İnternetin medya üzerindeki gücü
Abone olHürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Doğan Satmış, internetin "Mürekkebi varille satın alanlar"ı nasıl yendiğini köşesine taşıdı. İşte İnternetin medya üzerindeki etkisi:
Varille mürekkep SEVGİLİ okurlar, internet, basında inanılmaz
gelişmelere yol açtı. Sıradan okuyucu, tarihte hiçbir dönemin
insanlarına nasip olmayan farklı olanaklar elde etti. Eskiden
gazeteciler, bir konuyu yazar, bu doğru olmasa da geçer giderdi.
Artık, gazetecilerin yazdıkları hiçbir zaman nihai olmuyor.
Dikkatli okurlar, yazılanlar doğru değilse bunu ya TV’den
öğreniyorlar, ya da küçük bir araştırmayla internetten kolayca
gerçeğe ulaşıyorlar. Bu durum, gazetecileri kendilerine daha fazla
çekidüzen vermeye zorluyor. Geçtiğimiz günlerde New York Times
Gazetesi’nde, internetin sıradan insanlara verdiği olanaklarla
ilgili uzun bir yazı yer aldı. Size bu yazıyı kısaca özetlemek
istiyorum. Siz de Amerika’da artık çok yaygın uygulanan bu
yöntemleri kullanabilir, hakkınızı arayabilirsiniz. İşte New York
Times’ta yazılanlar. "İngilizce’de ’Mürekkebi varille alanla asla
kavga etme’ diye bir deyim var. Onlarca yıl, ünlü-ünsüz kişiler,
haklarında haksız ve kötü haberler çıksa bile bu öğüdü tuttular.
Çünkü, basının gücü nihai söz hakkını basına veriyordu. RÖPORTAJI
KENDİN YAYINLA Ancak internet ve ’blogların (internet günlükleri)
gücü’ bunu değiştiriyor. Artık habere konu olanlar, gazetecilerle
aynı yöntemlerle savaşabiliyorlar. Bir gazeteye röportaj verenler,
bunun birebir dökümünü kendi internet sitelerinde veya bloglarında
yayınlayabiliyorlar. Bu sadece röportaj metnini değil, e-posta
yazışmalarını, telefon konuşmalarının bant kayıtlarını da
içerebiliyor. Böylece, gazeteye yansıyan ile röportajın, telefon
konuşmasının veya mesajların orijinali karşılaştırılabiliyor.
Gazetecinin algılaması, önyargıları ve varsa yanlış yönlendirmesi
hemen ortaya çıkarılabiliyor. Bu durumun pek çok örneği de ABD’de
yaşanmaya başladı. Bir haber programındaki röportajlarından hoşnut
kalmayan Discovery Enstitüsü’nün dizayncıları, bir saatlik
görüşmeyi internet sitesinde yayına soktular. Televizyonu
suçlamadan şöyle yazdılar: ’Burada, ulusal medyada köşebaşını
tutanların, önemli bilgi ve noktaları klişeleşmiş yapılarıyla nasıl
yansıttıklarını görme şansınız var.’ Ve bir gazetecilik profesörü
olan Jay Rosen, şöyle diyor: ’Günümüz dünyasında, okurlar ve haber
kaynakları yayıncı oldu. Gazetecilere, ’Artık biz de yayıncıyız.
Röportaj, ortamızda duruyor. Gazeteci olarak sen bundan bir şey
üreteceksin, biz de üreteceğiz. Bu röportaj, aramızda düşmanlık
yaratacak bir potansiyel de olabilir. Artık kural bu.’ ABD Savunma
ve Dışişleri bakanlıkları, açıklamalarını ve röportaj metinlerini
hem internet sitesinde yayınlıyor, hem de muhabirlere
gönderiyorlar. (Türkiye’de Silahlı Kuvvetler de, açıklamalarını
anında kendi internet sitesine koymaya başladı.) Ve bu gelişmeler,
gazetecileri daha şeffaf teknikler geliştirmeye itiyor. Her
kelimesinin gözden geçirileceğini bilmek, gazeteciyi daha dikkatli
olmaya itiyor. Çünkü internet ve blogların sağladığı bu avantaj,
gazeteci için bumerang etkisi yapabilir. İyi bir röportaj çıkardım
diye düşünürken, iki kelimedeki oynama bumerangın gazetecinin
kafasına değmesine yol açabilir. Bir başka gazetecilik profesörü
ise şöyle diyor: ’Gazeteciler, artık çok rahat gözlenebildikleri
için onlar açısından bir vahşi Batı atmosferi var.’ Ancak
gazeteciler için hálá sevindirici bir yön var: Çoğu insan,
internette uzun röportaj metinleri okumak yerine hálá gazetecilerin
çabucak kendilerine sunacağı, öz ve çarpıcı özetleri okumayı tercih
ediyor." 57 yaşında anne SON zamanlarda ileri yaştaki (48 yaş ve
üzeri) kadınların tedavi yoluyla çocuk sahibi olduğu haberleri
gazetenizde sıkça çıkmaya başladı. Bugün de (6 Ocak 2006) "Anne 57,
Baba 65 Yaşında" başlıklı haberinizde eksik ve yanıltıcı unsurlar
var. Bir kere bu gebeliğin başka genç bir kadından yumurta alınarak
gerçekleştiğinden bahsedilmemiş. Bugünkü koşullarda menopoz sonrası
bir kadının kendi yumurtasıyla gebe kalıp çocuk sahibi olması
olanaksızdır; zira yumurta rezervi sıfırlanmıştır. Bu yöntemle
dünyaya gelen çocuklar, doğumu yapan kadının (annenin!) hiçbir
genetik, fiziksel ve kişilik özelliğini taşımaz. Ayrıca bu işlem
Türkiye’de yasal değildir ve birçok hukuksal, etik, dinsel, sosyal
ve belki de tıbbi sorunu beraberinde getirecektir. Bu haberi okuyan
pek çok ileri yaştaki kadın, çocuk sahibi olabilmek için boş
umutlara kapılabilecek ve hayal kırıklığı yaşayabilecektir. Başka
bir kadından yumurta alındıktan sonra 85-90 yaşındaki bir kadın
bile genel sağlık durumu uygunsa doğum yapabilir; ancak bu
çocuğun-çocukların annesi kimdir? Yumurtanın sahibi biyolojik anne
mi, taşıyıcı-doğum işlemini gerçekleştiren anne mi? Aynı durum
sperm bağışı için de geçerlidir. Yumurta ve sperm bağışı pek çok
ülkede olduğu gibi ülkemizde de yasal değildir. Nesep tayininin son
derece kolaylaştığı, ileride daha da kolaylaşacağı ve basitleşeceği
düşünüldüğünde karşılaşılan sorunları da şimdiden hesaba katmak
gerekir. Bütün bu unsurları açıklayarak haberi vermeniz ve yanlış
anlamalara neden olmamanız gerekirdi. Dr. Gülden ÜNAL Gönül Yazar
SAYIN Gönül Yazar, gazetenizdeki röportajında Erol Simavi’den olan
çocuğun dünyaya getirilmemesi için elimde bir paketle evine
ziyaretine gittiğimi ve Boğaz’da bir ev alması için bu paketteki
parayı önerdiğimi belirtmiş. O dönemin Hafta Sonu Gazetesi’nin Yazı
İşleri Müdürü olarak, Gönül Yazar’la tanışıklığımız vardı. Orhan
Erkanlı’nın çocuğa karşı olduğu doğrudur. Erol Simavi’nin de onayı
ile çocuğu aldırması için Gönül Yazar’a teklifte bulundum. Bir
skandaldan korkuluyordu. Erol Simavi’nin bu skandala dayanamayıp
gazeteyi terk ederek İsviçre’ye gideceği endişesi vardı. Bu durumu
engellemek için bir teklifte bulunduğum doğrudur. Yalnız kendisine
ne bir kuruş götürdüm, ne de bu konuda bana kimse yetki verdi.
Sadece Erol Simavi’nin korkak olduğunu, çocuk olunca evleneceği
vaadine kanmamasını ve çocuğun doğmasının hem kendi, hem de çocuğun
başını ağrıtacağını söyledim. Hürriyet camiasında 10 yıl yazı
işleri müdürü olarak görev yapan şahsımın bu ufak açıklamasını
yayımlamayı umarım çok görmezsiniz. İlhan TURALI Kırmızı çamaşır
İLK sayfanızda "Kırmızı Çamaşıra Yoğun İlgi" başlığı altında
yayımlanan haberi görünce çok şaşırdım. Haberde 55-60 yaşlarında üç
teyzenin tezgáhta iç çamaşırı bakarken çekilmiş fotoğrafı vardı.
Annelerimiz yaşındaki bu teyzelerin yüzlerinin görünmesi şart
mıydı? Yüzleri mozaiklenerek yayına verilemez miydi? Bu kişilerin
çok rencide edildiğini düşünüyorum. Fotoğraftaki kişiler kendi
yakınınız olsa, bu rahatlıkta hem de ilk sayfadan baskıya verilir
miydi? Bu tür konularda biraz daha duyarlılık gösterilmesini
beklerim. Barış AKAR/ANKARA Voleybol maçı niye yok 18 Aralık
tarihli gazetenizi en az 10 kere karıştırdım; ama yıllardan beri
bayan voleybolunun lokomotifi olmuş iki takımın, Eczacıbaşı ile
Vakıfbank Güneş Sigorta arasında derbi maçının oynanacağına ilişkin
tek bir satırlık haber göremedim. (Haber var da ben görmediysem
binlerce kere özür.) Ben eski bir basketbolcu ve bir voleybol
severim. Hiçbir kulüple uzaktan yakından bağlantım yok. Şimdi
soruyorum: O günkü gazetenizin spor sayfalarında bu maça göre çok
daha önemsiz sayılabilecek o kadar haber varken böyle bir maçın
oynanacağını niçin okurlarınıza duyurmadınız? Tek satırla bile olsa
cevap verirseniz çok sevineceğim. Suphi BEDİZ TEMSİLCİNİN NOTU:
Spor servisi, özür diliyor.