İngiliz gazetesinden şok soru
Abone olİngiliz Gazeteleri, Irak savaşını yorumlayan haberlerde müttefik güçlerine sordu: "Neden Misket bombaları kullanıyorsunuz.."
İngiliz gazetelerinde bugün yer alan haber ve yorumlarda, Bağdat
senaryoları, savaş sonrası planlar ağırlıklı olarak ele alındı.
Times gazetesi, "müttefiklerin asıl sorununun, zaferin tanımında
kendini gösterebileceğini" yazdı. Savaşın mutlak neticesinin belli
olduğu görüşündeki gazete, "Ama önceden kestirilemeyecek nokta,
sadece zamanlaması değil, rejim değişikliğinin nasıl şekil alacağı.
Bu hızı koruyup, ustalıkla Bağdat'a girsinler mi, yoksa şehri
yavaşça kuşatıp, takviye güçlerin gelmesini mi beklesinler?Bu,
Amerikan tarafının şu anda yaşadığı ikilem. Verilecek hüküm
Cumhuriyet Muhafızları'nın durumuna ve atacağı muhtemel adımlara
ilişkin askeri istihbarata dayanacak" denildi. Gazete tek sorunun
bu olmadığını, zaferin, Bağdat'ta neyin ele geçirildiğine bağlı
olduğunu yazdı. Başyazıda, Bağdat'taki resmi binaların ele
geçirilmesinin yeterli olmayacağı belirtildi. Gazeteye göre, Saddam
Hüseyin'e ne olduğu savaşın sonucunu göstermesi açısından hayati
önem taşıyor. Daily Telegraph, Amerikan yönetiminden bu konuda
gelen işaretleri değerlendirerek ABD Başkanı George W. Bush'un daha
dün Saddam Hüseyin ve adamlarının savaş suçlusu olarak
yargılanacağı vaadinde bulunduğuna dikkat çekti. Bağdat'ın düşmesi
öncesinde bir pazarlık yapılacaksa, Amerika'nın, kayıtsız şartsız
teslim olmanın dışında bir seçeneği kabul etmeyeceğini belirtti.
Gazete, İngiltere Başbakanı Tony Blair'in de "kayıtsız şartsız
teslim olma" meselesini kararlılıkla dile getirmesi gerektiğini
savundu. "ZAFER SONRASI NELER OLACAK?" Financial Times, tarifi ve
şekli ne olursa olsun zaferden sonra ne olacağı konusunu ele aldı.
Brüksel'de Rusya, Avrupa Birliği ve NATO'ya mensup ülkelerin
bakanlarıyla görüşen Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın,
"Irak'ın yeniden inşası için bütün uluslararası toplumun desteğine
ihtiyaç olacağı" açıklamasına dikkat çeken gazete, savaş sonrası
Irak'ın değişik aşamalardan, çeşitli kurumsal düzenlemelerden
geçmesi gerektiğini herkesin kabul ettiğini belirtti. Başyazıda,
Amerikan Savunma Bakanlığı'nın önce emekli General Jay Garner'ın
başkanlığında bir yönetim kurulmasını, sonra Irak'ın kendi geçici
idaresinin iktidarı ele almasını istediği kaydedildi. Gazeteye
göre, Garner'ın Birleşmiş Milletler'in otoritesi altında görev
yapmasını Amerika kabul etse, sorun olmayacak. Gazete, "Kuşkular,
Pentagon'un kendine yakın sürgündeki Iraklılardan bir yönetim kurma
arzusunda olduğu yönünde" diye yazdı. Financial Times, İngiltere
Başbakanı Tony Blair'in, Afganistan'da Taliban devrildikten sonra
düzenlenen konferans modelinin Irak'a da uygulanması önerisini
savundu. Birleşmiş Milletler'in düzenleyeceği ve Iraklıların temsil
edileceği, kuruluş sürecinin esaslarının belirleneceği bir toplantı
gerektiğini kaydeden Financial Times, savaş sonrası rejimin
meşruiyetine giden yolun buradan geçtiğini savundu. Guardian
gazetesi, Başkan Bush'a yakınlığıyla tanınan Amerikalı bir
Evangelist grubun, Irak'ta insani yardım dağıtırken misyonerlik
faaliyeti yürütmeyi amaçladığını yazdı. Gazeteye göre, Kilise
müdavimlerinden toplanan bağışlarla güçlü bir yardım teşkilatına
sahip olan Vaiz Franklin Graham, İslam düşmanlığıyla tanınıyor.
Gazeteye göre, Vaiz Graham bu yorumlara karşı çıktı ve "Bir bardak
soğuk suyu onlara uzatmak, Hıristiyanlığın hayırseverliğini
göstermeye yeter, ayrıca dine çağırmaya gerek yok" dedi. Ama
merkezi Washington'da bulunan Amerikan-İslami İlişkiler Konseyi
adlı bir sivil toplum kuruluşundan İbrahim Hooper, Graham'ın insani
yardımı bir kılıf olarak kullandığını, asıl amacın Müslümanları
Hıristiyanlığa geçirmek olacağını belirtti. "NEDEN MİSKET BOMBALARI
KULLANILIYOR?" Independent başyazısında "Madem bunun meşru bir
savaş olduğu söylendi niye misket bombaları kullanılıyor?"
başlığını kullandı. Yazıda,"Çarpışmalarda aktif olarak görev
almayan kişilere her koşulda insanca muamele edilmelidir. Bu sözler
1949'da Cenevre'de imzalanmış olan Savaş Döneminde Sivillerin
Korunmasıyla İlgili Sözleşme'nin başlangıç bölümüdür. Pratikte ne
anlama geleceğine dair tartışmaların sonu yok ama ilke, net. Kara
mayınlarının yıllarca sivillere yönelik bir tehdit oluşturarak bu
ilkeye aykırı olduğu noktasında da dünyada bir genel kabul var.
1997'de Ottawa Sözleşmesi ile bu silah yasaklandı. Amerika imza
koymadı ama politikası, bunları kullanmama yönünde" denildi.
Independent, misket bombalarının da iki açıdan kara mayınlarıyla
aynı özellikte olduğunu savunarak birincisinin, ayrım
gözetmemeleri, ikincisi patlamadan toprak üzerinde kalarak mayın
etkisi göstermesi olduğunu yazdı. Gazeteye göre, Kızılhaç Kosova'da
savaş sırasında ölen çocuklardan daha fazlasının araziye yayılan
misket bombalarının parçalarıyla gerçekleştiğini tespit etti.
Independent gazetesi, bu tür mühimmatın savaşta kullanılmasının
meşru olmadığına inandığını belirtti ve sadece askeri hedeflere
karşı da olsa, Irak savaşında kullanıldığını yazdı. Gazete, aynı
hükmün indirgenmiş uranyum içeren mühimmat için de geçerli olduğunu
belirtti. Yazıda, "Cenevre Sözleşmesi'nin bir hükmü de, savaşlarda
gerekli asgari kuvvetin kullanılması. Ve bu da adil bir savaşın
şartı" denildi. Guardian'da köşe yazarı John O'Farrel, Washington
Özgürlük Derneği adlı bir örgütün, aşırı sağcı Cumhuriyetçi bakış
açısına sahip olduğunu ve Başkan Bush'un dış politikasını
etkilediğini yazdı. Guardian yazarının mizah katarak bu derneğe ait
olduğunu söylediği ama kurgu olduğu belli olan bildiride şöyle
denildi: "Derneğimiz dış politikamızın hür teşebbüs ilkeleriyle el
ele yürütülmesinden yanadır. Bu savaşı Amerikan özel teşebbüsü
yerine Federal Hükümet'e yaptırıyoruz. Merkezi hükümetlerin
üstlendiği savaşlar federal vergilerin yükselmesini gerektiriyor ki
bu da Amerikan askeri personelinin hayatını tehlikeye attığı davaya
aykırı. Hür teşebbüs savaş faaliyetinde askerlerin, hem federal
bürokrasi tarafından zincirlenmemiş, hem de Cenevre sözleşmesi gibi
önemsiz, aşırı düzenlemelerle eli kolu bağlanmamış olacak."