İnsanla deniz temas edecek
Abone olKadir Topbaş Milliyet'te yayınlanan röportajında "Boğazda mutlaka insanla denizin teması sağlanacak" dedi.
Ahmet Tulgar: Siz Beyoğlu`nda başkanlık yaptınız. Beyoğlu,
Türkiye`nin en dinamik yeri. Dünyada böyle bir yer olmadığı
söyleniyor. Beyoğlu`nun özgürlükçü ve renkli yapısı İstanbul`a
nasıl yansıyacak? Beyoğlu`ndan gelmeniz İstanbul için bir şans mı?
Beyoğlu bir dünya kolonisi. Dün olduğu gibi bugün de içinde birçok
kültürü, inancı, yaşantıyı barındıran ve 24 saat açık bir Beyoğlu
var. Ama Beyoğlu sadece Galata ve Pera değil. Bunların dışında, çok
farklı yaşam koşullarına sahip 45 mahallesi daha var. Beyoğlu`nun
45 mahallesinin 45 farklı talebi var. Mehmet Gündem: ``Beyoğlu
İstanbul`un özü`` derken bu tabloyu mu özetliyorsunuz? Sayın
başbakanımız ``İstanbul, Türkiye`nin özeti`` diyor. Ben de
ekliyorum, ``Ana fikri de Beyoğlu``. Beyoğlu geçmişten günümüze
kadar Batılılaşma sürecinde de çok önemli bir lokomotif olmuş. Bu
canlılık Beyoğlu`nun yapısında var. Tarihte de idareciler
Beyoğlu`nu hep ayrı tutmuşlar. Geleni gideni çok olmuş. Orada
insanlar özgürlüklerini yaşarlarken, şehrin esas ahalisini taciz
etmemişler. Bu şehirde başarılı bir yönetici olmak için konsepti
iyi okumak lazım. Türkiye`de bugüne kadar algılanan yerel yönetim
anlayışı fen ve imar oldu. Üstelik onu da başaramamışız. Daha
sosyal, daha estetik bir yaklaşımla halkın ihtiyaçlarına
bakabilecek bir yerel yönetim anlayışı henüz oluşmadı Türkiye`de.
``Biz magazin sayfalarında değil, halkın arasında bulunduk`` A.T.:
Anadolu kentlerinde belediyecilik disipliner, baskıcı bir
faaliyetmiş gibi algılanıyor ve şehrin görüntüsüne de böyle
yansıyor. Estetik dışı bir görüntü, garnizon-şehirler yaratılmış
durumda. Erdoğan`ın şu an Ankara`da bu kadar rahat özgürlükçü
kararlar alması, bu reformlar sanki İstanbul kültürünün Ankara
kültürüne yeniden bir galebe çalması gibi değil mi? Evet, tabii.
Biz de, Beyoğlu`nda bu özgürlükçü, reformcu yaklaşımı ortaya
koyduk. Yalnızca katılımcılığa sığınan bir anlayış değildi bizim
örneğimiz de. M.G.: Beyoğlu`nda geçen beş yıl size ne kattı? Ben
Beyoğlu`nu zaten biliyordum. Adımlamadığım sokağı yoktur.
Beyoğlu`nda anıları olan birisiyim. Belediye başkanı olunca da
bürokrasiyi öğrendim. Ötekiler bildiğim konulardı. Ben mimarım,
sanat tarihinde akademik kariyer yapmışım, Koruma Kurulu`nda
bulunmuşum, masanın her tarafında oturmuşum. Bunları ben kendim
için artı diye görüyorum. Ailem, İstanbul`da oldukça eskidir.
Kendimize göre gıda sektöründe bir markayız. Ama biz hiçbir zaman
mütevazılığı ve halktan olmayı bırakmadık. Aile yaşamımızdan tutun
da insanlarla ilişkilerimize kadar bizde farklılık vardır. A.T.:
Aileniz, siz gerçekten mütevazısınız. Saray Muhallebicisi`ni çok
eskiden bildiğimiz halde sizi, ailenizi yeni tanıdık. Ama galiba
giyim sektöründeki damadınız medyatikliği seviyor. Her fotoğraf
karesine giriyor. Biz magazin sayfalarında değil halkın arasında
bulunduk. Biz bir esnaf insanı olduk. Damadım da öyledir. ``Dört
kardeş aynı binadayız, her eşyadan dört tane alınır`` M.G.: 28 Mart
seçimlerinden dokuz ay önce bir telefon görüşmesinde, ``İstanbul
için adınız geçiyor`` dediğimde, ``Beyoğlu`nda görevimin
başındayım. Siyasi hırsım hiç olmadı. İleriye dönük hesaplar
yapmam`` demiştiniz. Bugün başkansınız. İstanbul`u ne zaman önünüze
hedef olarak koydunuz? Hiçbir zaman siyasette kendime bir hedef
koymadım. İlimde, ticarette kararları siz kendiniz verirsiniz.
Başarırsınız ya da batarsınız. Ama siyasette kararı siz değil
başkaları veriyor. Sizin duruşunuz, netliğiniz, yansımalarınız çok
önemli. Hiçbir zaman ``Ben ne olacağım, nereye nasıl gelirim?``
diye düşünmedim. Çevremizdeki insanlar bizi İstanbul`a
yakıştırıyordu. M.G.: İstanbul`a talip olurken başbakan ile
yaptığınız görüşmede ne konuştunuz? Basında çok şey
dillendirilmişti. ``Sayın başbakanım, siz hem partinin hem de
Türkiye`nin geleceğini düşünmek durumundasınız. Ben müracaatımı
yapacağım ama umuyorum ki hislerinizle hareket etmeyeceksiniz.
Vereceğiniz karardan hiç rahatsız olmayacağım`` dedim. M.G.: Bu
beni kayırmayın anlamında mı? Bunu açık söyledim. Kararını rahat
versin istedim. Müracaat etmem gerekiyordu, ettim. Benim için
olmazsa olmaz değildi. ``Her şeye rağmen, ne pahasına olursa olsun
ben kazanayım`` mantığım yoktu. M.G.: Başbakan ne dedi? Bütün aday
adaylarına söylediği gibi ``Hayırlı olsun`` dedi, başka bir şey
söylemedi. M.G.: Siz hırsları olmayan biri olarak parti için
tehlike oluşturmayacak, ``güvenilir`` bir isim misiniz? Elbette,
İstanbul`a aday olan insanın partiye ve başbakana güven vermesi
gerekiyor. A.T.: Başbakan neden bu kadar hayatımızın içinde? Tekrar
İstanbul`a bakalım. Sordukları için bu kadar hayatımızın içinde.
A.T.: Siz ``eski Osmanlı esnafı tarzı bir aileyiz`` dediniz.
Muhallebi, muhallebicilik çok mütevazı bir şey, muhallebici
demokratik bir kurumdur. Bu sizin aile yapınızı nasıl etkiledi?
İşyerlerinizdeki çalışma koşulları nedir, adil mi, özgürlükçü mü?
Eskiden bir işyeri kurarken mutlaka o işi bilen kişiler çalışırdı.
``Peştamal bağlama`` diye bir tabir vardı ki, bu o kişinin o
sektörde bilgi, beceri, ahlak olarak yeterli olduğunun işaretiydi.
Bu duygulardan, bu tarzdan uzaklaşan müesseseler battılar. Biz
devam ediyoruz. Dört kardeş aynı binada oturuyoruz. Çocuklarımız
kardeş gibi büyüyor. Bir eve yeni bir televizyon ya da araba
alınacaksa dört tane alınıyor. Bu aynı şekilde bizim
işletmeciliğimize de yansır. Sigortasız adam çalıştırmayız. Hak çok
önemlidir. 300`ün üstünde insan istihdam ediliyor. Hiçbir dönemde
maaşlarda gecikme olmadı. Çalıştığımız piyasada sözümüz senettir.
Ödemelerimiz hiç şaşmaz. ``Sizin paranızda bereket var`` derler
bize. A.T.: Saray Muhallebicisi benim anılarım olan bir yer. Eski
halini de biliyorum. Onun çok önemli bir kurum olduğunu düşünüyorum
ki, birçok entelektüel de bunu fark etti ve size destek geldi
onlardan. Fakat AKP`nin asıl dayandığı esnaf tipolojisi sizinkinden
farklı. Ben sizi farklı bir yere koyuyorum. Biz o eski tarzı,
geleneği bütün canlılığı ile yaşatıyoruz. Bizin anlayışımızda tek
amaç para kazanmak değil. Bu işin sosyal yönü de var. Birlikte
yaşanacak toplumsal mekanlar oluşturuyoruz; orada sevgiyi yaşayan,
paylaşmayı bilen bir anlayış ortaya koyuyoruz. Sünnetimi
hatırlıyorum, babam İsmail Dümbüllü`yü getirmişti. Koçlar kesilmiş,
masalar kurulmuştu. Bütün mahalle oradaydı. O gün herkes herkesin
yanındaydı, neşesinde tasasında. M.G.: Babanızın bir sözünü
hatırlatayım: ``Ben bu ismi dökerek kazandım. Beğenmediğim mamulü
müşterime yedirmedim.`` Bugün aynı anlayış devam ediyor mu? Aynı
hassasiyet hem üretimde hem de bütün ilişkilerimizde devam ediyor.
Babam derdi ki, ``Hep kasada durup da iş yapıyorum zannetmeyin.
Bulaşıkhanede duracaksınız, neler yarım yenip geliyor? Bir tane
tamam ama aynı üründen iki-üç tabak yarım geliyorsa orada bir şey
vardır.`` İsterseniz test edin, Saray`da tabağınızı
bitirmediğinizde garson ``Beğenmediniz mi?`` diye size sorar.
``Artık Saray`ın başında Amerika`da okuyan oğlum bulunuyor`` M.G.:
Saray`da mutfağa en son ne zaman girdiniz? Bir ay önce. Ama ticari
hayattan Beyoğlu başkanlığı ile koptum. Zaman zaman tat için
uğrarım. Büyük oğlum İTÜ`de endüstri mühendisliği okudu, Amerika`da
işletme mastırı yaptı. Şimdi işin başında. Bizim ekmek teknemiz
orası. Bu tür müesseselerin devamı çok önemli. Biz ``Kültürel
miras, şehrin turizme açılması`` diyoruz. Kastımız salt yapıların
sahne dekoru gibi ayağa kalkması değil. Buradaki yaşam biçiminin,
yeme içme kültürünün de görülmesi. Biz Saray Muhallebicisi olarak
ciddi bir hizmet veriyoruz. O damak tadını tutturmak ve yıllarca
bozmadan götürmek çok zor. M.G.: Saray Muhallebicisi yaşayan bir
marka olduğu için çok konuşuyoruz ona ilişkin ama siz 1975`te de
mimarlık ofisinizi açtınız. Mimarlıkta başyapıtım dediğiniz ne var,
onları konuşalım. 1978`de Doğancılar`da bir işadamına yaptığım bir
bina var. Benden sadece proje istemişti. Daha sonra inşaatını da
bize yaptırdı. Bir gün, ``Ben burada oturamıyorum`` dedi. Niçin
diye sorduğumda; ``Gelen giden resim çekiyor`` dedi. Kasımpaşa`da
eski bayram yerindeki kapalı spor salonu. Hayli estetik bir yapı.
İkitelli`deki kilerci tesisleri. Şu an Milli Gazete`nin olduğu
bina. Sayın başbakanımızın Rize`deki evi var. M.G.: Oturduğunuz
evin projesi size mi ait? Hayır. Biz orayı kaba inşaatı bitmiş
olarak aldık. Ayakkabıcı olsaydım en iyi pençeyi ben çakardım
diyorum. Girdiğim işe ruhumu veriyorum, hemen adapte oluyorum.
A.T.: Süleymaniye`nin sahibi bir şehrin mimar belediye başkanı
olarak, size gerekli araçları verseler çok bina yıkar mısınız? Siz
bizi takip edin. İstanbul`un silueti olan tarihi yarımada da,
Galata bölgesi de bozuldu. Buna Hilton Oteli, stadyum, Swissotel,
Park Otel, Gökkafes, Odakule dahil. Galata Kulesi`yle yarışan her
şey dahil. Bunlar yanlış, ama zamanında yapılmış. M.G.: Sizi
rahatsız edenler sadece siluette mi? İçerilerde de, sokak
dokularında da rahatsız edici pek çok unsur var. `BELEDİYEDE
OTORİTE BOŞLUĞU VAR!` A.T.: İstanbul`un estetiği çok özgündür ama
bugün Beyaz Türkler, Maslak`taki yüksek binalarla ``Manhattan gibi
oldu`` diye övünüyorlar. Bu şehirde minareden, tarihi kulelerden
yüksek yapılara tepelerde izin verilmese ne olur? Şehirde minareden
yüksek bina olur ama minarenin yakınında olmaması lazım.
İstanbul`un il hudutlarındaki yüzde 20`si Büyükşehir Belediyesi`nin
kontrolünde. Bütün yoğunluklar buraya gelmiş. Onun için trafik
problemi yaşıyoruz. Onun için bütün bu sıkıntılar var. Eski şehir
ve yeni şehir anlayışı oluşmamış bu şehirde. Şimdi her şey iç içe.
Şehir hızla yok oluyor. A.T.: UNESCO`nun İstanbul`la problemi devam
ediyor mu? İstanbul`u Dünya Kültür Mirası listesinden çıkarmaya
kalkışmışlardı. Devam ediyor problem ama sevindirici gelişmeler
var. İstanbul`u Tarihi Kentler Birliği`ne sokma yönünde ciddi
çalışmalarımız var. M.G.: Sizi toplum henüz tanımıyor. Dışarıdan
bakanlar diyorlar ki; Kadir bey de Cumhurbaşkanı Sezer gibi sessiz,
sakin, pek toplum içine çıkmayan, sade bir kişilik mi çizecek?
Hayır. İstanbullu benim ne olduğumu, ne olacağımı biliyor. Geçen
pazar yedi ilçeyi dolaştım, halkın içindeydim, oradan aldığım
sinerji adrenalinimi yükseltti. Ben insanlar arasında olmayı çok
seviyorum. Çok samimi ve sıcak bir insanım. ``Boğaz`da mutlaka
insanların denizle temasını sağlamamız lazım`` A.T.: İstanbul
kültüründe Boğaz`a, sahile inmek önemli bir şeydir. Aşıklar,
emekliler sahile kaçar. Sahile inmek özgürlüğü sembolize eder.
Şimdi sahiller kuşatıldı. Eskiden yalılarda kültürel bir hayat,
söz-müzik vardı. Şimdi yalılar yalı çetelerini hatırlatıyor.
Sahillerin halka açılması için bir projeniz var mı? Buralardaki
özel mülkiyete müdahale edemeyiz. Oradaki kalıcı yapıların kuruldan
onaylı olması gerekiyor. Kurulun müdahale etmesi gereken şeyler.
A.T.: Eminim ki o binaların pek çoğunda yasadışı işlemler
yapılmıştır. Dedektiflik bürosu gibi bir şey kurup bunları
araştırmayı, yeniden bir envanter oluşturmayı düşünmez misiniz?
Yüzde 75`i kaçak olan İstanbul`u ne yapacaksınız ki? A.T.: Siz de
``yıkıcı başkan`` olarak tanınsanız ne olur? Boğaz`da insanların
denizle temasını mutlaka sağlamak lazım. Ama alternatifinizi
koymadan hiçbir şey yapamazsınız. Biz Olimpiyat Stadı`nın
çevresinde 20 bin konutla başlıyoruz. M.G.: Kiptaş, Başakşehir`e
başlarken ticari bir amaç gütmüyordu. Şimdi ise tamamen ticari bir
faaliyete dönüştü. Şimdi konutlarda hangi yaklaşım devam edecek.
Ticaret mi, ev edindirme mi? Lüks bina da yapacağız ama daha çok
dar gelirli hedef alınacak, kira öder gibi konut sahibi olacaklar.
Ben diyorum ki, kaçak yapıları önlemenin yolu, onların konut
sorununu çözmekten geçiyor. Bunu yapacağız. A.T.: AB`nin bir kentli
şartı anlaşması var. Konut edinme hakkı artık bir insan hakkı
olarak kabul ediliyor. Bu insan var olduğu günden beri böyle. Biz
yerel yönetimler olarak buna imkan hazırlamalıyız. Biz öncülük
yapmazsak, kötü yapılar ortaya çıkacaktır. O kötü yapılara biz de
altyapı götürmek zorunda kalıyoruz ki, bu durumda oraların rantı
artıyor, ev içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Buralar kültür, sanat,
spor, eğitim alanları olmayan ve sadece barınmanın yoğunlaştığı
katlı gecekondular haline geliyor. Bu insanları kentli yapmak
gerekir. ``Partiden ve tabandan kişisel talep gelmedi, taciz de
edilmedim`` A.T.: İstanbul`da bir işportacılık sektörü var.
Bunların üzerinde de ciddi bir zabıta terörü. Bu sorunu daha
demokratik, insan haklarına saygılı bir biçimde çözmenin yöntemi
yok mu? İşporta geçiş sürecinde, günübirlik bir çözüm. En fazla 15
gün sürer. Adam ``15 yıldır buradayım`` diyor. Ev almış ama işyeri
açmamış. Böyle olmaz. Çözüm için işsizlik sigortasının oluşması
lazım. Bu oluşursa o sizin önünüze hiçbir gerekçe koyamaz, ``açım``
diyemez. Şehrin çok önemli noktalarında yoğunlaştıkları için de
rahatsız edici bir durum oluşturuyor bu. Artık esnaf ``Biz de
işportaya çıkıyoruz`` diyor. Çünkü rekabet edemiyorlar. Belki
işportacılar için ayrı bir yer düşünülebilir. A.T.: Beyoğlu`ndaki
uygulamalarınızdan ötürü parti tabanından baskı gördüğünüz olmadı
mı? Hayır. M.G.: Partiden talepler gelirse, ki gelmemesi mümkün
değil, ne yapacaksınız? Böyle talepler gelmedi, taciz de edilmedim.
Gelirse, kaliteli bir isimse değerlendiririm. Ama hatır için hiçbir
şey yapmam. Bazı arkadaşlara diyorum ki: ``Bahsettiğiniz kişilerin,
karakterini, yapısını incelerim. Düzgün görmediğim adam için de
zaten siz de `bir şey yapın` demezsiniz.`` M.G.: Nasıl bir belediye
devraldınız? İstanbul`a hizmeti dokunan herkese teşekkür ediyorum.
Seçim döneminde bütün yönetimlerde bir otorite boşluğu
hissediliyordu. Artan kaçak yapılanmalar da bunun bir göstergesi.
Belediyeyi devralınca aynı otorite boşluğunu burada da hissettim.
``Beyoğlu`nda aldığım maaşı kendime harcamadım, dağıttım`` M.G.:
Siz otoriter bir insan mısınız? Doğruluğuna inandığım konularda
kararlıyımdır. M.G.: Beyoğlu belediye başkanı iken aldığınız maaşı
cebinize koymadan dağıttığınız söyleniyor. Koysak da cebimizden
çıkıyordu. Kendime harcamadım, uygun gördüğüm yerlere dağıttım.
Büyükşehir belediye başkanı olunca bazı şirketlerin yönetim
kurullarında da görev alıyorsunuz. Karşılığında birtakım ödemeler
yapılıyor. Ben bunları almayacağım. Bana İstanbul`a başkan olma
şerefi yeter. Ben ticareti sevseydim, belediye başkanı olmazdım.
M.G.: Başbakan Erdoğan kendisini Özal`a benzetenlere, ``Ben Özal`ı
aşmazsam Türkiye`ye hizmet etmiş olmam`` diyor. Siz de Erdoğan`ın
İstanbul`unu aşacak mısınız? Artık ülkeler değil kentler yarışıyor.
Benim dünyada aşmam gereken kentler var. A.T.: Bütün dünyada
metrolarda bir sanatsal hareketlilik olur. Gürtuna ``Burası aşkın,
özgürlüğün ve sanatın metrosu olacak`` demişti. Daha işin
başındayız. Bunlar dünya ölçeğinde metro sayılmaz. M.G.: Sizinle
İstanbul`a nasıl bir tat gelecek? O yaşarken oluşacak. Benim
tatlıcı yanım değil, mimar yanın ön planda. A.T.: Beyoğlu
Belediyesi bulunduğu ortamında etkisiyle seçkin bir belediyedir.
Ama belediyelerin pek çoğu kültür ve sanat faaliyetleri adı altında
kalitesiz, ucuz sanatı özendirici çalışmalar yaptılar. Siz bu
konuda bir kısıtlama düşünüyor musunuz? İlçe belediyelerinin kendi
yetki alanları içinde yaptığı faaliyetlere müdahale etme hakkımız
yok. Biz oralarda da birtakım kültür sanat merkezleri
oluşturabilirsek o seçkin tarzın da tadını alacaklardır. Biz
zamanında Teoman`ı Kasımpaşa`ya getirdik. M.G.: Sizi ruh dinginliği
ve mutluluk içinde gördüm. Bu hal, başkanlıkla oluşmuş gibi değil
de, karakterinizin yansıması gibi duruyor. Bu aile yapımdan,
aldığım kültürden kaynaklanıyor. Benim kafamda çözemediğim bir
problem yumağı yok. Siyasi ya da ticari bir hırs da taşımadığım
için rahatım, huzurluyum. Ailemden, iş hayatımdan, siyasi
kimliğimden dolayı korkum, kaygım da yok. Ben bu kadar huzurlu bir
insan olarak kendimi aşkla İstanbul`a hizmete vermeliyim. A.T.:
Depremle ilgili acil eylem planınız var mı? İstanbul`un deprem
mastır planları bitmiş durumda. Ayrıca dört üniversitemize de
önemli çalışmalar yaptırıldı. Bu tespitler ve hükümetin de ayrıca
yaptığı çalışmalar doğrultusunda adımlar atacağız. Riskli bölgelere
ve riskli yapılara öncelik vereceğiz. Zeytinburnu bu anlamda pilot
bölge seçilmiş. Orada çalışmalar sürüyor. Mevcut binaların olduğu
yerdeki dönüşümlerini hemen başlatmak kolay değil. Çünkü alternatif
yerleşim alanları mutlaka gerekiyor. O alternatifi görmeden ikna
olmuyorlar. Bu konuda TOKİ ve Kiptaş ile birlikte çalışmalara
başlıyoruz. Çöküntü alanları dediğimiz ve tarihi yerleşim
alanlarındaki problemli yaşam koşullarını iyileştirmek için de
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile birlikte çalışıyoruz. Yerel
yönetimler yasasıyla, İstanbul`un il hudutları ile büyükşehir
hudutlarının çakıştırılmasını bekliyoruz. O zaman büyük ölçekte
hazine arazileri belediyemize geçecek. Yeni yerleşim alanları yapma
imkanımız olacak. Ankara`nın yeni pilot bölgeler oluşturma planı
var, biz de İstanbul olarak yoğunluğu kırmak için bu proje içinde
olacağız. Bir de güçlendirme çalışmalarımız olacak. Vatandaşın
çalışmalarına da katkı vereceğiz. A.T.: Trafik için başlattığınız
bir çalışma var mı? Trafikte yönlendirme ve sinyalizasyon
çalışmasını üç ana arterde başlattık. O ölçümlerin verilerine göre
genele taşıyacağız. Bu çalışmayı yürüten arkadaşlar yüzde 30`un
üzerinde bir rahatlama bekliyorlar. M.G.: Toplum bu rahatlamayı ne
zaman hissedecek? Çalışmanın sonuçlarını bekliyoruz. Bu projenin
başındaki arkadaşlar kamuoyunun yakından tanıdığı önemli isimler.
Onlara; bu oran gerçekleşmezse sizi kamuoyuna deşifre ederim dedim.
A.T.: Avrupa Birliği normları çerçevesinde belediyenin sosyal
tesislerinde içki servisinin de yapılması yönünde bir talep geldi
mi? Hayır, bize ulaşan böyle bir talep yok. Şu anda mevcut uygulama
devam edecek. A.T.: Sizi dünyada en çok etkileyen kent hangisi?
Sidney`i çok farklı buldum. Sadece fiziki yapısıyla değil,
insanlarıyla da farklı buldum. Kaynak : Milliyet