Irak krizi, Suriye'den daha mı kritik?
Abone olAnkara'dan Serkan Demirtaş, Türkiye'nin bölgede yaşadığı gerilim noktalarına eklenen Irak'ın Türk Dışişleri'nde Suriye'den daha kaygı verici olarak algılandığına dikkat çekiyor.
Suriye'de 20 aydır süren ve 40,000'den fazla kişinin ölümüne neden olan iç savaşla sarsılan Orta Doğu, mevcut İsrail-Filistin ve Lübnan gibi gerginlik noktalarının yanı sıra Irak'ta baş gösteren ve bölge ülkelerini de olumsuz etkileyebilecek yeni bir Kürt-Şii Arap bunalımıyla karşı karşıya.
Bağdat'ın Türk Enerji Bakanı Taner Yıldız'ı taşıyan uçağın Erbil'e inmesine izin vermemesiyle gerginliğin Türkiye boyutunu da yansıtan bunalım, Ankara'ya göre "Suriye'den bile daha kaygı verici" bir nitelik" taşıyor.
Bağdat ile Erbil arasında ülkenin zengin yer altı kaynaklarının
nasıl paylaşılacağı konusunda uzun süredir yaşanan gerginlik, Irak
Başbakanı Nuri al-Maliki'nin Dicle Operasyon Gücü adı altında
merkezi orduya bağlı yeni bir silahlı birim oluşturup bunu Irak
Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin idaresi altındaki Kuzey Irak'a
göndermesi ile sıcak çatışma aşamasına ulaştı.
Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na göre, gelinen nokta birkaç nedenden dolayı Suriye'den bile daha kaygı verici. Hem Maliki hem de IKBY lideri Mesut Barzani'ye bağlı güçlerin iyi organize olmuş silahlı kuvvetler olduğunun altını çizen Davutoğlu, Suriye'deki rejimin neyi yapabileceği neyi yapmayacağının daha öngörülebilir olduğunu ancak Irak'ta bundan sonra yaşanabilecek gelişmeleri şimdiden öngörmenin çok daha zor olduğunu kaydediyor.
"Bağdat-Erbil ilişkileri çok riskli," diye konuşan Bakan, Maliki'nin cumhurbaşkanı yetkilerini de kullanmaya başladığını belirtirken, "İlişkiler kritik düzlemde seyrediyor. Şimdilik Irak meselesini teenni ile takip ediyoruz," ifadelerini kullandı.
Barzani'nin yıllar içinde oluşturduğu peşmerge gücü, sayıları 100,000'i bulan ancak düzenli bir orduda bulunması gereken güçlü mekanize ve ağır silahlı birlikleri içinde barındırmayan bir askeri oluşum niteliğinde.
Maliki'ye bağlı Irak ordusu ise özellikle son yıllarda ağır silahlarla modernize edilmeye başlanan ve ABD tarafından eğitilen, kara unsurlarının yanı sıra hava unsurlarına da sahip giderek güçlenen bir askeri güç olarak görülüyor.
Taraflar arasında herhangi bir askeri çatışma çıkmaması için başta ABD olmak tüm ilgili kesimler devreye girerken, Irak'taki etkin siyasi kişilikler de Bağdat-Erbil arasında mekik dokuyarak olayların istenmeyen bir boyuta ulaşmasını önlemeye çalışıyor.
Kürt grupların, Bağdat'ı Arap kesimleri silahlandırmakla suçladığı, peşmerge güçlerinin de kendi kontrol noktalarına yaşlana merkezi ordu güçlerine ateş açtığı haberlerinin geldiği bir anda Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın petrol ve doğalgaz konusundaki bir konferansa katılmak üzere gerçekleştireceği Erbil ziyaretine izin verilmemesi dikkatlerin yeniden Ankara-Bağdat gerilimine dönmesine yol açtı.
Ankara-Bağdat arasında yüksek gerilim
Her ne kadar Davutoğlu, Çarşamba günkü açıklamasında, "Sayın Enerji Bakanımızın seyahatiyle ilgili bir engel çıkarılmış olması, Türkiye ile Irak arasındaki bir problemden daha çok Irak arasında da ciddi bir iletişim ve karar alma mekanizmasında bir koordinasyon eksikliğinin işaretidir. Dolayısıyla öncelikle Iraklı yetkililerin bu konuyu kendi aralarında açıklığa kavuşturmaları lazım" dese de, son dönemde iki başkent arasında yaşananlar durumun Irak'taki kesimler arasındaki "koordinasyon eksikliği" ile sınırlı olmadığını gösteriyor.
Bölgeyi yakından takip eden analistler, Ankara-Bağdat geriliminin kökeninde Türk hükümetinin, Şii kesimin önde gelen isimlerinden olan ve İran'a yakınlığıyla bilinen Maliki yerine çoğunluğu Sünnilerden oluşan El-Irakiye Partisi'nden Sunni ya da laik Şii bir ismin başbakanlık koltuğuna oturması isteminin yattığını kaydediyorlar.
Ankara'yla yıldızı barışmayan Maliki'nin Sünni kesimin önde gelen ismi Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi hakkında tutuklama kararı çıkartması, Haşimi'nin de Türkiye'nin koruması altına girmesi bu gerginliği doruk noktasına çıkardı. Türk şirketlerinin Irak'ın kuzeyindeki petrol pastasından pay kapmak için devreye girmesi ve hatta sınırdan tankerler aracılığıyla petrol ticaretine başlanması, Bağdat'tan "yasadışı" tepkisini çekti. Dışişleri bakan Davutoğlu'nun Bağdat'a bildirimde bulunmadan Kerkük'e bir ziyaret gerçekleştirmesine çok sert tepki veren Bağdat, Yıldız'ın uçağından önce de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin kuzey Irak ziyaretine izin vermeyerek Ankara ile artık köprülerin atıldığı mesajını da verdi.
Ankara: Erbil'e yakın Bağdat'a uzak
Uçak krizinin en önemli sonuçlarından biri, Ankara'yı son dönemde ekonomik ve enerji ilişkilerini güçlendirdiği Erbil'e biraz daha yakınlaştırırken, sorunlu olduğu Bağdat'tan ise daha da uzaklaştırmış olması olarak görülüyor.
Olayın kahramanı Enerji Bakanı Yıldız, olayın başından bu yana soğukkanlı mesajlar vermeye çalışırken, Bağdat'ın itirazlarına karşın Türkiye'nin Irak'ın kuzeyindeki projelerde yer almaya devam edeceğini de kararlılıkla vurguladı. Yıldız, "Merkezi Irak Hükümeti'ne rağmen bir şey yapma niyetimiz yok. Doğru da olmaz. Ama Norveç, ABD, Güney Kore firmaları Irak'ın kuzeyinde çalışırken, buna kayıtsız kalmamız mümkün değil. 19 ülkenin 39 firmayla iş yaptığı Irak'ın kuzeyine, Türkiye'nin sırtını çevirmesi asıl suç olur," diye konuştu.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın (TPAO) yanı sıra Türk özel sektörü de dünyanın önde gelen petrol rezervlerinden birine sahip olan Kuzey Irak'ta aktif olma arayışında
Mevcut Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının kapasitesinin artırılması ve hatta yeni petrol ve doğal gaz boru hatlarının kurulması projeleri üzerinde çalışan Türkiye, Irak'taki merkezi ve bölgesel yönetimin bir an önce yer altı zenginliklerinin paylaşımını öngören yasa üzerinde uzlaşmasını istiyor. Ama Türkiye, diğer uluslar arası şirketler ve ülkeler gibi bu uzlaşmanın sağlanmasını sonsuza kadar bekleme niyetinde değil.
Güneydeki Basra ve kuzeydeki Kerkük rezervleri başta olmak toplam rezervleri dünya petrol rezervinin neredeyse yüzde 10'unu oluşturan Irak'ın yıllık petrol geliri 100 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Daha fazla petrol sahasının işletilmesi ve gerekli yatırımların gerçekleştirilmesi durumunda bu miktarın 300 milyar dolara kadar çıkabileceği öngörülüyor.