Irak savaşı: Türkiye dengeleyici mi, egemen güç mü?
Abone olIrak savaşının üzerinden geçen 10 yılda, Türkiye'nin kazanan taraftan mı kaybeden taraftan mı olduğu tartışılıyor. BBC Türkçe'ye konuşan uzmanlar, savaş sonrası Irak-Türkiye ilişkilerini değerlendirdi.
Irak Savaşı'nın üzerinden geçen on yılda, hangi ülkelerin savaşı kazanıp hangi ülkelerin kaybettiği tartışma konusu oldu.
Çoğu gözlemciye göre, kaybedenlerin başında Irak halkı ve ABD geliyor, soru 'kazanan kim'' olunca yanıt konusunda ayrışma var.
London School of Economics'in Orta Doğu Programı Direktörü Prof.
Fawaz Gerges, Irak Savaşı'na, kendi ifadesiyle, 'kan ve para
akıtan' ABD'nin tüm zamanların ''en büyük' kaybına uğradığını
söylüyor.
Cumhuriyet yazarı Ergin Yıldızoğlu ise, savaşın kazananı ve kaybedenlerini 'ülkeler bazında düşünmenin yüzeysel bir bakış' olacağı görüşünde.
Kazanan konusunda halklar ya da ülkeler ayrımı yapılırken, sektörleri de değerlendirmek gerektiğini ifade eden Yıldızoğlu şu yorumu yapıyor:
"ABD'nin savaşta sadece Irak için 800 milyar dolar harcadığı söyleniyor. Bu para, silah şirketlerine mütahhitlere, bölgede iş yapanlara gitti. Dolayısıyla bir devletten değil, bir grup sektörün bu işten kazançlı çıktığını söylemek mümkün."
ABD, 'demokrasi ihraç etme' gerekçesiyle savaşa girdiği Irak'ta büyük kayıplar verirken, savaşın kazananı olarak, uluslararası basında, Türkiye ve Kuzey Irak Kürtleri öne çıkıyor.
Irak savaşı sonrası dağılan güç dengelerinde, Türkiye'nin Kuzey Irak Kürtleri ile savaşa girebileceği endişesi bile dile getirilmişti.
Gerges'e göre, Türkiye yeni bir çatışma ortamına zemin sağlamak yerine ekonomik ilişkiler üzerinden yaratılan güven duygusuyla Bağdat merkezi yönetimine karşı Kuzey Irak'la aynı safta yer aldı ve geçmişe bir çizgi çekti.
Yeni düzende de, 'devlet içinde devlet' kuran Kuzey Irak Kürtleri özerkliğe doğru bir adım attı.
Kuzey Irak ile ticaret
Siyasi açıdan öngörülü davrandığı söylenen Türkiye'nin Irak'a ihracatı 2003'ten bu yana her yıl yüzde 25 artış gösterirken, Türk mallarına talep de giderek de arttı. Ancak bu artışta ağırlığın Kuzey Irak'la olduğunun altını çizmek gerek.
Geçen yıl Türkiye’nin Irak’a ihracatının 10,8 milyar doları bulduğu, bu rakamın yüzde 70’inin de Kürt bölgesine yapıldığı tahmin ediliyor.
Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Ergin Yıldızoğlu'na göre savaştan kimin galip çıkıp kimin mağlup olduğunu söylemek 'bölgedeki hareketlilik' nedeniyle 'erken'.
Ankara'nın Kuzey Irak'taki ekonomik kazancının sürdürülebilir olmadığını ifade eden Yıldızoğlu, "Ama orası şu anda geleceği henüz belli olmayan bir bölge" diyor ve ekliyor:
"Bu kazancın büyük bir kısmının geçici olacağını düşünmek mümkün. Çünkü bölge istikrar kazanmaya başladığı zaman büyük oyuncuların bölgeye girmeye başlaması söz konusu."
Türkiye bir yandan Erbil'le ilişkileri güçlendirirken, Bağdat merkezi yönetimiyle de ipler giderek geriliyor.
Irak'ta ölüm mangalarını idare etmekle suçlanan Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi, Türkiye'ye sığınınca iki komşu ülke arasında siyasi cetvel üzerine mezhepsel ibreler yerleştirilmeye başlandı.
Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, Bağdat hükümetine seslenip "Mezhep savaşı çıkaranlar ve bunu engellemeyenler bu vebalin altından kalkamazlar" uyarısını yapınca Iraklı mevkidaşından da sert tepki gelmişti.
Erdoğan'ın uyarısı üzerine Şii Irak Başbakanı Nuri El Maliki, "Türkiye bölgeye felaket ve iç savaş getirebilecek bir rol oynuyor. Ancak bunun sonucunda zararlı çıkan Türkiye olur" diye çıkıştı.
Orta Doğu uzmanı Fawaz Gerges'e göre, Bağdat yönetimi ve Ankara arasında mezhepler üzerinden dönen tartışmaları, Suriye'deki savaş alevlendirdi.
Şii İran, Suriye'de Alevi Esad rejimi ve Irak'ta Şii Başbakan Nuri El Maliki'nin oluşturduğu eksenin karşında Sünni bir blok oluştuğu ve Türkiye'nin de bu bloğun başını çektiği öne sürülüyor.
Türkiye İran'ın yerini alır mı?
Irak Savaşı'nın üzerinden geçen 10 yılda bölgesel dengelerde de çatlaklar oluştu.
Irak'tan sonra bölgedeki en güçlü ülke olarak görülen İran, yerini Türkiye'ye kaptırıyor olabilir mi?
Fawaz Gerges, Türkiye'nin yalnızca ekonomik ve askeri güç olarak değil demokratik yapısıyla da 'bir model olmasa da' bir örnek olarak öne çıktığını söylüyor.
"İran'ın güçlü bir ordusu olmasına rağmen, demokratik yapısını oluşturamadığı için başarısız bir model" olduğunu belirten Gerges, Lübnan'da İran'ın müttefiki Hizbullah'ın bile siyasi model olarak İran'ı örnek almadığı görüşünde.
Türkiye-İran ilişkileri de mezhep ekseninin baskısında.
Ergin Yıldızoğlu'na göre bölgesel dinamikler, Türkiye ile İran arasındaki ilişkileri de gerecek:
"Türkiye Sünni İslamı'yla, İran Şii İslamı'nın hem kültürel hem siyasi hem de jeopolitik ve askeri, gizli istihbarat örgütlerinin faaliyet alanı açısından da aralarındaki gerginliğin artmasını beklemek gerekir."
Yıldızoğlu'na göre, Irak'ın savaşa sürüklenmesiyle beraber, İran'ı dengeleme görevi Bağdat'tan Ankara'ya verilmişti.
'Türkiye'nin İran'ı dengelemek yerine ortaya çıkan boşluğu doldurmaya çalıştığını' belirten Yıldızoğlu, "Türkiye, yeni Osmanlı projesi gibi yaklaşımlarla, kendi nüfus alanlarını açma eğiliminde oldu" diyor.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Yıldızoğlu'na göre, Türkiye'nin böyle bir girişimde bulunması bölgede 'hegemon bir güç' yerine 'dengeleyici' olmasını isteyen Batı'nın da tepkisini çekti.
Bölgede 'dengeleyici' olması beklenen Türkiye, on yıl önce komşusu Irak savaşa sürüklenirken müdahil olmayı reddetmişti.
Şimdi ise, bir diğer komşusu Suriye'nin sürüklendiği iç savaşa muhalifleri sınırlarında barındırarak dahil olan Türkiye'nin on yıl sonra Suriye savaşının kazananı mı kaybedenimi olduğu sorusu da en az Irak Savaşı kadar konuşulacak.