İslamiyet'le ilgili bir sorunumuz var
Abone olSiyaset bilimci Nuray Mert'e göre, sorun İslamcı kesimin davranışları değil, bizim Doğulu kompleksimiz.
Nuray Mert'in Tempo Dergisi'ne verdiği ropörtaj: Türkiye alttan
alta bir değişim yaşıyor. İslam'ın aslında sağa değil, sola yakın
olduğu konuşuluyor, İslamcılar İslam devleti gibi bir hayalleri
olmadığını belirtiyorlar. Daha da önemlisi, Refahyol döneminde
büyük krizlere yol açan Necmettin Erbakan'ın başbakanlık konutunda
düzenlediği tarikat liderleri toplantısından AKP'nin içkili
toplantılarına geldik. Siyaset bilimci Nuray Mert, Radikal
gazetesindeki köşesinde türban, kamusal alan, Hilton'da namaz,
Berlusconi ile Ramazan'da yenen öğle yemeği konularında yazılar
yazıyor. Nuray Mert'e İslamcı kesimle laik kesim arasında bir
yakınlaşma olup olmadığını sorduk. Mert'e göre, varsa bile bu
yakınlaşma doğal yoldan değil, İslamcı kesimin tavizleriyle oluyor.
Nuray Mert, türban konusunda, namaz krizinde laik kesimin katı
tutumunun ise ne hukukla ne de başka bir şeyle bağdaştığına
inanıyor. Ona göre, türban, namaz gibi İslami davranışlar bize ait
olmak istemediğimiz bir gerçeği Doğulu olduğumuzu hatırlatıyor.
-İslam solcu mu? Bu, bir siyasi bakış meselesi. Bir dinle, bir
siyasi bakış ne derece çakışır, ne derece örtüşür, sonu gelmez
tartışma götürecek bir konu. Türkiye'deki genel eğilim, dindar
insanların aynı zamanda sağcı olmasıdır. Ona bakarsanız, dünyada da
böyledir. Dindar insanlar ister istemez muhafazakâr diye tasvir
edilir. Birtakım değerleri korumak, devam ettirmek manasında sağcı
olagelmiştir. Bu, niye böyle olmuştur? Uzun bir mevzuu ama bunların
istisnası var. Mesela Hıristiyanlıkta, Latin Amerika'daki kurtuluş
teolojisi var. Marxist rahipler var. Benim de yaklaşımım öyleydi.
Sol siyasetle dinin örtüşeceğine inanıyorum. Hatta bana sorarsanız,
doğrusunun, hayata ilişkin hassasiyetler açısından örtüşenin de bu
olduğuna inanıyorum. Soldan kastettiğiniz nedir? Aşağı yukarı en
kaba tasviriyle, diğerganlık, başkasını da düşünmek, toplumcu
olmak, eşitlikten adaletten yana olmak... Hıristiyanlığın veya
İslamiyet'in, değil bununla çatışmak, çok da örtüşen şeyler
olduğunu düşünüyorum. Şahsen hiçbir çelişki görmüyorum. Ama yakın
dönem tarihinde Batı'da da Türkiye'de de bu böyle tezahür etmiyor.
Bunun çeşitli nedenleri var. İlla böyle gelmiş böyle gidecek diye
bir şey yok. Ama bir de genel tablo var. O genel tablo içinde
kendinizi tarif etmeniz gerekiyor. Bu değişir mi, bana sorarsanız
çok zor değişir. Çünkü Türkiye söz konusu olduğunda, sol din
düşmanıdır ve bunu değiştirmek de zor bir şeydir. Genel olarak sol,
aydınlanma görüşüdür ve aydınlanma da dinin genel olarak insanın
düşüncesini tutsak aldığını, özgür düşünmesini engellediğini
söyleyen bir düşünsel tezdir. Dolayısıyla dini geri, premodern
toplumların dünyayı algılayış sistemi olarak görür ve dini
küçümser. Bundan solun kurtulması gerekir. -Siz İslam'ın değil,
solun kendini yeniden tanımlaması ihtiyacında olduğunu
düşünüyorsunuz öyle değil mi? Tabii ki. Dinin dogmatik bir tarafı
vardır. Dine anlam kazandıran da odur. O temel dogmaların
etrafındaki bir sürü şeyi yorumlamanız söz konusu. O yorumlardan
yola çıkacaksınız ve bunu siyasete tercüme edeceksiniz. Bu, bayağı
uzun bir mesafe. İslam'ın kendini değiştirmesi değil de, çeşitli
yorumların içinde bunun siyasete tercümesi her an konuşulabilir.
Bunu her zaman yapabilirsiniz. Yapılmıştır da... Modern toplumda
bir siyasal diskur söz konusu ve siyasete tercümesi de mümkün.
Dinlerin temel çerçevesi değişmeyen ama onun dışında bayağı yoruma
açık bir tarafı da vardır. -İslam siyasi midir Bütün dinler
siyasidir. Ama bu, siyaseti nasıl tarif ettiğinize bağlı. Genel
anlayış, siyaseti de, dini de çok dar kapsamlı tarif ediyor.
Siyaset sanki insan faaliyetinin tali bir unsuru... Bana
sorarsanız, siyaset öyle bir şey değildir. Bütün toplum siyasetin
konusudur. Ben geniş tarif yapanlardanım. Dinler de ahlak
sistemidir. Ahlak sistemi de hayatınızın her aşamasında devrede
olması gereken bir şeydir. Dolayısıyla bu manada çakışırlar. Din
hayatınızın şu kadarı, siyaset bu kadarı gibi bir ayrım anlamlı
değil. Siyasetten kastedilen şey değiştiği için problem çıkıyor.
Bizim laiklikle ifade ettiğimiz modern toplumda din, siyasetten
uzak dursun dediğimiz çerçeve, aslında şöyle bir şeydir: Dinin
toplumsal hayatta baskı unsuru olmasını engellemek ve insanlara bu
manada bir seçim alanı tanımaktır ve bu bakımdan da önemlidir. Ama
bu, din siyasi değildir manasında ifade edilmemeli. O, şu demek:
Dinin bir baskı unsuru olmaktan çıkması. Bunlara öncelik
verilmemesi, laiklik vurgusu... Bunun ötesinde laiklik vurgusu,
siyasi otoritenin dini bir referans olmaması. Bu manada
bahsediyorsak, tabii ki din, siyasi bir otorite olmamalı.
Demokratik siyasetten bahsediyoruz artık. Demokratik siyasette,
birtakım anlayışlarınızı ifade edebilmeniz gerekir. Dindar bir
insanın birtakım dini hassasiyetlerini, taleplerini, siyasi bir
dilde ifade etmesi son derece doğal, hatta zaruri. Çünkü demokrasi
bundan ibaret. Tüm hayatınıza ilişkin görüşlerinizi, taleplerinizi
toplumsal dilde ifade etmek. Bu anlamda dinin siyasileşmesi sorun
değil. Sorun, demokratik siyasetten mi bahsediyoruz, yoksa otoriter
siyasetlerden bahsediyoruz. Neyi otoriter bir kalıba dökerseniz
dökün, sorun çıkacaktır. O zaman da sorun, otoriter siyasetlerdir.
Burada çok ciddi bir kafa karışıklığı var. -Ama diplomaside dini
motiflere karşı çıkıyorsunuz... Bunu bir vesileyle yazdım, o da
Tayip Erdoğan'ın Ramazan'da Berlusconi ile öğle yemeği yemesiydi.
Burada bir problem var. Tayyip Erdoğan olduğu için değil, Türkiye
Müslüman bir ülke. Ola ki Tayyip Erdoğan ateist olsun. Diplomasi de
genel kurallardan ibaret bir şey değil. Genel kültür halini almış
eğilimler var. Türkiye, Müslüman bir ülke. Diplomaside de resmi
kuralların dışında nezaket kuralları olması beklenir. Müslümanlıkla
tanınan bir ülke için Ramazan gününde öğle yemeği nezaketsiz bir
davranıştır. Diplomatik açıdan problemli bir davranıştır. Bir
ülkenin, aslında aşağılanması iması vardır. Bu, dini bir itiraz
değil, zaten laik bir ülkede dini bir itiraz yapmak anlamsızdır.
Bunun ötesinde birtakım şeyler de var. Ben laikliğin altını çok
önemseyip çizen bir insanım. Bizim iddialı bir laiklik anlayışımız
var. Buna rağmen dini tatiller var. Bunlar artık tartışmalı şeyler
değil. Bunun laiklikle, dindarlıkla alakası yok. Bu, bizim
kültürümüzü temsil ediyor. Batı'da da bu böyle. Fransa'da da
Paskalya tatildir. Başka bir gün değil. İster istemez kültüre
sinmiş değerler vardır. Her şeyi yerli yerine koyarsak, çok sorun
çıkmaz aslında.