İngiltere-Fransa balıkçılık krizinde Fransa'nın Türkiye'ye karşı çifte standardı tescillendi
Abone olFransa'nın, İngiltere krizinde dayandırdığı ilkeler ile Türkiye'nin Ege'deki iddiaları tamamen örtüşürken, açık açık Yunanistan'ın iddialarını savunması hukuki bir çıkmazda olduğunun göstergesi.
İngiltere’nin 31 Ocak 2021'de "Brexit" olarak isimlendirilen anlaşmayla Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılmasıyla Fransa ve İngiltere arasında bir “balıkçılık krizi” patlak verdi.
AB’nin Ortak Balıkçılık Politikaları kapsamında İngiltere’nin deniz yetki alanlarındaki balıkçılık faaliyetleriyle oluşan ortak balıkçılık pazarı, Brexit Anlaşması ile tekrar düzenlendi. Anlaşma ile taraf devletlerin, deniz yetki alanları üzerindeki egemenlik haklarına vurgu yapıldı. Manş Denizi'nde, kıyı devletlerinin deniz yetki alanları, İngiltere ve Fransa arasındaki 1977 tarihli Tahkim Davası Kararı [1] ve 2013 tarihli Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanıyla sınırları çizilen deniz yetki alanıyla belirlendi.
Brexit Anlaşması hükümleri (m.500 vd.), İngiltere’nin deniz yetki alanlarında AB üyesi devletlerin balıkçılık faaliyeti gösterebilmelerine imkan tanıyor. Ancak anlaşmada yer alan, Guernsey ve Jersey adalarının deniz yetki alanlarına ilişkin düzenlemeler “balıkçılık krizi” olarak isimlendirilen krizin ana sebebini oluşturuyor. Anlaşmayla, ilgili ada sularında ancak 01.02.2017 ile 31.01.2020 arasında balıkçılık faaliyeti yürüttüğünü ispat edebilen Fransız balıkçı gemilerine faaliyet izni (ruhsat) verileceği düzenleniyor. Fransız balıkçıların bu tarihler arasındaki faaliyetlerini ispat edemedikleri iddiası ve bu iddiaya dayanarak başvurularının reddedilmesiyle iki devlet arasında ihtilaf ortaya çıkmıştı. Karşılıklı görüşmelerin sonuç vermemesi, Fransız balıkçı gemilerinin Jersey adasını ablukaya alması, Fransa’nın bu adaya sağladığı elektrik arzını kesmeye dönük tehditleri, neticesinde ise iki devlete ait donanma gemilerinin devreye girmesiyle kriz derinleşti. İki devlet arasında yapılan görüşmelerden halen bir sonuç çıkmış değil. [2]
Balıkçılık krizinin merkezinde bulunan ve Fransa kıyılarına yakın adalara ait kıta sahanlıklarının sınırlarına ilişkin İngiltere ve Fransa arasında yaşanan ihtilaf, 1970’li yıllarda bir tahkim yargılamasına konu olmuş ve yargılama 1977'de sonuçlanmıştı. Tahkim yargılaması sırasında Fransa, kendi kıyılarına yakın Kanal adalarının kıta sahanlığı için hakça bir sınır belirlenmesi gerektiği savını ileri sürerken, buna mukabil İngiltere ise eşit uzaklık ilkesine göre kıta sahanlığı sınırının belirlenmesi gerekliliğini savunmuştur. Diğer bir ifadeyle İngiltere, Fransa kıyılarına yakın İngiliz Kanal adalarından itibaren, Fransız kıyıları arasında eşit uzaklık prensibiyle kıta sahanlığının belirlenmesi gerektiğini ifade etmiştir. [3]
Türkiye’nin Ege’deki tezleri ile paralellik
İşte bu noktada Fransa'nın savları ile Türkiye’nin Adalar denizinde (Ege Denizi) ileri sürdüğü savların örtüştüğünü söylemek gerekir. Bu benzerlik, Ege Denizi'nin coğrafi açıdan özel niteliği ile Manş Denizi'ndeki durumun benzerliklerinden de kaynaklanıyor. Ege Denizi ihtilafında Yunanistan, iddialarını 1958 tarihli Cenevre Kıta Sahanlığı Sözleşmesi'ne dayandırarak, aynen kıta ülkesi gibi, adaların da ana karalar gibi tam kıta sahanlığına sahip olduğunu iddia ediyor. Yunanistan ayrıca kıta sahanlığının sınırlandırılması hususundaki iddialarını Cenevre Sözleşmesi'nin 6. maddesinde gösterilen eşit uzaklık ilkesine dayandırıyor ve Anadolu karası ile Yunan adalarının en doğusunda bulunan eşit uzaklık ilkesine göre belirleme yapılması gerektiğini ileri sürüyor. [4]
Yunanistan’ın adalara tam kıta sahanlığı verilmesi iddiası hakkında Prof. Kuran, bunun Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) 1969 tarihli Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı davası kararı dikkate alındığında hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir. Zira, Cenevre Sözleşmesi'nin ilgili maddeleri, karşılıklı veya bitişik kıyıları olan devletler arasındaki sınırlandırmayı düzenlememektedir. UAD, bu türde karşılıklı kıyıları olan devletler arasındaki sınırlamada, Cenevre Sözleşmesi'nin hükümlerinin kısıtlanabileceğini, bu hükümlerin mutlak uygulanma kabiliyetinin bulunmadığını ifade etmektedir.
Yunanistan’ın eşit uzaklık ilkesi iddiası da hukuka uygun değil. Zira Yunan adaları marifetiyle Anadolu’nun Ege Denizi'ne bakan yüzü, Yunan adalarının denize bakan yüzlerinin toplamından daha fazladır. Buna rağmen, Türkiye’nin Adalar denizinde kıta sahanlığına sahip olamaması gibi bir durum söz konusu oluyor ki bu hakkaniyet ilkesine tamamen aykırıdır. [4] Ayrıca karşılıklı kıyıları olan devletlerin kıta sahanlığının sınırlanmasında, tek taraflı sınırlama açıklamalarına hukuki anlamda itibar edilmiyor, tarafların anlaşmasıyla sınırlandırmanın yapılması esas kabul ediliyor. Bu husus Cenevre Sözleşmesi (m.6) ve 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nde (m.83) kabul edilmiştir. Adalar (Ege) denizi uyuşmazlığı çözümlenirken, hakça ilkeler, adaların özel durumu, Anadolu kıtasının doğal uzantısı sebeplerinin yanı sıra 1923 tarihli Lozan Anlaşması’nın Ege Denizi üzerinde kurmuş olduğu dengenin de muhafaza edilmesi şarttır.
Görüldüğü üzere Türkiye iddialarını hakkaniyet ve paylaşım üzerine dayandırmıştır. Cenevre Sözleşmesi'nin 6. maddesinde de özel durumların varlığı halinde hakça ilkelere göre sınırlandırılmanın yapılması öngörülmüştür. Türkiye, Ege Denizi'nde Meis gibi kıyılarına yakın ada ve kayalıklar hakkında, Fransa gibi hakkaniyet ilkesi gereği bu adalara azaltılmış kıta sahanlığı veya MEB tanınması ya da bazı adaların kara suları dışında kıta sahanlığı veya MEB’e sahip olmaması gerektiğini söylüyor. Çünkü bu adalar Türkiye kıyılarına çok yakındır ve eşit uzaklık çizgisinin yanlış tarafında konumlanmıştır. Bu özel durumlar sebebiyle Türkiye, ilgili adalara tam deniz yetki alanı tanınmasının mümkün olmayacağını ifade ediyor.
Eşit uzaklık ve hakkaniyet ilkesi
Fransa da Manş Denizi'nde yer alan adaların İngiltere’nin kıyılarından itibaren çizilecek eşit uzaklık çizgisinin yanlış tarafında, yani Fransız kıta sahanlığı üzerinde konumlanmış bulunmaları nedeniyle, bu adalardan itibaren eşit uzaklık ilkesinin uygulanmasının hakkaniyete uygun olmadığı ve bu adalara tam etki tanınmadan, çevresinde 3 mil kara suları ve buna ek olarak 3 mil kıta sahanlığıyla çevrelenerek uyuşmazlığın çözülmesi gerektiğini belirtiyor. Tahkim sonucunda verilen kararda, adaların özel durum oluşturacak niteliğe sahip olduğu ve eşit uzaklık ilkesinin uygulanması halinde Fransa aleyhine hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracağı, bu gerekçelerle iki ülke kıyısının esas alınarak orta hattın çizilip, adaların üzerinden atlayarak arkalarında Fransa'ya kıta sahanlığı haklarının tanınmasına karar verilmiştir.
Fransa’nın çelişkisi
Öte yandan, Fransa’nın, İngiltere ile arasındaki 1977 tarihli Tahkim yargılamasında iddialarını dayandırdığı ilkeler ile günümüzde Türkiye’nin Adalar denizinde ileri sürdüğü iddialar tamamen örtüşürken, Prof. Acer'e göre Fransa’nın açık açık Yunanistan’ın iddialarını Ege Denizi özelinde savunması, Fransa’nın hukuki bir çıkmazda olduğunun göstergesi.
Devletlerin uluslararası alanda ileri sürdükleri söylemler arasındaki belirgin tutarsızlıklar siyasi anlamda uluslararası toplum nezdinde önemli sonuçlar doğurabilir. Bunun yanı sıra yakın gelecekte Fransa’nın Manş Denizi adalarında yaşaması muhtemel “balıkçılık krizi” gibi derin ihtilaflarda Ege’de takındığı tutarsızlık hukuki sorunlarla karşılaşmasına sebebiyet verecektir. Uluslararası hukukun bir kaynağı olarak Hukukun Genel İlkeleri'nden birisinin de “Çelişkili Söylem Yasağı” olduğu bu neticede hatırdan çıkarılmamalı.
[1] https://legal.un.org/riaa/cases/vol_XVIII/3-413.pdf
[2] https://www.aa.com.tr/tr/analiz/fransa-ve-ingiltere-arasindaki-balikcilik-krizi-derinlesiyor/2390696
[3] Prof. Dr. Yücel Acer, “İki Benzer Bölge, İki Farklı Tutum Fransa’nın Doğu Akdeniz’deki Hukuki Çıkmazı”, Seta Perspektif, 2020 (297).
[4] Prof. Dr. Selami Kuran, Uluslararası Deniz Hukuku, Beta Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2014.
***
[Dr. Öğretim Üyesi Sezercan Bektaş, Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı]