İran sineması Türkiye'de

Abone ol

“Kurmaca Gerçek / Yeni İran Sineması” etkinliği kapsamında 15 İran filmi Türk izleyiciyle buluşacak

Yapı Kredi Kültür Merkezi Sinema Kulübü’nün hazırladığı “Kurmaca Gerçek / Yeni İran Sineması” etkinliği kapsamında 15 İran filmi, 17–25 Mayıs tarihleri arasında Turkcell Binası’nda gösterilecek. 8 gün sürecek olan etkinlik boyunca, uluslararası festivallerde art arda büyük başarılara imza atan Abbas Kiarostami, Muhsin Mahmelbaf ve Samira Mahmelbaf gibi yönetmenlerin filmleri izlenebilecek. Dünya sinema sektörünün oluşmasından çok sonra ortaya çıkan İran sineması, diğerlerinin tıkandığı noktalarda, daha üstten bakabilmeyi ve bunlara çözümler üretebilmeyi başarabilmiş, kendine özgü bir sinemadır. Her ne kadar en büyük temel, kendi tarihî birikiminden kaynaklanıyorsa da, değerli sanatçıların, devlet desteğinin ve bağımsızlık imkanlarının da bir araya geldiğini göz ardı etmemek gerekir. Gerek devlet tarafından kurulan Farabi kurumu, sinema komisyonu, gerekse tartışmalarla ilerleyen olgun bir perspektif, devlet tarafından tanınan sonsuz imkanlar, İran sinemasının büyük bir atılım gerçekleştirmesinde en önemli sebeplerdir. Zengin bir kaynaktan besleniyor Devrim sonrası göç eden sinema ve tiyatro sanatçılarına sunulan özel davet ve imkanlar, dünya çapında araştırma yapan komisyon ve sinema dergilerinin desteklenmesi, halkın duyarlılığını arttırmak için açılan uygun sinema salonları, İran halkının bu sanattan uzak kalabilme ihtimalini ortadan kaldırıyordu. Yer yer bu eğitimi görmeyenlerin dahi büyük filmlerdeki üstün başarıları bu sinemayı bizdeki veya Amerika’daki kapitalist tekelleşmeden kurtardığı gibi sinemanın oyuncular üzerine konumlanan konjonktürünü değiştirmiştir. Böylece daha çok yönetmen sinemasıyla tanınan İran sineması, Niki Kerimi gibi belli başlı birkaç oyuncusu dışında sürekli yönetmenleri ile tanınmıştır. Halkın veya doğal yaşamdan seçilen oyuncuların başarılı olmasında, farklı sebepler yanında; güçlü Fars medeniyeti geleneğinin hâlâ bütün tazeleği ile yaşıyor olmasının ve Sadi Şirazi, Hafız, Hayyam, Mevlana ve Hz. Hüseyin gibi tarihî şahsiyetlerle temsil edilen köklü edebiyat birikiminin de etkisi büyük. Devrimden sonra özel olarak ilgilenilen İran sineması, sahip olduğu “Yeşilçam” sineması döngüsünden kurtulmuş, yeni ve özgün yaratıcılığıyla festivallerde birçok ilke imza atmaya başlamıştır. Sinemadaki insan doğasına uygun olmayan “şiddet” ve “cinsellik” ve hatta “mesaj” olgularını dolaylı yoldan anlatmayı tercih etmesiyle birlikte, Hollywood’dan ve Avrupa sinemasının büyük handikaplarından ikisini aşmasıyla insana ve onun sanatsal yönüne zarar vermeden sürekli olumlu anlamda bir yaratıcılık katmıştır. İran sineması içerik açısından farklılıklar taşımakla birlikte kısaca şu sinema türlerinde örnekler vermiştir: Dini sinema, devrim sineması, dünyevi aşk konulu sinema, entelektüel sinema, Farsi sinema, savaş sineması, çocuk sineması ve kadın sineması. Muhsin Mahmelbaf ’ın dönüşümü Devrim sinemasının en büyük örneklerini festivallerde birçok filmle büyük başarılara imzasını atmış olan Muhsin Mahmelbaf verdi. Yönetmen, 1974 yılında polisin elinden silahını almaya çalıştığı için devrim sonrasına kadar hapis yattı, çıktıktan sonra yazarlıkla uğraştı. O tarihe kadar hiç film izlememiş olan Muhsin, “İslami Felsefe ve Sanat Kurumu” çatısı altında ilk filmlerini dini sinema örnekleri ile vermeye başladı. ‘İyilerin Düğünü’ filmiyle sanatçının devrimci yoldan saptığı bazı muhafazakar çevrelerce dile getirildi. Oysa bu Muhsin’in yeni bir çizgi arayışını gösteriyordu. Filmde bir gönüllü savaşçı olarak savaşa katılan fotoğraf sanatçısı Hacı’nın, savaş sonrasında şehirde, objektifinin arkasında sürdürdüğü sorgulamaları ve eleştiriler, işlenmektedir. ‘Aşk Zamanı’ ve ‘Zayenderud Geceleri’ Muhsin’in devrimci sinema çizgisini değiştirdiğinin göstergelerindendi. ‘Ekmek ve Çiçek’, 90’lı yılların Mahmelbaf’ı ile devrim öncesinin Mahmelbaf’ının hesaplaşmasını konu alır. Film, engellemeler sonucu ancak 2 yıl sonra gösterime girebildi. Bu film kültürlü, inançlı, devrimci duyarlılığa ve mesuliyet duygusuna sahip bireylerin düşüncelerindeki gelişmeye işaret etmektedir. Orta yaşlı Mahmelbaf hâlâ gençlerin toplumsal sorunlarla ilgilenmesini; ama bu sorunları barış ve dostluk yoluyla çözmeyi düşünmelerini istemektedir. İran sanat sinemasının en önemli temsilcisi de Abbas Kiarostami’dir. Filmlerinde İran kültürüyle Batılı anlayışı kendine özgü bir biçimde bir araya getirmiş ve dünya sinemasına son derece yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Kiarostami’nin sayısız festival ve toplu gösterim aracılığıyla dünyaya açılan filmleri, İran sinemasının getirdiği yeniliği en iyi temsil eden çalışmalardır. İstanbul’da bir hafta boyunca gerçekleştirilecek etkinlik, İran sinemasını toplu olarak görme ve değerlendirme fırsatı verirken sinema izleyicisine farklı ve özgün bir tat da sunacak. Belki, Türk sineması üzerinde yeniden düşünmemiz için de kapılar açacak bir imkan olacak. Kaynak:Zaman

Günün Önemli Haberleri