İnsanı insan yapan 10 özellik
Abone olİnsanı hayvandan ayıran ne? Bilimadamları bu soruya 10 maddede yanıt verdi. İşte insanı insan yapan 10 özellik;
Yüz kızarması konusunda bir çok sav var. Bunlardan birisi de yüzü kızaran bireyin, bulunduğu sosyal ortamdaki ya da kendisinden daha yüksek kademede bulunan insanların ondan daha yukarda olduğunu kabul etttiği anlamına geldiğini savunuyor.
KADINLARIN YÜZÜ DAHA ÇOK KIZARIYOR
ABD’nin Baltimore şehrindeki Maryland Üniversitesi’nde nörolojist
olarak çalışan Robert R. Provine ve ekibinin 10 sene süren
araştırması sonucunda insanların komik şakalara değil banal
yorumlara güldüğünü ortaya çıkarttı.
Provine, gülmenin insan öncesi dönemde gıdıklama eyelemine fizyolojik bir tepki olarak evrildiğine inanıyor.
MAYMUN PANT PANT, İNSAN HA HA DİYE GÜLÜYOR
Modern çağlardaki maymunlar gıdıklandığında ‘pant-pant’
seslerini çıkartıyor.
Provin de bu seslerin insanda ‘ha-ha’ haline dönüştüğünü
düşünüyor. Provine, insanların sosyalleştikçe gülüşe daha sosyal
bir anlam kattığına inanıyor.
ENDORFİN YÜKSELİYOR
Oxford Üniversitesi’nden Robin Dunbar gülmenin insanda endorfin düzeyini yükselttiğini söylüyor. Provine’e göre gülmenin sosyal anlamda sınıfları da var. Örneğin birisine gülünürse, o kişi ya kendini o sosyal ortamdan dışlar ya da o ortama kendini uygun hale getirir.
[PAGE]
GENİTAL BÖLGEDEKİ KILLAR
University College London’dan Robin Weiss, bu yılın başlarında
insan evriminin bir noktasında genital bölgedeki kılların
belirgin bir şekilde vücudun diğer bölgelerindeki kıllara oranla
kalınlaştığına dikkat çekinceye kadar cinsel bölgedeki
kıllanmanın kıllı geçmişimizden bizlere kalan bir miras olduğu
düşünülüyordu.
Cinsel bölge kılları hakkında bir çok fikir üretildi. Bu
düşüncelerin en yaygın olarak bilineni, yoğun kılların koku ve
soğutma bezlerinin yakınlarında toplanması. Bu sayede
kıllar cinsel olgunlaşma sinyali veren kokuların çevreye
yayılmasını önlüyor.
Başka bir görüşe göre bunlar, kızlarda büyüyen memeler ve genişleyen kalçaların, erkeklerdeyse yüzde sakalların çıkması gibi ergenlikten yetişkinliğe geçişin sinyali. Bir diğer görüşe göreyse kıllar genital organları soğuğa ve toza karşı koruyor.
[PAGE]
ERGENLİK DÖNEMİ
Genelde ergenlik dönemi, üreme dönemi için bir ısınma
evresi olarak görülse de bu en git gelli dönemin başka işlevlerinin
olduğu düşünülüyor.
İkinci ipucu, ergenlik döneminde insan beyninin bütününü kapsayan
değişimi gösteren MRI verilerinden elde ediliyor. Cambride
Üniversitesi’nden David Bainbridge bu konuda şunları söylüyor:
“İnsan beyninin boyutları 12 yaşındayken neyse 20
yaşındayken de aynıdır. Ancak yapabildiği işlemler
artıyor. Ergenlik, cinselolgunluğa geçişten çok insan aklının
psikolojik ve sosyal etkileşimlerle baş edebilecek olgunluğa
erişimiyle ilgilidir. Ergenlik döneminden geçmeden hiçbirimiz tam
anlamıyla insan olamayız.”
Rüyalar, duyuların işlemden geçmesinde kritik bir rol oynarlar.
Sigmund Freud rüyaları bilinçaltına açılan bir pencere
olarak yorumlasa da bugün bilim adamlarının çoğu bu düşünceyi
reddediyor. Ancak hiçkimse şu ana kadar neden rüya
gördüğümüze dair bir açıklama getirmedi.
Ortaya atılan savlardan bir tanesi de REM anında görülen rüyalarının güçlü duygusal anıların şiddetini azalttığı yönünde. Bu şekilde anıları beynimizde saklarken bunlara eşil eden duygular zaman içerisinde etkisini yitiriyor.
Son zamanlarda rüyalarının tümünün REM uykusu sırasında görülmediği ortaya çıktı. Hem REM uykusu rüyalarının hem de REM-dışı rüyaların kendine has özellikleri var. REM uykusu sırasında görülen rüyalar daha öyküsel bir kurguya sahip ve daha fazla şiddet içeriyor. Böylece gerçek hayatımızda şiddet içeren ilişkilerle daha başarılı baş edebiliyoruz.
Rem dışı rüyaların içeriğininse işbirliği içeren ilişkileri desteklediği savunuluyor.
BAŞKALARINI DÜŞÜNME - DİĞER KAMLIK
“Bencil Gen” adlı kitabın yazarı Richard Dawkins insanların
başkalarını düşünme ve fedakarlık gibi bir özelliğe sahip
olmadığını savunuyor. Yazar, kitabında insanların aslında
bencil doğduklarını dolayısıyla cömertlik ve fedakarlık gibi
kavramları sonradan öğrendiklerini anlatıyor.
Bencillik evrimsel açıdan anlamlıdır, çünkü karşılıksız
kalacağına bile bile birisine zaman ve efor sarfetmek hayatta kalma
anlamında kişiye yardım sağlamaz. Ancak son yıllarda
yapılan araştırmalar insanların karşılıksız fedakarlık
yapabileceğini ortaya çıkarttı. Bütün bu bulgular biyologların
diğer kamlığın insan doğasının bir parçası olduğu sonucunu
çıkartmasına neden oluyor. Ancak bir türlü açıklama getiremedikleri
tek nokta, diğerkamlığın nasıl ve neden evrildiğiyle alakalı.
SANAT
Evrimin babası Darwin, sanatın köklerinin cinsel seçilimde
yattığını iddia etmiş olsa da bugüne dek İnsanoğlunun
sanatsal eylemlerde bulunma isteğinin evrimle nasıl
ilişkilendirileceği konusunda kesin bir değerlendirme henüz
yapılamadı.
Santa Barbara’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden evrim
psikologları John Tobby ve Leda Cosmides, estetik deneyimlerin
peşinde koşma merakının, dünyanın başka yönerlini öğrenmemizde
bizlere yol gösterdiğini düşünüyor. İnsan beyni, bu farklı
halleri doğuştan sahip olduğu donanımla algılayamayacağı için
sanattan yardım istiyor olabilir. Auckland
Üniversitesi’nden Brian Boyd da sanatın bir çeşit entellektüel oyun
olduğuna ve insanları yeni ufuklara açılmaya teşvik ettiğine
inanıyor.
BATIL İNANÇ
ABD Başkanı Barack Obama’nın her seçim sabahında basketbol
oynaması gibi, herkesin kendine has bir batıl inanışı
vardır. Mantıksal olarak işe yaramayacağını bilsekte
aslında batıl inançlar tamamen anlamsız değil.
Dinin de batıl inançlara etkisi bulunuyor. Örneğin
insanların yurtdışında kiliseye gitme oranı, ekonomik kriz
zamanlarında hiç olmadığı kadar artıyor. Ya da Tel Aviv’de
yaşayan insanlar yanlarında daha fazla uğur eşyası taşıyor.
ÖPÜŞMEK
Dudak dudağa öpüşmek her kültürde bulunmuyor,
yani genlerimizde olan bir şey değil.
Konu öpüşme psikolojisine geldiğinde konu daha başka bir yöne
kayıyor. Dudaklarımız, vücudumuzun en hassas parçalarından bir
tanesi. Üzerinde doğrudan beynin haz merkezlerine bağlanan nöronlar
bulunuyor. Öpüşmenin stres hormonu kortizolü düşürdüğü ve bağlanma
hormonu oksitokini yükselttiği biliniyor.
Hindistan’ın Bangalore şehrinde bulunan Ulusal Ruh Sağlığı ve
Nörobilim Enstitüsü’nden Chittaranjan Andrade ve B.S. Srihari
tarafından 2001 yılında 200 yetişkin üzerinde yaptıkları
araştırmada herkesin istisnasız dört kere burnunu karıştırdığını
ortaya çıkarttı.
Aslında bu konudaki en yakın diğer araştırma da 1966 yılında New
York Devlet Üniversitesi’nden Sidney Tarachow tarafından yapılmış.
Araştırmacı burun karştırma nedeninin ‘parmağa takılanların çok
tatlı olması’ nedeniyle cevabını almış.