İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılma kararı sonrası, ekonomide oluşacak artçı şokların hem İngiltere’de hem de AB'de uzun süre hissedilmesi bekleniyor. İngiltere AB’den ayrılıncagümrük ücretleri, kişi, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı gibi konularda uzun ve zorlu bir müzakere döneminin başlaması bekleniyor. Brexit durumunda İngiltere'nin AB ile mevcut ilişkilerini üyelik şartlarına uygun şekilde en az iki yıl daha sürdürmesi, bu sürede Londra ve Brüksel’in "yeni bir anlaşma" üzerinde çalışması planlanıyor. Serbest dolaşım Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (AET) 43 yıl önce üye olan İngiltere'nin birlikten ayrılmasıyla "serbest dolaşım" en önemli konu olarak öne çıkacak. İngiltere her ne kadar çok sayıda göçmenin ülkeye gelmesinden rahatsız görünse de aslında serbest dolaşım ekonomik olarak İngiltere'ye büyük fayda sağlıyor. İngiliz vatandaşlarının 2014 yılında herhangi bir vizeye tabi tutulmadan AB ülkelerine 44 milyon ziyaret gerçekleştirmesi bunu örnek olarak gösteriliyor. İngiltere'nin AB'den ayrılmayı seçmesiyle ülke vatandaşlarının AB içerisindeki seyahat özgürlüğü de tartışmalı hale gelecek. Birleşmiş Milletler verilerine göre, 2015'in ilk yarısı itibarıyla 1,3 milyon İngiliz vatandaşının diğer AB ülkelerinde yaşadığı tahmin ediliyor. Yurt dışında yaşayan İngilizlerin yaklaşık 309 bini İspanya'da, 255 bini İrlanda'da, 185 bini Fransa'da bulunuyor. AB ile ticaret Merkezi Londra'da bulunan araştırma şirketi Global Counsel'ın raporuna göre, İngiltere Avrupa ekonomisinin altıda birlik kısmını oluşturuyor. AB'nin toplam ihracatının onda biri ise İngiltere'ye gidiyor. İngiltere'nin Birlik'ten ayrılmasının farklı gümrük ücretleri nedeniyle sadece İngiliz ekonomisini değil aynı zamanda mal ve ürün ihraç eden AB ülkelerini de etkilemesi bekleniyor. İngiltere Ulusal İstatistik Ofisi (ONS) verilerine göre ise Avrupa, İngiliz ihracatçılar için pastadaki payın azaldığı bir pazar haline geliyor. 2000 yılında İngiltere'nin toplam ihracatının yüzde 60'ı AB ülkelerine yapılırken, bu oran 2005 yılında yüzde 58’e, 2010’da yüzde 54’e ve 2015 yılında yüzde 47’ye geriledi. İngiltere'nin AB’den ithalatı 2000-2015 döneminde yüzde 54 seviyesinde seyretti. Analistler, İngiltere'nin AB’den ayrılmasıyla İngiliz sterlininin yaklaşık yüzde 15-20 bir değer kaybı yaşayabileceğini öngörüyor. İngiltere’de halihazırda bazı anket şirketlerinin sonuçlarında, ayrılık yanlılarının birkaç puan önde görünmesi bile sterlin üzerinde baskı ve oynaklık yaratmaya yetiyor. Merkez Bankası uyardı İngiltere Merkez Bankası (BoE) Başkanı Mark Carney, AB referandumuna ilişkin görüş belirtmekten kaçınmaya çalışsa da para politikasında oluşabilecek baskıların altını çizerek, her tür senaryoya ilişkin hazırlık yapmak durumunda olduklarını belirtiyor. Merkez Bankası büyüme tahminini bu yıl için yüzde 2,2'den yüzde 2'ye, 2017 yılı için yüzde 2,4’ten yüzde 2,3’e, 2018 yılı için yüzde 2,5’ten yüzde 2,3’e düşürdü. Merkezi Londra'da bulunan Mali Çalışmalar Enstitüsü (IFS) açıklamasında da İngiltere'nin AB'den ayrılmasıyla, iki yıl boyunca bazı yeni kemer sıkma tedbirleri uygulamak zorunda kalabileceği uyarısında bulunuldu. İngiltere'nin Brexit sonrasında oluşabilecek şoklarla mücadele edebilmek için yeni bazı kesintilerin uygulanmasına ya da mevcut kesintilerin artırılarak devam ettirilmesine ihtiyaç hissedilebileceği kaydedilen açıklamada, İngiltere'nin AB'den ayrılmasının, 2019-2020 dönemine kadar kamu finansmanına 20 ile 40 milyar sterlin arasında bir maliyetinin olabileceği belirtildi. Geçen ay Londra'yı ziyaret eden IMF Başkanı Christine Lagarde, İngiltere'nin AB'den ayrılması durumunda dış finansmanda keskin bir düşüşe bağlı olarak sterlinin önemli ölçüde değer yitirebileceğini, yatırım ve tüketimde büyük daralma olabileceğini söylemişti. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) raporunda da benzer şekilde, İngiltere'nin AB'den çıkması ülkenin ekonomik büyümesinin yavaşlayacağı uyarısı yapıldı. OECD projeksiyonunda, İngiltere'nin AB’den ayrılmasının oluşturacağı "belirsizlik ortamının" 2018 yılının sonlarına kadar devam edebileceği, bu durumun yatırımcı güveninin ve yatırımların azalmasına neden olabileceği kaydedildi. Raporda ayrıca İngiltere'nin AB dışında kalmasıyla ülkenin ekonomik büyümesinin 2020’ye kadar yüzde 3 azalabileceği savunuldu. İngiltere'nin AB dışında kalması sonucunda daha kısıtlayıcı ticari düzenlemelere maruz kalacağı, rekabet gücünün ve doğrudan yabancı yatırımların azalacağı vurgulandı. İngiltere Başbakanı David Cameron üç yıl önce referandum sözü vererek açtığı Pandora'nın kutusunu 23 Haziran’da kapatabilmeyi umuyor. Cameron, liderliğini yürüttüğü AB kampanyasında belki de bu zamana kadarki en net uyarıyı yaparak, ayrılmanın "ekonominin altına bomba koymak gibi olacağını" dile getirmişti. Merkezi ABD'de bulunan finans kuruluşu JP Morgan'ın Üst Yöneticisi (CEO) Jamie Dimon ise İngiltere'nin AB'den çıkmasının ülkedeki operasyonlarında çalışan 4 bin kişinin işini kaybedebileceğini belirtti. İngiltere Maliye Bakanı George Osborne ile eski Maliye Bakanı Alistair Darling de AB referandumunda ayrılma yönünde kampanya yürütenlerin herhangi bir ekonomik planlarının olmadığını savunmuştu. Ancak bu açıklamalar İngiltere halkını ikna etmeye yetmedi. Ayrılık kampanyasının liderliğini yürüten Londra'nın eski Belediye Başkanı Boris Johnson, AB’den ayrılmanın ülke ekonomisi için etkilerinin pozitif olacağını öne sürse de Londra'nın finans merkezi "City of London" Belediye Başkanı Lord Alderman Jeffrey Mountevans, Johnson ile aynı fikirde değil. Lord Mountevans, "AB, İngiltere için son derece önemli. Son derece açık bir şekilde, finans merkezi olarak biz AB içerisinde kalmak istiyoruz. Dünyanın en önemli finans merkezlerinden biri olarak üyeliğimiz bizim için son derece önemli. Londra'nın 500 milyonluk ortak pazara erişimi önemli." şeklinde konuştu. İngiltere'nin finans merkezi City of London, 2014 verilerine göre ülke ekonomisine yılda yaklaşık 46 milyar sterlin seviyesinde katkı sağlıyor. Finans merkezi, Londra ekonomisinin yüzde 14'ünü, ülke ekonomisinin de yüzde 3'ünü oluşturuyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P) açıklamasında, İngiltere'nin AB'den çıkmasıyla İngiliz sterlinin uluslararası rezerv para birimi olma özelliğinin riske girebileceği uyarısında bulunuldu. Açıklamada, "İngiltere’nin AB’den ayrılması yabancı yatırımları ve diğer sermaye akışlarını engelleyerek sterlinin rezerv para birimi statüsüne riske sokabilir." görüşüne yer verildi. Bir başka kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s'in Mart ayında yapılan değerlendirmesinde de sandıktan Brexit çıkması halinde ülkenin kredi notu görünümünün potansiyel olarak "negatife" çekilebileceği vurgulanmıştı. Değerlendirmede, İngiltere'nin Birlik'ten çıkışının belirsizliği artıracağı, ekonomik büyümeyi orta vadede zayıflatacağı kaydedilmişti. Öte yandan geçen ay Japonya'da yapılan G7 Zirvesi'nin sonuç bildirisinde, "Birleşik Krallık'ın AB'den çıkması küresel büyüme ve dünya ekonomisi için ciddi tehdit oluşturacaktır." ifadesi kullanılmıştı.