İş hayatında yeni dönem
Abone olYeni İş Kanunu’na baktığımızda ilk dikkat çeken konu kapsamın genişletilmesi olmuştur.
4857 sayılı Kanun ile 50’den fazla işçi çalıştıran tarım ve
orman işleri yasa kapsamına alınmıştır. Önceden kısmen kapsamda
olan kapıcılık, tam olarak yasa kapsamına alınırken, çıraklar
eskisi gibi kapsam dışında kalmakla birlikte “iş sağlığı ve
güvenliği” hükümleri yönünden kanun kapsamına alınmıştır. İşçinin
tanımı İşçi, iş hukukunun temel kavramları içinde yer almaktadır.
İş Kanunun 2. maddesinde “Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan
gerçek kişiye işçi denir” şeklinde işçinin tarifi yapılmıştır.
İşçinin olabilmesi için kanun öncelikle bir iş sözleşmesinin
varlığını aramaktadır. İşçi tanımının ilk unsuru bir işin
yapılmasıdır. İşçiden söz edebilmek için öncelikle bir işin olması
ve bu işin işçi tarafından yapılması gerekmektedir. İşçi, işverene
iş yapmakla yükümlü olan gerçek kişidir. İşin bedenen veya fikren
yapılması önemli değildir. İşçi tanımının ikinci unsuru, işin “iş
sözleşmesine” dayanmasıdır. İş sözleşmesi iki tarafın hür iradesi
ile ortaya çıkmalıdır. İşçinin serbest iradesi olmadan kurulan iş
ilişkilerinde işçi kavramından söz etmek mümkün değildir. İşveren
ve işveren vekili Genel anlamda iş hukukunda işveren, işçi
çalıştıran kişi olarak tanımlanır. Nitekim 4857 sayılı İş Kanunun
2. maddesinde “İşçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye veyahut
tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren... denir” hükmü
ile işverenin tanımı yeniden yapılmıştır. İşveren adına hareket
eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan
kimselere de işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla
işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren
sorumudur. İş Kanunu’nda işveren için öngörülen her çeşit
sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da
uygulanır. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve
yükümlülükleri ortadan kaldırmaz. İşveren vekiline tanınan temsil
yetkisinin mutlaka vekalet veya iş sözleşmesine dayanması gerekmez.
İşveren vekilleri de genel olarak işverene bir iş sözleşmesi ile
bağlıdırlar. Zira İş Kanunu’nda işveren vekilliği sıfatı, işçilere
tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmaz hükmü ile bu genel
duruma işaret etmiştir. Taşeronlaşmaya fren Aracı veya taşeron
olarak da yaygın olarak kullanılan alt işveren kavramı, en genel
anlamı ile asıl işin bir bölümünü üstlenen işverene verilen addır.
Borçlar Kanunu’nun 356. maddesine göre, işin niteliği açısından bir
sakınca yoksa müteahhit üstlendiği işi bir başkasına devredebilir.
Bu devir işlemi bir taşeronluk sözleşmesi ile yapılır ve işi
devralana taşeron denir. Alt işveren ile asıl işveren arasında
yapılan bu taşeronluk sözleşmesi Borçlar Kanunu da istisna akdi
olarak düzenlenmiştir. Alt işveren kavramı 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununda “aracı” olarak tanımlanmışken, uygulamada alt
işverene “taşeron” denmektedir. İş Kanunu’ndaki düzenlemeye göre bu
tanımın daha dar olduğu görülmektedir. 4857 sayılı İş Kanunun 2.
maddesinin (6.) fıkrasında alt işverenin tanımı yeniden
yapılmıştır. Buna göre; “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal
veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir
bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle
uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği
işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren
ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt
işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin
işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanun’dan, iş
sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş
sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte
sorumludur.” Nitekim alt işverenliğe, İş Kanunu’nun 2. maddesinin
son cümlesi ile “İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik
nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt
işverenlere verilemez” sınırlaması getirilmiştir. Kanun koyucu
işverenlerin taşeronlaşma yolu ile sorumluluktan kaçmalarının önüne
geçmek istemektedir. Gerçekten son yıllarda üretim bandı bölünerek
alt işverenlere verilmektedir. Müteselsil sorumluluk Asıl işveren,
alt işverenin işçilerine karşı iş kanunundan, iş sözleşmesinden
veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden müşterek
sorumludur. Asıl işveren yardımcı işleri veya asıl işin bir
bölümünü taşerona devretmiş bile olsa, taşeronun çalıştırdığı
işçilere karşı yasal yükümlülüklerinden kurtulamamaktadır. Müşterek
müteselsil sorumluluğun getirilmesi, asıl işverenlerin taşeron
seçiminde daha dikkatli davranmalarına neden olacağı gibi, işin
yapılması sırasında da işçilerin hak ve alacaklarının takibini
yapmalarına neden olacaktır. Bu düzenleme oto kontrolü sağlamanın
yanında, işçilerin hak ve alacaklarını da korumaya yöneliktir. Asıl
işverenin, işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak
çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle haklarının
kısıtlanamayacağı hüküm altına alınmıştır. Asıl işverenin işyerinde
daha önce çalıştırılan kişi ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Bu
hükümler ile taşeronlaşmanın kötüye kullanılmasının önüne geçilmeye
çalışılmaktadır. Alt işverenin yanında çalışan işçilerin maruz
kalacakları herhangi bir zararın giderilmesi için işçi, asıl veya
alt işverenden herhangi birine başvurup zararının tazminini
isteyebilir. Hatta ikisinden birlikte talepte bulanabilir. İş
Kanu’na göre, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle
uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere
verilemez. Kanun’a konulan bu kural ile işin her durumda bölünerek
asıl işverenin bazı yükümlülüklerden kaçması önlenmek istendiği
gibi işçiler için taşeronlaşmadan doğabilecek hak kayıplarının
önüne geçilmek istenmiştir.