İnsan hakları savunucularından tepki
Abone olOrgeneral Tolon, komando eri Selim Karabulut'un İstanbul'daki cenaze töreninde insan hakları savunucularını "neredesiniz" diye eleştirmişti. Cevap ise gecikmedi.
İnsan hakları savunucuları, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit
Tolon'un insan hakları savunucularıyla ilgili sözlerine tepkili.
Beş sivil toplum örgütü, 20 Mayıs Cuma günü, bu konuda ortak bir
açıklama yapacak.
İnsan hakları savunucularından Yusuf Alataş, Hüsnü Öndül ve Ayhan
Bilgen, Tolon'un sözlerini değerlendirdi.
Savunucular, Tolon'un sözlerinin ardından, şunlara dikkat
çekti:
* İnsan hakları savunucuları, yaşam hakkına ayrım yapmadan
duyarlıdır.
* Savaş insan hakları açısından bir bataklıktır. Zarar görenin kim
olduğu önemli değil; bizim için insan önemli.
* Yaşama hakkını güvence altına almak öncelikle devletin
görevi.
* İnsan hakları savunucularını hedef gösteren tutumları
sergileyenler, savunuculara yönelik saldırıların ortağı
olurlar.
Savunucular, Türkiye'nin taraf olduğu, insan hakları savunucularını
güvenceye alan uluslararası sözleşmeleri anımsatarak, başkalarının
haklarını nasıl savunuyorlarsa, kendi haklarını da savunmayı
bildiklerini söyledi.
Tolon, 17 Mayıs günü, komando eri Selim Karabulut'un İstanbul'daki
cenaze töreninde yaptığı konuşmada, "Birkaç yıl önce silahlı
mücadelesini sonlandırdığımız olaylar yeniden başladı. Ülkede terör
yoksa biz niçin burada şehidimizin başındayız? Ama bakın bakalım
insan hakları savunucularından kaç kişiyi göreceksiniz?"
demişti.
İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Mazlum-Der,
Uluslararası Af Örgütü ve Helsinki Yurttaşlar Derneği, yarın saat
11:30'da, İHD'nin Ankara'daki Genel Merkez Binası'ndan ortak bir
basın açıklaması yapacak.
İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Alataş, İnsan Hakları ve
Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum-Der) Genel Başkanı Bilgen,
insan hakları savunuculuğunun savaş karşıtlığına ve yaşam hakkının
savunulmasına dikkat çekti.
Alataş, "Komutanın sanki biz savaş kışkırtıcılığı yapıyormuşuz,
askerlerin, güvenlik güçlerinin ölümlerine karşı duyarsızmışız,
olağan karşılıyormuşuz gibi bir yaklaşımla açıklama yapması, bizi
hedef göstermektir" dedi.
"Türkiye'deki insan hakları kuruluşları ve savunucuları, savaşa,
şiddete, her türlü silahlı çatışmaya karşı. Silaha başvuran tarafın
kim olduğu önemli değil. Demokratik yöntemlerden yanayız.
Savaşlar insan hakları açısından birer bataklıktır. Hep karşı
çıktık. Zarar görenin asker, polis, sivil ya da gerilla olması
değil; bizim için insan önemli.
Nedense, bu tür her olayda, 'Nerede yanlış yaptık' diye düşünmek
yerine bizi suçluyorlar. İnsan hakları savunucuları, örgütleri,
hiçbir zaman şiddet uygulamadı, savaşa girmedi, savaşı
kışkırtmadı."
Bilgen: Gerilimin devamından fayda umanların sözleri
Tolon'un sözlerini değerlendiren Bilgen'se, son dönemde insan
hakları savunucularına yönelik tehditleri anımsatarak "Biz
çatışmaların bitirilmesini, bölgenin mayınlardan arındırılmasını
istiyoruz. Oysa, gerilimin devamından fayda umanlar var; bunlar
gerilimi artıracak sözler sarf ediyor" dedi.
"Kişilerin -asker, polis ya da sivil olsun- yaşama hakkını güvence
altına almak, güvenlik görevlilerinin sorumluluğundadır. İnsan
hakları savunucularının bu konudaki ayrımsız duyarlılığı
raporlarına, basın açıklamalarına da yansıdı.
Ulusal ve uluslararası kamuoyu bunun farkında. İnsan hakları
savunucularını hedef alan sözlerden herkesin ısrarla kaçınması
gerek.
Bu tutumu sergilemeye devam ederlerse, bundan sonra, insan hakları
savunucularına yönelik saldırıların ortağı olurlar."
İHD'nin eski başkanlarından Hüsnü Öndül, Tolon'un sözlerinin "yeni
bir unsur ihtiva etmediğini" söylüyor.
"Sayın Orgeneral, bilinen tarzı sürdürüyor: Cenazeler, gerek resmi
güçler, gerekse sivil şoven çevreler tarafından istismar
edilmiştir. Bu istismar devam etmektedir. Özellikle güvenlik
bürokrasisi olarak, her fırsatta, insan hakları örgütlerini,
savunucularını, her biri birer değer olan insan haklarını
küçümseyici, aşağılayıcı ifadeler kullanacak ve insanları
önyargıyla koşullandıracaksınız ve o insanların en acılı gününde
insan hakları savunucularının niye gelmediğini soracaksınız.
Devlet öncelikle acılı insanların acılarını sömürmekten
vazgeçmeli."
Öndül, bu tür sözlerin, insan hakları savunucularından çok, insan
haklarının kendine yönelik olduğunu söyledi.
"Devlet insan haklarını hem okullarda, hem askeri ve sivil
bürokraside çarpık ele almıştır. Türkiye'yi yönetenlerin
uluslararası sözleşmelerdeki, insan hakları belgelerindeki haklarla
ilgisi yok. Hakları kendilerine özgü bir tarzla ele alıyorlar."
Hüsnü Öndül, insan hakları savunucularının sarılacakları tek
siyasetin yine insan hakları olduğunu söylüyor:
"İnsan hakları savunucularının sarılacakları tek ilke/siyaset,
insan hakları değerlerini özüne uygun savunmaktır. Bu tür sözlere
dayalı olarak yanlış yapmamalıdır; ilkeden sapılmamalıdır."
Ayhan Bilgen'se, Türkiye'nin taraf olduğu, insan hakları
savunucularıyla ilgili uluslararası sözleşmeleri anımsatıyor:
"Başkalarının haklarını nasıl savunuyorsak, kendi hakkımızı
savunmayı da biliriz. Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
belgeler, insan hakları savunuculuğunu güvence altına alır.
Türkiye, kendi anayasasında insan haklarına yer vermiştir.
Türkiye'de insan hakları mücadelesinin meşruiyeti sorgulanamayacak
düzeydedir. Eğer bu tutum devam ederse, Türkiye'nin insan hakları
karnesine kötü not olarak geçecektir."
Türkiye'nin de taraf olduğu, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Savunucuları Bildirgesi, 12. maddesi şöyle diyor:
"Devlet, herkesin tek başına ve başkalarıyla birlikte bu Bildiri'de
belirtilen hakları meşru bir biçimde kullanması nedeniyle maruz
kalabileceği şiddete, tehdide, misillemeye, hukuki veya fiili
ayrımcılığa, baskıya ve her türlü keyfi muameleye karşı yetkili
makamları vasıtasıyla korunmasını sağlamak için gerekli tedbirleri
alır.
Bu bağlamda herkes tek başına veya başkalarıyla birlikte, devletin
insan haklarının ve temel özgürlüklerin ihlaline yol açan
faaliyetlerine, eylemlerine ve ihmallerine ve ayrıca bireylerin
veya grupların işlediği insan haklarının ve temel özgürlüklerin
kullanılmasını etkileyen şiddet eylemlerine karşı barışçıl
vasıtalarla tepki gösterme ve muhalefet etme sırasında, ulusal
hukuka göre etkili bir biçimde korunma hakkına sahiptir."
Haber: Tolga Korkut
Kaynak: www.bianet.org