İnsanları enkazda bırakıp kaçtık
Abone ol17 Ağustos'ta deprem sadece 45 saniye sürdü. Ama Yalova'da ve Körfez'de korku filmi bitmek bilmedi.
Bu sözleri söylerken vicdanı sızlıyor Nursen Akgül'ün. Ama
nafile, elden ne gelir: Zehirlendik. Varımızı, yoğumuzu, canımızı
çaresizce enkaza gömdük Yalova'da AKSA, İzmit'te TÜPRAŞ depremden
daha korkunç felaketleri getirebilirdi. O günü yaşayanlar için her
şey ölümden beterdi. Gerek AKSA çalışanları, gerek jandarma ve
itfaiye, gerekse Altınkum ve Taşköprü sakinleri için... O insanlar
bugün bile 17 Ağustos'u anlatırken şoka giriyor. Rivayetler
muhtelif. Herkes farklı bir öykü anlatıyor. O anı bir düşünün.
Marmara Depremi gibi bir felaketin yanı sıra bir de zehir
korkusu... Hiçbir bellek net değil... Kimse yalan söylemiyor ama
belleklerin bulanıklığı oyun oynuyor... Aradan dört yıl geçtiğini
de unutmayalım. Ama bir iddia var ki, insanın tüylerini diken diken
ediyor. 2 defa Anjiyo oldum Altınkum Sitesi'nde hemen herkes aynı
şeyi anlatıyor. Ama 46 yaşındaki Nursen Akgül için o gece biraz
daha farklı. Bakın neler diyor: O gece göçük altında 9 komşumuz
kaldı. Sitede o yaz yüzlerce insan vardı. Elimizden gelse bütün
binayı ellerimizle kaldırırdık. Duvarlara vuruyorduk. Herkes
canlı... Dişimizle tırnağımızla keserle binadan insan çıkartmaya
çalışıyorduk. Binanın bir tarafından dört kişiyi çıkarttık. Göçüğün
diğer tarafında ise yaşam boşlukları vardı. Yani burada canlı
insanlar olabilirdi. Ama profesyonel hiçbir yardım yoktu. Biz akşam
9'a doğru güçten kesildik. Hepimizde halsizlik, bulantı, kusma...
Sonuçta akşama doğru, 'Bu koku galiba arkadan geliyor' denmeye
başladı. Belediye başkanına, 'Bu koku nedir? Mücadele gücümüzü
ortadan kaldırdı' diye soruyoruz. Cevap yok. Muhtara soruyoruz,
yok. Saatler ilerledikçe hayvanlar gibi böğürerek öksürmeye
başladık. Boğazlarımız şişti... Meğer zehirlenmişiz. Sonra jandarma
geldi... Bize 'Burada radyasyondan bile daha tehlikeli bir durum
var' dedi. Nedir diye sorduk. "O kadar tehlikeli" diyorlar.
Maddenin adını hiçbirimiz bilmiyoruz. Dedik ki "Burada insanlar
var. Bırakıp gidemeyiz." İyi de siz bilirsiniz. Kapı kapı herkesi
uyarıyoruz. Ama "Canınızı kurtarın. Hiç değilse kendi canınızı
kurtarın. Buradan 30 kilometre uzağa gidin" dediler. Önce inanmadık
Göçük altında 5 komşumuz kalmıştı. Dr. Mehmet, oğlu Mert,
kayınvalidesi Sevim Hanım, karı koca balıkçılarımız Akif Bey ve eşi
Emine Hanım. Hepsini enkaz altında bırakmak zorunda kaldık. Biz bu
olayın resmen korkunç vicdani ağırlığını yaşadık. Biz onları
kurtarabilirdik. O gün bir insanı bile kurtarmak çok büyük
mutluluktu. Beş canlı komşumuzu binanın altında çığlık çığlığa
bırakıp kaçtık. Ama dönemedik. Peki ya sonra? "Biz depremden
kaçmadık. Bunu böyle bilsinler... AKSA'nın zehirinden kaçtık.
Evimizi hayvanlarımızı bıraktık kaçtık. Ben burada yaz-kış
oturuyorum. Mecburum. Gidecek başka yerimiz yok. Depremden sonra
başıma gelmeyen kalmadı. Şu an raporlarım var SSK'dan... Kalp
damarlarımız tıkandı. İki defa anjiyo oldum. Zehirlendik diye dava
açmak için notere verecek para bile bulamadık. Jandarma gelip
yöreyi boşaltınca, bir hafta dağlarda kaldık. Varımızı yoğumuzu
tükettik. Kuşumuz öldü, tavuğumuz öldü, civcivler gitti..." Kaynak
: Vatan