İnönü, Baykal'a 'hizipçi' dedi
Abone olBarış Yarkadaş, CHP kurultayına sayılı günler kala, partinin geçirdiği evreleri ve Baykal'ın bitmeyen hırsını yazdı.
4
BARIŞ YARKADAŞ
Yeni bir darbe, kesintiye uğrayan demokrasi
Zaten ipler kopmasa da yapacakları çok şey yoktu. Çünkü, ülkede yaşanan hükümet krizi son bulmamış, huzursuzluk üst düzeye çıkmıştı. Bir yandan da sistem dışı muhalefetle, sistem yanlısı grupların kavgası sürüyordu. Ülkenin adeta savaş alanına çevrilmesi, huzursuzluğu arttırmıştı. Böyle bir ortamda yönetime yeniden ve üçüncü kez el koyan silahlı kuvvetler,12 Eylül 1980 tarihinde üçüncü darbeyi gerçekleştirmiş oluyordu.
Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in yaptığı askeri harekat, bir süre sonra tüm siyasi partileri kapattı. Liderleri cezaevine konuldu. Bundan, Atatürk'ün kurduğu parti olan CHP de nasibini aldı. Ecevit, CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa ettikten bir süre sonra cezaevine girdi. Baykal ise, darbeden üç ay sonra kısa bir süreliğine tutuklandı. Askerler Baykal'ı cezaevine götürürken, onu uğurlayanlar arasında, darbe öncesi Milli Savunma Bakanı olan Turan Güneş de vardı.
Güneş, askerlerin uyum sağladığı ve güvendiği bir isimdi. Bu süre içinde, tüm liderler cezaevinde istemeden de olsa buluşmuştu. Dışarıda, siyasi yaşamda sürekli kavga eden politikacılar, Mamak Dil Okulu'nda günlerini geçirmeye başladı. Türkeş'ten Erbakan'a dek tüm liderler cezaevinde aylarca volta attı. Cezaevinde günler belki geçerdi ama, siyaset yasağının getirilmesi işleri iyice sıkıcı bir hale sokuyordu.
7 Kasım 1982'de yapılan halk oylamasıyla Yeni Anayasa kabul edildi. Anayasa'nın Geçici 4. Maddesiyle, kapatılan siyasi partilerin liderleri başta olmak üzere 723 kişiye siyaset yasağı getirildi. Darbecilerin halk oylamasına sunduğu anayasa yüzde 92'yle kabul edilmişti. Anayasa oylamasında, siyasi parti liderlerine yasak getirilmesi de vardı.
DARBENİN ETKİSİ KALKIYOR
Darbenin üstünden 3 yıl geçtikten sonra, yeni siyasi partiler yasası kabul edildi. CHP geleneğinden gelenler, Necdet Calp önderliğinde Halkçı Parti'yi kurdu. Calp uzun yıllar İsmet İnönü'nün Özel Kalem Müdürlüğü'nü yürütmüştü. İnönü'nün en yakınındaki isimlerden biriydi. Calp'in İnönü'yle olan bu yakınlığı, halk arasında "Paşa" olarak da anılmasına sebep oluyordu. Halbuki Calp ne asker, ne de asker emeklisiydi. Bir grup eski CHP'li, Calp'i parti kurması için ikna etmişti.
Calp'in kamuoyundaki prestijini bilen siyasetçiler, partinin Milli Güvenlik Konseyi tarafından veto edilmeyeceğini tahmin ediyordu. Kenan Evren Başkanlığı'ndaki Konsey, "sakıncalı" bulduğu isimlerin siyaset yapmasını engellliyor, parti kurmalarına izin vermiyordu. Parti kurmasına izin verilmeyen isimlerden biri de Calp'le birlikte aynı dönem harekete geçen İsmet İnönü'nün oğlu Erdal İnönü'ydü.
İnönü de yakın çevresinin ısrarları yüzünden Sosyal Demokrat Halkçı Parti'nin (SODEP) kuruluş çalışmalarına başlamıştı. Ancak İnönü askerlerden veto yiyince, bir süre sonra yapılacak olan seçime katılamadı. İnönü'nün misyonunu ise Cezmi Kartay üstlendi. O yıl seçimlere sadece ANAP HP ve MDP katıldı. SODEP bir yıl sonra, 1984'te 1. Olağan Genel Kurul'a gitti. Bir yıl sonra ise Olağanüstü Kurultay'a. Bu arada, kurultaya giden başka bir parti daha vardı: Halkçı Parti. Yani Necdet Calp'in HP'si.
HP de 1. Olağanüstü Kongre'sini toplamış, partinin adını Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) yapma kararı almıştı. SODEP de bu gelişmenin ardından kendini fesh etti ve SHP'ye katıldı. Genel Başkanlığa ise Aydın Güven Gürkan getirildi. Gürkan, sol çevrelerin sevdiği saygı duyduğu bir isimdi. Ancak, 1980 darbesinin etkisini aşamayan ülke topraklarının siyasete olan ilgisi yok denecek kadar azdı. Gürkan bu yüzden kitleselleşmeyi yakalayamadı. Partide yeni isimler aranmaya başlandı. Bulunan tek çözümde ise uzlaşıldı.
Buna göre, kurultay toplanacak, genel başkanlığa askerlerin 3 yıl önce veto ettiği Erdal İnönü getirilecekti. Öyle de oldu. SHP 2. Olağanüstü Genel Kurulu'nda, oğul İnönü başkanlık koltuğuna oturdu.
Ecevit gelenekten kopuyor
SHP bu süreci yaşarken, kapatılan CHP'nin son Genel Başkanı Bülent Ecevit ise, siyasi yasaklı olduğundan hiçbir çalışma yapamıyordu. Bülent Ecevit, buna rağmen eşi Rahşan Hanımla birlikte gizli sayılabilecek bir çalışma yürütüyor, yeniden siyaset sahnesine çıkmaya hazırlanıyordu. Ecevit, SHP Kongresi'nden bir yıl önce, 1985'te Demokratik Sol Parti'yi kurdurdu. Başına yapılan genel kurul sonucu Rahşan Ecevit geçti. Ecevit eski çalışma arkadaşlarıyla birlikte olmak istemiyordu.
Çünkü geçmişte çok yıpranmış, cezaevinde kaldığı süre içinde de sağlıklı düşünme fırsatı bulmuştu. Zaten yeni kurulan SHP'nin "sol" çizgisi de düşüncelerine aykırıydı. Ecevit'in solculuğu, içinde milliyetçiliği de barındırıyordu.
Ecevit bu anlayışı kendine rehber edinirken, siyaset sahnesi yeniden eski hareketliliğine kavuşuyordu. İki yıl yıl sonra yapılan, siyasi yasakların kaldırılması ile ilgili referandumda, tüm liderlerin yasağı kalktı. Demirel Doğru Yol Partisi'nin, Erbakan Refah'ın, Türkeş de Milliyetçi Çalışma Partisi'nin başına geçti. Eski liderlerin yeniden sahneye çıkmasının ardından ilk genel seçimler yapıldı.
27 Kasım 1987 milletvekili genel seçimlerinde ANAP yüzde 36.3 ile 292, SHP yüzde 24.8 ile 99, DYP yüzde 19.1 ile 59 milletvekili çıkardı.DSP yüzde 8.5 ile barajı geçemedi. Ecevit, 7 Mart 1988'de eşi Rahşan Ecevit'ten devraldığı DSP Genel Başkanlığı'ndan istifa etti. Ancak Ecevit, 15 Ocak 1989'da yapılan olağanüstü kongrede yeniden genel başkan seçildi.
Baykal dönüyor
Bu arada, cezaevinde kısa bir süre kalan Baykal'ın da siyaset yasağı kalkmıştı.Baykal Erdal İnönü'yle birlikte siyaset yapmaya başlamış, İnönü'nün çevresinden ayrılmaz olmuştu. SHP 1988'de İkinci Kurultay'ı yaparken, Baykal Parti Meclisi'ni ele geçirmeyi başardı. Kendisi de Genel Sekreterlik koltuğuna oturdu. Liste hesaplarını iyi bilen Baykal'ın bu durumu partide sorun yarattı.
Tıpkı 1980 öncesi Ecevit'i Baykal konusunda uyaran bir grup partilinin yaptığı gibi, bu kez yine bir grup partili, SHP Genel Başkanı İnönü'yü uyardı. Sonuç nafileydi. Baykal, İnönü'ye kendini kabul ettirmişti. Yerel seçimlerde SHP'nin İstanbul, Ankara ve İzmir'den zaferle çıkması, tartışmayı bir süreliğine de olsa bitirmişti. Baykal tartışması bir süreliğine bitti ama, bu kez yeni bir tartışma başladı.
SHP'li 7 milletvekilinin Paris'teki Kürt Konferansı'na katılması partide deprem yarattı. Parti bu milletvekillerini ihraç etti. Bunun üzerine istifalar yaşandı. Ve yeniden Olağanüstü Kurultay'a gidildi. Parti bir kurultaydan diğerine koşuyordu. 27 Ocak 1990'daki bu kurultayda İnönü Başkan, Baykal ise yeniden Genel Sekreter olarak seçildi. Kürt Konferansı'na katılan milletvekilleri ise kısa bir süre sonra Halkın Emek Partisi'ni kurdu. Başkan Fehmi Işıklar oldu.
İNÖNÜ: BAYKAL HİZİPÇİ
Partide yaşanan bu depremin ardından tartışmalar bir türlü bitmedi. Baykal'ın Kürt Konferansı sonrası aldığı tavır, üyeler tarafından tepki gördü. İnönü, Baykal'a olan bu tepkiyi fark etti ve uyardı. Ancak Baykal bunun üzerine Merkez Yürütme Kurulu üyeleriyle birlikte istifa ederek partiyi 6. Olağanüstü Kurultay'a götürdü.
İnönü bu seçimde 504, Baykal ise 405 oy aldı. Genel Sekreterlik koltuğunu da kaybeden Deniz Baykal'ın yerine Hikmet Çetin oturdu. Baykal, Parti Meclisi'ndeki ağırlığını da kaybetti. PM'nin çoğunluğu Baykal karşıtlarından oluştu. İnönü ise bir süre sonra yaptığı değerlendirmede, Baykal'ı "hizip kurmak"la suçladı.
BAYKAL VAZGEÇMİYOR
Baykal 1990'da aldığı kurultay yenilgisinin ardından kısa bir süre suskunluğu seçti. Çünkü SHP araya giren 1991 yılı milletvekilliği genel seçimlerinden 88 milletvekiliyle çıktı. Ecevit'in DSP'si ise 7 milletvekili çıkardı. SHP, HEP ile birlikte seçime girmişti. Bu "ittifak" kamouyunu uzun süre meşgul etti. SHP "PKK'nın uzantılarını meclise sokmak"la suçlandı. Zaten bir süre sonra HEP'li milletvekilleri partiden ayrıldı. SHP ise seçimde 178 milletvekili kazanan DYP ile koalisyon kurdu. Demirel Başbakan, İnönü ise Başbakan Yardımcısı oldu.
Ancak Baykal yine de İnönü ile çatışmasından vazgeçmedi, İnönü'yü sık sık eleştirdi. "Hükümet olmanın hakkı verilmiyor" diyen Baykal, "sıranın kendisinde olduğunu" iddia ediyordu. Baykal'ın eleştirilerine en sert tepkiyi partinin Genel Sekreteri Cevdet Selvi gösteriyordu. Selvi, Baykal'ı "CHP'ye girdiğinden beri genel başkanlarla çekişme içinde olmakla" suçluyordu. İşte bu "hava" içinde parti yeniden kurultay hazırlığına başladı.
Ancak İnönü'nün sinirleri yıpranmıştı. Siyasete yakınlarının zorlamasıyla girmiş olan İnönü'yü karşısındaki hırs yormuştu. Zaten en sonunda o da dayanamadı ve "Kaybedersem çekileceğim" dedi. Delege 27 Ocak 1992'de yapılan kurultayda tercihini İnönü'den yana kullandı. Baykal bir kez daha kaybetti.
YARIN: CHP yeniden açılıyor