İrana var İsraile yok
Abone olNükleer silah konusunda İran'a yüklenen Batı dünyasının çifte standartı Başbakan Erdoğan'ın danışmanının gündeminde.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Dış Politika
Başdanışmanı İbrahim Kalın, İsrail'de nükleer silah bulunduğuna
dair her türlü işaret varken, başka bir ülkeye aynı şüpheyle baskı
yapılmasının çifte standarda yol açtığını söyledi.
ABD'deki düşünce kuruluşu Orta Doğu Enstitüsünde konferans veren
Kalın, İran'ın nükleer faaliyetleriyle ilgili bir soru üzerine,
Başbakan Erdoğan'ın bu konudaki sözlerinin "biraz yanlış
anlaşıldığını" söyleyerek, "Başbakanın dediği, (İsrail veya diğer
ülkelerin nükleer silahı varsa, o zaman herkesin olmalı) değil.
Başbakan şunu söylüyor: (Bölgede hiç bir ülke nükleer silah sahibi
olmamalı, bu konuda bir istisna oluşturulmamalı)" diye konuştu.
Kalın, İsrail'in Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi
Anlaşması'na (NPT) üye olmamasının da sorunun bir parçası olduğunu
ifade etti.
Türkiye'nin bu konudaki çizgisinin çok açık olduğunu, İran ya da
başka bir ülke olsun, bölgede nükleer silah sahibi bir güç görmek
istemediklerini vurgulayan Kalın, şöyle devam etti:
''Ama İran eğer Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun (UAEK) da onay
verdiği barışçıl bir nükleer programa sahip olmak istiyorsa, bunda
bir tehdit görmüyoruz. Burada temel ilke, nükleer silahların
olmadığı bir bölgenin yaratılması. Ancak bu ilke sadece İran'ı
değil, silah üretebilecek nükleer kapasiteye sahip olduğundan şüphe
duyulan tüm ülkeleri kapsamalı. NPT herkese karşı
uygulanmalı.''
İran'a yaptırım uygulanmasının işe yaramadığını sadece Türkiye'nin
söylemediğine de işaret eden Kalın, yıllardır uygulanan
yaptırımların hiçbir somut sonuç vermediğine dikkati çekti.
Kalın, İran'ın UAEK'yı ve komşularını barışçıl bir nükleer program
izlediğine dair ikna etmede daha fazlasını yapması gerektiğinin
herkesçe kabul edildiğini belirterek, bu konudaki tartışmaların
teknik değil, siyasi olduğunu kaydetti.
Türkiye'nin İran ile Batı dünyası arasında iletişim kanallarının
açık tutulması yönünde önemli rol oynadığına işaret eden Kalın,
Cenevre'de düzenlenen görüşmelerden iyi işaretler geldiğini,
buradaki kilit noktanın "karşılıklı güven" olduğunu ifade etti.
Kalın, İran'a yeni yaptırımlar konusunun BM Güvenlik Konseyinde
gündeme gelmesi halinde, Konseyin geçici üyesi Türkiye'nin
tutumunun ne olacağı sorusuna, "doğmamış çocuğa don biçilmez"
atasözüyle yanıt vererek, bu konuda önceden spekülasyon
yapmayacaklarını söyledi.
"GAZZE'DE YENİ BİR KRİZ PATLAK VEREBİLİR"
Bölgeye ilişkin olarak sürekli İran'dan bahsedildiğini, ancak
Gazze'de de hala bir insani krizin yaşanmaya devam ettiğini de
ifade eden Kalın, operasyonlardan bu yana 9 ay geçmesine rağmen
Gazze'nin hala aynı durumda olduğunu, İsrail'in, tünel yapımında
kullanılabilecekleri endişesiyle inşaat malzemelerinin bölgeye
girişine izin vermemesi yüzünden hala bölgede hiçbir yeniden inşa
faaliyetinin yapılamadığını anlattı.
Gazze'de yeni bir krizin ortaya çıkabileceği uyarısında bulunan
Kalın, bölgenin tüm sorunlarının birbiriyle bağlantılı olduğuna
dikkati çekerek, bu sorunlara karşı dengeli bir yaklaşım
sergilenmesi, tek bir soruna odaklanıp diğer sorunların görmezden
gelinmemesi gereğinin de altını çizdi.
Türkiye'nin bölgedeki farklı aktörler arasında bir orta yol inşa
etme gayretinde olduğunu ifade eden Kalın, burada kilit noktanın
karşılıklı güven olduğunu kaydederek, Türkiye'nin, bölgesel
istikrar için önem taşıyan bu güveni sunabilecek bölgedeki birkaç
ülkeden biri olduğunu söyledi.
"YUKARI KARABAĞ'DA İLERLEME, TÜRK-ERMENİ SÜRECİNİ
HIZLANDIRIR"
Kalın, bir başka soru üzerine, bugün Türkiye ile Ermenistan
arasında iki protokolün imzalanacağına, protokoller her iki ülkenin
parlamentolarınca da onaylanırsa Ermenistan ile ilişkilerin
normalleştirilmesi sürecinin hayata geçirilmiş olacağına dikkati
çekerek, "işler planlandığı gibi giderse, bu hem Türkiye, hem
Ermenistan, hem de tüm bölgenin çıkarına olacak" dedi.
"Niçin Yukarı-Karabağ sorununu Ermenistan ile ikili ilişkilerinize
dahil ediyorsunuz?" şeklinde sorularla karşılaştıklarını ifade eden
Kalın, özellikle Kafkasya ve Orta Doğu'da bir sorunun diğerlerinden
izole edilemeyeceğini belirterek, "Yukarı Karabağ'da olanlara
bakmadan, Azerilerin tepkisini düşünmeden, 'biz sadece Ermenistan
ile ilişkilerimizi normale döndüreceğiz' derseniz, barışa
ulaşamazsınız" dedi.
Türkiye-Ermenistan sınırının Yukarı Karabağ'ın işgali yüzünden
kapatıldığını, yani ortada bir fiziki gerçekliğin olduğunu ifade
eden Kalın, Türkiye'nin başından beri, Ermenistan ile ilişkilerin
normalleştirilmesi süreciyle Azeri-Ermeni sürecinin birlikte
yürümesi, herkesin aynı anda birlikte hareket etmesi gerektiği
yönünde tutum sergilediğini kaydetti.
Kalın, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan
Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan arasında Moldova'da yapılan
görüşmelerin de büyük önem taşıdığını ve protokollerin Türkiye ve
Ermenistan parlamentolarınca onaylanması sürecine etkisi olacağını
belirterek, "umutluyuz. Azeriler ve Ermeniler arasında Yukarı
Karabağ meselesinde kaydedilecek bir ilerleme, bizim Ermenistan ile
olan sürecimizin hızlanmasına katkıda bulunacak" dedi.
Kalın, Türkiye'nin bu süreçte her türlü iyi niyet adımını atarak,
ne kadar ciddi olduğunu gösterdiğini de ifade etti.
"AVRUPALILAR YENİ BAHANELER ÜRETMEDE ÇOK
BAŞARILI"
İbrahim Kalın, Türkiye'nin AB süreci ve Kıbrıs meselesine dair bir
soru üzerine de, Türkiye'nin liman ve havaalanlarını Kıbrıs
Rumlarına açması durumunda bile, AB'nin yeni bahaneler üretmeye
devam edeceğini belirtti.
"Diyelim ki limanlarımızı Rumlara açtık, bu bizim AB'ye üyelik
şansımızı artıracak mı? (Türkiye'nin önüne konan) engeller listesi
uzun. Birini çıkarıyorsunuz, hemen bir başkası ekleniyor, liste hiç
daralmıyor. Avrupalılar yeni bahaneler üretme konusunda çok
başarılılar" diyen Kalın, Türkiye'nin Kıbrıs meselesinin çözümü
yolunda elinden gelen her şeyi yaptığını kaydetti.
Bir soru üzerine de Kalın, Türkiye'nin barışçıl nükleer santral
kurma programına dair gerek komşularından gerekse Avrupa ve Orta
Doğu'daki dostlarından olumlu tepkiler aldıklarını bildirdi.
Kalın, "bu, güvenden kaynaklanıyor. Türkiye bu konuda güvenilen bir
ülke, hiç kimse Türkiye'nin gelecekte bomba üretmek için nükleer
program geliştirdiğini düşünmez" ifadesini kullandı.
"TÜRKİYE BÖLGESİNDE AKTİF OYUNCU"
Kalın, Türkiye'nin etrafında olup bitenlere kayıtsız kalamayacağı
bir coğrafyada yaşadığını; enerji, güvenlik gibi konular, hassas
jeopolitik konumu, ekonomik ve siyasi gereksinimler gibi
faktörlerin Türkiye'yi bölgede aktif bir oyuncu olmaya ittiğini
belirtti.
Türkiye'nin tarihsel ve jeopolitik konumu gibi "değişmez unsurlar"
ile nüfusu, ekonomisi, demokrasisi ve sivil toplum kuruluşları gibi
"değişken unsurların" Türk dış politikasının oluşumu ve
uygulanmasında önemli rol oynadığını ifade eden Kalın, bölgedeki
herkesle temas kurmanın Türk dış politikasının temel prensibi
haline geldiğine dikkati çekti.
Kalın, Suriye örneğini vererek, Türkiye'nin bu ülkeyle temas
kurduğu ilk yıllarda, "terörizme destek veren bir ülkeye nasıl
destek verirsiniz" şeklinde tepkiler aldığını, ancak şimdi bunun
faydalarının görüldüğünü ve de herkesçe takdir edildiğini, hatta şu
anda ABD-Suriye ilişkilerinin de normalizasyon sürecinden geçtiğini
söyledi.
Türk dış politikasında etkin rol oynayan bir diğer unsurun ise,
"bölgesel bağımlılık, yani komşu ülkelerle ilişki ve işbirliği
düzeyinin artırılması" olduğuna değinen Kalın, "başta bu da bazı
çevrelerce eleştirildi, ama şimdi hem Avrupa'da, hem ABD'de giderek
daha fazla kişi, bunun önemini farkına varıyor" dedi.
Kalın, son 5-6 yılda Türkiye'nin içinde bulunduğu mühim meselelerin
büyük çoğunluğunun, Avrupa ve ABD için de önem taşıyan konular
olduğuna dikkati çekti.