Hangi ara bu kadar kötü oldunuz siz?
Hangi ara vicdan kapılarınızın kilitlerini paslı sulara
yatırdınız?
Hangi ara merhametinizi ulaşamayacağınız yerlere
sakladınız...
Sahi siz hangi ara duygularınızı lime lime doğradınız?
Bir insan ölümle pençeleşiyor hastane odasında...
Bir can...
Bir annenin, bir babanın biriciği...
Bir kardeşin canı, ciğeri...
Bir arkadaş, bir dost, bir sevgili...
***
İnanmıyorum!
İçki günahtır diyerek, Nejat İşler'in hastalığını alkole
bağlayıp kendince ahkam kesenlerin zerrece Allah'ın varlığına iman
ettiğine inanmıyorum!
Aksi olsa, her insanda onun suretini görüp, onun ruhunun
bulunduğunu bilip, aynı zamanda nefretli cümleler dökülmezdi
dudaklarından...
Yani, bir insan Allah'ı sevip de bir başka insanın hastalığına,
ölümüne sevinebilir mi hiç!
Aklım almıyor...
Zaten bir insanın hem nefret hem sevgiyle dolu olabileceğine
inanmıyorum!
İnsan sadece biriyle doldurabilir yüreğini, insan,
kalbinde sadece birini besleyebilir...
Ya kötülüğe yedirir içirir nefretini, ya iyiliğe
doldurup taşırır sevgisini...
***
Ne yani, bundan böyle bizim gibi yaşamayanlara
"gebersin" mi diyeceğiz gruplar halinde...
Ne yani, hayata bizim pencerimizden bakmıyor diye bir insanın
acı çekmesine tef mi çalacağız!
İçki içmeyen hasta olmuyor mu, içki içmeyen yoğun bakımda yatmıyor
mu!
Biz, birbirimizi özel hayatlarımız üzerinden mi vuracağız bundan
böyle!
***
Sahi...
Sahi siz, ne ara kaybettiniz bu kadar insanlığınızı...
Siz, ne ara vicdanınızı kör kuyulara atıp da kuyuları
topraklarla kapattınız...
Siz ne zaman, size en çok lazım olacak şeyi, merhametinizi
sandıklara kilitlediniz, anahtarlarını denizlere attınız...
Siz ne zaman bir insanın acılarına ortak olan o yüce manevi
sevgiyi kopkoyu karanlıklara hapsettiniz...
Sahi siz ne zaman bu kadar hissizleştiniz!
Siz ne zaman insanlığı bir kalemde
sildiniz!