İsmet Özel kendi ayağına sıktı!
Abone olİsmet Özel'in son zamanlardaki söylemsel dönüşümü entelektüel çevrelerde 'intihar teşebbüsü' olarak nitelendiriliyor...
İNTERNETHABER
Balçiçek Pamir'in sunduğu ve Habertürk'te ekranlara gelen 'Karşıt
Görüş' programında Aleviler'le ilgili değerlendirmeleriyle
şimşekleri üzerine çeken şair İsmet Özel'e bir tepki de Zaman
yazarı İhsan Dağı'dan geldi. Dağı, dünkü yazısında 'entelektüel
intihar'a teşebbüs eden İsmet Özel'i yapmakla eleştirdi. Dağı'nın
yazısı oldukça tartışılacak gibi gözüküyor:
- Son zamanlarda İsmet Özel'in söylediklerinden bir 'Türk-İslam
faşizmi' çıkar mı? Çalışırlar çıkarmaya, ama sanmam. Bugün, ne
İsmet Özel'i, ne de söylediklerini ciddiye alan anlamlı bir
kalabalık var. Hırçınlığı da zaten bundan.
Irkçı ve zenofobik nefret konuşmalarını tartışmak bile abes.
'Alevilik ilkelliktir', 'Aleviler haçlı kalıntısıdır', 'Bütün
Kürtler asimile olmalıdır', 'Bizim demokrat olmak gibi bir derdimiz
yok, vatan tehlikededir' sözlerinin benzerlerini ancak Hollanda'nın
ırkçı siyasetçisi Wilders söyleyebilir. 'Üstün insan' iddiası ise
tam Nazilik...
Dün, İslami intelijansiyanın kutup yıldızı olan şair, bugün yalnız
ve marjinal. Değişimi ıskalamış Kemalistler gibi tek çareyi
faşizmde buluyor; Kürtleri asimile edelim, Alevileri
Sünnileştirelim... Her yazısında, konuşmasında derin hikmetler
arayan 'taşralı gençler'i değişime, çeşitliliğe, bilgiye, hayata,
özgürlüğe kaptıran bir 'davanın büyük ağabeyi' aslında son
konuşmalarıyla 'entelektüel intihar'a teşebbüs ediyor.
İsmet Özel'in bugün durduğu yer yine de 'anlamsız' değil; o ve
ulusalcı fikirleri bir turnusol kâğıdı, bir mizan cetveli. İslami
kesimlerin neye inanması, nasıl olması ve ne yapması gerektiğini
öfkeyle anlatırken, tam da bu kesimlerin kendi istediği yerde
olmadıklarını, farklılaştıklarını ifade etmiş oluyor. İyi ki de
öyle...
İsmet Özel'in ardından İslami kesimlerin bugünkü duruşlarını ve
düşüncelerini hatırlamak insana ferahlık veriyor. Ya, İslami
kesimler İsmet Özel'in yansıttığı zihniyet düzeyinde olsalardı?
Demokrasi mücadelesine katılan, toplumlararası ve dinlerarası
'diyalog'u önemseyen, Dersim katliamı için ağlaşan, dünyayla
bütünleşen bir İslami kesim İsmet Özel'in çok önünde.
Biliyorum, bunlar acıtıcı. Açıkçası beni de acıtıyor İsmet Özel
dinlemek. Onun Müslüm Gündüz'ler, Ali Kalkancı'lar durumuna
düşmesini görmek hakikaten acı verici. İsmet Özel'i 'söz konusu
olan vatansa gerisi teferruattır' kıvamında bulmak nasıl acıtmaz?
Demokratlaşan, farklılıklara saygı gösteren, çoğulculuğu
benimseyen, dünyaya açılan, barışa çalışan İslami kesimleri ne
anlayabilmiş İsmet Özel ne de içine sindirebilmiş. O, 'tehlikenin
farkında mısınız?' sancağının altında yeni bir cemaat toplamakla,
ulusalcı kanada 'Türk-İslam faşizmi' aşısı yapmakla meşgul.
Kim bilir, belki de dün etrafını çevreleyen, şiirlerini dillerinden
düşürmeyen, yazdıklarında hikmet arayanların bugün davayı terk
ettiklerini düşünüyordur. Ama onlar 'dava'yı değil, Türk-İslam
faşizmine doğru evrilen İsmet Özel'i terk ettiler.
Dahası, herkesin 'dava'sını meşru ve doğal gören bir 'müşterek
dava'nın varlığını da gördüler. İslamcının, sosyalistin, liberalin,
devlet aygıtını yedeğine alarak bütün Türkiye'yi kendine benzetme
cehdinin Kemalizm'den daha özgür bir rejim getirmeyeceğini bilmeyen
kalmadı. Artık 'dava', etnik, dinsel veya ideolojik her kesimin
kendileri kalarak, barış içinde bir arada yaşamasını mümkün kılacak
ortak bir zemin yaratma davası. Yani herkesin 'ötekileri' 'meşru'
ve 'doğal' gördüğü bir toplum ve siyasal mimari... İster Kemalizm
olsun, ister sosyalizm, liberalizm veya İslamizm 'tek bir doğruyu'
şiddet yoluyla herkese dayatmanın 'dava'yla falan meşrulaştırılması
nafile artık. Zaten mevcut siyasal ve düşünsel mücadele, hâlâ böyle
bir noktada duranlarla, ki temelde Kemalist bunlar, çoğulluğu meşru
ve normal görüp, onu garanti altına alacak siyasal ve kurumsal
reform talep edenler arasında.
İsmet Özel'in bu mücadelede safı Hürriyet'in Kemalist şairinin
yanı. Yine de aralarında bir fark var; İslami kesimlerde İsmet
Özel'in dediklerinin ne toplumsal, ne siyasal, ne de ideolojik bir
karşılığı var. Ona adeta 'köyün delisi' muamelesi yapılıyor. Ama
Hürriyet'in şairi, Kemalistlerin zihniyet dünyasını ve siyasal
tutumlarını basbayağı temsil ediyor. Sorunlarımızı 'o şair'in de
kendi çevresinde 'kötü bir şaka' olarak görüldüğü gün daha kolay
çözeceğiz. Yani biraz da Kemalistler dönüşmeli İslami kesimlere
bakıp.
ŞAİRLER İSMET ÖZEL'E ATEŞ NASIL ATEŞ PÜSKÜRDÜ? Okumak için
bir sonraki sayfayı tıklayınız
Taraf"ın 10 mayıs tarihli sayısında İsmet Özel Ayça Örer"le
yaptığı söyleşide Türkiye"nin edebiyat ve sanat çevresinden mahrum
olduğunu belirterek şunları söylüyordu: “Son dönemde para girdi
işin içine ve bu, resimle başladı. Şiir satılabilen bir şey
olmadığı için orada yozlaşma daha kolay oldu. Eskiden insanlar
kendi şiirlerinin okuru idiler, ben onu ısrarla devam ettiriyorum.
Sen beni şair say ben de seni ressam sayayım diye gidiyor”. Aynı
röportajda şiirin artık yozlaştığını söyleyen ve Hilmi Yavuz
hakkında “Benim dönemden devam eden Hilmi Yavuz var, Hilmi"yle alıp
vereceğim yok, neden yok? Çünkü "fena değil bu çocuk da aramızda
bulunsun" denilen birisiydi.... Hilmi ilk kitabı Bakış Kuşu"nu
1969"da yayımladı, halbuki 39 doğumludur, benden biraz daha ilerde.
69"da benim ikinci kitabım yayımlandığım zamandır. Bu bir fikir
verebilir” diyen Özel"e Yavuz"dan ve şairlerden yanıt geldi.
Hilmi Yavuz: Türk şiirinin yozlaşması söz konusu
değil. Şiirin, resim piyasasıyla karşılaştırılarak para getirmediği
gerekçesiyle yozlaştığını öne sürmekse düpedüz saçmalıktır. Yine de
bazıları şiiri yozlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Yozlaşma konusunda en mükemmel örnekleri ismetozel.org sitesine
bakarak görmek mümkün. İsmet Özel"in yayınlanan söyleşisinde ne
demek istediğini anlamak mümkün değil. Söyledikleri düpedüz deli
saçması... İsmet"in, epey gecikti ama acilen kapatılması
gerekir.
Ahmet Telli: Ne söylemiş İsmet Özel: “Türk şiiri
yozlaşıyor” demiş. Bu türlü yargılar ilk kez ileri sürülmüyor;
otoritesinin üstünde biriken tozları silmeye çalışan birileri
böylesi bir totolojiyi hep yapmıştır. Türkçe şiirin
gelişkinliğinden söz aralayıp, İsmet Özel"in ne kadar yanıldığını
falan söyleyecek değilim. 1982"de şairlerin intelektin pençesinde
olduğunu ileri süren Özel"in, bugün, edebiyat çevresinden mahrum
kaldığından yakınması karşısında, onun “fiyaka”sını bozmaya cesaret
edebilecek bir edebiyat çevresinden yoksun olduğumuzu ben de
biliyorum. Cihan Oğuz"dan ödünç alarak söylersem, Türkiye solunun
ve şairlerinin (Ataol Behramoğlu dahil) İsmet Özel"e açtığı kredi
bitmediği sürece, bu türlü önemseyişler de eksik olmayacak. Kendi
adıma 1972"den bu yana İsmet Özel önemsizdir benim için. Önemsizdir
ama, bu önemsizliğin 1993 Temmuz"undan sonra arkadaşlarımca hâlâ
fark edilmemişliği hüzünlendiriyor beni...
Metin Kaygalak: İsmet Özel zehirli laflar etmeyi
çok seviyor. Bu durum onun şiirinin bir parçası da. Fikri manada
şiirinin koyduğu filozofik ağırlık, yerini tuhaf, pragmatik bir
hafifliğe bırakıyor uzunca bir zamandan beri. Bugün bir düşünürden,
bir şairden beklenen, olan bitenin hem içinde hem de dışında
olabilmesi değil midir? Meselelere bir mesafe ve derinlikle
yaklaşmak, sıradan ve kötülüğün o iğrenç retoriğinden uzak
durmak... Öyleyse neydi bir şairi sıradandan bir insandan ayrı
kılan cevher? Bir ölünün arkasından cehennemin dibini gördürtmek,
Müslüman ahlakına da sığmaz! Bunlar bir şairin cümleleri
olmamalıydı, yazık! Narsizmin asıl kötülüğü sadece kendini sevmek
değil, başkasını sevememektir. Onun likit, kabına göre süren
milliyetçi tasavvuru yazık ki hâlâ durulmuş değil. Kendi deyimiyle
hâlâ “teğelli” konuşuyor. Vicdanını yitirmiş, heba olmuş bir deha!
Zekâ ahlaki bir kategoriyse eğer, İsmet Özel aklın bir hilesi
olmalı. Asıl mesele, bunca olan bitenin karşısında kendini evinde
hissetmemek ve o yüksek ahlakın bir parçası olmayı becerebilmektir,
kendi evindeyken bile! “Ben başkasıdır” diyebilecek bir dil
kuramamak, bir ikbal indirememek bu toprakların tuhaf bir ironisi
gibi. İsmet Özel kendi kültürünü bir ideoloji gibi tasarlıyor.
Tıpkı resmî ideolojide olduğu gibi. Eğer tüm bunlar bir trajediyle
son bulmayacaksa, mutlak bir ironiye dönüşecektir bir gün.
Madem şair dünyaya gelmiştir, o vakit dile de gelecektir. Hayatın
yozlaşması ile şiir ters orantılıdır: Hayat yozlaştıkça büyük
şiirin ayak seslerini duymaya başlarız. Evet, hayat yozlaşmış
olabilir, ama buradan şiirin yozlaştığını çıkarmak, çok basit
manada, bir düz mantık koymaktır. Bu da şaire yakışmaz. İnsanlık,
haysiyet sınamalarının yaşandığı dönemlerde büyük fikirler, şiirler
ortaya koymadı mı hep? Tam da bu düşüşün, yozlaşmanın bizatihi
kendisinin şiirin Tanrısına doğru uzanan bir el olduğunu
söylemeliyim. İşte bu yüzden Tanrı bunca kötülüğün arasında şairle
konuşur! Tam da bu yüzden!
Tuğrul Keskin: İsmet Özel"in aklı “özel” alanlarda
ne kadar karışıksa, şiir alanında da o kadar karışık. İsmet Özel
hangi anlamda kullandı bunu bilmem güç, ancak, sözlük anlamı ile
şiirde bir yozlaşma var ise bu şiir, yalnızca İsmet Özel"in şiiri
olabilir. Son yazdığı ve internet ortamında bir süredir dolaşan
şiirlerinden haberliyiz. Tam da kendisinin tanımladığı gibi bir
şiire ulaşmış görünüyor. 5. yüzyılda yaşamak arzusu ve aklı ile
modern şiirimizin geldiği son noktayı İsmet Özel"in anlaması kolay
görünmüyor. Kaldı ki bunları söyleyen İsmet Özel, 2 Temmuz 1993"te
şairler Sivas"ta Madımak Otel"inde hunharca yakılarak
katledilirken, bu katliamı “haklı” görebilmiş, bir “şair” olma
“özel”"liğini de taşıyor. Bir de şu var, bu tespit son derece
cahilane bir tespit. Çünkü onun anladığı anlamda dahi yozlaştırıcı
olan paradır. Kapitalizm girdiği her yeri yozlaştırır. Bir “şeyin”
değişim değeri yok ise, o “şey”deki yozlaşma, kendisinin anladığı
anlamda bile, daha geç olur. Şiirin değişim değeri olmadığını
söyleyip, ardından bu cümleyi kurmayı da, yalnızca İsmet Özel
başarabilir galiba. Türk şiiri bahsine gelince, Türk şiiri binlerce
yıllık devasa bir çınardır. Kökü o kadar derindedir ki, bugün
istense dahi yoz, hayat dışı ürünler veremez. Şiirin tarihselliği
buna izin vermez. Elbette yer yer, şiirden uzak insanlar, şiirden
uzak metinler yayınlayabilirler, bu da Türk şiiri denilen ve engin
nehirler gibi çağıldayan o büyük şiiri bağlamaz. Bir dönem iyi
şiirler yazmış “kimi şiir yazıcıları”nın artık Türk şiirini
bağlamadığı gibi. Ki bunu da en iyi İsmet Özel bilir.
Yavuz Özdem: Bu bir görüştür ama bırakın şiiri,
herhangi bir şey sahip olduğu iyi niteliklerini para girdiği için
mi yoksa para etmediği için mi yitirir, her şeyin para ile alınıp
satıldığı bir dönemde buna verilecek cevap bellidir. Para eden şey
yozlaşır. Şiir bence hâlâ alınıp satılan bir meta olmadığı için
yozlaşmamıştır. Türk şiirinin bugünkü durumuna gelince; gençler
yüzlerce dergi çıkarıyor, binlerce şiir yazılıyor, satma şansı
olmasa da şiir kitapları basılıyor bu da canlılığın göstergesidir.
İyi, büyük, yeni, kötü... şiir yazılıyor, tartışılıyor...
ÖZEL'DEN DİNK'İN ÖLDÜRÜLMESİNE TUHAF YORUM okumak için bir
sonraki sayfayı tıklayın
Kapatılan Nokta Dergisi'nin 22-28 Mart tarihli
sayısında konuşan İsmet Özel, Agos Gazetesi Genel Yayın
yönetmeni Hrant Dink'in katledişiyle ilgili olarak ilginç şeyler
söylemişti. Özel, Dink'in kendi ölümüne razı olabileceğini
söyleyerek bu konuda kafaları bakın nasıl karıştırmıştı:
Hrant Dink’in cenazesinde atılan “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz
Ermeni’yiz” sloganı bazı çevrelerin tepkisini çekti. Bu slogan
sizde rahatsızlık uyandırdı mı?
Ben meseleye Türkiye’nin siyasi şartlarından sorumlu
bir yetkili gibi bakmadığım için bunun bende bir rahatsızlık
uyandırıp uyandırmaması üzerinde çok düşündüğüm bir şey değil.
İnsanlar mesela “balinalar, yunuslar ölmesin” falan diye
bağırsalar, bu bana rahatsızlık verir mi, vermez mi,
düşünülebilinir yani.
Atılan bu slogana tepki veren çevreler belki Türklüğü
savunma kaygısıyla hareket ettiler. Mesela Saadet Partisi Genel
Başkan Yardımcısı Şevket Kazan “Biz Hrant ve Ermeni değil, Mehmet
ve Müslüman’ız” dedi. Başbakan da “Hepimiz Hrant”ız’ kısmı tamam
da, hepimiz Ermeni’yiz” denmeseydi, dedi.
Herhalde bunu bağıranlar, “Bu kurşun aynı zamanda bize de
sıkılmıştır” demiş oluyorlar.
Duygudaşlık, mazlumun yanında yer almak gibi…
Evet… Tabii bu çok sade bir olay değil. Benim izlenimim, Hrant
Dink’in de bu işin içinde olduğu şeklinde. Yani Hrant Dink’in,
içinde öldürüleceğine dair imalar olan bir yazı yazdığını hepimiz
biliyoruz. Bu bir hissi kablel vuku muydu, yoksa bir enformasyon
muydu, bunu düşünmek lazım. Hrant Dink kendini feda etti mi, etmedi
mi? Ya da zaten üzerine düşen bir yük müydü bu onun, görev miydi?
Bu işleri ben böyle değerlendirme taraftarıyım. Yani sade bir
mesele değil ve hiçbir şekilde inzibatî bir mesele değil. Doğrudan
doğruya, en azından 150 senesi olan bir problemin kesiti bu.
Şimdiye kadar olmayan bir şey oldu tabii. “Hepimiz Ermeni’yiz”
cümlesini Türkiye’de Ermeniler bile sarf etmez. Ben ekrandan
kulaklarımla işittim, biz, diyordu yaşlıca bir Ermeni, Hıristiyan
Türkleriz. Bizim dinimiz ayrı, ama biz bu topluma aidiz, biz bu
toplumun bir parçasıyız. O anlamda Ermenilerin bile “Biz
Ermeni’yiz” diye bangır bangır bağırmadığı bir ortamda birilerinin
“Biz Ermeni’yiz” diye bağırmalarının varacağı yeri hesaplamak
lazım. Bu büyük bir plan ise Hrant Dink kendi ölümüne razı olmak
zorunda kalmış olabilir. Eğer Hrant Dink kuş gribinden ölmüş
olsaydı, Patrik Mutafyan 10 gün yas ilan edecek miydi?
Muhtemelen hayır.
Neden etmeyecekti? Yani Hrant Dink kuş gribinden öldüğü takdirde
Ermeni cemaati için yas ilan edilecek bir insan değil. Ama böyle
ölünce 10 gün yas ilan ediliyor. Öldürülmüş olması yas ilan
edilmesine sebep oluyor; ölmüş olması değil. Halbuki ölmek ya da
öldürülmek yasta pek fark etmez. Demek ki, bu işler öyle sade işler
değil.
150 yıllık bir süreçten bahsettiniz ve “bu ülkede
yapılamayacak şey” bile yapıldı; “Hepimiz Ermeni’yiz” dendi. Sizce
bu iş nereye varıyor?
Nasıl bilebilirim yani (gülümsüyor)? Bir yere varma meselesi şu:
Amerikan Senatosu’nda Ermeni soykırımıyla ilgili tasarıların mesela
bugünlerde geliyor olmasının da bir manası olması lazım.
Ama zaten 24 Nisan yakın bir tarih olduğu
için, Amerika’daki bu çabaları Hrant Dink’in öldürülmesiyle
bağlantılandırmak doğru olur mu?
Hayır, benim demek istediğim, Türkiye Cumhuriyeti’nin akıbeti
meselesidir. Yani Türkiye Cumhuriyeti varlığını devam ettirecek mi,
ettirmeyecek mi; meselenin aslı budur. Bu, insanların ciddiye
almadıkları bir meseleyse çok kötü.
Siz o cenazede toplanan kalabalığın Türkiye’nin
mevcudiyetini devam ettirip ettirmemesi konusunda herhangi bir
kaygı taşımadığı görüşünde misiniz?
Tabii ki, yüzde yüz! Yani Türkiye’nin devamına ilişkin kaygıları
olmaması bir tarafa, Türkiye’nin devam etmemesi konusundaki
planların da destekleyicisi olduklarını düşünüyorum.
Nasıl böyle bir sonuca vardınız? Ben (A. A.) şahsen o
yürüyüşe katıldım. Ben maktulün acısını paylaşmak; Ermenilerin de
yurttaşımız olarak bizlerle bir arada yaşama imkânına sahip
olmaları gerektiğini düşündüğüm için orada bulundum. Bunun
Türkiye’nin mevcudiyetini…
Yani siz nerede yaşadığınızı ve kim olduğunuzu bilmeyen bir
insansınız. Dolayısıyla biraz önce söylediğim planın aleti olmanız
çok kolay.