İsmet İnönü darbeyi azmettirdi!
Abone olCelal Bayar'ın torunu Prof. Emine Gürsoy Naskali 27 Mayıs darbesinin bilinmeyen yönlerini kaleme aldı...
Üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın torunu Prof. Dr. Emine
Gürsoy Naskali, 27 Mayıs'ın 50. yıldönümünde darbenin bilinmeyen
yönlerini kaleme aldı.
www.haberajanda.com.tr adlı sitede uzun soluklu bir
yazı kaleme alan Naskali, 27 Mayıs darbesinin milli iradeyi
cezalandırdığı tespitinden yola çıkarak yazısına şöyle başladı:
YASSIADA Mahkemeleri bitmiş, büyükbabamın idam hükmü müebbet hapse çevrilmiş ve Kayseri Cezaevi’ne gönderilmişti.
27 Mayıs milli iradeyi cezalandırdı
Darbe günlerinde henüz 10 yaşında olduğunu aktaran Prof.
Naskali, o dönemi şöyle anlattı:
27 Mayıs; demokratik rejimin, halk iradesinin vesayet altına
alındığı tarihtir. Vatandaşa şu denmiştir: “Sen kime oy
verirsen ver, senin oyunun bir değeri yoktur; çünkü sen anlamazsın,
doğruyu seçmesini bilmezsin.” 27 Mayıs, toplum hafızasında yer
etmiştir, çünkü telafisi mümkün olmayan bir kırılma noktası
yaşanmıştır. Bu olayın etkileri günümüze kadar
sürmüştür.
Yassıada Mahkemesi’nin silahlı ortamında bile -soğukkanlılıkla- büyükbabam, askerin siyasete karışmasına karşı olduğunu, askerin siyasete karışmaması için elden gelenin yapılması gerektiğini söyledi. Bugün de aynı konularla meşgulüz. Demokrasilerde sivilin askere değil, askerin sivile itaat mecburiyeti vardır.
1960 darbesinin yetiştirdiği tanıdık isimler
Yakın siyasi geçmişin ve günümüzün etkin aktörlerinden
önemli isimlerinin o dönemin ürünü olduğuna dikkat çeken
Naskali'nin şu satırları ilginç:
21 Mayıs 1960 günü, yani darbeden çok kısa bir süre önce Harp Okulu
öğrencileri Ankara’da bir yürüyüş yapmışlardı. Bu yürüyüş elbette
ki komutanlarının teşvik ve himayesinde yapılmıştı. Büyükbabam bu
subayların disipline sevk edilmesini ve cezalandırılmasını
istemişti. Bu konular Yassıada’da dava konusu oldu. Cumhurbaşkanı
bu işlere karışmamalıymış, dendi. Bayar da “Elbette ki
karışmalıydım, memleketin güvenliğini temin etmek en birinci
telakki ettiğim görevdi” dedi. “Bayar, Harp Okulu’nu imha
edecekti” dendi. Akla hayale sığmayacak şeyler... Zamanın Harp
Okulu kumandanı Sıtkı Ulay –Milli Birlik Komitesi üyesi oldu- şahit
olarak Yassıada’ya çağırılmıştı. Orada Sıtkı Ulay, Harp Okulu
öğrencilerini darbeye kadar Ankara’da tutabilmek için yalan rapor
düzenlediğini iftiharla anlattı. Nasıl Menteş Kampı’nın otları
arasında yılanlar olduğunu ve bu sebeple kamp yapmaya uygun bir yer
olmadığını –tabii ki doğru değil– sonra Harp Okulu öğrencilerini
nasıl silahlandırdığını ve sorgulanması halinde öğrencinin silahını
temizliyor olduğunu söyleyeceğini iftiharla anlattı. Yine bu aynı
öğrenciler, darbe günü DP’lileri tutuklamakla görevlendirildiler.
Yine o dönemin seçilmiş genç subayları Yassıada’da görev yaptılar.
Silahlı olarak mahkeme salonunda nöbet tuttular. Yaklaşık 3000 ordu
personeline bu görevleri dolayısıyla MBK ek maaş bağladı. Bu
insanlar o yıllarda, tabii genç insanlar, bu işlerin içinde
yetiştiler, yetiştirildiler. Tutuklamaları yapan, Yassıada’da nöbet
tutan, darbe muhafızlığını gören o subaylar ileriki yıllarda terfi
ettiler ve sonraları karşımıza sık sık çıkmaya başladılar: Mesela
Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Çetin Doğan, Çevik Bir, Tuncer Kılınç,
Altay Tokat, Kemal Yılmaz, Edip Başer, Tamer Akbaş, Yaşar
Büyükanıt, Fevzi Türkeri, Akay Şakman, Teoman Koman, İlhami Erdil,
Namık Kemal Ersun, Necip Torumtay, İsmail Hakkı Karadayı, Kemal
Yamak, İlhan Oral, İrfan Tınaz ve Doğu Aktulga... Bu isimlerin
hiçbiri Harbiye yürüyüşünü ve Yassıada’yı ağızlarına almadılar,
hiçbiri 27 Mayıs darbesinden ve yapılanlardan dolayı pişmanlık
duyduklarını söylemediler ve hiçbiri Harbiye’de ve Yassıada’da ne
yaptıklarını anlatmadılar. 1960 darbesi işte bu isimleri
yetiştirdi…
YASSIADA MAHKEMELERİ MUHALEFETİN İNTİMADIR
Prof. Emine Gürsoy Naskali'nin yazısının bu bölümü için ikinci
sayfaya geçiniz
Büyükbabamın Yassıada Mahkemelerindeki tutumuyla ilgili
olarak söyleyebileceğim şey, tüm hayatında olduğu gibi Yassıada’da
da cesur ve dik duruşudur. Arkadaşlarına sahip çıkmıştır.
“Vatanperver insanlardır, hepsine kefilim” demiş ve
mesuliyeti kendi üzerine almıştır. Başsavcı buna müdahale etmek
durumunda kalmış ve hukuken böyle bir şeyin olamayacağını
söylemiştir.
Yassıada Mahkemeleri’nin mahiyetini, sivil kesimden birkaç profesör, askeri yargı mensupları ve MBK’nın tayin ettiği Başhakim tasarlamışlardır. MBK ise arka planda “Sizi buraya tıkan güç”ü temsil ediyordu.
27 Mayıs’ta büyükbabam 78 yaşındaydı. Cumhurbaşkanı olduğu için ancak “vatana ihanet” suçundan yargılanabilir ve idam edilebilirdi. Bu sebeple Yassıada’da görülen Anayasa davası “vatana ihanet” suçlamasıyla açıldı.
Darbeden hemen sonra İnönü’nün damadı Metin Toker’in çıkardığı Akis dergisinin kapağında bir darağacı, darağacından sallanan bir idam ipi ve önünde de büyükbabamın bir fotoğraf vardı. Altında ise “Cürüm ve Ceza” denilmekteydi. İnönü ve CHP, darbenin azmettiricisi olmuştur.
Derken, 61 Anayasası hazırlandı. Şu da bir tezat: Bir taraftan DP’liler aleyhinde Anayasayı ihlal davası sürüyor, diğer yandan 24 Anayasası toptan ortadan kaldırılıyor. 27 Mayıs, “Anayasa ve Hürriyet Bayramı” ilan ediliyor, 20 yıl süreyle devlet eliyle kutlanıyor, okul kitaplarında bayram olarak okutuluyor.
61 Anayasası milli iradeye ortaklar getirdiğini söylemiştir. Kimdir bu ortaklar? Anayasa Mahkemesi ve Milli Güvenlik Kurulu’dur. Milli Güvenlik Kurulu, askeri doğrudan doğruya siyasetin içine yerleştirmiştir.
İkinci husus da, 61 Anayasası darbecilere ve eski cumhurbaşkanlarına ömür boyu “tabii senatörlük” ihdas ediyordu. Büyükbabamın asılacağı var sayıldığı için eski cumhurbaşkanı olarak sadece İnönü kalıyordu. Tabii senatörlüğün “cumhurbaşkanı” maddesi İnönü için çıkarılmıştı. Yıllar sonra büyükbabam Kayseri cezaevinden çıkınca tabii senatör olarak Meclis’e davet edildi. Ancak büyükbabam bu çağırıyı reddetti, “Milli irade ile seçilmediğim bir makamı kabul edemem, prensiplerime aykırıdır” dedi. Halbuki darbeciler olsun, İnönü olsun tabii senatörlüğü kabul etmekte hiç bir sakınca görmemişler, gidip Meclis’e oturmuşlardı.
MİLLİ GÜVENLİK KURULU ASKERİ DOĞRUDAN DOĞRUYA SİYASETİN İÇİNE YERLEŞTİRMİŞTİR
Derken, 61 Anayasası hazırlandı. Şu da bir tezat:
Bir taraftan DP’liler aleyhinde Anayasayı ihlal davası sürüyor,
diğer yandan 24 Anayasası toptan ortadan kaldırılıyor. 27 Mayıs,
“Anayasa ve Hürriyet Bayramı” ilan ediliyor, 20 yıl süreyle devlet
eliyle kutlanıyor, okul kitaplarında bayram olarak okutuluyor.
Büyükbabamın 61 Anayasası üzerinde iki görüşünü
ve duruşunu nakledeyim:
61 Anayasası milli iradeye ortaklar getirdiğini
söylemiştir. Kimdir bu ortaklar? Anayasa Mahkemesi ve Milli
Güvenlik Kurulu’dur. Milli Güvenlik Kurulu, askeri doğrudan doğruya
siyasetin içine yerleştirmiştir.
İkinci husus da, 61 Anayasası darbecilere ve eski
cumhurbaşkanlarına ömür boyu “tabii senatörlük” ihdas ediyordu.
Büyükbabamın asılacağı var sayıldığı için eski cumhurbaşkanı olarak
sadece İnönü kalıyordu. Tabii senatörlüğün “cumhurbaşkanı” maddesi
İnönü için çıkarılmıştı. Yıllar sonra büyükbabam Kayseri
cezaevinden çıkınca tabii senatör olarak Meclis’e davet edildi.
Ancak büyükbabam bu çağırıyı reddetti, “Milli irade ile
seçilmediğim bir makamı kabul edemem, prensiplerime aykırıdır”
dedi. Halbuki darbeciler olsun, İnönü olsun tabii senatörlüğü kabul
etmekte hiç bir sakınca görmemişler, gidip Meclis’e
oturmuşlardı.
MENDERES'E İDAMDAN ÖNCE MAKATTAN MUAYENE EDİP SAĞLAM RAPORU
VERDİLER...
İdamların olacağı önceden belliydi. Olayların
içindeyken bunu net olarak görememiş olsak bile... İmralı Cezaevi
Müdürü Acarol’a Yassıada davaları sürerken bir talimat geliyor,
80-90 idam için hazırlık yapması isteniyor. İmralı’da ağaç yok,
gemiyle kereste getirtiliyor. Hazırlıkların gizli yapılması lazım,
onun için müdür futbol sahası yapılacağını söylüyor, mühimmat
depolanacak, diye sandukalar hazırlanıyor, zeytin ağacı dikilecek
diye çukurlar açılıyor. İmralı’ya bir grup genç subay çıkıyor, 200
kadar tomsonlu subay, “İdamları idamları göreceğiz”
diye... Bu grubu yönlendiren şahıs, Harp Okulu Komutanı ve Silahlı
Kuvvetler Birliği Başkanı Talat Aydemir’dir. Talat Aydemir, daha
sonraki iki darbe girişiminin mimarıdır.
15 Eylül 1961’de Yassıada Mahkeme kararları
tebliğ edildi, 15 idam kararı vardı. Büyükbabam 1 numaralı sanık,
ilk önce onun kararı açıklandı. Kararı duyunca kulaklığını çıkarıp
atıyor, eliyle de “Hadi oradan, siz de önemsenecek insanlar
mısınız?” anlamında bir hareket yapıyor. Kararlar tebliğ
edilir edilmez idama mahkûm edilen sanıklardan 14’ü mahkeme
salonundan doğruca İmralı’ya sevk ediliyor.
İmralı’da elleri arkalarından bağlı olarak
büyükbabam ve diğerleri hücrelere alınıyorlar ve bekleme başlıyor.
İmralı’da geçirdiği o gece, büyükbabamın hücresine bakan gardiyan,
büyükbabama bir testi su getiriyor. Kırık bir testi... İmralı
Cezaevi’nde Umurbeyli bir mahkûm varmış, cinayetten yatıyormuş.
Büyükbabama yardım etmek istiyor, ama elinden bir şey gelmiyor.
Biraz külhanbeyi tipli bir adammış, hapishanede forsu geçermiş. Bir
testi su gönderiyor. “Bu reziller -yani darbeciler-
toprağına su dökmezler” diyor, “Mezarına dökülecek suyu
olsun” diyor, gardiyana “Sen döküver” diyor. Bu testi
Celal Bayar Vakfı Müzesi’nde duruyor.
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ipini kendi
geçirmiş boynuna, gardiyanın eli titremiş, “Elin niye titriyor,
asılacak olan sen değilsin” demiş. “Allah memleketi
korusun, haydi Allahaısmarladık!” demiş, sonra da altındaki
tabureyi tekmelemiş…
Doktorlar Menderes’i apar topar canlandırmaya
çalışıyorlar, bir an önce Menderes’i de İmralı’ya göndermek
istiyorlar. Menderes’e “İstirham ederim, yapmayın!”
demesin rağmen makattan muayene de yapıldıktan sonra sağlamdır
raporu veriliyor.
Menderes İmralı’ya getirildiğinde yürüyecek halde
değildi. İki kolunda iki askerle yürüyebilmiştir. İmralı’ya inişini
ve darağacına yürüyüşünü görüntüleyen film ve fotoğraflar,
göstermelik ve bir iki saniyenin görüntüleridir. Yoksa iki kolunda
askerle yürütülmüştür.
Menderes, boynuna geçirilen ip uygun şekilde
yerleştirilmediği için çok can çekişerek hayatını teslim etmiştir.
Vücudunun titremesinden ayakkabıları ayağından fırlamıştır.
Menderes asıldıktan sonra -oradaki subaylar sırf onu darağacında
sallanır vaziyette görmek istedikleri için- cansız bedenini yeniden
ipe çekmişlerdir.