem alın... Çünkü Marmara depreminden kaçış yok ve en 7.2 şiddetinde olacağı bilimsel raporlar sonucunda ortaya çıkmış durumda. Ben kendi adıma Naci Hoca’nın dediklerini yapacağım. Bugüne kadar bilmediklerim için kızgınım kendime. Şimdi öğrendim ve önlem alacağım. Lütfen dikkatle okuyun. Ve siz de önlem alın. Naci Hocam, Ege depremi bekleniyor mu? - Depremler hep bekleniyor. Ama şöyle bir durum var. Gününü ve adını vereceğimiz bir deprem beklenmiyordu. Ege bölgesinde belirli fay sistemleri olduğunu biliyoruz. Deprem açısından dünyanın en aktif bölgelerinden biri. Tüm Ege, kuzey-güney yönünde gerilmekte. O gerilmeye bağlı olarak doğu-batı yönünde gelişmiş ağırlıklı olarak faylar var. Bunların en bilinenleri Büyük Menderes Nehri’nin içinden aktığı bizim graben dediğimiz, Büyük Menderes grabenini sınırlayan, kuzey ve güneyden gelen faylardır. Veya hemen onun kuzeyinde olan graben ve onu sınırlayan faylar. Aynı şekilde Küçük Menderes grabenini ve Gökova grabenini sınırlayan faylar. Bu bölge doğu-batı yönünde uzanan canlı fay sistemleri ile parçalanmış, bölünmüş vaziyette. Bunlar canlı faylar. Her fay periyodu dolduğu, yeterince enerji biriktirdiği zaman o enerjiyi boşaltıyor. Bu jeolojik yapı Ege’de olduğu için o bölgede ben her zaman deprem beklerim. Depremin şiddetinden ve artçı sallantıların uzun süre devam etmesinde neyi anlamalıyız? - Depremin şiddeti önemli. Her deprem yeryüzünde kırık meydana getirmez. Bir depremin yeryüzünde kırık oluşturabilmesi için belirli büyüklükte olması lazım. Deprem ne kadar büyükse yeryüzünde oluşturacağı kırığın uzunluğu da belirli ölçüde onunla doğru orantılı olur. Büyük depremler büyük kırıklar meydana getireceği veya fayın önemli bir kısmını ya da tamamını kıracağı için onlar çok daha uzun sürede ancak sakinleşirler. Fay küçükse deprem de küçüktür. Gerekli araştırmalar yapılıp büyük bir depremin olacağı önceden tahmin edilebilir mi? Böyle bir sistem var mı? - Yapılabilir. Biliyorsunuz biz Marmara’da deniz araştırmaları yaptık. 8 yerli, 2 uluslararası gemiyle. 1999 yılından 2014 yılına kadar bu araştırmaların başında oldum. Uluslararası ekiplerle birlikte çalıştık. Hem TÜBİTAK’ta Marmara Araştırma Merkezi Başkanlığı hem de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde hocalık yaptığım dönemde bu işleri yaptım. Bizim bu yaptığımız çalışmalar sırasında denizaltılar da kullandık. Denizin dibine daldık. Ben 7 saat denizaltında çıplak gözle fayı inceledim. O dip çalışmasını yaparken faylar boyunca çok miktarda gaz ve su çıkışları gördük. Bunları gördükten sonra hükümete denizaltı gözlem istasyonu kuralım diye müracaat ettik. Bir proje yazdık. TÜBİTAK, DPT gibi yerlere verdik ama reddedildi. Destek görmedi. Dönemin Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e de götürdüm projeyi. Denizaltı gözlem istasyonu çok önemliydi. Avrupa Birliği kendi denizlerinde bunu yaptı. Bize de proje konusunda destek verdiler. O zamanın parasıyla 10 milyon Euro’ya ihtiyaç vardı. Denizaltı gözlem istasyonu kurulsaydı fay boyunca çıkan akışkanları izleyecektik. Bunlardan numune alacaktık. Jeokimyasal analizler yapacaktık. Orada aynı zamanda basınç ve hareket ölçerler olacaktı. Ve biz depremleri önceden bilebilmek için önemli veriler elde etmiş olacaktık. Ege’de tsunami olduğu da söylendi. Daha şiddetli bir deprem olsaydı büyük bir tsunami felaketi de olur muydu? - Tabii ki olur. Mesela Marmara’da her depremden sonra tsunami olmuş. Tarihte de yazıyor surların üzerinden dalgaların geldiği. Ege’de olan boyutu küçük olsa da bir tsunamidir. Bu tsunaminin koca koca arabaları 200 metre sürükleyip, bazı otomobilleri diğerinin üzerine koyduğunu gördük. Bu gündüz olsaydı, sahilde olan insanları düşünürsek bugün birçok kişinin ölümünden bahsediyor olacaktık. Gece olduğu için sahilde kimse yoktu ve can kaybı yaşanmadı. Ama okyanustaki gibi şiddetli bir tsunami olmaz. Gelelim beklenen Marmara depremine... - Kuzey Anadolu fay hattı Bingöl Karlıova’dan başlayıp Marmara’ya kadar geliyor. Marmara’dan da Yunanistan’a gidiyor. Kuzey Anadolu fayı dünyanın en tehlikeli faylarından biridir. Bu fayın her neresinde bir deprem olursa bunun batısı bir sonraki deprem için hedef haline gelir. 1999 depremi Adapazarı yöresinde olduğunda biz hemen bağırdık. Neden çünkü Adapazarı’nın batısında Marmara Denizi yani İstanbul var. Ve İstanbul hedef haline geldi. Kuzey Anadolu fayı, depremleri doğudan batıya doğru taşıyor. 1999 depremindeki kırık Körfez’in denize açıldığı yerde durdu. Onun için biz alarm verdik gerekli önlemlerin alınması için. 1999 yılında başladık, önlem alınsın diye bağırmaya hâlâ bağırmaya devam ediyoruz. Çünkü İstanbul tehdit altında. Peki, bu tehdidin büyüklüğü nedir? - Marmara depremi geliyorum diye bağırıyor. Bahsettiğim gibi 1999’dan 2014’e kadar Marmara’da yabancı ve Türk ekiplerle denizde ileri araştırmalar yaptık. AB fonlarından 80 milyon Euro harcandı bu araştırmalara. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinden bize tek kuruş para vermediler. Bu araştırmacıların sonucunda şunu gördük. Marmara Denizi bir deprem denizidir. Bu denizin oluşumu mevcut fay sisteminin, deprem üreten sistemin faaliyetleri sonucu gelişmiştir. Denizin oluşumu depreme bağlı yani. Bu denizin altındaki faylar aktiftir. Ve her biri 7 şiddetinden büyük deprem üretme potansiyeline sahiptir. Tarihi dönemlerde bazen Marmara Denizi boydan boya kırılmıştır. 7.5-7.6 şiddetinde deprem üretmiştir. Bazen parça parça kırılmış, daha küçük depremler üretmiştir. Bugün için Marmara Denizi’nin altındaki fay sisteminin yeni deprem üretme tekerrür periyodu dolmak üzeredir. Ne anlamalıyız? - Marmara’nın altındaki fay sistemi her 250 senede bir 7.0 şiddetinin üzerinde deprem üretmiştir. En son tarih 1766’dır. Onun üzerine 250 eklediğiniz zaman 2016-2017 periyodun dolduğudur. Çıkan sonuç artı/eksi bunun üzerine 10-15 sene değişebilir. 7.0’den büyük deprem olma olasılığı yüzde 63’tür. Marmara en az 7.2 büyüklüğünde bir deprem bekliyor. Depremle birlikte tsunami de bekleniyor mu? - Marmara’da her büyük depremi bir tsunami takip etmiştir. Mesela 1509 depreminde surların üzerini aşmıştır. Surlar 6-7 metre. Yaklaşık 10 metre yükseldiğini düşünüyoruz suların. Tuzla açıklarında 17 bin sene önce bugünkü bütün adalardan daha fazla bir alan büyük bir depremde denizin dibine kaymıştır. Ve deniz altında çok büyük bir heyelan meydana getirmiştir. O heyelanın oluşturduğu tsunaminin yüksekliği 10 metre. Dolayısıyla bu depremden sonra da olma olasılığını yüksek görüyoruz. Bunlar bilimsel araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Önlem konusunu konuşmak istiyorum. Bugüne kadar yeterli önlemlerin alındığını düşünüyor musunuz? - Yaptığımız araştırmalardan sonra İstanbul’u tehlikeli bölge ilan ettik. Yerbilimcileri olarak alarm verdik. Fakat birçok kurum kulak asmadı. Son zamanlarda biraz ciddiye almaya başladılar. Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki bugün çok doğru şeyler söylüyor.bizim fikirlerimizi destekliyor söyledikleri. Bence çok şey yapıldı. Ama yapılması gerekenler yanında yapılanlar henüz daha yüzde 10. Neler yapıldı? - Önce altyapıya yönelik çalışmalar yapıldı. Mesela bazı köprülerin deprem güvenlik katsayısını artırmak için yenilenme çalışmaları yapıldı. Boğaz Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü gibi. Birçok ana viyadükler ve ana yollar güçlendirildi. Çünkü depremde bunların çökmesi İstanbul’un kangren olması demek. İSKİ, İGDAŞ, elektrik idaresi, kanalizasyon sistemleri belirli ölçüde gözden geçirildi. Deprem olduğu zaman 8 saniye içinde yangınlar artmasın diye doğalgaz, elektrik gibi sistemleri kesecek bir sistem kuruldu Boğaziçi Üniversitesi vasıtasıyla. Tam olarak çalışmıyor ama en azından bu yapıldı. Valilik İstanbul’u depreme hazırlamak için Dünya Bankası’ndan 600 milyon dolar aldı. İstanbul’u depreme hazırlama sismik projesi oluşturdu. Projenin adı İSMEP. Devlet dairelerini, hastaneler, okulları, itfaiye tesislerini, kurtarma ekiplerinin malzemeleri gibi önemli şeyleri güçlendirdi. Ama hâlâ güvenli olmayan hastaneler var. Bütün devlet daireleri depreme karşı güvenli oldu mu hayır ama birçoğu yapıldı. Halk nezdinde pek bir şey yapamadılar. Onun için de kentsel dönüşüm ortaya çıktı. Kentsel dönüşüm de çok yararlı ama maalesef deprem odaklı yapılmadı. Asıl dönüşümün olacağı, deprem bakımından zafiyet olan yerlerde başlamayıp da rantın yüksek olduğu yerlerde başlayınca kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm oldu. Bakan Özhaseki de bunun yanlış olduğunu söyledi. Şimdi değiştiriyorlar. Acil yapılması gereken şeyler neler? - Bir kenti depreme hazırlamak sadece o kenti yapı stokunu ele almakla olmaz. Kentin bütün bileşenlerini depreme güvenli hale getirmek lazım. Bir tanesi halktır. Haklı depreme hazırlamak gerekli. Eğitim çok önemli. Mesela evlerde çoğu insan elektrik şalterinin nerede olduğunu ve nasıl indireceğini bilmez. Halbuki deprem geçtikten hemen sonra ilk yapılacak iş, gidip o şalteri indirmek, doğalgaz vanasını kapatmak ve bir yangın varsa yangın tüpüyle hemen müdahale etmektir. Yangın tüpünün nasıl çalıştığını bilmek gerek. Çoğu insan bilmiyor. Bu çok büyük bir tehlike. Depremden sonra hemen başlayan bir yangın yok edilebilecekken büyüyor. Dünyada depremin öldürdüğünden çok daha fazla ölüm bu yangın, gaz patlamaları ve elektrikten oluyor. Önce insanı depreme hazırlamak gerekli. Deprem bilincini vermeli. Deprem sırasında da çoğumuz ne yapacağımızı bilmiyoruz… - Bu da büyük bir sorun. Deprem acil planınızın olması lazım. Deprem olduğu zaman çocuklarınıza örnek olsun diye söylüyorum “mutfak masasının altına koşuyoruz” demelisiniz. Çocuklarınız bunu önceden bilmeli. Önemli olan, bir şeyler düşmesin ve yaralanmalar olmasın. Herkes evde de olmayabilir. O zaman da önceden belirlediğiniz bir buluşma noktanız olmalı. Deprem anında evden çıkmayacağız yani… - Asla. Çok yanlış. Eğer giriş katta oturuyorsan ve binanın kapısı hemen yanındaysa belki kendi dışarı atarsın. Ama asla merdiven ve asansör kullanmayacaksınız. Bunlar depremde en zayıf yerler. Japonya’da deprem olunca Japonlar çatıya doğru kaçar Türkler yer altına doğru. Türkler yer altına doğru kaçarken ezilirler yıkıntının içinde. Japonlar en üst kattan paraşütten iner gibi alta inerler. Böylece hayatta kalma şansları daha yüksek olur. Bu eğitim ve bilinç meselesi. Başka neler yapabiliriz? - Evinizi depreme güvenli şekilde döşeyin. Ev döşemek zevke bağlıdır ama bir deprem kentinde yaşıyorsanız aynı zamanda güvenliğe de bağlıdır. Lüks dolaplar alıp ve depremde düşmeyecek şekilde sabitlemediğiniz takdirde o dolap depremde sizi böcek gibi ezebilir. Deprem öldürmez o öldürür. Yataklarınızı cam kenarına koymayın. Depremde o camlar öldürücü darbeler vurabilir. Zayıf yerler oralardır. Düşme ihtimali olan şeyleri koymayın. Duvara sabitleyin. Kentin bileşenleri demiştiniz. Halk dışında neleri sayarsınız? - Çevre. Bir kent çevresiyle de bilinir. Deprem en büyük çevre felaketidir. Depremde evler yıkılacağı için milyonlarca ton moloz çıkacak. Çimento, beton, demir ve birtakım maddeler. İstanbul’da bir günde binlerce ton parlayıcı, zehirli kimyevi madde imal ediliyor. Depremde bunların yere, suya, havaya yayıldığını düşünün. Ne biçim bir çevre felaketi olur. Bir hesaplama yapmıştık. Beklenen Marmara depreminde açığa çıkacak molozu binlerce kamyon taşısa iki sene sürüyor. Bu kadar molozu nereye dökecekler? Denize. Denize döküldüğünde besin zincirindeki zehirlemeyle insanları uzun dönemde kanser edersiniz Peki, ne yapılmalı? - Bütün dünya daha deprem olmadan molozları dökme, işleme, ayıklama ve faydalı madde haline getirmek için tesisler yapıyor. Bu işin şakası yok. 1999 depremi sonrası götürdüler vadilere döktüler. Sonra yağmur yağdı. Bütün o kimyevi, zehirli metaller suya karıştı. O suyla köylü karpuzunu, domatesini suladı. Sonra kanser niye arttı diyorlar. Artar tabi. Çernobil’den sonra bir bakan çıktı “Çaylarda bir şey yok” dedi ve çayı içti. Kendisi de kanserden öldü o bakanın. Karadeniz’de Çernobil’den sonra kanser patlad Marmara Denizi’nin suyunun mevsim normallerinin üzerinde ısındığı ve bunun depremin habercisi olduğunu iddia eden insanlar var. Ne diyorsunuz? - Deniz suyunun ısınması ile depremin bir ilişkisi olamaz. Deniz suyunun ısınması ne demek? Genelde deniz suyunun ısınması mevsimsel, iklim koşullarına bağlı bir olaydır. Bu genel bir durumdur. Özel durumlar da olabilir. Örneğin deniz altına bir yerden sıcak su, jeotermal su karışıyordur. O noktaya gittiğiniz zaman deniz suyu sıcaktır. Veya tam tersi. Deniz altına bir yerden çok soğuk su geliyordur, alttan kırıklardan, faylardan. Orası da çok soğuktur. Deniz suyunun ısınmasının bir gerekçesi olacak. Deniz suyunun ısınmasının depremin habercisi olduğu söylemler spekülatif, anlamı olmayan ve bilim ciddiye almadığı şeylerdir. İnsan ve çevreden sonra ne geliyor? - Altyapı. Kanalizasyon, yollar, barajlar, tesisler, köprüler… Bugün İstanbul’daki barajların eski olduğunu ve depreme güvenli olmadığını biliyoruz. Depremde bu barajlardan 1-2 tanesi devreden çıkarsa ne olur? İstanbul salgın hastalıktan kırılır. Kentin bir başka bileşeni kent yönetimidir. Belediye başkanı ve diğerleri. muhtar da dahil. Depremde ne yapacaklarının, nasıl yöneteceklerinin, acil durum yönetimini nasıl becereceklerinin eğitimini almışlar mı? Diyelim ki ben enkazdan birini çıkardım. Hangi hastaneye götüreceğim? Kimse bilmiyor. Çünkü kimse bunu anlatmıyor. Önlem aldık diyorlar ama ne önlemi? Bir dönem her ilçede afet yönetim merkezleri kurulmuştu ama kaldırıldı. Her ilçede depremde insanların toplanacağı yerler vardı. Kaldırıldı. Bir kısmı alışveriş merkezi oldu. Bir diğer bileşen de bina, yapı stoğu. İstanbul’daki yapı stoğunun yüzde 60’ının çürük olduğu söyleniyor. Bunlar resmi rakamlar. Ortada korkunç bir tablo var. Ben size desem ki hiç merak etmeyin, İstanbul depreminde yaşayan binaların yüzde 99’una bir şey olamayacak. Sevinmez misiniz? Geriye kalan yüzde 1’i hesaplayalım. İstanbul’da 1 milyon 600 bin bina var. Yüzde 1’i 16 bin bina yapar. Her binayı 5 katlı düşünelim. Etti mi 80 bin kat. Her kata 4 daire koy. 320 bin eder. Evlere de bir kişi koy. 320 bin kişinin hayatı tehlikede demek. En düşük hesaplamada bile rakamlar yüzbinleri buluyor. Bu işin şakası yok. İnsanlar evlerinin güvenli olup olmadığına nasıl baktırabilir? - Üniversitelerde yapılıyor. Çok büyük paralar da değil. İstanbul Teknik Üniversitesi yapıyor mesela. Bazı belediyeler ve bakanlık tarafından yetkilendirilmiş özel şirketler de yapıyor. Evin kolon, kiriş ve duvarlarından numune alınıyor. Bakılması gereken her yere bakıldıktan sonra numuneler laboratuvara götürülüyor. Bilgisayar simülasyonu var. Numuneler yükleniyor ve simülasyon deprem anında eve neler olacağını gösteriyor. Sonra bir rapor yazılıyor. Depreme karşı güvenli değilse neler yapılması gerektiğini de söylüyorlar.