İranda büyük hesap hatası
Abone olİran'da gerçekte neler oluyor? İktidar savaşı mı rejime isyan mı? Bu gösterileri nasıl okumak lazım?
İNTERNETHABER- İran'da ortam gergin. Seçim sonuçlarına
itiraz eden muhalefetin sokak gösterileri rejimimi yıkmaya yönelik
olduğunu dillendirenler var. Devletin zirvesindeki isimlerin kendi
aralarındaki iktidar savaşı mı yoksa rejime baş kaldırı
mı?
İran konusunda bilgi kirliliği yaşandığı bir gerçek. Özellikle de Türk basınının kafası fena halde karışık olduğu su götürmez bir gerçek. İran'daki olaylara bakıp sevinenleri hayalcilikle suçlayan da var, tarafsız kalan da, göstericilere ateşli destek çıkan da...
Bu arada hemen belirtelim İran Anayasayı Koruyucular Konseyi seçimi iptal etmedi ve sonuçları kabul ettiğini açıkladı.
Sahi İran'da gerçekte neler oluyor? İran'da neler olup bittiğine dair basında ilginç görüşler dile getiriliyor. İşte onlardan bazıları.
İran'ı geçmişte kimler yönetti?
Mehmet Barlas (Sabah): Batı olmasaydı kimi her şeyden
sorumlu tutardık acaba?
Bugün hiçbir Alman siyasetçi kalkıp "Bizi bölmek istiyorlar"
diyerek toplumda kendine taraftar bulmaya çalışmıyor.
Aslında İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün suçladığı "Batı" da
göreceli bir coğrafyayı ifade etmiyor mu?
(...)
İran'ın geçmişine bakarsak.
Evet... Yeni Başkan Obama'nın da itiraf ettiği gibi Amerika (veya
CIA) 1950'lerde Başbakan Musaddık'ı devirerek, İran'da demokrasinin
yolunu kesmiştir.Ama bu dönemden sonra da İran'ı yine İranlılar
yönetmemiş midir?
İran Şahı'nın despotik yönetiminde veya Humeyni'nin totaliter
sisteminde, İran petrollerinin geliri ile yoksul kitleler refaha mı
kavuşmuştur?
Bu petrol Norveç'te, İskoçya'da, Teksas'ta çıktığı zaman neden
kitlesel refahın kaynağı olur da, Ortadoğu ülkelerinde petrol
gelirleri ile diktatörler ve teokratik rejimler fonlanırken,
paranın çoğu silah alımlarına gider?
Dilipak'tan ilginç tespitler
[PAGE]Abruhhanman Dilipak (Vakit): İran
Kontra'sı!
İran'ın başarısı ya da bu olaylara teslim olması aslınde
Türkiye'deki Cumhuriyetçi / Kemalist / Ulusalcı kanat açısından da
bir atölye çalışması gibi..
İzmir'de yeniden ortaya çıkan ulusalcılar, sanki, İran'daki olaylar
vesilesi ile umutlanmış gibi.. Hani 68'de Paris'te başlayan öğrenci
olaylarının Türkiye'ye yansıması gibi, İran'da başlayan olayların
Türkiye'ye yansıtılması için sokağa dökülmüş gibiler sanki.
Oysa İran'da durum oldukça farklı. İran Türkiye'ye model
olmaz.
İran'da Modernistler diye tanımlanan grup da
sonunda rejim içinde bir grup.. Sekülerler başka bir molla grubunun
peşine takılmışlar, mollaları kendi içinde bölmeye
çalışıyorlar..
(...)
Sizin ne yaptığınız kadar sokaktakilerin bu işten ne anladığı da
önemli. Şiddet şiddeti, kan kanı, öfke öfkeyi çağırır.. Merhamet
gazabtan, sevgi nefretten önce gelmeli..
İran etnik hesaplaşma, demokrasi hesaplaşmasından geçecek..
Dahası, Şia kendi içinde hesaplaşacak. Kuzeydeki Azerbaycan
devletinin Şiası sekülerleşmiş bir Şia, hatta laik.. Giderek
dindışı bir hayatı tercih eden bir topluluk da var.. Onlar için
mezhep ya da dini hayat, sadece kültürel bir çeşitlilik.
Hayatlarında belirleyici bir yere sahip değil.. İran'ın bu
günahkarlarla başı belada..
Huzistan'da Arap Şiası var. Kum'da gelenekçiler, Tahran'da
yenilikçiler ve pragmatistler ağırlıkta. Şia kendi içinde de bir
kırılma yaşayacak..
En önemli kırılma noktası ise, Şii-Sünni ihtilafı ve
mehdilik konusu..
Tek başına Şangay Beşlisi ile güç
dengesi oluşturmak, nükleer tecrübe, uzay teknolojisine sahip olmak
her şeyi açıklamaya yetmiyor..
İran sokağın sesine kulak vermek zorunda.. Bunu rejime meydan okuma
ya da sokak kalabalıklarının gösterisi gibi görmek yanlışından
öteye geçmek gerek.. Kendi halkını kendine karşı başkalarının
kucağına itme yanlışına düşmemesi gerek..
1 Ergenekon, 28 Şubat İran'a ders olmalı; İran Ergenekon'a umut
değil! Selâm ve dua ile..
"İran çırpınıyor Türkiye yobazlaşıyor" diyen
yazar!
Bekir Coşkun (Hürriyet) Aydınların ihaneti...
İRAN halkı çağdaşlaşmak istiyor, çırpınıyor, yırtınıyor, sokaklara
dökülmüş çığlık atıyor...
Türkiye yobazlaşıyor...
(........) Seçim sonuçlarına bakılırsa elbet orada da çoğunluk
ilkel-çağdışı yaşamdan mutlu... Sorgulamadan-düşünmeden. zihin
yormadan, aklı ve medeniyeti ret ederek mollaların peşine takılmış
gidiyor...
Ama İranlı aydınlar buna razı değil..
Türkiye ise kendi aydınlarının ihaneti < ile İranlaşıyor, bir
kez olsun dönüp bakın...
Televizyonlarda-gaze:elerde yedi yıldır dincileşme sürecini
toplumun gözünden gizleyen, örten... Tam tersine o sürece yol açıp
destek verenler kimlerdi?...
Türk aydınları...
Derin bir hesaplaşma mı?
[PAGE]
Oral Çalışlar (Radikal): İran'da sokağın gücü
2000’li yılların başında arkalarında büyük çoğunluk olmasına rağmen
ezik bir görüntü çizen muhalefet, bu kez yüzde 34’lük destekle
İran’daki otoriter rejimi sallıyor. Bu kez değişim dalgası derinden
geliyor. Kalıcı bir görüntü çiziyor.
Dışarıdan da baksanız, içerinden de baksanız İran’daki değişim
isteğini ‘rejim içi değişim’ isteği olarak okumak mümkün. Çünkü
olayın önde gelen tarafları İslami rejimin aktörleri. Olayın bir
yanı bu.
Ancak diğer yanını da görmemek mümkün değil.İran halkın güçlü bir
değişim talep ediyor. Bunu kadınlarda, gençlerde daha net bir
şekilde görüyoruz. Gençler, rejimin boğazlarını sıkan otoriter,
muhafazakâr yapısından iyice sıkılmış durumdalar. Değişim isteği
her zaman olduğu gibi önce şehirlerde kendisini ifade ediyor.
Bu isteğin şehirlerle sınırlı kalmayacağını söyleyebiliriz. Eğer
çok vahşi yöntemlerle bastırılmazsa, bu direnişin kırlık bölgelere
yayılacağını da görebiliriz.
İran’daki manzara bu kez geçmişten çok daha derin bir hesaplaşmaya
işaret ediyor. Olaylar bu noktada durmayacak gibi görünüyor.
İran’ın Türkiye’ye benzemeyen yönleri çok. Orada hiçbir zaman
istikrarlı bir parlamenter rejim kurulamadı. Onların siyasi
geleceğini ihtilaller belirledi. Türkiye’de ise her askeri
müdahalenin sonunda Meclis bir meşru uzlaşma zemini olarak yeniden
işlemeye başladı.
İran’ın kaderini yine sokak tayin edecek
gibi görünüyor.
İran'da Twitter dayanışması hayal!
İbrahim Karagül (Yeni Şafak): Twitter dayanışması, neocon
hayalciliği, İran'da hesap hatası
Bugünlerde olanlara bakarak kimse rejimin bu şekilde
değiştirilebileceğine inanmasın. Kimse bu gösterilere, çatışmalar
üzerinden "büyük hesaplar" yapmasın. Yoksa ciddi bir hesap hatası
yapar.
Yeşil Devrim, Kadife Devrim, Ukrayna-Gürcistan örnekleri,
Sovyetler'in dağılmasından bu yana uygulanan projeler İran'a
uymuyor, uymaz da. Her yıl ayrılan birkaç yüz milyon dolarla, bir
tür Sivil Toplum Haçlı Seferi mantığı ile, ülke içindeki Araplar'ı
ve Kürtler'i kışkırtmayla, "Azeri kartı"nı tedavüle sokmayla,
muhalefeti İran halkının genel tavrı gibi göstermeyle, Freedom
House projeleriyle, The National Endowment for Democracy'nin
siparişleriyle İran'ı devirmek mümkün değil.
Tahran'daki gösterilere bakarak büyük sözler sarfeden Batılı
liderlerin uçuk açıklamaları ne kadar şaşırtıcı! İran'ı algılama
biçimleri ne kadar da yetersiz! Bu sözler, Google/Yahoo
kampanyaları, Twitter dayanışması gelişmeleri ne kadar dramatize
etse de gerçeklerle hiçbir şekilde örtüşmüyor.
Tahran sokaklarında yaşananlarda, seçim sonrası iktidar
çatışmasında bunlar yok mu? Elbette var… Bugün İran'da olan her
şeyde bunun izini açıkça görüyoruz. Ancak, dışarıdan ne kadar
müdahale olursa olsun, muhalefet ne kadar desteklenirse
desteklensin, "rejim değişikliği" doktrini bu ülkeye ne kadar
uyarlanırsa uyarlansın, ABD, İngiltere ve Avrupa ülkeleri ne kadar
müdahil olursa olsun yaşananlar İran'ın kendi sıkıntıları.
Hüsnü Mahalli İran'da neden uzlaşma
bekliyor?
Hüsnü Mahalli (Akşam). İran gerçekleri
İran'dan gelen haberlere bakılırsa Kum'da çok yoğun kulisler
yapılıyor. Ülkeyi dolaylı ya da dolaysız yöneten mollalar,
politikacılar, işadamları, aydınlar, uzlaşma ve krizden çıkmanın
yollarını arıyor.
Aynı zamanda Ahmedinecad yandaşları 86 üyeli Uzmanlar Kurulu'nda
yoğun kulis yaparak Dini Lider Hamanei ile ters düşen Kurul Başkanı
Rafsancani'yi düşürmeye çalışıyor. Rafsancani ve yandaşları ise hem
Ahmedinecad'ın yolunu kesmek hem de ona destek veren Hamanei'den
kurtulmanın yolunu arıyor ve ülkenin bir din kurulu tarafından
yönetilmesi gereğinden söz ediyor.
Taraflar arası tartışma, çekişme siyasal ve dini elit çevrelerinde
devam ederken bazıları sokağın tansiyonunu kullanmayı
sürdürecektir.
Uzun süre göz hapsinde tutulan Ayetullah Muntazari ise eski
Cumhurbaşkanı Hatemi gibi Rafsancani'ye destek veriyor. Başta
Irak'ın dini lideri Sistani olmak üzere dünyadaki Şii din adamları
ya da temsilcileri Kum'a akın ediyor. Herkes Şii İslam
Cumhuriyeti'nin geleceğinin garanti altına alınması için yoğun çaba
harcıyor.
Unutmamak gerekir ki; başta Muntazari, Rafsancani ve Hatemi olmak
üzere Ahmedinecad'a karşı olanların neredeyse tümü molla ve din
adamı. Ahmedinecad'ın seçim rakibi Musavi ise düzenin değişmesinden
yana olmadıklarını, istedikleri şeyin aslında insanlara daha fazla
özgürlük ve demokrasi olduğunu söylüyor.
Özetle ve daha önce söylediğim gibi İran'da olaylar Batı medyasının
tüm beklentilerinin tersine duruluyor. Olağanüstü gelişmeler
yaşanmazsa siyasal ve dini erki paylaşanlar en kısa süre içinde
anlaşıp uzlaşacaktır. Bu uzlaşmadan sonra İran'da ülkenin
geleceğini belirleyecek sert ama çok sessiz tartışmalar
yaşanacaktır.
Ve İran olası tüm özgürleşme ve demokratikleşme olasılıklarına
karşın kısa ve orta vadede bir İslam Cumhuriyeti olarak kalacak,
Şii Acem karakterinden asla taviz vermeyecektir.
Başta ABD olmak üzere Batı ise böyle bir İran'ı tercih eder ve
edecektir.
Ve bundan dolayıdır ki; Türkler'e, Araplar'a, Kürtler'e,
Afganlılar'a, Pakistanlılar'a komşu İran hep önemli bir ülke olarak
kalacaktır.
Besicilere (silahlı milisler)
dikkat!
Mutlu Tönbekici (Vatan): İran’ı izliyorum gözlerim
yaşlı
İran’a 5 yıl önce, yine ülke birbirine girmişken gitmiştim. Durum
bu kadar kötüleşmemişti. Sadece Tahran Üniversitesi’nde çatışmalar
çıkmış, 40 öğrenci öldürülmüştü. İsyan bastırılmış, eskisi gibi
devam etmişti sistem.
Birçok insan tanımıştım oradayken. Kimisi Tahranlı kimisi
İsfahanlı. Hepsi devrim çocuğu idi. Yani İslami yönetim dışında bir
yönetim bilmiyorlardı. Tanıdığım bütün Tahranlı gençler patlamaya
hazır bomba gibiydi. Üniversitede eylem yapan (ve sonra kıstırılıp
öldürülecek olan) öğrencilere destek veriyor, seslerini duyurmak
için kampusun etrafında toplanıyor, gece-gündüz durmadan kornaya
basıyorlardı. Çok ama çok büyük bir kalabalık oluyordu.
Öte yandan sistemin meraklısı da az değildi görebildiğim kadarıyla.
Eylemleri bastıranlar polis veya asker değil vatandaştı. Ellerine
silah verilmiş bildiğin vatandaş ki İran’da onlara “besicî”
deniyor. (Besiç Farsça dayanışma, demek. Besicî dayanışmacı. Yani
milis kuvvet. İran Irak savaşı sırasında, savaşa milis bulmak için
ortaya çıkan bir oluşum. Sonra devrim muhafızı oldular)
İşte bana korkunç gelen tam da buydu. Asker emir alır vurur. Polis
emir alır vurur. Adam ne yapsın, emir böyle geldi diyebilirim. Ama
vatandaş vatandaşı vurduğu, tutukladığı, sorguladığı ve sipaha
(yani askere) teslim ettiği zaman işte o ülkede hayat damarlarının
hemen hepsi kopmuş demektir. Polisin saldırganlığı bir emirle
başlayıp yine bir emirle bitebilir. Ama böylesi hem bitmez hem de
çok ama çok kalp kırıcı bir şeydir. Komşum, kendinde beni
tartaklama, tutuklama ve sorgulama hakkı görüyor! Olacak iş
değil!
Nasıl olabiliyor bu? Aslında son derece zekice kurgulanmış bir
sistemle. Besicî olmak İran’da çok yaygın bir şey. Aslı maksat
devrim muhafızlığı değil. Asıl maksat toplum gönüllüsü olmak. Daha
lisedeyken başlıyorsun besicî olmaya. Ağaç ekmek, alt
sınıftakilerin derslerine yardım etmek, onları pikniğe götürmek,
bilmeyen büyüklere okuma yazma öğretmek, sakatlara yardım etmek,
hasta bakımı, okul, cami etmizliği, seçimlerde gözlemci olmak gibi
son derece faydalı işler de yapıyorlar.