İnternet kimin ipliğini pazara çıkarıyor?
Abone olİnternetin, herkesin ipliğini pazara çıkaran bir teknoloji olduğu kanaati pekişti. Peki son wikileaks depreminde kimin ipliği pazara çıkıyor...
İnternetin, herkesin ipliğini pazara çıkaran bir teknoloji
olduğu kanaati pekişti, Wikileaks'in son yayınlarıyla birlikte.
Bazılarına göre AK Parti'nin, bazılarına göreyse diplomasisini
dedikodular üzerine bina eden ABD'nin ipliğiydi pazara çıkan. Peki
gerçekte ne olmuştu?
Bu sorunun yanıtı sosyolog-yazar Nazife Şişman'ın Zaman Gazetesi
için kaleme aldığı bugünkü analizinde saklı.
Şişman yazısına kuşatıcı bir tespitle başladı:
Hiçbir bilginin gizli kapılar ardında kalamayacağına, kimsenin
iktidarını buna güvenerek kurmaması gerektiğine vurgu yapıldı.
Amerika'nın iktidarı mıydı zayıflayan, yoksa CIA'in bilgi servis
ederek yaptığı manipülasyonların, internet teknolojisi kullanılarak
yapılan bir güncellemesi miydi karşımızdaki? "Net" için net bir
cevabımız yoktu.
Başbakan eteklerdeki taşların dökülmesini beklemekten yanaydı;
ama taşlar malumat yığını olarak üzerimize yıkıldı. Daha bilmem kaç
bin belge bekliyordu üzerimize boca edilmek üzere. Peki,
demokrasiye giden yolları döşeyen aynı taşlar değil miydi bunlar?
Dünya vatandaşları, daha doğrusu "netdaş"lar olarak bilgiye
erişimimizin sınırsızlığı, özgürlüğümüzün garantisi değil miydi?
Bizi demokrasi ve barışa götürecek özgürlüğün?
"Bilgi otoyulu"nda kazalar
Şişman dünya devlerinin internet üzerinden yaptığı mücadeleyi
şöyle özetledi:
İnternet yaygınlık kazanmaya başladığında bilgiye çok hızlı bir
şekilde ulaşılabilecek bir otoyola benzetilmişti. Kimsenin bu
otoyolda gidenlerin hızını kesmesi mümkün görünmüyordu. Fakat
devletler başta olmak üzere pek çok kurumun bu bilgi akışına engel
olabileceği, bu bilgileri bir iktidar aracı olarak kullanabileceği
ortaya çıktı.
Mesela ABD internetten istihbarat topluyor, e-mailleri terör ve ABD düşmanlığını tespit edeceği birtakım anahtar kelimeler üzerinden robotlar aracılığıyla ya da manuel olarak tarıyor. Çin, Google'a erişim üzerinde büyük siyasal çatışmalar yaşıyor, izinsiz internet bağlantısı kuranları korsan ya da hain olarak niteliyor. AB düzenlemeleri, grupları kontrol edebilmek için sosyal paylaşım sitelerini satın almaya izin veriyor. Güvenlik güçleri, Tweeter üzerinden örgütlendiği iddia edilen İran'daki "yeşil devrim" protestolarına katılanların paylaşılan fotoğrafları üzerinden tespit yapıyor.
Büyük şirketler acımasız rekabetlerine net üzerinde yeni formlar
kazandırıyorlar. Sadece iyi bilgi dolaşmıyor, sadece beyaz
balinaları kurtarma amaçlı uluslararası dayanışmalar oluşmuyor,
silah ve uyuşturucu tacirleri de insan tacirleri de ağ üzerinden
yeni yollar buluyor. Yani karşımızda olan tarihi bir kader ya da
teknolojik bir zorunluluk değil. İnsanlığın eskiden beri yaşadığı
çatışmalar şimdi bu yeni zeminde cereyan ediyor.
Manuel Castells "iletişimi yeni internet toplumunun kamusal
mekânı" olarak tanımlıyor. Evet haklı, yirminci yüzyılda ulus
devletlerin çizdiği sınırlar içinde yaşayan ve insan hakları,
sendikal haklar gibi düzenlemeleri bu zemin üzerinden talep eden
vatandaşlar, artık küresel bir dünyada adeta "netdaş"lara dönüşmüş
durumda.