Türkiye genelinde yüzbinlerce işyeri kapatıldı, Korona virüsünün
yayılımını azaltmak maksadıyla, belli ki durdurmak imkânsızdı…
Yapılacak en doğru adım kalabalık ortamlarda insanların birbirine
virüsü bulaştırmaması için mesafeler koymaktı.
Kısmen başarılı olsak da virüsün ortaya koyduğu tehdidin ne
anlama geldiğini tam anlamış değiliz, muhakkak farklı
psikolojilerde umarsız ve sorumsuz davranış sergilememizin birçok
nedeni vardır.
Ne var ki sebeplere karşı anlayış ya da savunduğumuz değerlerde
çelişiyoruz.
Evet genç nüfusta daha az etkili ancak yaşlılarımız ciddi
tehlikede,
Dünyada yaşananları sanki filim izler gibi izliyoruz, korkuyoruz
korktukça, korkularımızı yaşama devam ediyoruz.
Bana, bize bir şey olmaz paranoyasında boğuluyoruz.
Bilinmeyen bir metanet ve ihmalkarlık içinde hala herkes
bir yerlere yetişmenin derdinde…
Otoyollarda hala trafik tıkanıyor, vatandaş toplu ulaşımdan
şahsi arabalara indirgenmiş durumu, yollar tıklım tıklım!
Dün bir açıklama çıktı virüs 3 saat havada asılı kalabilir, yani
sen arabanın içinde otoyolda devam etsen de öndeki araçlardan
hapşıran birinin açık camdan dışarıya bıraktığı milyonlarca virüsün
içine dalıyorsun. Sadece sen değil tüm sevdiklerinle birlikte…
Kısacası sen aracının güvenilir, temiz olduğunu iddia
edemezsin.
Devlet gerekli önlemleri alıp hızlı aksiyonlar alırken
vatandaşın buna uyduğunu söyleyemeyiz, normal zamanlarda evden
çıkmayanların içeri giresi yok.
İngiltere’nin virüsle mücadelede savunduğu doğal bağışıklık,
yani herkes bu virüsü azar azar alacak ölen ölür kalan sağlar
bizimdir anlayışından cayalı üç gün olmuş ve ciddi ekonomik ve
sosyal önlemler alırken;
Doğal bağışıklığı halkımız çoktan kabul etmiş görünüyor.
Sıkıntı şu: dünyayı tehdit eden bu virüsü tanımıyoruz ve zaman
ilerledikçe hangi sürprizleri yapacak, şekil değiştirirken hangi
kriterlerde kaç tane şekle bürünecek?
Toplum olarak yaşlısını değer görüp onun hayatımızda koyduğumuz
yeri öve öve bitirmezken, anamızı babamızı, ebeveynlerimizi dipsiz
kuyuya biraz daha yaklaştırdığımızın farkında değiliz.
Evet bu güncel durumla yaşamasını öğreneceğiz ancak savaşmasını
da bilmeliyiz.
Basit kural: mecbur değilsen evinde kal, dışarda geçirdiğin her
saat eve kapanma sürecini uzatacak, sevdiklerini, işini, aşını
mahvedecek.
Hayat okulsa, hayatın teneffüsleri de olmalı, koşturmalarınıza
bir süreliğine ara verin. Hayatı biraz daha yavaşlatıp kendimize ve
sevdiklerimize zaman ayırın.
Verdiğimiz bu zaman ülkemize bu hastalıkla savaşta zaman
kazandıracaktır, unutmayın, hiçbir ülke sağlık sistemi bu denli bir
salgının İtalya’daki yayılma hızına yetişemezdi.
En çokta kendimizi ihmal ederek yaşadık, hep yetişmeye çalıştık,
sorsalar nasılsın cevap: hep aynı koşturmaca ne olsun…
İşlerimiz hiç bitmedi, ihtiyaçlarımız da, olmasa da olur
diyemedik kendimize
Evine yabancı, eşine uzak, çocuğunun büyümesine bile
yetişemedin, sorsalar ne anladın dünyadan, çoğunlukla geldi geçti
deriz.
Boşa geçmesin hayatlar, kendi sorumsuzluklarımızda kimseyi
mahkûm etmeyelim hastane koridorlarına. Bu seferde kendini
düşünmüyorsan sevdiklerini düşün. Onlarla gerçekten yaşamak için
zaman buldun değerlendir.
Unuttuğun komşuluklarını hatırla. Merak et etrafında sana
ihtiyacı olan var mı?
Uzun süredir konuşmadığın dostlarını ara, biriktirdiklerini
dostlarınla paylaş, dört duvar arasında dünyanı genişlet,
okuyamadığın kitabınla buluş, izlemek istediğin filmlerde kaybol.
Korkuyu değil umudu dağıt, ama uzaktan.
Bugün tek başımıza biz olabiliriz. Bizim için sende süreci
kolaylaştır. Sabah akşam doktorları değil hayatını dinle.
Yok bu anlattıkların bana uymaz diyorsan, kendini dağa,
bayıra vur, yada gir ormanın içine bir daha çıkma…