İslami kesimin aykırı kızı konuştu!
Abone olKimileri ona İslami kesimin aykırı kızı dedi, kimileri ise uzaylı benzetmesi yaptı. Esra Elenö, herşeyi Kübra Kocaoğlu'na anlattı.
H.Kübra KOCAOĞLU
İNTERNETHABER
Aykırılığın sahillerinde gezinen, ayağı toprağa sıkıca basan ama
ruhundaki anarşistliği dalgalarla denize bırakmaktan korkmayan bir
ses Esra Elönü. Her söyleminde biraz daha fırtınalar kopardı.
“Çıldırırım namaz kılarım, çıldırırım Leonard Cohen
dinlerim" dediğinde “–Nasıl yani?” sorusunun muhatabı
olmadan okları üzerine çekti. İslami kesimin “aykırı
kızı” oldu hatta başka bir cenahtan
“uzaylı” yakıştırmalarına maruz kaldı.
Yazdıklarıyla, söyledikleriyle bu kadar tepki toplayan yazar
Esra Elönü’ye sorulmayanı sormak istedik. “Nasıl yani?” O
da içini İNTERNETHABER'e döktü.
Esra Elönü'yü Marmara Fm Genel Yayın Yönetmeni, Haber7 ve Star
gazetesi yazarı olarak tanıyoruz. Esasen,” Esra Elönü kimdir?”
sorusunun cevabını sorunun öznesinden dinlemek sanırım en doğrusu
olur. Bize Esra’nın ağzından Esra Elönü’yü anlatır
mısın? dedimizde aldığımız ilk cevap onun üslubunun
yansıması oluyor.
"Her yerde söylediğim gibi Esra Elönü, ikizinin
tekidir." diyerek anlatmaya başlıyor kendisini...
HÜLYA AVŞAR'IN HABERTÜRK' TEKİ PROGRAMI İÇİN NE DEDİ? |
Bu şov porgramında insanlar “–hadi Feride savun
Feride,” dediler. Biz kapalılar, biz örtülüler,
neden bütün platformlarda kendimizi savunmak zorundayız? Neden
savunma endeksli , angarde olarak bu programlara gidiyoruz. Biz,
Don Kişot muyuz yani? Biz, herkese kendimizi anlatmak
zorunda değiliz.O insan beni tanımak zorunda
zaten. ********* Orası adeta bir cehalet panayırına dönüştü. Neden ben, orda bir malzeme taşı olayım ki? Programı bitirip, evime dönmeyi bekledim ,yani bu kadar. Ha şimdi “orada cevap veremedin” dediler . Cevap vereyim de soru yoktu ki . |
YAPAYLIĞA SAVAŞ AÇAN BİR YAZAR
Dünyanın kendini kaybettiği bir dünya içerisinde bir
şeyler yapmaya çalışan, yazan, çizen aslında en önemlisi derdi olan
bir insandır. Bu dertte bulunduğumuz dünya içinde çok fazla
savrulmuşluğa çok fazla yapaylığa açtığımız bir savaşın kalemimize
yansıyan tarafı aslında. Bu çerveve içerisinde kendisini
tanımlamaya çalışan bir insandır Esra Elönü. Yazar diyebilir miyiz
Esra’ya? Bence diyebiliriz. İyi ya da kötü tartışılır ama bu manada
benliğinin dikkatini kalemiyle çekmeye çalışan bir insanım. Bu
yüzden kendimi yazar olarak tanımlamak haksızlık olmaz diye
düşünüyorum artık bu saatten sonra.
Yazarlıkla birlikte radyoculuk ta yapıyorsun. İkisi
arasındaki diyaloğu nasıl sağlıyorsun?
8 yıllık bir radyo serüvenim var. Radyoculuğa da kendisini
bulaştırmış, bu senkronizeyi ve ritmi çok seven bir insanım. Çünkü
radyonun bizi birbirimize muhatap kılacak bir kutu olduğunu
düşünüyorum. Bu da kendi iç sesimizi dinleyebilmek için çok oranlı
ve sağlıklı bir platform. Biraz da hani savaş açtığımız yer
belki . Savaş derken vurdulu kırdılı değil, kendimizle girdiğimiz
bir savaşın asıl güzergahı radyo. Beni çok damıtan, arıtan bir yer
oldu. Kalemimin ucundan tutan bir kabin. Ben çok
seviyorum. Radyoculuk ve yazarlık şu an ikiside hakikaten iyi
gidiyor. Arada tabiki başka alanlara kayabiliyoruz ama beni
derleyen toplayan iki alan var. Birisi radyoculuğum diğeri
yazarlığım. Keyifli bir alışveriş.
Pergelin ayağının bastığı nokta radyo. Ama bunun
yanında 8 sene içerisinde yayıncılık, televizyonculuk gibi bazı
alanlara kayışım hobisel belki ama bunu hep ayağımın bir tarafını
buraya basarak yapmaya çalıştım. Çünkü kimse kendi bahçesinden çok
fazla dışarı çıkmak istemez. Kaldıki başka vadilere dokunmak istese
bile bahçenizin var olduğunu bilmek kendinize güven getiren bir
şeydir.
Sendeki bu yazma merakı ne zaman ortaya
çıktı?
Yazarlık merakım ortaokuldayken başladı. O zamanlar zehir gibi
okuyordum. Okuduğunuz zaman şunu söylüyorsunuz “ bir çizgi
film okuyorsunuz ve bu çizgi filmi çok gerçek bir dünyada
okuyorsunuz”. Çocukken bunu algılamak ta kolay olmuyor.
Dünyayla karşılaşmam, dünyaya dokunmam, acıya dokunmam bu
dramatizasyon bende çok hızlı gelişti. Çok çocukluğa takılmayan bir
insanım ama orda beslendiğim asıl nokta şuydu: Garip bir
dünya oluşturuyorsunuz kelimelerle, lego gibi yani diziyorsunuz,
bozuyorsunuz ama kimse sizinle ilgilenmiyor ve bu çok daha rahat
oluyor. Şimdi baktığınız zaman, burdaki Allah’ın sayesinde
olan zirvenizin içinizden, ruhunuzdan çıkardığınız o küçük taşlara
bağlı olduğunu hissediyorum. Bu da dediğim gibi çocukluk zamanında
başlayan bir şey. 13-14 yaşında masallarla hikayelerle başlayan, 18
yaşında ilk şiirini yazan, ondan sonra Milli Gazete de kültür sanat
sayfasında yazan ve bugüne gelen bir serüven. Bu da tabiki beni
bazı duraklarda durdurup besleyen ana noktalar oldu.
KIYAFETLERİMLE ALLAH'I KIZDIRMIYORUM
Senin giyiminle kuşamınla örtünme biçiminle farklı, tepki
toplayan bir tarzın var. Bu tarzının yazılarına yansıdığını da
görüyoruz. Sana yöneltilen bu tepkilerden rahatsız olduğun oluyor
mu?
Aslında şunu söyleyeyim, ben yazdığı gibi giyinen bir
insanım. Yani bunun neresi abzürt, neresi hoş karşılanmıyor
hakikaten çok tanımlayamadım. Biz toplum olarak “sadece
budur” denilen şeylere çok takılıyoruz yani dayatılana çok
takılıyoruz, aykırı olan şeyleri sevmiyoruz. Fakat burda bana göre
sevimsiz hale gelen bir şey var.
Evet, ben tesettür anlayışına uygun olduğumu düşünüyorum. Kişinin
buna karara vermesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ben
bir kere Allah’ı kızdırmadığımı düşünüyorum
kıyafetlerimle. Bu tarz şeylere çok angardeyiz. Hemen
gardımızı alıyoruz ve taşlamaya hazır bir şekilde bekliyoruz. Bu
hoş değil. Zaten bu tarzı oluştururken bile çocukluğumda da buna
karar vermiştim. Ben, örtünün üzerine birkaç aksesuar koymanın,
birkaç şekil koymanın nesi zararlı nesi tepki topluyor bunu
anlamıyorum. Yani nedir? Bir takım firmaların dayattığı
şeyleri giymek istemiyorum, bu çok normaldir. Sonuçta
Allah’ın emrettiğini zaten özümsemişim, amenna, bunun üzerine
kendimde birşey yapmaya çalışıyorum. İkincisi “herkes böyle
giyinmelidir” de demiyorum. Çok yanlış anlaşılan duyduğum şeyler
var. “Ben farklıyım” diyormuşum “ben aykırıyım” diyormuşum.
Aykırılık çok izafi çok göreceli bir kavram. Nereden tutarsanız
ordan başka bir şablon açılır önünüze.
KENDİSİNİ AYKIRI BULUYOR MU?
MUHAFAZAKAR ÇEVRENİN TEPKİLERİNE NE DEDİ?
EVET, BEN AYKIRIYIM
Peki sen aykırı olduğunu düşünmüyor musun?
Ben aykırıyım. Evet, topluma göre aykırı olduğumu
düşünüyorum. Ama aykırı olmak için bir şey yapmıyorum. Bu fıtri bir
şey. İçimize konulan mizaç diye bir şey vardır. Siz ne
kadar onu bastırırsanız o psikolojik noktada o kadar sizi üzen,
sizi içinize kapatan bir hastalığa dönüşür. Yani depresyona girmem
için bir sebep aslında yok. Ben böyleyim.
Şimdi ben demiyorumki burda “ haydi kızlar, haydi
arkadaşlar yumruklar havaya,hepimiz aykırı olacağız.” Bunu
koloni şeklinde insanların gözüne sokmaya lüzum da yok aslında.
Bunun sosyoljik bir yanı varki “– Evet, insanlar farklı olan
şeyleri çok kabul edemiyorlar.” Bu sadece örtünmeyle ilgili de
değil. Herşeyde böyle. Siz sanıyormusunuzki sadece bu camiada böyle
sorunlar yaşanıyor. Hayır, bu farklılık mekanizması bütün
camialarda evrensel olarak tepki çeken birşey. Niye? Çünkü
alışılmışın dışında bir şey. Birileri 4 derken siz 3
diyorsunuz. Bu kadar sesli birşey, bunu bağırabilirsiniz. Ama bunun
ötesinde bu kadar tepkiye, bu kadar taşlamaya lüzum yoktur.
"BANA ÇOK HAKSIZLIK YAPILDIĞINI DÜŞÜNÜYORUM"
Bu tepkileri haketmediğini düşünüyorsun, diyebilir miyiz o
zaman?
Burda bana çok haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Özellikle bu
camia içerisinde bana bu manada, işte attığım adımdan, durduğum
noktaya kadar, görüntü anlamında da çok haksızlık yapıldığını
düşünüyorum. Ama şunu söylüyorum: ” Sağlam basmadığım
toprak benim değildir.” Ve biliyorumki bu alkış tutan eller iyi de
kılıç çeker. Yani dostunuzu, düşmanınızı iyi belirledikten
sonra yola çıkmak gerekiyor. Artık benim bu konuda “acaba şu bana
şöyle mi der, bu böyle mi der?”şeklinde hiçbir hissiyatım yok.
Bunun rahatsızlığını taşımadan yoluma devam ediyorum.
Şöyle yapmak istemiyorum “– bayrağı aldım elime,
çıktım!” Böyle bir şey yok. Kendimizi bu kadar kasmamıza
da gerek yok. Çok çok vahim bir şekilde göze batan aykırı olduğumu
düşünmüyorum. Çünkü Allah’a inandığım noktada onun bana emrettiği
şeyi kendimce yaşıyorum. Böylelikle Allah’ı çok seviyorum, bana
emredileni farklı bir şekilde yaşıyorum.
KÖTÜ, ARABESK İLAHİLERDE ALLAH'I
BULAMIYORUM
Özellikle Ayşe Arman’a verdiğin röportajda “ Çıldırırım
namaz kılarım, çıldırırm Cohen çalarım” dedin ve bu cümle adeta
gündem oldu. Bunun için çok fazla eleştiri aldın. Burda Esra Elönü,
neyi kastediyor?
“Çıldırırım namaz kılarım çıldırırım Cohen dinlerim “ Bu insanların
kafasında bir kavram kargaşasına dönüştü. İnsan çıldırır derken
orda kastedilen yani o huşuya girerseniz namazınızı kılarsınız.
Huşu her anlamda hissiyatın çılgınlığıdır aslında, coşmasıdır.
Ondan sonra Kohen’in sesinde de Allah’ı buluyorum diyorum. Bugün
bize dayatılan kötü saundlarla yapılan, darbukanın başına yara yara
vurulan ilahiler… Diyorum ki “ben burda Allah’ı
bulamıyorum.” Bunlar kötü, arabesk, boynu bükük ilahi tarzları,
bunları kabul etmiyorum. Benim kabul ettiğim tarz da budur. Ben
bunu dinliyorum.Hani, “siz de şunu da dinleyin” de
demiyorum. Bu sefer dinlediğiniz şeylerle karşı karşıya
geliyorsunuz.Bu sefer burdan bir eleştiri geliyor.
"TEPKİLER UMURUMDA DEĞİL"
Sen sürekli bir eleştiri yağmuru altındasın o
zaman…
Hakikaten çok fazla sıkıcı olmaya başladı. Ona cevap ver, buna
cevap ver. Bu cevap verme hissiyatı bende de yok aslında. Umurumda
da değil. Çünkü ben şöyle bir insan değilimki:” İstiklal
caddesinde gezip te ayağımı teneke kutulara vurup ta ondan sonrada
-yok aykırı olacam.” Böyle bir şey yok. Bu da çok kasıntı
birşey, yapay birşey. Mizacınızda olmayan bir farklılığı da
insanların gözüne sokarsanız ozaman dersiniz; “– aaa bu
insanlar hakkaten haklı.” Ama böyle bir şey yok ki.
"KENDİ OYUNUMU OYNUYORUM"
Benim içimdeki nehirde, içimde kaynayan nokta da
başka bir şey var. Bu başka bir şey , bu Allah’ın istediği bir şey.
Bu Allah’ın beni böylece sevdiği nokta diye tanımladığım bir yer.
Çok rahatım, huzurluyum, dine aykırı, Allah’a aykırı değilim. İşte
o noktada zaten oto kontrol devreye girer. Kimse kusura bakmasın.
Ben sırf aykırı olacak diye, Allah’ın değerlerini
değersizleştirerek birilerinin sahnesinde, birilerin yalakası olan
bir insan değilim. Ben kendi bahçemde kendi oyunumu
oynuyorum. Kendi mizansenim var benim, bu da bir sanattır. Bunlarla
savaşmak ta heralde bizim bedelimiz diye düşünüyorum.
İÇİNDEN ÇIKTIĞI CAMİANIN "PRİM YAPIYOR" YAKIŞTIRMALARINA NE
DEDİ?
"BİZ SÜTTEN ÇIKMA AK KAŞIK MIYIZ?"
"BİZ SÜTTEN ÇIKMA AK KAŞIK MIYIZ?"
Muhafazakar camianın içinden sorunlara parmak basıyorsun
fakat bir yandan da yine bu camiayı kızdırıyorsun. “ İçinden
çıktığı camiayı kötülüyerek prim yapmaya çalışıyor, diyenler var.”
Nedir bu muhafazakar kesime çatma durumu?
Bir saatten sonra insanları muhafazakar ya da muhafazakar dışı
diye, bu şekilde adlandırmamak gerekiyor. Çünkü kadın kadındır,
erkek erkektir. Benim çattığım şey; muhafazakar görüntülü
olup, her halukarda kendisini çok özgür bırakıp, kendilerinin bile
eleştireceği şeyleri çok rahatlıkla yapıp, bunu muhafazakarlık diye
yutturmaya çalışmaları aslında. Sonuçta bunun omurgası
birdir. Biz hepimiz insanız, hatalarda yapabiliriz. Bizim kendimizi
dinleyeceğimiz nokta nedir? Bana göre, o muazzam bahçedir. Benim
muazzam bahçem, secdedir. Ben kendimi orda dinlerim.
BİZ PEYGAMBER DEĞİLİZ
Benim parmak bastığım nokta şu : Muhafazakar
tanımlaması yapılan insanların içerisinde birazcık sivrilen,
birazcık birşeyler söylemeye çalışan insanların – hop kafasına
vurmaya çalışıyorlar. Niye bunu yapıyorsunuz? Yani sizin
hatalarınız yok mu? Bu hatalardan ben kendimi çok
soyutlamıyorum. Çünkü hangi kabın içerisindeyseniz o havadan sizin
üzerinize de birşey bulaşıyor. Belki o bana bulaşanı, belki
bulaşmış olanları, gördüklerimi eleştiriyorum ben. Neden
yani, biz sütten çıkmış ak kaşık mıyız? Ya biz peygamber değiliz,
biz bir metropolde yaşıyoruz, devasa bir yer de yaşıyoruz. Böyle
bir yerde günahsızlık! Günahın da bir bedeli vardır öyle
değil mi? İnsanın günahında da dürüst olması gerekir. “-Ya
kardeşim, ben bu günahı işledim” diyebilmesi lazım. İnsanın
günahını da üstlenmesi çok onurlu birşeydir. Onurlu bir savaştır
aslında. Kim galip kim mağlup? Galibiyetler mağlubiyetler ilerde
belli olacak. Ve herkes tekrar kendi kabuğuna çekiliyor.
Bırakın, Esra bu çekilmeyi kendince yaşıyor zaten. “Sen
bunu yapamazsın se böyle diyemezsin “ Bunu yaparak kimseyi
susturamazsınız.
BEN DON KİŞOT MUYUM?
Ben birisinin çekmecesinden gizli birşeyi çıkarmıyorumki. Herkesin
bildiği, aşikar şeyleri, aslında söylemeyemediklerini söylemeye
çalışıyorum. Ha, ben Don Kişot muyum? Hayır değilim.
Silahşör müyüm? Hayır değilim. Kılıç mı çekiyorum? Yooo. Ya ben
normal gözlemlediğim şeyleri , Esra’nın üslubunca, belki
alegorik birşekilde anlatmaya çalışıyorum. Anlayan anlar.
Anlamayanın anlamaması çok normal bir gidişat, normal bir
alışveriş. Bunu bu kadar büyütüp, bu kadar devasa hale
getirmenin hiçbir manası yok.
"BİZ NASIL DİN KARDEŞİYİZ?"
Tepkilerin bu kadar büyümesi seni kırıyor mu ya da kızdırıyor
mu?
Şu saatten sonra şunu düşünüyorum: “ Biz
nasıl din kardeşiyiz ya. Bu mu din kardeşliği? Kılıçları
çekmekmidir, kuşanmak mıdır? Önyargılarımızı salt arıtmadan,
damıtmadan birilerinin üzerine boca etmek midir?”
Kardeşlik bir kere dinlemektir. İlk önce, ilk muhatabının kendisi
olması gerekir. Yargıyı başkalarından değil muhatabından
dinlemektir. Din kardeşliği böyle birşeydir. Biz bu kavgayla din
kardeşi değiliz. Biz bu şekilde akraba bile olamayız. Hemen
zırhlarımızı kuşanalım, taarruza geçelim. Bi durun ya, bi
bismillah…
HÜLYA AVŞAR VE NURSELİ İDİZ İÇİN NELER
DEDİ?
KARŞI MAHALLEYE GÖZ MÜ KIRPIYOR?
KARŞI MAHALLEYE GÖZ MÜ
KIRPIYOR?
Son zamanlarda medyada ismin daha çok gündeme gelmeye başladı.
Röportajlar, Tv programları…Bunun yanında yazılarında da az önce
bahsettiğimiz gibi muhafazakar kesime yönelik iğneleyici yazılar
yazıyorsun. İnsanlar şunu merak ediyor: “Esra Elönü, karşı tarafa
göz mü kırpıyor acaba?”
Bunlara o kadar gülüyorum ki. Katıla katıla
gülüp, matbaada kahkaha basacak kadar gülüyorum. Niye
biliyor musunuz? Bir insanın böyle bir derdi olsa bunun daha kolay
yolları vardır.Aşk yazıları yazarsınız, diyet reçeteleri
yazarsınız, insanları birbirine düşürecek yazılar yazarsınız,
eleştiri değil hoşa gidecek yazılar yazarsınız. Yani nabza göre
marmelat olan yazılar yazarsınız. Benim böyle bir derdim
yok ki. Muhafazakarsanız bazı konularda, konjonktürel yazılar yazan
bir yazar damgası yiyorsunuz. Ama ben başka birşeyden
bahsediyorum.
Ayşe Arman bir sabah arayıp “röportaj yapalım” dedi. Evet, kabul
ettim. Çünkü salt bir röportaj bence hiçbir mahsuru yoktu.
Ben orda Allah’ı kızdıracak hiçbirşey söylediğimi
düşünüyorum. Ayşe Arman da benim çok hoşlandığım bir röportaj
çıkarmış. Bu röportajdan sonra onu daha da takdir
ettim.
Daha sonra bir şov programı oldu. Bu şov porgramında insanlar
“–hadi Feride savun Feride,” dediler. Biz
kapalılar biz örtülüler, neden bütün platformlarda kendimizi
savunmak zorundayız? Neden savunma endeksli , angarde olarak bu
programlara gidiyoruz. Biz, Don Kişot muyuz yani? Biz,
herkese kendimizi anlatmak zorunda değiliz. Beraber olduğumuz
insanlara niye ben kendimi anlatmak için tekrar bir çaba
sarfedeyim. O insan beni tanımak zorunda
zaten.
İMAM HATİPLİLER AŞIK OLAMAZ MI?
İmam hatiplerde aşk var mı? İmam hatiplerdekilerde insan değil mi?
Aşık olamazlar mı? Şimdi böyle bir sorunun cevabını
vermekte bana ayrı bir saçmalık geliyor. Orda ben, bir zamandan
sonra çok soğukkanlı bir şekilde geri çekildim. Çok ta tepki aldım,
“yazdığı gibi haykırsaydı” felan dediler. Bağıran,
çağıran, polemiğe giren ,polemikle reyting yaptıran… Bunların hepsi
benim bileceğim bir iş. Bu programlarında zamanı ve yeri var.
Haykıracağımız prgramlarda olacaktır. Fakat orası, o tarz bir
program değildi. Orda nasıl alaysı sorular soruluyorsa,
benim de alaysı bir şekilde cevap vermemek hakkım, öyle değil
mi?
PROGRAM CEHALET PANAYIRINA DÖNÜŞTÜ
Orası adeta bir cehalet panayırına dönüştü. Neden
ben, orda bir malzeme taşı olayım ki? Programı bitirip, evime
dönmeyi bekledim ,yani bu kadar. Ha şimdi “orada cevap
veremedin” dediler . Cevap vereyim de soru yoktu ki . Yani Hülya
Avşar, Nurseli İdiz, ben sanatlarına ve duruşlarına asla
saygısızlık etmek istemem, herkes dünyada bir şey yapar. Bunun
bedelini herkes Allah’a verir. Sonuçta biz birbirimizle
yaşayan insanlarız. Bu insanlar Allah’ı bilmiyorlar mı? Bu insanlar
örtünmeyi bilmiyorlar mı? Çevrelerinde hiç mi bir kapalı yok
bunların? Bilmemeleri imkansız ya. Bu kadar televizyonlar
var, bas bas bağıran insanlar var. İmam hatipliler var.
İmam hatipli olup, dünyanın ve Türkiye’nin önemli yerlerine gelmiş
insanlar var. Bu kadar mı körüz ya? Bu magazinsel dünyanın
içerisinde bile hiç mi gözünüze çarpmadı.
BAŞÖRTÜLÜLER TESPİH TE ÇEKER FİLM
DE...
DİN TELLALLIĞI YAPMAK ZORUNDA DEĞİLİM
Ben kimseye bir şey anlatmak zorunda olmadığım gibi
kimsenin gözüne kendimi sokmak zorunda da değilim. "Bakın biz şöyle
yaşıyoruz" diye anlatmak zorunda değilim. Niye biz bir
kabile miyiz, göç müyüz yani, bizim bir kervanımız mı var, yazları
yerleşip kışları göçüyor muyuz? Türkiye’nin bize tanıdığı
böyle bir hak mı var? Yooo. Türkiye’de biz zaten beraber yaşıyoruz.
Burdan kimseye din tellağı yapmak zorunda değilim. Kitap herkese
inmiştir. Bugün bütün yemek tarifi kitapları açıldığı gibi
Kuran-ı Kerim’de açılıp, bütün ayetler ,odak noktalar bulunabilir.
Herkesin sorduğunun cevabı kitapta vadır. Bu başka
birşeydir. Bu tarz sorulara verilebilecek cevaplarla asıl medya
malzemesi olma süreci ordan sonra başlıyor.
SUSULACAK SORULAR VARDI...
Ben gittim sustum geldim. Susmamın sebebi susulacak sorular
vardı. Biz kendi dünyamızda gayet rahatız. Müziğimizi de
dinliyoruz, namazımızı da kılıyoruz,camimize de
gidiyoruz,sinemamıza da gidiyoruz. En önemlisi Allah’ı
kızdırmamak için yaşayan bir kitle var. Bu kitlenin içerisinde
olmak çok güzel bir şey. Bu kitlenin içerisinde bana savaş
açanlar yok mu? Var .Onlarda artık benim derdim değil. Çünkü ben,
beynimi kanatırcasına atılan bu taşları yiye yiye yürüyorum zaten.
Ha napıcaz geri mi döneceğiz yani? Kabuğumuza çekilip,
kalemlerimizi mi bıracağız? Hayır.
DİN YAVAŞLATMA EYLEMİMİ YAPALIM
Bu, silah bırakma eylemi değilki kalem bırakma eylemi yapalım. Ya
da din yavaşlatma eylemi mi başlatalım? Bu lokomotif bir
şey, bu hızlı da gidecek. Başörtülü insan böyle giyinemez! Niye
giyinemesin, niye başörtülü insan kendi trendini, modasını
yaratamasın? Zorlu sancılı bir süreçteyim. Burdan inşallah çok
fazla yara almadan çıkarım. Benim dünyadaki idealim bu “
-Yürü Esra yürü, Allah’ı kızdırma ve az kirlenerek dünyadan
göç.” Dünyada olup ta kirlenmeyen insan ben
düşünmüyorum.
TESBİH TE ÇEKERİZ FİLM DE
Peki Esra Elönü’nün hedefleri nedir? İlerde karşımıza neyle çıkacak
Esra?
Sinemayla ilgili projelerim var. Bir senaryom var,
kısa film. Çok yakın bir zamanda gündeme gelecek. Konusu “Feride.”
Bütün kızgınlıklarım, bütün anarşistliğim bu film içerisinde
seyredilsin istiyorum. Bence hoş olacak, diye düşünüyorum. İnsanlar
mutlaka şunu söyleyeceklerdir. “Oooo, başörtülüler de film
çeker mi?” Başörtülüler tesbih te çeker film de çeker.
Kitap projelerim var, onlara da şu süreçte yoğunlaştım. Yazın
sürecim devam ediyor, Haber 7 ve Star gazetesinde.
DANIŞTAYIN KATSAYI KARARI İÇİN AĞIR
KONUŞTU
KATSAYI MÜTEAHHİTLERİN İŞİDİR...
KATSAYI MÜTEAHHİTLERİN İŞİDİR...
Sen İmam hatipli olduğunu ve bununla gurur duyduğunu her fırsatta
dile getiriyorsun. İmam hatiplerle ilgili bu katsayı tartışmalarına
ne diyorsun?
Ben bunu bir yazımda da ele aldım. Dedimki : Katsayı
müteahhitlerin işidir….Bu süreç çok sancılı bir süreç ve
bana öyle geliyorki bu süreç devam edecek. Çünkü insanlar neye
düşman olduklarını bile bilmiyorlar. O koca koca insanlar, onların
belirlediği yasalar…
Hep birilerinin kavgalarında, hesaplaşmasında biz, böyle bakan, bir
gün ışığı bekleyen insanlar olarak kalıyoruz. Ben burda mağdur
edebiyatı yapmak istemiyorum. Ama bakıyorsunuz ve görünüyorsunuz ki
bir çok arkadaşımız batıya, doğuya gidip okumaya çalışıyorlar.
Burda çok ince bir mesaj var aslında şunu söylemek istiyorlar.
“Bize kendi ülkemizde bir özgürlük yok. Özgürlük bizim için
orda.” Buna beyin göçü demekten başka bir şey söylemek
istemiyorum.
Bizi kendi ülkemizden ediyorsunuz. Bir kalıba sokulmaya
çalışılarak, ablak bir hale getirilmeye çalışılan insanlar
bizleriz. Başımızdaki Akdeniz’in bitki örtüsü felan değil
. Allah’ın emri olmasa, kim bize bunu zorla taktırabilir?
İMAM HATİPLİLER ÖLÜ YIKASIN
Bu meslek liselerine yapılmış bir şey değildir, bu
imam hatiplere yapılmış birşeydir. “ İmam hatipliler ölü
yıkasın , kızları evlerinde otursun, pirinç ayıklasın” der gibi
saçma sapan, gizliden gizliye yapılan bir pespotluktan başka birşey
değildir. Bana göre çok faşist bir yaklaşımdır. Çünkü
fiiliyata dökülmemiş olsa da zihinlerin yumruklandığı, hakkımızın
yumruklandığı ve bize her gün ve hergün “adalet var mı?” diye
sorgulatmaya doğru götüren bir süreç aslında. Bana göre
Türkiye’de adalet yok.
Bu süreçte bu arkadaşlardan her zamanki gibi beklemeleri istenecek.
Bir çok arkadaş gene “acaba imam hatiplerden gitsek mi, bizim
geleceğimiz ne olacak?” diye kendi içlerinde bu savaşı vermeye
çalışacaklar ama ben buna rağmen imam hatiplere ilginin
doruk noktasında olmasını istirham ediyorum. Çünkü orda
başka bişey var.
YEŞİLÇAM İMAMLARINDAN ÇOK FARKLILAR
Bugün “imam hatiplerde hangi dersler var?” diye soran bir
zihniyet var. Biz imam hatiplerde “ babeyli balabula da bamburleyli
bapbut” yapmıyoruz. Sizin Yeşilçam’da
gösterdiğiniz imam prototipinden çok başka, daha modern, zehir gibi
arkadaşlarımız var. Ve ister kabul edin ister etmeyin,
yakın bir zamanda bu arkadaşlar, çok çok düşünsel atraksyonlarla bu
sahaya sahip olacaklar. Çünkü onlarında hakkı var böyle birşeye.
Lütfen böyle ötekileştirip te, bir zenci muamelesi yapmasınlar.
Hiçbir şeklide adaletten yoksunluk bu kadar gözümüze sokulamazdı.
Ben artık gülüp geçiyorum. Peki bu arkadaşlar ne yapacaklar? Bu
arkadaşlar kesinlikle başka bir yol bulup, asla taviz vermeden,
bunu ileriye götürmeyi denesinler. Bu insanlar imam
hatiplerin kapısına kelepçe vurmaya çalışıyorlar. Bizim Allah’a
olan inancımıza, Allah’ın emrettiği gibi yaşamamıza kilit
vurabilirler mi? Asla vuramazlar. Çünkü onun anahtarı
bizde.
Bu komedya sürecinde büyük yapılaşmanın, büyük gettolaşmanın bize
yansıyan tarafı çok daha acı. Bunu üzerime alınmıyorum alınmak ta
istemiyorum. Koca koca insanlar bize adalet ve hukuk
dersini bu şekilde vermeye çalışmasınlar. Çünkü biz
hukukun da ne demek olduğunu biliyoruz. Çünkü hukuku en çok elinden
hakkı alınan bilir. Bizim bu hakkımızı elimizden aldığınız sürec,
biz hukuk kitaplarını, hukuk serüvenini daha çok boca etmeye, daha
çok anlamaya çalışacağız. Ve bana göre bu kararda hukuk
yok, hukuk posası var. Vıcık vıcık yaşamaya
çalışıyoruz.