İranlı çiftin trajik öyküsü
Abone olKçarak evlendikleri için 100 kırbaç cezası alan İranlı çiftin trajik öysüsü.İşte o şöyşleşi;
Tek suçları İran'da aşık olmaktı. Oğlan Kürt ve Sünni, kız Azeri
ve Şii olduğu için kızın babası
karşı çıktı. Onlar da kaçarak Molla nikahıyla evlenince Şeriat her
ikisine de zina suçundan 100'er kırbaç emretti. Kırbaçları yiyen
erkek yemin etti... Karısı tek bir fiske bile yemeyecekti.
Türkiye'ye kaçtılar ama iltica talepleri kabul edilmedi. Onlar da
AİHM'e gitti. AİHM, oy birliğiyle aldığı kararda İran'a iade
edilmelerine karşı çıktı; "Bu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
insanlık dışı muamelenin yasaklanmasını öngören 3. maddesinin
ihlali anlamına gelir" dedi. Avrupa'daki birçok televizyon
kanalının 3 yıldan beri röportaj yapmak için uğraştıkları A.D ile
P.S.'ye ulaştık. Trajik öykülerini sadece VATAN'a anlattılar...
Eşinizle yollarınız ne zaman kesişti?
Ona ilk görüşte aşık oldum. Liseyi yeni bitirmiştik. Evlenmeye
karar verdik. Ama babası, "Aklınızdan bile geçirmeyin" dedi. Çünkü
biz Kürt ve Sünni'yiz, onlar ise Azeri ve Şii. Fakat, aşkın önünde
hiçbir şey duramaz. Dağ da olsa deler gidersin. Eşimi kaçırdım.
Hanefi Mezhebi'ne göre nikahımızı kıyıldı.
Olaylar mahkemeye nasıl yansıdı?
İran istihbaratında çalışan babası, "Kızımı kaçırıp zorla düğün
yaptılar" diye dava açtı. Düğünden iki gün sonra bizi mahkemeye
çağırdılar. Şii mezhebine göre kızın babasının izni ve rızası
olmadan evlilik yapılamaz. Şeriat Mahkemeleri de, Şii Mezhebi'ne
göre hüküm veriyor. Beni nezarethaneye attılar, eşimi de Adli Tıp'a
götürdüler bakirelik testi için. Kayınpederimin birkaç arkadaşı ve
bir Molla ile ailem gitmişler, "izin ver de bu iş olup bitsin"
demişler. Kayınpeder de, "Tamam, müsaade edeceğim" demiş. Babamla
bana 300'er bin Riyal ceza verdiler adam kaçırmaktan.
Peki kırbaç cezası yok muydu?
Bize kırbaç cezasından bahsetmediler... O mutluluk içerisinde bunu
hiç düşünmedik. Resmi nikâh yaptık ve evimize geldik. Evliliğimizin
tadını çıkarmaya baktık. Altı ay geçti. Eşim Kırlangıç'a hamileydi.
O sırada bir memur mahkemeye çağırdı. "Hazırlanın yüzer kırbaç
cezanız var" dediler. Şaşırdık kaldık. Cezanın sebebini sorunca,
"Mahkeme zina yaptığınıza hükmetti" diye cevap verdiler. Adli Tıp,
eşim için "6 aylık hamile, kırbaç darbeleri bebeği öldürebilir"
diye rapor verdi.
Sizin cezanız...
Beni bir odaya götürdüler. "Soyun. Sadece külot kalsın üstünde"
dediler. Yüz kırbaç, ayağımdan tepeye kadar acımasızca indi...
(A.D. bu anı anlatırken, eşi ve kızıyla birlikte hıçkıra hıçkıra
ağlıyor...) Acıdan yere düştüm ve ağlamaya başladım. Bana, "Oğlum
git Molla Ali Yunusi'nin elini ayağını öp. Onun hatırı olmasaydı,
bu kırbaçların altından çıkamazdın, ölürdün" dedi. Her tarafımdan
parçalanmış, sırtımdan bacaklarımdan kan geliyordu. Tam bir ay
sırtımın üstünde yatamadım.
Eşinizin kırbaç cezası ertelendi mi?
Eşimin doğum, süt vermesi derken yaklaşık 3 yıl onlarca kez Adli
Tıp raporu alarak cezasını ertelettik. Bu sürede her yere
başvurdum, belki bir çare bulunur, ceza paraya çevrilir diye. Ama
artık çare yoktu. Yurtdışına kaçacaktık. Daha önce siyasi
fikirlerimden dolayı hapis yattığım için pasaport alma hakkım
yoktu. Eşim ve kızıma pasaport çıkarttırdım. Kardeşim onları
Türkiye'ye götürecekti. Urumiye'den bir kaçakçı buldum. Onlarla
yürüyerek Van'a geldim. Bir yanda PKK, bir yanda jandarma, bir
yanda Iran askerleri ve haydutlar. Ve tabii mayınlar. Bütün bu
tehlikeleri göze alıp geldim. Tarih 22 Kasım 1999'du. Van'da
kendimize bir ev kiraladık. Altı yedi ay sonra, yani 2000 yılında
Türk Hükümeti bizi şu an yaşadığımız şehre gönderdi.
Burada neler yaşadınız?
Günlerce cebimizde beş para olmadan gezdik. Bodrum katta bir yer
kiraladım cebimdeki son parayla. Van'dan gelirken yanımızda birkaç
kilo erzak vardı. O bize 15 gün gitti. Bir oto yıkamacıda 1 milyon
yevmiyeyle işe başladım, 1 milyona sadece ekmek alabiliyordum.
Kızım o zaman küçüktü, ona bir şeker bile alamıyorduk... Bu şekilde
yaşamımızı sürdürdük. Hiçbir şeyimiz yoktu, inanın her gece,
sınırdışı edilmek rüyama giriyordu. Her sabah kalkarken eşime
diyordum ki, "Bu akşam yine bizi sınırdışı ediyorlardı." Hep bu
psikolojiyle yaşadık.
Babam gölgemi görse öldürür
Babanızla hiç görüştünüz mü?
Hayır, ailem benimle hiç konuşmuyor ki... Evlilik sürecinde de hiç
görüşmedim ailemle. Onlar benim gölgemi görseler vururlardı
kesinlikle.
Neden bu kadar sert tepki gösteriyor aileniz?
Eşimin Kürt ve Sünni olmasını bir türlü içlerine sindiremediler.
Kabullenemediler bu durumu. Benim ailem Şii ve Azeri. Azeriler
Kürtler'le anlaşamıyorlar. Ama insan sevince herşeyin üstesinden
geliyor. Sevmesem bunlara katlanır mıydım? İran'da da, Türkiye'de
de her zorluğu çektim. Sevmeseydim, aynı gün ailemin kararına boyun
eğer yaşamıma kaldığım yerden devam ederdim. Ama karşı geldim
herşeye.
Sadece babanız mı karşıydı bu ilişkiye?
Hayır abim var bir de. O da İran istihbaratından. Çok daha sert
biri.
Ailenizden daha önce Sünni ve Kürt biriyle evlenen olmuş mu
hiç?
Bildiğim kadarıyla yok. Zaten bu imkansız.
Babanız torununu da hiç aramadı mı?
Hayır hiçbir şekilde aramadılar.
Aşkın bedelinin bu kadar ağır olabileceğini düşünmüş müydünüz?
Hayır bu kadar ağır olabileceğini düşünmemiştim. Sürgün hayatı
yaşıyoruz. Aşk olmasa bu mülteci yaşamı, bu sürgün hiç
çekilmezdi.
Pişman mısınız?
Kesinlikle pişman değilim. Çünkü kızımın ve eşimin bir tırnağını
bile dünyaya değişmem. Şimdi yeniden dünyaya gelsem bu yaşadığım
herşeyi bile bile yine aynı aşkı yaşardım. Çok sıkıntı çektik belki
ama hep mutluydum. Bazen aşk için çok fazla bedel ödemeniz
gerekiyor. Aynen bizim gibi...
Artık huzurlu musunuz?
Bir hafta öncesine kadar huzurlu değildik. Çünkü ne olacağımızı
bilemiyorduk. Kabus gibi günler geçirdik. Ama bu karardan sonra
şimdi içim gayet rahat. Artık akşamları yatarken çok
huzurluyum.
Koşullar değişse İran'a dönmeyi düşünüyor musunuz?
Şu an hiçbir şekilde düşünmüyoruz. Çocuğumuzun geleceği garanti
altında olur ve şartlar biraz değişirse elbette Türkiye'de kalmayı
tercih ediyoruz. Ama maalesef burada durumumuz hiç iyi değil. Eşim
bir gün iş bulmasa o akşam kesinlikle aç kalırız. Bu da ölümden
beter. Biz artık insan gibi yaşamak istiyoruz. Tek suçumuz sadece
sevmekti.
Sağolsun AİHM'den müjdeli haberi bize VATAN getirdi
AİHM süreci nasıl gelişti?
Haşim Ramimpour adında bir sığınmacı, "New York'ta bir kadın avukat
var. Sana form vereyim, doldur. Durumunu bildir. Yardımcı olabilir"
dedi. O formu doldurdum ve gönderdim. Hiçbir ümidim yoktu. Zaten
bir ses seda da çıkmadı. 2002'ye gelindiğinde Birleşmiş Milletler
Yüksek Komiserliği, iltica talebimizi reddetti. BM'nin verdiği
karara 15 gün içerisinde bir itirazınız varsa itiraz edebilirsiniz.
Ya da üçüncü bir ülkeye gidebilirsiniz. Eğer bu süre içerisinde
gitmezseniz hemen yakalanıp iade edilirsiniz. BM'den kesin ret
kararı gelince Türk Dışişleri Bakanlığı bizi iade etmeye karar
verdi.
Ret kararı verilince ne yapmayı düşündünüz?
2002 yılında ret cevabı aldıktan sonra çaremiz kalmadığını
düşündük. Bazıları, "insanlar izmir'e gidip 100 dolara bir bot
alıp, onu şişiriyorlar. Yunan adalarına gidip oraya sığınıyorlar"
dedi. Eşim ve kızımla tek çare olarak böyle yapmaya karar verdik.
Ikiyüz dolarımız vardı. Ne ben ne de eşim dünya gözüyle denizi
görmemiştik daha. Hala bile görmedik. O akşam son hazırlıklarımızı
yapıyorduk. Sabah erkenden çıkıp gidecektik. Bir baktım telefonum
çaldı. "Ben New York'tan avukat Diljou Abadi. E. Bey'le görüşebilir
miyim?" dedi. Tam 4 saat konuştu benimle...
Neler anlattı?
Ona herşeyi anlattım. Hatta aldığımız kararı da... "Yarın sabah
yola çıkacağız. Bu işin ucunda ölüm de var. Ama kararlıyız" dedim.
Abadi, "Gitmeyin. Dosyanızı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne
göndereceğim. Kabul edilirse kesinlikle kazanırsınız" dedi. Bir
kuruş almadan 4 senedir bizim dosyamızla uğraşıyor. Bize parasal
yardımda bulundu. Her şeyimizi ona borçluyuz.
AİHM'in kararını duyunca neler yaşadınız?
Dört yıldır bekliyorduk. O haberi sizden öğrenince şok geçirdim.
Önce inanmadım. Sonra bana karar metnini gösterince (İnternetten
mail adresimize gönderilen özet karar metnini gösterdik) inandım
ama yine de içimde şüphe vardı. Kendi kendime, karar çıkmışsa bunu
niye avukatını bildirmedi diye düşündüm. Avukatımı aradım, akşam
da, eşime ve kızıma, "AİHM iade edilmemize karşı çıktı" dedim.
Haberi duyar duymaz sevinçten ağladılar. O akşam avukatını aradı.
Ona, "Sağolsun Vatan gazetesi muhabiri geldi, haberi verdi" dedim.
Bana, "Hayırlı ve uğurlu olsun. Artık korkmayın, İran'a iade
edilmeyeceksiniz. Kabus bitti" dedi.
Haber:Seyhan Sevinç
Kaynak: Vatan