Ne zamandır bu köşeyi kapalı
tutuyordum...
Eski takipçilerimiz bilirler...
Futboldan medyaya, siyasetten yaşama ne düşünüyorsam eğmeden
bükmeden
paylaşan biriyim...
Bugün İnter'un 15. yaş günü olduğu için
yeniden açtık köşemizi...
Önce neden artık yazmadığımı kısaca izah
ederek başlayayım.
Bu sitenin Genel Yayın Yönetmenliğini yapmanın ağır bir
sorumluluğu var.
Tarafsız olmak...
Doğrunun yanında durmak...
Kamu yararı gütmek...
Ve en önemlisi adil ve hakkaniyetli
olmak...
Bütün bu ilkeleri layıkıyla yerine getirebilmenin yolu
bütün editörlerimize söylediğim gibi haber merkezine girdiğiniz
anda kişisel düşüncelerinizi ve politik tercihlerinizi bir palto
gibi çıkarıp askıya asmaktan geçiyor. Bilgisayar başına oturduğunuz
anda üzerinizde olması gereken tek şey 'gazeteci'
kimliğinizdir.
Bu gazeteci kimliği de çalıştığınız kurum, yaşadığınız
şehir ya da ülkenin şartlarına göre değil uluslararası
standartlardaki etik değerlere göre
belirlemelisiniz.
Neden yazmadığımın izahı da aslında tüm bu yazdıklarımda
saklı.
Bizim İnter'da en çok dikkat ettiğimiz nokta
'tarafsızlık'...
Bunun için de genel yayın yönetmeni olarak 'okuru etkilerim
endişesiyle' köşemi kapattım.
Tarafsızlık ve objektiflik kriterlerine ne kadar
önem verdiğimizin sanırım en net ve en samimi göstergesi
bu...
Diyebilirsiniz ki İnter'u kim yönetiyor,
dünya görüşü nedir, politik tercihi hangi yöndedir bilmek
istiyoruz.
Hakkınızdır...
Bunun için diyeceğim şu;
'Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz'...
Yazı arşivim aşağıda yer alıyor.
Satır aralarından nasıl biri olduğumu analiz etmeniz çok da zor
değil.
***
Mazim 18 yıl televizyon muhabirliği ve editörlüğü ile geçti.
Politika muhabirliğim döneminde Refah Partisi'nden sorumluydum.
Televizyondaki son durağım Star TV oldu.
Cem Uzan'ın 'Mazotu 1 lira yapacağım' diye
bağırdığı dönemin sonunda televizyon editörlüğü işimi
noktaladım.
Haberden soğumuştum...
Medyadan 'hazzetmez' noktaya gelmiştim.
Mesleğe ara verdiğim dönemdi...
Bir gün eski dostum Hadi Özışık ile karşılaştım...
-'Gel internette çalış' dedi.
-'Yok' dedim...
-'Ben televizyoncuyum ve sevdiğim iş de bu... Şayet bir gün
dönersem medyaya yine aynı işi yaparım...'
O ısrar etti;
-'Gel bir dene sevmezsen ben kendi ellerimle seni
televizyonun kapısına kadar götürürürüm' dedi.
Yalan yok...
Hiç de inanmadım ama 'yeniye' merakımdan da
bakmadan edemedim...
İnter'dan içeri girdiğim gün 'En fazla 2 gün
demiştim...'
Ağustos'ta 9 yıl bitecek...
İnterneti öyle sevdim ki gelen televizyon tekliflerine hep
'hayır' dedim...
Üç kez televizyonu dönmeyi ciddi ciddi düşündüm...
İyi tekliflerdi...
Kapının eşiğine kadar da geldim.
Ama her defasında 'gidemedim'...
İnternetteki özgürlüğe öyle alıştım ki
'plaza' gazeteciliğine
'katlanamayacağımı' farkettim.
Bu yeni bir medya...
Henüz kirlenmemiş...
Ne verirseniz onu alıyorsunuz...
Kıpır kıpır...
Yazdığınıza okurunuz anında yanıt yapıştırabiliyor.
Sizi denetleyip 'hizada' tutabiliyor.
***
İnter olarak şu son 5 yıl hayli zorlu geçti...
Aynı gün içinde hem 'gezici' ilan edildik hem
'yandaş' sıfatlarına nail olduk.
'Hukuk' dediğimizde
'Ergenekoncu', 17 ve 25 Aralık'ın
'askeri' darbeden farkı yok dediğimizde
'iktidar yalakası' sayıldık.
Bunlardan da rahatsız olmadık. Çünkü hakkınızda bu kadar
birbiriyle çelişen yaftalar yapıştırılıyorsa
'tarafsız' olmayı başarmışsınız demektir.
Ha... Kimseye yaranamazsınız o başka...