İsviçre’nin Zürih şehrinde Bahnhofstrasse diye bir cadde var.
İstanbul’un Nişantaşı’sı diyelim… İstiklal caddesinde;(Beyoğlu)
Fransız konsolosluğundan Galatasaray’a kadar ki mesafe. Yani o
kadarcık işte bu dünyaca ünlü/şöhretli cadde. Dünyanın dört bir
yanından gelen ünlüler, bizim ünlülerimiz de dahil İsviçre’ye
geldiklerinde bu caddede mutlaka alışveriş yaparlar.
Birçok markayı bulabileceğiniz caddede, satış elemanlarının
gelen ünlüleri tanıması mümkün değil. Uzak ihtimal. Hele hele
girdiği her ortamda, tam kapıdan girişte ‘acaba beni bir
tanıyançıkacak mı’ halet-i ruhiyesi taşıyan bizim ünlüleri
tanımaları Cern’deki bilim adamlarının ‘’tanrı parçacığını’’
bulmaları kadar zor (bulduk dediler ama yok öyle bişi)
Birkaç gündür İsviçre’de tartışılan konuya gelmek istiyorum…
Dünyanın en çok kazanan televizyoncularından Oprah Winfrey
(zenci kendisi, bu arada İsviçre’de zenci demek yasak) Tina
Turner’in düğünü için İsviçre’ye gelir. Zürih’de tek başına
alışverişe çıkar. Bahnhofstrasse’de bir mağazaya girer. 24 bin 460
sterlin (74 bin TL) değerinde bir çantaya bakmak ister. Fakat
mağazada ki satıcı ‘’o çanta sizin için çok pahalı’ der. Bu duruma
çok içerleyen dünyaca ünlü televizyoncu, o an ki karmaşık
düşüncelerini şöyle ifade eder; ‘’O an tüm mağazayı satın almak
istedim’’ Hikaye bu.
Katıldığı bir televizyon programında yaşadığı olayı anlatan
Oprah, ‘’yaşadığım bu olay ırkçılığın hala bir problem olduğunun
kanıtı’’ der.
İsviçre medyasının asparagas haberde Oscar adayı Blick gazetesi,
hemen olayı araştırır ve günah keçisi satıcıyı bulur ve ifşa eder.
Oprah’ı tanımadığını belirten, bu olay olduğundan beri uyku sorunu
yaşadığını söyleyen caddeye çıkamıyorum diyen bu İtalyan asıllı
satıcı ilk etapta Oprah’ı suçlayarak. söylediklerini yalanlar ve
onun çok hassas olduğunu söyler, baskılara dayanamayan satıcı
finalde Oprah’dan özür diler.
Asla, Rassist( yabancı düşmanı) olmadığını söyleyen, kendisinin
de İtalyan olduğunu tekrarlayan satıcı, telefonla özür dileyeceğini
ekler.
Zürih’deki herhangi marka satan bir mağazada, böyle bir olayın
yaşanması çok ilginç değil. İlk önce bunun altını çizmek istiyorum.
Atıyorum; bir Louıs vuıtton mağazasına girdiğinizde satıcının sizi
şöööyle aşağıdan yukarıya süzmesi ve alma potansiyeline sahip olup
olmadığınızı okuması, onların okulda gördükleri bir ders.
Zürih’de, marka satan mağazalarda, başınıza böyle bir şey
gelirse, hiç hassaslaşmayın. Ve o sinirle mağazayı satın almaya
asla kalkışmayın. Televizyon programında bunu ırkçılık kapsamı
altında anlatmayın. Zira haber sıkıntısı çeken Blick gazetesine
manşet olmakla başlar olaylar zinciri…
Şimdi bu olaya, başka bir perspektiften bakalım; ülkemizde
kullandığı araba, saati, çantası, gözlüğü, ayakkabısına bakarak
standart belirleyen ve adamına göre muamele yapan satıcılar,
restoranlar ve dahi tüm hizmet sektörünün(toplam zihniyet)
‘standart okuması’ ve buna göre muameleye tabii tutmasını hangi
kapsamda değerlendirelim!
Irkçılık yapmakla, adam seçicilik/çifte standart arasında yedi
fark ne diye sorayım ya da?
Zenginle fakirin arasında ki uçurumun, ürettiği bu davranış
bozukluğu, yeni nesilleri çok fazla çemberine almadan, Avrupa’yı
illa rol model almak istiyorsak, Alkolizm batağında debelenen
Avrupalının alkol yasaklarını değil, eğitim ve öğretimi örnek
almakta fayda var derim.