SORU: İslam dininin sembolü, simgesi, parolası, alameti nedir? Cevap: Şiar, Allah'a kulluk etmeye vesile olan, saygı gösterilmesi ve korunması gereken belli ibadet, işaret ve semboller anlamında bir terimdir. Sözlükte "bilmek, hissetmek" anlamındaki şi'r (şa'r) kökünden türeyen şiar (şaî-re, çoğulu şeâir) "ayırıcı özellik, nişan, alâmet, sembol" manasına gelir. Şiâre ve meş'ar kelimeleri de aynı anlamdadır. Bu çerçevede bayrak ve sancak gibi temsil özelliği taşıyan şeylere veya askerlikte kullanılan parolalara da şiar adı verilmiştir. Dinî terminolojide Allah tarafından vazedilen, O'na kulluk etmeye vesile olan, saygı gösterilmesi ve korunması gereken belli ibadet, işaret ve semboller şiar kabul edilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de şiar kelimesi geçmemekle birlikte "dinin gerçekleştirilmesini emrettiği hususlar" anlamındaki şaîrenin çoğulu olan şeâir hac ibadetinin konu edildiği dört yerde Allah kelimesine muzaf olarak zikredilir. Bu âyetlerde hac veya umre münasebetiyle aralarında yürünen Safa ve Merve ile kurban edilecek hayvanların Allah'ın koyduğu dinî simgelerden olduğu (Bakara 2/158; el-Hac 22/36), söz konusu simgelere saygısızlık edilmemesi gerektiği ve bunları yüceltmenin Allah'a bağlılıktan kaynaklandığı (Mâide 5/2; Hac 22/32) belirtilmektedir. Başka bir âyette hacıların Arafat'tan sonra gittikleri mekâna (Müzdelife) "meş'arü'l-harâm" (ibadet yeri) denilerek burada Allah'ın çokça anılması istenmektedir. (Bakara 2/198) Hadislerde, Câhiliye döneminde uygulandığı için ashaptan bazılarının önceleri Safa ile Merve arasında sa'y etmekte tereddüt gösterdikleri, ancak Bakara sûresinin 158. âyeti indikten sonra bunu yerine getirdikleri bildirilmektedir. (Buhârî, Hac, 79-80; Tirmizî, Tefsîrü'l-Kur'ân, 2) Hadislerde, Câhiliye döneminde uygulandığı için ashaptan bazılarının önceleri Safa ile Merve arasında sa'y etmekte tereddüt gösterdikleri, ancak Bakara sûresinin 158. âyeti indikten sonra bunu yerine getirdikleri bildirilmektedir. (Buhârî, Hac, 79-80; Tirmizî, Tefsîrü'l-Kur'ân, 2) Hz. İbrahim'den gelen dinî bir gelenek olduğu için hacdaki uygulamalara devam edilmesi emredilmekte (İbn Mâce, Menâsik, 55; Nesâî, Menâsik, 202), ayrıca Müzdelife'deki mekânın meş'ar-i haram olduğuna dair rivayetler yer almaktadır. (Müsned, 1, 298; Müslim, "Hac", 148; Ebû Dâvûd, "Menâsik", 56) Şeâir kelimesi naslarda daha çok hac ibadetinin rükün ve unsurlarıyla ilişkili iken daha sonra tefsir kaynaklarında ve dinî literatürde muhtevası genişletilerek ibadete, saygı ve tazime konu olan davranış ve sembollerin bütününü kuşatan bir terim şeklinde kullanılmaya başlanmış, hacda somut formlar halinde öne çıkan mekân, nesne ve uygulamaları tasvir için kullanılan terim dinin temelini oluşturan esasları da içine almıştır. Nitekim Zeccâc'ın şeâir tanımlaması bu yöndedir. (Lisânü'l-'Arab, "şiar" md.) İmam Mâtürîdî konuyla ilgili âyeti tefsir ederken "şeâirullah" kavramına bütün farzların veya genel olarak dinî konuların girdiği şeklindeki anlayışlara temas eder. (Tevilâtü'l-Kur’ân, IV, 134) Fahreddin er-Râzî de bir anlama göre Allah'a kulluk işareti taşıyan her şeyin tek ibadetle sınırlı kalmayıp şeâir kapsamına girdiğini söyler. (Mefâtîhul-ğayb, IV, 177; XI, 128) Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, şeâirin alanını daha da genişleterek ibadetlerin yanında Allah'ın kendine has kıldığı ve manen O'na yaklaşma vesilesi yaptığı, duyularla algılanabilen dinî sembolleri de bu terim içinde kabul eder. Buna göre en büyük dört şiar Kur'an, Kabe, Peygamber ve namazdır. Bunlara saygı göstermek Allah'a saygı göstermek, saygısızlıkta bulunmak O'na saygısızlık yapmak hükmündedir. (Hüccetullâhi'l-bâliğa, I, 206-209) Elmalılı Muhammed Hamdi şeâirin bazen ibadetin kendisiyle, bazen da ibadet edilen yerle ilişkili olabileceğini belirtir; bu bağlamda haccın rükünleri yanında ezanı, cemaatle namazı, cuma ve bayram namazlarını, hatta camileri ve minareleri de dinin şiarları arasında sayar. (Hak Dini, I, 554; bk. DİA İslam Ansiklopedisi, Şiar md.) Bediüzzaman Said Nursi hazretleri de Şeairin, adeta toplumun tamamını ilgilendiren birer ibadet olduğunu söyler. Birinin yapmasıyla o toplum tamamen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de bütün Müslümanlar sorumlu olurlar. Bu noktadan konuyu değerlendirdiğimiz de, bunları yapmakta herhangi bir gösteriş ve riya söz konusu olamaz. (bk. Lemalar, On Birinci Lema) Sonuç olarak denilebilir ki, Dinin topluma ve sosyal hayata bakan yönlerine İslam alametleri denilebilir. Buna göre, İman alameti olan kelime-i tevhit ve kelime-i şahadet; Allah’ı zikretmek anlamında besmele, hamdele, salvele, tekbir, tahmid, tehlil gibi zikir ifade eden kelimeler; namaz, oruç, hac, zekât, kurban, cuma, cemaat gibi ibadetler; cami, minare, sarık, başörtüsü/tesettür gibi alametler; bayram, ezan, selam gibi adetler de “İslam alametleri/sembolleri/simgeleri” sayılırlar. Özetle, bize Allah’ı, Kur’an’ı, Peygamberi, İslamiyeti, müslümanlığı hatırlatan her şeye şeair denilebilir.