İngiltere ofsayta mı düştü?
Abone olDavid Cameron'un AB'nin yeni yapılanmasını veto etmesi Avrupa'da konuşulmaya devam ediyor.
İngiltere Başbakanı David Cameron, Avrupa Birliği'nin
aldığı finansal regülasyon kararlarında ülkesine ayrıcalık için
direnmekle, İngiltere'yi Avrupa içinde ofsaytta bıraktı. İngiltere,
artık Avrupa'nın geleceğini biçimlendirecek kararların alındığı
odalarda olmayacak.
Reuters haber ajansı, Cameron'un vetosu sonrası İngiltere ve AB
ilişkilerini masaya yatıran bir analize yer
verdi.
Bunun sonucunda İngilizlerle AB'nin geri kalanı arasında uzun ve
tatsız bir boşanma yaşanabilir ki, böyle bir ayrılmadan her iki
taraf da zarar görür.
Başbakan Cameron'un AB antlaşmalarında Euro Bölgesi ülkelerinin
daha sıkı finansal entegrasyona gitmeleri yolundaki değişikliği
veto etmesi, ülkesindeki Euro karşıtları tarafından alkışlansa da,
Avrupa'nın pek çok ülkesinde "İyi oldu, kurtulduk" duyguları
yarattı.
'İNGİLTERE ÖNEMİNİ YİTİRDİ' İDDİASI
Bankacılar ve şirket yöneticileri, ülke ekonomisinin yüzde 10'unu
oluşturan Londra finans merkezinin çıkarlarının, bu gelişmeyle
nasıl korunabileceğini anlayabilmiş değiller. Brüksel'deki düşünce
kuruluşu Re-Define'ın Başkanı Sony Kapoor, "Bundan sonra ne olursa
olsun, İngiltere kendisini yalnız bıraktırmış oldu ve kritik
önemdeki etkisini kaybetti, hem karşılığında hiçbir şey kazanmadan"
dedi.
İngiltere, bir yandan Euro Bölgesi'nin önde gelen finans merkezi
olmanın meyvelerini toplarken, bölge üyeliğinin getirdiği
sorumluluklarını taşımadığı, üstelik de kurtarma paketlerine
katılmayı reddettiği için eleştiriliyor.
Uluslararası Para Fonu (IMF) yoluyla Yunanistan ve Portekiz'e
verilen kredilerde küçük bir payı olan İngiltere, komşusu ve önemli
ticaret ortağı olan İrlanda'ya ikili kredi veriyor ancak bunun
dışında Euro Bölgesi kurtarma fonuna katkı yapmayı reddediyor.
YATIRIM MERKEZİ OLMAKTAN ÇIKACAK
İngiltere, Cameron'un Muhafazakar Partisi'nde ve kamuoyunda giderek
artan husumet sonunda uzun vadede AB'den ayrılacak olursa, bir
yatırım merkezi olarak çekiciliğini kaybedecek. Bir Alman
bankasının Londra'daki yöneticisi olan Tom Brown, Financial Times
gazetesine yazdığı mektupta, "Londra finans merkezini
koruma lafları anlamsız kalmaktadır çünkü merkez, finansal
hizmetlerdeki üstünlüğünü ancak İngiltere'nin Avrupa Birliği'nin
tam katılımcı bir üyesi olmasıyla sürdürebilir" dedi.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Avrupa'da herkesin daha az
değil, daha fazla regülasyona tabi olmaları gerektiğine inandığı
bankacılar, hedge fonu yöneticileri ve vergi sığınakları için
İngiltere'nin özel koruma istemesinin yanlış zamana geldiğini
söyledi.
CAMERON SARKOZY'NİN EKMEĞİNE YAĞ SÜRDÜ
Cameron'un tutumu ile Sarkozy de Fransa'nın uzun zamandır izlediği
bir politikayı hedefine ulaştırmış oldu: Merkezi Euro Bölgesi olan,
güçlü bir Avrupa hükümetleri grubu ve bunun dışında kalan
İngiltere. Kapoor şu ironiye dikkat çekiyor: İngiltere
banka zorunlu karşılıkları, likidite ve bireysel bankacılıkla
yatırım bankacılığının ayrılması gibi konularda AB yetkililerinin
önerdiklerinden daha katı kuralları zaten kendisi hayata geçirmeye
çalışıyor.
Avrupa'daki finansal hizmetler sektörünün yarıdan fazlasının
merkezi olan İngiltere, kendisine dört yasama alanında veto hakkı
tanınmasını istemişti.
İngiltere geçtiğimiz hafta sonunda, Avrupa'dan neredeyse kopmanın
eşiğine gelmiş olmasının şokunu yaşarken, Maliye Bakanı George
Osborne, Londra'nın etkisini kaybettiği görüşlerine karşı çıktı.
Osborne, "İngiltere'nin finansal hizmetlerini ve Avrupa ile
ticaret yapmak zorunda olan imalatçı şirketlerini, Euro Bölgesi
entegrasyonunun Euro Bölgesi üyesi olmayan ülkelere de
yayılmasından korumuş olduk" dedi.
Bu özgüven muhtemelen, diğer Avrupa ülkelerinin İngiltere'nin onayı
olmadan kendi verdikleri kararları uygulamak için AB'nin Komisyon
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi temel kurumlarını
kullanamayacakları varsayımından kaynaklanıyor. Bu durum yakın
zamanda, siyasi alanda, hatta mahkemelerde çözümlenmek zorunda
kalabilir. AB'nin 27 üyesinden 23'ü, hatta 26'sı yakında
yapacakları ayrı bir mali birlik anlaşmasıyla yola devam etmek ve
bunun için bir ikincisini kurmak yerine, var olan AB kurumlarını
kullanmak isteyecekler. Bankacılık kararları ve mevduat garantileri
gibi konuları Euro Bölgesi içinde karara bağlamak
isteyebilirler.
Dolayısıyla İngiltere Başbakanı Cameron'un vetosu, Euro Bölgesi
finansal regülasyonunun daha sıkılaştırılması ve bundan Londra
finans merkezinin zarar görmesi sonucunu doğurabilir.