Geçtiğimiz Cuma akşamı, Okan Bayülgen'in yönettiği Medya Kralını
izlerken bir seyirci bağlanıyor...
Telefon bağlantısı bende her ne kadar kurgu olabileceği izlenimi
bıraksada, o an stüdyoda konuk olarak bulunan, ilişki uzmanı (!)
Tuğçe hanıma söylenenler beni de dahil olmak üzere birçok kişiyi
eğlendirdi, bu tartışılmaz.
Canlı yayına bağlanan ve adının Hülya olduğunu söyleyen izleyici,
Tuğçe hanıma, ''Siz kitabınızda ikinci kadını
anlatıyorsunuz, bunu epeyce yaşamışsınız ki yazabiliyorsunuz, aksi
halde yazamazsınız''ı savundu. Tuğçe hanımın ''Ben
asla böyle bir ilişki yaşamadım, çevremde yaşayanların hikayelerini
anlattım'' şeklinde hararetli savunması, bir ilişki
uzmanı(!) tarzı değildi ama burda en çok eğlenen Okan(Bayülgen)
oldu, bu da ayrı bir konu...
Programda, ''İnsan yaşadığını yazabilir''
gerçeğinin arkasında durulacak bir ortam yoktu, vakitte çok
geçti...
Ama
İnsan, yaşadığını yazabilir !
İnsanoğlunu her zaman yaşanmış hikayeler etkiler. Yaşamış kişinin
kaleminden akanlar etkiler.
Okumak, dinlemek, araştırma yapmak, bizi bilgi sahibi yapabilir ama
tecrübem var demek için yaşamak gereklidir.
-''Seni anlıyorum'' deriz karşımızdakine ama onu
ne kadar anlarız ?
-Sokakta kalan, kalacak yeri dahi olmayan birinin halini ne kadar
anlarız ?
-Oğlu şehit olan bir annenin acısını ne kadar anlarız?
-Depremde göçük altında kalan biri için ne kadar empati yapabiliriz
!
Farzedin deprem oldu. 80/90 aile bir arada yaşamak zorunda
bırakılmışsınız. Belkide selamı dahi esirgediğiniz komşunuzla, aynı
lavaboyu kullanmak, aynı kaplardan yemek yemek zorundasınız...Şu an
bunu yaşayan birçok aile var. Onları anlamak için ne kadar zorlarız
kendimizi !
-Somali'de,çocuğu açlıktan ölen bir anneyi anlamamız mümkün mü
?
-Hergün dayak yiyen ve buna rağmen bu hayatı kabullenmiş bir
kadının penceresinden ne kadar bakabiliriz?
-Ve/ya şiddeti alışkanlık haline getiren adamı anlarmıyız? Ona
hayvan deriz, ağır ithamlarda bulunuruz ama niye hayvanlaşıyordur,
neden insan olamıyordur, bilirmiyiz? Egitimsizlik deriz, cahillik,
yobazlık, kıskançlık, her bir şeyi sayarız ama bu adamların
varmıdır bir penceresi ?
-Bir erkeğin ikinci/üçüncü eşi olmak ve bunu kabullenmek, nasıl bir
duygudur, anlarmıyız?
-Anne/baba olmayanlar anne baba olmayı ne kadar anlayabilirler?
-Özürlü çocuğu olan anne/babayı ne kadar anlarız?
-Umutsuz, ölümü bekleyen bir hastayı anlarmıyız ?
-Suçlu olmadığı halde hapiste yatanlar var, bunları anlamak için
çaba harcarmıyız?
-Aşk gibi bir paradoksun içinde kaybolmuş birini anlamak için
aynısını yaşamamız gerekmez mi ?
Sezen Aksu, yaşadığı aşkları kaleme almadı mı, onun aşk
şarkılarıyla büyümedik mi, hüzünlenmedik mi, bu kadar aşk
yaşamasaydı, bu şarkıları dinliyor olabilirmiydik ?
-Dostoyevski'nin ''Karamazov kardeşler'' klasiğinin muhteşem bir
yapıt olması, yazarın kendi hayatından esinlenerek yazmasından
değilmidir?
Bu örnekler o kadar çoğaltılabilirki !
Son olarak, Gazeteci Cem Emir Van' da göçük altında kaldığında,
kurtulacak ve göçük altında geçirdiği saatleri, yaşayan biri
olarak, canlı canlı yazacak diye düşünmüştüm. Maalesef olmadı !