İran ile ABD'nin gizli görüşmeleri
Abone olABD'nin El Kaide'yi desteklemekle suçladığı İran, ABD ile ilişkilerini geliştirmek istediğini belirtiyor
1979 yılındaki İran Devrimi’nden beri Washington ile Tahran
arasında diplomatik sessizlik hüküm sürüyor. Amerika Birleşik
Devletleri, İran’la diplomatik ilişkilerini kesmiş durumda. Fakat
anlaşıldığı kadarıyla son günlerde yine iki hükümetin temsilcileri,
büyük ölçüde kapalı kapılar ardında olsa da, görüşmeye başladı.
Şimdilik kimse diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasından söz
etmese de, uzun süren suskunluk bozuldu. İran Dışişleri Bakanı
Kemal Harrazi’nin Lüksemburg’a yaptığı son ziyaret sırasında
söyledikleri kulağa şaşırtıcı geliyordu: Harrazi, İran’ın dış
dünyayla iyi ve normal ilişkiler aradığını ve Amerika Birleşik
Devletleri’nin de bu arayışın dışında olmadığını açıklıyordu.
Harrazi ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri’yle yeniden ilişkiye
geçme düşüncesinin, Tahran’da reformcularla muhafazakarlar arasında
bir görüş ayrılığı olarak yorumlanmasının yanlış olacağını
sözlerine ekliyordu. Çünkü Harrazi’ye göre, bu konudaki görüş
ayrılıkları bu grupların ötesine de taşıyor ve tartışma henüz
sürüyordu. Belli ki bu tartışma artık doğrudan ABD ile
sürdürülüyor. Amerikan basınında çıkanlara inanmak gerekirse sadece
Cenevre’de değil, ABD ve İran’da da görüşmeler yapılıyor. En
azından Cenevre’deki görüşmeler artık gizli değil. İran’ın
Birleşmiş Milletler’deki Büyükelçisi Cevad Zarif, bunda alışılmamış
hiç birşey görmüyor; bu görüşmelerin, BM'in himayesinde, iki
ülkenin ortak ilgi alanında bulunan, Afganistan gibi konularda
sürdüğünü belirtiyor. Amerikalıların Bağdat’a girmesinden beri
ortak ilgi alanında bulunan konuların sayısı olağanüstü arttı.
İran, Saddam Hüseyin’in bertaraf edilmesinden memnuniyet duyacağını
gizlemedi. Fakat aynı zamanda Irak'ın artık tamamen Amerikan
kontrolü altında olması, Tahran’daki muhafazakarların başını
ağrıtıyor olmalı. 22 yıl önce gerçekleşen İslam Devrimi’ni izleyen
ilk yıllarda, devrim lideri Humeyni’nin “büyük şeytan” olarak
nitelediği ABD uzak bir ülkeydi. Ama 11 Eylül’le ve özellikle de
Bağdat’ın Amerikan birlikleri tarafından ele geçirilmesinin
ardından, ABD bir komşuya dönüştü. Bu nedenle İran, şu anda ABD ile
resmen varolmayan ilişkileri zedeleyen merkezi konularda tavır
almaya zorlanıyor. Bunlar arasında, nükleer bir güç olma yönündeki
arzuları, Orta Doğu barış sürecine bakış açısı, Irak’ın geleceği ve
İslam Devrimi’nin ihracı gibi konular da yeralıyor. Bütün bunlar,
Amerika Birleşik Devletleri’nin aşırı bir kuşkuyla izlediği ve
George W. Bush’un İran’ı “Şer Ekseni”ne dahil dahil etmesine büyük
ölçüde neden olan konular. Tahran bütün bunları reddediyor: Nükleer
santralların elektrik üretmek için inşa edildiğini ve Viyana’daki
Atom Enerjisi Ajansı’yla işbirliği içinde olduğunu söylüyor. İslam
Devrimi’ni ihraç etme çabasından yıllar önce vazgeçtiğini ve bunun
Irak için de geçerli olduğunu savunuyor. Eğer ülkesine geri dönen
Şii lider Ayetullah el Hakim bir İslam devleti kurulmasını talep
ediyorsa, bu konuda son kararı Irak halkının vereceğini vurguluyor.
Tabii İsrail’le Filistinliler arasında barış sürecinde de aynı
ilkelerin geçerli olduğunun altını çiziyor. Gerçi Tahran İsrail’in
varlığını tanımıyor, ama Dışişleri Bakanı Harrazi, eğer
Filistinliler yine de İsrail’le bir anlaşmaya varmaya karar
verirse, kendilerinin buna karışmayacağını anlatıyor. Bütün
yalanlamalara rağmen, İran Devlet Başkanı Hatemi’nin Lübnan
ziyareti, Tahran’ın desteklediği Hizbullah gibi grupları, İsrail
karşısında daha ılımlı davranmaya zorlanmak amacını da güdüyor. En
azından, Washington, İsrail ve Filistinlileri barış planı konusunda
ikna etmeye çalıştığı sürece. Bu ortamda, Washington’la Tahran’ın
yakınlaşması önündeki engeller önemli ölçüde azaltılabilir. Yine de
iki taraf da dikkatli: Harrazi’nin Lüksemburg’da yaptığı, “Amerika
Birleşik Devletleri’yle ilişki kurmaya hazırız” şeklindeki
açıklama, Tahran’da bir sözcü tarafından, “medyanın hatalı
yansıtması” olarak tanımlandı. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell
da, İran’la görüşmeler yapılmasının, diplomatik ilişkilerin yeniden
kurulması anlamına gelmediğini söyledi.