İran'ın Ankara Büyükelçisi: Muhsin Fahrizade'nin öldürülmesine yanıt vereceğiz
Abone olİran'ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Farazmand, Tahran yakınlarında suikasta kurban giden nükleer bilimci Muhsin Fahrizade'nin öldürülmesine mutlaka yanıt vereceklerini söylerken, Fahrizade'nin son olarak koronavirüs aşısı üzerine çalıştığını söyledi.
İran'ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Farazmand, Habertürk TV Dış
Politika Koordinatörü Çetiner Çetin'e bir röportaj verdi.
Farazmand, geçtiğimiz günlerde öldürülen Muhsin Fahrizade'nin son olarak koronavirüse karşı aşı çalışmaları yürüttüğünü belirtirken, suikastın arkasında İsrail kadar ABD'nin de olduğunu söyledi.
Suikasta mutlaka bir yanıt vereceklerini belirten Farazmand, bunun yerini, şeklini ve zamanını ise sadece İran'ın belirleyebileceğini ifade etti.
Röportajın tamamı şu şekilde: Sayın Büyükelçi ABD’de başkanlık ve yeni döneme dair tartışmalar yaşanırken İran’da tüm dünyanın dikkatlerini Tahran’a çeken bir saldırı gerçekleşti. İran Savunma Bakanlığı İnovasyon Kurulu Başkanı Fahrizade öldürüldü. Siz bu saldırıyı nasıl okudunuz ve bu saldırıya karşı tepkisiz nasıl şekillenecek?
Habertürk kanalına çok teşekkür ediyorum. Böylesine hassas bir
dönemde bizimle röportaj yapmak için geldiniz. Siz geçen günlerde
çok vahşice işlenen bir cinayete işaret ettiniz. Bu cinayet
siyonist rejim ve onun yardımcıları aracılığıyla İran'da işlendi.
Siyonist rejim ve Amerika bu cinayeti İran'ı hedeflerinden
uzaklaştırmak, amaçlarından ve yasal haklarından mahrum bırakmak
doğrultusunda, aynı şekilde kanuni hakları, güvenli bir şekilde
kendini savunma hakkı, bağımsızlığını ve barışçıl nükleer
teknolojisini elinden almak için yaptılar. Son dört yıl içerisinde
ABD’nin İran'a karşı tek taraflı hareketlerine şahidiz. Bunların
hepsi de diplomasi sürecini bertaraf etmek amacıyla yapılan
davranışlardır. Bu cinayet devlet terörizminin bariz bir örneğidir.
ABD hükümetinin son günlerinde yapılmış ve tamamiyle diplomasi
sürecini öldürmek amacıyla yapılmış bir cinayettir.
Şehit Fahrizade bir devlet adamıydı ve savunma bakanının yardımcısıydı. AR-GE projeleri üzerine çalışıyordu. Son çalıştığı projede koronavirüse karşı aşı geliştirme projesiydi. Bu doğrultuda da bazı kazanımlar elde etmişti. Umarız en yakın zamanda koronavirüse karşı yapılan bu kazanımın sonuçlarını görürüz ve İran milli aşısını üretmiş olur.
Bu suikastin İsrail tarafından yapıldığı söylendi. Siz
ise az önce Amerika'yı işaret ettiniz. Sizin görüşünüz
nedir?
Elimizde bu cinayetin arkasında siyonist İsrail rejiminin olduğunu
gösteren yeteri kadar delil ve belge var. Bizim güvenlik kurumumuz
kesin bilgileri elde etmiştir ve zamanı gelince açıklayacaktır.
Siyonist rejimin başbakanı 2018 yılında, şehit Fahrizade'nin ismine
işaret ederek 'bu ismi gelecekte duyacaksınız, bu ismi hatırlayın'
demişti. Siyonist rejimin bazı makamları da çok aceleci bir şekilde
(suikastı) yakınlarına müjde vermişler. Elimizdeki belgeler
Amerika'nın da bu cinayette parmağının olduğunu gösteriyor. ABD
Başkanı kendinin de bu cinayetten dolayı mutlu olduğunu göstermek
amacıyla Twitter'da bazı şeyler yazdı. Bir ülkenin başkanının
böylesi bir konuda düşüncelerini beyan etmesi doğru değildir ve tüm
uluslararası normlara da ters bir davranıştır. Bu bir devlet
terörüdür ve sınır aşırı bir terörizmdir. Tıpkı Kaşıkçı cinayetinde
olduğu gibi. Bu cinayet de Türkiye'de yapıldı ve herkes kınadı.
Türkiye ve dost ülkeler Sayın Fahrizade'ye yönelik terörü kınadılar
ama uluslararası toplumdan maalesef böyle bir kınama gelmedi.
Özellikle Avrupa Birliği her zaman ikili standart uyguluyor. Biz
AB'nin bu cinayeti çok kesin bir dille kınamasını bekliyorduk.
Herkesin kulağı bu cinayete verilecek olan karşılıkta.
Suikaste cevap verecek misiniz?
Tabii ki. İran böyle cinayetleri kesinlikle hiçbir zaman cevapsız
bırakmamıştır ve bırakmayacaktır. Ama bu cevabın zamanı, mekanı ve
nasıl cevap verileceği İran'a bağlıdır. Bu konuda karar İran'ındır.
Çünkü cevap verilmezse karşı taraf, benim elim güçlüdür, istediğim
zaman istediğim cinayete başvurabilirim diye düşünür. Bu cinayet
uluslararası normlara aykırıdır ve İran cevap verme konusundaki
hakkını saklı tutuyor.
Biraz geriye gidelim, tam bir yıl önce Süleymani
suikastı gerçekleşti. Tepki daha yüksek bekleniyordu ama az oldu
yorumları var. Üstünden bir yıl geçti. Kasım Süleymani'den sonra
İran'ın durumu Ortadoğu’da eskiye nazaran daha geriye gidiyor gibi
görünüyor. Sayın büyükelçi siz nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Şimdi sizin de işaret ettiğiniz gibi bir sene önce başka bir
cinayet Amerika'nın eliyle işlendi. İran'ın bir generali Bağdat
Havaalanı'nda, Bağdat hükümetinin misafiri olarak orada bulunuyordu
ve Amerika'nın eliyle şehit edildi. Biz uyarıyoruz. İran cevap
verme potansiyeline ve böyle bir güce sahiptir. Tabii ki nasıl bir
cevap verileceğine kendisi karar verir. Cevap verme aşamasında da
Amerika politikasıyla alakası olmayan kişilerin hayatını kaybetmesi
ve onların ölmesini istemediğimizden dolayı hassas davrandık. Fakat
bunların ölmesini istemediğimizden dolayı cevabımızı farklı bir
yöntemle verdik. Böyle cinayetler Amerika eliyle yapılıyor.
Uluslararası analistler, gözlemciler ve uluslararası toplum İran'ın
nasıl cevap vereceğini bekliyorlar. Ama İran da kendi menfaatini ve
güvenliğini koruma hususunda ve adaleti savunma noktasında
muktedirdir ve ileriye gittiğini göstermiştir. Tabii ki
uluslararası toplumun, gözlemcilerin ve analistlerin söyledikleri,
bu görüşü teyit mahiyetindedir. Yani İran güçlüdür ve gerekli
zamanda gereken cevabı verir. Biz her zaman başkalarının planlarını
uygulamak yerine, kendi sahamızda oynama hususuna çok dikkat
etmişizdir. O yüzden de cevap verme yöntemi de bize aittir.
İran İslam Devrimi'nin üzerinden kırk yıl geçiyor, ama bu süre içerisinde her zaman Amerika'nın İran'a karşı askeri seçeneğin masada olduğu söylemini duymuşuzdur. Bunu hatta nükleer müzakereler sırasında da telaffuz ediyorlardı. Ama İran devriminin üzerinden kırk yıl geçtikten sonran herkes gördü ki askeri seçeneğin kullanılması kolay değildir. Bunu herkesin bilmesi lazım. İran yüksek caydırıcı güce sahiptir ve İran'ın gücünde gerileme söz konusu değil, İran her zaman ileriye doğru gidiyor.
Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de ve Amerika ile her
tartışmada bu coğrafyada Amerika ve İran arasındaki gerileme işaret
ediliyor. Süleymani gibi bir isim sahada çok hareketliydi... Şimdi
aynı refleks gözlenmiyor. Bugün İran 1 yıl öncesinde gücü ve rolü
nasıl?
Biz İran'da stratejilerimizi kişi bazlı düzenlemiyoruz. Şehit Kasım
Süleymani aslında İran'ın stratejlerini güçlendirmek için yardımcı
olan birisiydi. Şehit Kasım Süleymani ve şehit Fahrizade, İran'ın
emperyalizme karşı mücadelesinde çok büyük çabalar gösterdiler,
İran'ın savunma sistemini güçlendirdiler ve onların sayesinde
İran'ın güçlü bir savunma mekanizması oldu. Sayın Süleymani'nin
yardımcıları ve diğer komutanlar, onların bıraktıkları yolu devam
ettiriyorlar.
Bölgedeki olaylar da çok dikkat çekici. Irak'ta IŞİD'in yok olduğuna şahit olduk ve bu grup yok olduktan sonra çatışmaların azaldığını gördük. Tabii IŞİD'in orada bulunduğu dönemdeki yardımlarımızın şekli, IŞİD yok olduktan sonrakine nazaran daha farklı olacaktır. IŞİD Irak sınırına dayandığı zaman, bizi davet ettiler ve biz çok güçlü bir istişare yardımında bulunmak için oraya gittik.
Aynı şekilde Suriye'de de. Bir zamanlar terörist gruplar Suriye'nin bütün topraklarında bulunuyorlardı. Biz o zamanlar çok güçlü istişare verme amacıyla orada bulunuyorduk. Şu an daha çok bu guruplar İdlib'de vardır. Burada yine Astana süreci kapsamında, Rusya, İran ve Türkiye arasında bir anlaşmaya varıldı. Bu anlaşmadan sonra İdlib'teki silahlı grupların daha iyi kontrol edildiğini görebiliriz. Astana sürecinden sonra ise Soçi süreci başladı. Orada da Türkiye ve Rusya arasında yapılan anlaşmalar sayesinde durumun daha iyi kontrol altına alındığını gördük. Bölgesel olarak coğrafi bölgemizde İran'a ne zaman ihtiyaç duyulursa, İran o zaman güçlü şekilde orada bulunuyor. Sayın Kasım Süleymani'nin şehadetinden sonra da bizim siyasetlerimiz, terörizme karşı duruşumuz ve ülkelerin toprak bütünlüğünü savunma konusundaki politikalarımız değişmemiştir. Böyle bir şey söz konusu değildir. Suriye ve Irak işaret ettiniz. Bölgemizdeki bir diğer cephe ise Yemen’dir. Orada Yemen'e karşı oluşturulan koalisyonun liderliğini Arabistan üslenmektedir. Yemen'de savaşıyorlar, ama bu savaşa karşın Yemen'de halen direniş gücü azalmış değildir ve biz siyasi olarak desteğimize devam ediyoruz. Biz o bölge halkının kendi haklarını elde etmesi için desteklerimize devam ediyoruz.
ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, bırakmasına 40 gün kala
Ortadoğu bölgesine ziyaretler düzenledi. Aynı şekilde Trump’ın
damadı Kushner de... Trump yönetimi gider ayak Ortadoğu’nun ve
Biden’ın kucağına büyük bir İran sorunu bırakır mı?
Çok
belli olan bir konu var o da şu ki Trump’ın dört senelik maksimum
baskı politikası başarısız oldu. Trump ve onun takımı bu
başarısızlıktan dolayı sinirliler. Dört sene boyunca maksimum baskı
uyguladılar fakat istediklerini elde edemediler. Trump nasıl ki
İran'a karşı böyle bir politika yürüttü, bundan sonra da diplomasi
kanallarını başarısız kılmak için çalışıyor.
ABD’nin maksimum baskı politikası sadece İran dosyasıyla alakalı değil, Avrupa'ya karşı, Türkiye'ye karşı, uluslararası topluma karşı da aynı şekilde davrandılar. Ve şu an böyle bir diplomasiyi mümkün kılmamak için çalışıyorlar. Şunu söylemem çok yanlış olmayacaktır, her ne kadar ABD maksimum baskı aracılığıyla bu şekilde devam etmeye çalışsa da, biz milli hakimiyetimizi, toprak bütünlüğümüzü ABD’nin en güçlü olduğu dönemde ve Beyaz Saray'ın en fazla savaş yanlısı olduğu dönemde dahi korumasını başarabildik. Ve bunu aynı şekilde gelecekte de başaracağız. Bağımsızlık ve askeri güvenliğimizi devam ettireceğiz. Kendi gücümüze dayanacağız. Başka planlara dahil olmayacağız.
Amerika'da iktidar 40 gün sonra değişiyor. Yeni bir
Amerikan hükümetiyle geçmişte olduğu gibi 5+1 benzeri görüşmeler
olur mu? Çünkü daha önce Demokratlar döneminde İran ve Amerika yol
aldılar. Ambargoyu hafifletmek ve diplomasi yönünde bir yol
haritası gelirse İran, Biden’e nasıl bakar?
40 yıl
boyunca Amerika'da çeşitli hükümetler iş başındaydı. Bu süre
içerisinde diplomatik ilişkiler ve müzakere süreci diye bir şey söz
konusu olmadı. Onlarla böyle bir yol ve böyle bir süreç yoktu.
Bundan sonra da İran-Amerika sorunlarının kolay kolay hallolacağı
çok da mümkün görünmüyor. Tabii İran islam Cumhuriyeti devriminden
önce, İran ABD’nin bölgedeki en güçlü müttefiğiydi. Ve o zaman
tabii ki ABD’nin İran'a karşı düşmanca bir tavrı yoktu. Biz
Amerika'yla, ve tabi diğer uluslararası toplumla beraber sadece
nükleer dosya üzerinde bir anlaşmaya vardık. Ama Amerika kanun dışı
ve tek taraflı bir şekilde bu anlaşmadan geri çekildi.
Bu anlaşmada karşımızda sadece Amerika yoktu, uluslararası toplumdan diğer ülkeler de vardı. Amerika ise bu toplumun sadece bir parçasıydı. Eğer Amerika tekrardan bu anlaşmaya dönmek isterse dönebilir. Amerika kendi verdiği sözleri yok saydı ve bu sözler Amerika hükümeti tarafından verilmişti. Bu anlaşmayı sağlayan Trump değildi, Amerika hükümeti bu anlaşmaya vardı. ABD bu anlaşmadan tek taraflı çekildiğinden dolayı, İran zarara uğradı ve ABD bu hasardan dolayı İran'a borçludur. Eğer tekrar bu anlaşmaya dönmek isterse, kabul ederiz ve 5+1 ülkelerle tekrardan toplantılarımıza devam ederiz. Ama hep söylemişizdir ki biz bir konuyu iki defa müzakere etmeyiz.
Amerika yine İran'a karşı çok asılsız iddialarda bulunuyor, ABD hiçbir şekilde İran'ın nükleer gücü ve füze çalışmalarıyla ilgili konularına müdahale edemez. Amerika her yıl milyonlarca dolarlık silah satıyor, dolayısıyla İran'a müdahale etme hakkı yoktur. İran diğer komşularıyla da bölgesel ilişkiler kapsamında ve iyi komşuluk esasına dayanarak diğer konularda müzakere edebilir.
Türkiye, PKK ile mücadele ediyor. Örgütün iki ana üssü
var. Kandil'de PKK'ya yönelik başarılı bir operasyon olacaksa bunda
İran'ın da katkısı olması şart. Zira Kandil İran Irak sınırında ve
Sincan'da şu anda devam eden bir süreç var. PKK'nın oradan
çıkarılmasına dair hepimi şimdi oraya bakıyoruz. Açıkça sormak
gerekirse İran terörle mücadele noktasında Türkiye'nin yanında
mı?
Siz de biliyorsunuz ki PKK bir terörist gruptur ve
ona bağlı olan gruplardan birisi de İran'dadır. Biz bunları
terörist olarak sayıyor ve mücadelemize devam ediyoruz. Bazen
teröristler iki ülke sınırlarını istikrarsızlaştırmak için çaba
harcıyorlar. Bu doğrultuda defaatle bizim sınır güçlerimiz ve
emniyet güçlerimiz PKK tarafından saldırıya uğrayıp şehit
olmuşlardır. Aslında bu grubun bir terörist grup olması konusunda
şüphe söz konusu değildir. buna karşın da iki ülke sınır güvenlik
birimleri tarafından bir mekanizma oluşturulmuştur. Hatta pandemi
döneminde iki ülke başkentlerine ziyarette bulunmak çok mümkün
olmamasına rağmen, yine de bizim sınır güvenlik toplantılarımız
düzenli bir şekilde ve belirlenmiş zaman diliminde sınır mevkinde
yapılmıştır. Güvenlik birimlerimiz ve karşı tarafın güvenlik
birimleri de memnuniyetlerini bildirmişlerdir. Bizim sınırımız,
istikrar, dostluk sınırıdır, ve her zaman bu durumu korumak için
hazır olduğumuzu da beyan etmişizdir.
Bir diğer konu da İran sınırındaki terörizm faaliyetlerdir. Bu konuda iş birliği yapılması gerekiyor. Daha önce de yine İran, Türkiye ve Irak arasında bir üçlü mekanizma söz konusuydu. Şimdi de üçlü bir mekanizmayla terörizme karşı savaşmaya hazırız ve böyle bir mekanizmayı çalıştırabiliriz.
İran ambargolarla boğuşuyor. Maalesef dünyayı esir alan
Covid en sert etkilerini ilk aşamada İran’da gösterdi. İran,
Covid'le mücadelede ne aşamada?
Koronavirüs pandemisi
gerçekten ekonomik ambargoların ne kadar etkili olduğunu ve normal
halka da ne denli zararlar verdiğini gösterdi. Ve şunu da gösterdi
ki bu ambargolar ne kadar da insanlık dışı ve normalin dışında bir
davranıştır. Biz yurtdışında tıbbi malzemeler ve koronaya karşı
ilaç almak için gerekli ve yeterli kaynaklara sahibizdir. Her ne
kadar ki ABD, insani konularda herhangi bir kısıtlama söz konusu
değildir dese de, bizim bu kaynaklarımızı kullanmamıza izin
verilmiyor. Bu ciddi ambargolardan dolayı biz istediğimiz gibi ilaç
alamıyoruz. Dünya Sağlık Örgütü İran'a ilaç sağlayacağını beyan
etti ama biz bu kaynakları kullanamadığımızdan dolayı bu ilaçları
da elde edemiyoruz. 2020 yılında bu ambargolardan dolayı bizim
tıbbi kadrolarımız çok zorluklar çekti ve özveriyle çalıştılar. Bir
taraftan da ekonomik imkanlarımızın yeterli olmayışından dolayı,
İran'da ekonomiyi durdurmak ve kapatmak mümkün olmuyor. Bu
ambargolar özellikle pandemi döneminde uluslarası toplum için bir
test mahiyetindeydi. Eğer vicdanları uyanık olsaydı, bu testin ne
kadar önemli bir test olduğunu görürlerdi. Bu ambargolar temel
insani ihtiyaçları de içeriyor. Eğer bu ihtiyaçlarımızı elde
etmemiz mümkğn olsaydı, çok rahatlıkla tıbbi malzemeleri de elde
edebilirdik. Sadece ABD değil, nükleer anlaşmanın diğer tarafları,
özellikle Avrupa ülkeleri verdikleri taahhütleri yerine
getirmediler. Amerika nükleer anlaşmadan çekildikten sonra, üç
Avrupa ülkesi de ambargoları yok saymak için herhangi bir şey
yapmadılar. Biz zor dönemleri tecrübe ettik. İran iki haftadır sıkı
bir karantina dönemindeydi. Bu, pandemi etkilerini azaltmak ve
iyileştirmeye yönelikti ve etkili de oldu. Umarız tüm dünya
ülkeleri bu sürecin üstesinden gelir ve İran halkı ve hükümeti de
pandeminin üstesinden gelir ve süreci atlatır.