İngiliz BBC Seyahat yazarı Elizabeth Warkentin, geçtiğimiz yıllarda Türkiye'nin hayalet köyü Kayaköy'ü merak etti ve yola koyuldu. Warkentin, Kayaköy için "1923'te Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan nüfus mübadelesi anlaşmasına kadar Müslümanlarla Hristiyanlar Kayaköy'de uyumlu bir hayat sürüyordu.Bugün ise bir hayalet köye dönüşen bu yer, eski güzel günleri hatırlatan dokunaklı bir simgeye dönüşmüş" diyor. Warkentin, Kayaköy'ü gezdi ve gözlemlerini paylaştı. İşte bir İngiliz'in gözünden Kayaköy...Kayaköy, Türkiye’nin güneybatı kıyılarında Fethiye yakınlarında bulunuyor. Hisarönü’ndeki İngiliz publarına, dans kulüplerine ve dövme salonlarına birkaç kilometre mesafede. Ancak oralar turistle kaynarken Kayaköy’e uğrayanların sayısı çok az. Beni oraya çeken ise bu terk edilmiş köyün tam da bu gizemli havasıydı.Köy, bir tepenin yamacında kurulmuş. Otlarla kaplı patikalardan geçip kırılmış taş basamakları tırmanırken, çam, nar ve incir ağaçları arasında, akşam güneşinin bal rengi ışığı altında 300-400 kadar taş evin kalıntılarını görüyorum. Yaşamın sürdüğü vadinin aşağı kısımlarından ise acıklı bir Türkçe şarkının yankıları ulaşıyor. Yunanistan’da duyduğum türküleri hatırlatıyor.Bir saati aşkın zorlu bir tırmanışın ardından yamacın diğer tarafına geçince Ölüdeniz kıyılarını ve göz alabildiğine uzanan Akdeniz’i görüyorsunuz.Kayaköy, eski adıyla Levissi, 1923’e kadar 10 bine yakın kişinin yaşadığı canlı bir bölgeydi. 14. yüzyılda kurulan köyde Anadolu Müslümanları ile Yunan Ortodoks Hristiyanları uyumlu bir yaşam sürdürüyordu. Müslümanlar Kayaköy’ü çevreleyen vadinin aşağı kesimlerinde yaşıyor, geçimlerini çiftçilikten sağlıyordu. Yamacın üst kısımlarında yerleşmiş Hristiyanlar ise zanaatkarlıkla uğraşıyordu.Her iki toplum yakın ilişki ve dayanışma halinde yaşıyordu. Hristiyanlar ve Müslümanlar düğünlerde ve dini bayramlarda birbirine yiyecek ve şeker dağıtıyor, Müslüman çalgıcılar Ortodoks bayramlarında enstrümanlarını çalıyor, Paskalya kutlamalarında güreş turnuvaları düzenliyordu. Çocuklar sokaklarda birlikte koşturuyor, erkekler köy kahvesinde toplanıp tespih çekiyor, nargile içiyor, tavla oynuyordu.Ama 1919-23 yıllarında Türkiye ile Yunanistan’ın savaş halinde olduğu Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Kayaköy’ün 6500 Hristiyan yerlisi birdenbire köyden ayrıldı. Çünkü iki ülke arasında mübadele anlaşması imzalanmış, Türkiye’nin Hrisitiyan vatandaşları ile Yunanistan’ın Müslüman vatandaşları arasında nüfus değişimi yapılmıştı. Bunun ardından Levissi, Kayaköy adını aldı.Fethiye’de bir kebap restoranı işleten Naci Dinçer’in babası, Yunanistan’ın Doğu Trakya bölgesinden Türkiye’ye geldiğinde beş yaşındaymış. Kayaköy’deki Müslüman komşuları Hristiyanların gönderilmemesi için hükümete dilekçe bile göndermiş, ama işe yaramamış diye anlatıyor Dinçer.Yerini yurdunu Kayaköy ve Fethiye’de bırakıp Yunanistan’a göçen Hristiyanlar, Atina’nın 40 km kuzeydoğusunda, eski yurtlarına benzettikleri bir bölgeye yerleşti. Yunanistan’dan Türkiye’ye göçen Müslüman çiftçiler ise Kayaköy’e yerleşmiş, ancak dağ yamacını tarıma uygun bulmadıkları için bu köyü terk etmiş, aşağılara yerleşmişlerdi. 1957’deki bir deprem ise binaların çoğuna hasar vererek köye son darbeyi vurdu. Vadinin alt kısımlarındaki evler ve işyerleri tamir edildi, ama tepedeki evler öylece bırakıldı. Bugün Kayaköy tamamen terk edilmiş durumda, 1923’teki kitlesel göçün getirdiği ekonomik ve kültürel yıkımdan kurtulamadı. Köydeki evler, okullar, dükkanlar, kilise, vb. her şey yıkıma terk edildi. Ama hiç değilse Kültür Bakanlığı köye müze statüsü vererek bölgeyi yeni inşaat projelerinden korumuş oldu.Bir zamanlar burada yaşamış insanların yokluğunun en yoğun hissedildiği yer, köydeki kilisenin kalıntılarıydı. Duvarlarındaki freskler solmuş, kubbeli tavanı ve kemerli avlusu hem zamanın hem de yağmacıların acımasız izlerini taşıyordu.Dinçer hem Yunanistan’da hem de Türkiye’de birçok yeri dolaşıp mübadeleye uğrayanları ve onların torunlarını ziyaret etmiş. “Kayaköy, barış içinde birlikte yaşamın simgesi” diyor. Fakat bu köy aynı zamanda kültürler arası uyumun ve bazı yönleriyle de var oluşun kendisinin ne kadar hassas bir şey olduğunu hatırlatıyor acı bir biçimde.