İsrailli generaller firari sanık
Abone olTürkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri kopma noktasına getiren Mavi Marmara baskını ile ilgili iddianamenin ayrıntıları belli oldu.
Haklarında yakalama kararı bulunan dört sanık hakkında
10 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor. Bu da
sanıkların Türkiye'ye girmeleri durumunda tutuklanacakları anlamına
geliyor.
İddianamenin Türkiye-İsrail ilişkilerinde örneğine hiç rastlanmadığı için uluslararası ilişkiler ve hukuk sisteminde büyük tartışmalar yaratması bekleniyor.
İDDİANAMEDE GENELKURMAY BAŞKANI FİRARİ SANIK
, iddianamede dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Gabiel
Ashkenazi'nin yanı sıra İsrailli 3 üst düzey komutanın
"firari sanık" olarak yer alması dikkat
çekici.
Mavi Marmara soruşturmasının tamamlanmasının ardından hazırlanan
iddianamede İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Akif Ekinci'nin
imzası var. İddianame 4 bölümden ve 144 sayfadan oluşuyor.
Savcının bitkisel hayatta olmasına rağmen maktul olarak
değerlendirdiği Oğuz Süleyman Söylemez ile birlikte 10 Türk
"maktul", 14'ü ağır, 61'i hafif olmak üzere toplam 189 yaralı da
"müşteki-mağdur" sıfatıyla dosyada yer alıyor. Ayrıca ABD, İspanya,
İtalya ve İsrail vatandaşlarının da bulunduğu 189'u yaralı 490
yolcu "müşteki-mağdur" olarak iddianameye girmiş.
İddianame, baskının ikinci yıldönümü olan 31 Mayıs'a günler kala
tamamlandı. İki yıldır 2010/23967 numarasıyla yürütülen soruşturma
sonucunda hazırlanan iddianameye 2012/1625 numarası verildi.
Savcı Ekinci, iddianamenin sanıklarını, Ashkenazi başta olmak üzere
operasyon planını yapan ve uygulayan İsrail askeri kadrosu ile
sınırlı tuttu. Ashkenazi dışında iddianamenin diğer sanıkları ise
Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Maron, Hava Kuvvetleri
İstihbarat Sorumlusu Avishay Levi ve İsrail İstihbarat Başkanı Amos
Yadlin.
600'E YAKIN TANIK DİNLENDİ
Savcı Ekinci, soruşturma safhasında 30 klasör belge ile geminin
seyir defteri, adli tıp raporları ve olay yeri inceleme tutanakları
gibi belgeleri inceledi. Aralarında 490 gemi yolcusunun ve
ölenlerin ailelerinin de bulunduğu 600'e yakın tanık dinledi.
Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Milli
İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile yazışmalar yaptı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı, iddianameyi
inceledikten sonra ilgili mahkemeye sunulması konusunda onay
verecek. Edinilen bilgilere göre iddianamenin ilk bölümünde yaşanan
olay özetleniyor. İkinci bölümdeyse kanlı saldırının uluslararası
hukuk açısından değerlendirmesi yapılıyor. Bu bölümde İsrail
tarafından hazırlanan Mavi Marmara baskınıyla ilgili Turkel
raporunun dayandığı temeller uluslararası hukuk kurallarına göre
tek tek çürütülüyor.
TARİHTEN ÖRNEKLER
İddianamenin üçüncü bölümündeyse İsrail'e tarih dersi verircesine
Osmanlı'dan günümüze Türk-Musevi ilişkileri kapsamlı bir biçimde
anlatılıyor.
Savcı, bu kısımda 1492'de İspanyol Engizisyon Mahkemesi tarafından
sınır dışı edilen Musevilere Osmanlı'nın sahip çıktığını
hatırlatıyor. Ayrıca Nazi Almanyası'ndan kaçan Musevilere
Atatürk'ün kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin kucak açtığı, bu
dönemde 20 bin Musevi'ye Türk pasaportu verildiği, böylelikle
Musevilerin ölüm kamplarına gönderilmekten kurtarıldığı da
belirtiliyor. İddianamede, bu perspektiften bakıldığında İsrail'in
bugünkü varlığını Türkiye Cumhuriyeti'ne borçlu olduğu
kaydediliyor.
EZİYET VE YAĞMA DA VAR
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ekinci, iddianamenin son bölümde ise
olayı Türk Ceza Kanunu'na (TCK) göre değerlendirip, baskın emrini
veren dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Gabiel Ashkenazi,
Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Maron, Hava Kuvvetleri
İstihbarat Sorumlusu Avishay Levi ve İsrail İstihbarat Başkanı Amos
Yadlin'in kasten adam öldürme, kasten adam öldürmeye teşebbüs,
nitelikli kasten yaralama, kasten yaralama, silahla kasten adam
öldürmeye zincirleme azmettirme, nitelikli yağma, deniz veya
demiryolu ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma, nitelikli mala
zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve eziyet suçlarına
azmettirme' suçlarından yargılanmalarını talep etti. Baskında 9
kişi öldürüldüğü ve 114 kişi de basit tıbbi müdahale ile
giderilemeyecek şekilde yaralandığı için cezanın ölü ve yaralı
sayısı kadar artırılması isteniyor.
ÖNCE TATBİKAT SONRA KATLİAM
İddianamede İsrail askerlerinin hedef gözeterek ateş edip, silahsız
mağdurların ölümüne sebebiyet verdiği ve böylelikle orantısız güç
kullandığı kaydedildi. Adli tıp raporlarını inceleyen Savcı Ekinci,
ölen yolculardan ikisinin İsrail askerleri tarafından gemiye
inilmeden helikopterlerden açılan ateş sonucu öldürüldüğüne dikkat
çekti. Bu ayrıntı, İsrail tarafının "Gemiye indikten sonra
direnişle karşılaşınca ateş açtık" tezini de geçersiz kılıyor.
İddianamede ayrıca otopsi raporlarına dayanarak maktullerin
bedeninde birden fazla silahtan çıkmış mermi çekirdeklerinin
bulunduğu da belirtiliyor. Ayrıca kimi maktullere yakın mesafeden
veya bitişik atışla ateş edilmesi, baskının vahşi yüzünü gözler
önüne seriyor. İddianamede baskın öncesinde İsrail askerlerinin
Mavi Marmara'ya benzer bir gemide "katliam tatbikatı" yaptığı da
belirtiliyor.
'ÖLDÜRMEK İÇİN ATEŞ EDİLDİ'
İddianamede, Filistin'e yardım malzemesi götürmek için yola çıkan
Sfendoni ve Challenger yolcu gemileri ile Defne Y., Eleftherı
Mesogios, Gazze ve Rachel Corrie yük gemilerine İsrail tarafından
yapılan müdahalenin hukuksuz olduğu da anlatıldı. Gemilerin,
İstanbul ve Antalya limanlarından mevzuatlara uygun yola çıktıkları
ve yalnızca insani yardım malzemesi taşıdıkları belirtildi.
İsrail'in silahsız yolculara öldürmek kastıyla rastgele ateş açtığı
belirtildi. Açılan ateşte 9 kişi hayatını kaybetmişti.
'CAN KUTSALDIR, ŞALİT'TEKİ GİBİ'
İsrail'in geçtiğimiz aylarda takas yaparak hayatını kurtardığı esir
askeri Gilad Şalit'in ismi de iddianamede yer alıyor. İsrail'in
1027 Filistinli mahkûm karşılığında takas ettiği Gilad Şalit örneği
üzerinden Türk vatandaşlarının da hayatının kutsal olduğu
belirtilen iddianamede "İsrail devleti bir askerinin hayatını
kurtarmak için 1027 Filistinli mahkûmu serbest bırakarak
vatandaşının canının ne kadar kutsal olduğunu gözler önüne serdi.
İsrail şunu anlamalı ki demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti
olan Türkiye Cumhuriyeti devleti için de dili, dini, ırkı, felsefi
inancı, siyasal düşüncesi ne olursa olsun bütün vatandaşlarının can
kutsaldır" deniliyor.