İnce, yazdıklarına pişman olmuş!
Abone olÖzdemir İnce, önceden yazdığı yazılarını bir kitap haline getirdiğini söylüyor. Ama İnce, kendi yazılarını yeniden okuduğunda üzüldüğünü söylüyor. İnce, neden üzülüyor?
Hürriyet gazetesi yazarlarından Özdemir İnce yeni çıkan kitabını
tanıtıyor. İnce'nin kitabını eski köşe yazılarından oluşturmuş.
İnce, köşesinde bu yazıları yazdığına bin pişman olduğunu ifade
ediyor. Peki, Özdemir İnce bu yazıları kitap haline getirirken
neden pişman olduğunu okurlara söylüyor?
Yazmasam olmazdı
Yazmasam Olmazdı benim yeni kitabımın adı. Doğan Kitap tarafından
yayınlandı. Kitap yeni ama yazılar yeni değil.
Söz ve Yazı (1992, 1993), Tarih Bağışlamaz (1994) ve Çile Törenleri
(1995) adlı kitaplarımın tek kitapta toplanmasıyla ortaya çıktı
Yazmasam Olmazdı.
Kitapta yer alan yazıların ilki Ağustos 1984’te ‘Bilim ve Sanat’
dergisinde, sonuncusu ise Kasım 1994’te ‘Varlık’ dergisinde
yayınlanmış. Demek ki 10 yıllık bir zaman dilimini kapsıyorlar.
Yazıların yaşları 21 ile 11 arasında.
Bu yazıları yazdığım sırada şu anlamsız ‘köşe yazısı’ dedikleri
‘Fıkra’ yazmıyordum henüz. Aylık edebiyat dergilerinde yazıyordum.
Yazılarım o sıralar artık edebiyatın sınırlarını taşıp politika ile
ilgilenmeye başlamıştı. Bu yazıları yayınlayan edebiyat
dergilerinin yöneticilerine teşekkür etmek istiyorum.
Bu yazıları yazmasaydım olmazdı! Bu yazıları yayımlayamasaydım
çıldırırdım.
*
‘Yazmasam Olmazdı’ya yazdığım önsözün bir bölümünü sizlerle
paylaşmak istiyorum:
‘480 küsur sayfalık kitabı bir kez daha, bir yabancının yazıları
olarak okurken, Türkiye’de ‘zaman’ olmadığını, zamanın geçmediğini
fark ettim.
Türkiye’de her şey tekrar ediyor: Olaylar tekrar ediyor, sorunlar
tekrar ediyor, politikacılar tekrar ediyor. Her alanda: Politikada,
sanatta, edebiyatta.
Zaman yatay değil Türkiye’de, düşey... Süreç olarak yayılmıyor,
katman katman yığılıyor. Ve bütün katmanlar birbirinin tekrarı.
Düşüncenin ve felsefenin, sanat ve edebiyat yapıtlarının en büyük
düşmanının zaman olduğu söylenir ama (olmadığı için) zamanın düşman
etkisi görülmüyor bu yazılarda.
Bu nedenle, 1984-1995 yılları arasında yazdığım yazılar aradan
geçen yıllardan sonra da fırından yeni çıkmış gibi taptaze.’
*
‘Örneğin DP (Demokrat Parti), AP (Adalet Partisi), ANAP ve DYP gibi
kendilerinin merkezde ve merkez sağda olduklarını ileri süren ya da
öyle oldukları kabul edilen partilerin trajedilerini Merkez Sağın
Trajedisi adlı bir inceleme makalesinde ele almışım: Bir partinin
merkez ya da merkez sağ partisi olabilmesi için statüko ve düzen
partisi olması gerektiğini; bu partilerin cumhuriyet ve
cumhuriyetin laiklik ilkesine bağlı olmalarının zorunluluk olduğunu
yazmışım. Bu partilerin 1946’dan itibaren aşırı milliyetçi ve
İslámcı görüşleri bünyesinde barındırdıklarını ve bu görüşlerin
limonluğu görevini üstlenmiş olduklarını söylüyorum. Ve bir uyarıda
bulunuyorum: Merkez sağ partiler, aşırı milliyetçi ve İslámcı
görüşlerden kendilerini arındırmalıdır, politikalarını bu
görüşlerle yarışan herhangi bir eksene oturtmamalıdır; bu partiler
cumhuriyetin partileri olmalıdır, yoksa kendi elleriyle canavar
haline getirdikleri hareketler tarafından yozlaştırılırlar ve
yutulurlar.
Baktığım fal ne yazık ki 10 yıl içinde gerçekleşti.’
*
‘Yazmasam Olmazdı’da ileri sürdüğüm düşünce ve tahminlerin
gerçekleşmesi, gerçekleşiyor olması beni alabildiğine mutsuz etti.
Yazdıklarım keşke eskiseydi, zaman tarafından zamanaşımına
uğratılsalardı gerçekten mutlu olurdum.
15-20 yıl önce Öğrenim Birliği Yasası’nın (Tevhid-i Tedrisat
Kanunu’nun) iktidarlar tarafından yozlaştırıldığını yazıyordum
(s.194); şimdi, günümüz iktidarı adı geçen yasayı ortadan kaldırmak
istiyor.
15-20 yıl önce, İslámcı partilerin meslekleri dinselleştirmeyi,
imam-valiler, imam-mühendisler, imam-diplomatlar, imam-öğretmenler
üretmeyi amaçladıklarını yazıyor ve bu büyük tehlikeyi haber
veriyordum (s.195). 2004 yılında mesleklerin İslámileşmesi
operasyonu tamamlanmak üzere...’
‘Başka zaman ve ortamlarda, yazarın öngörülerinin gerçekleşmesi ona
gurur verir, ama ben bu nedenle boğuntudan başka hiçbir şey
duymuyorum.’
‘Edebiyat dünyasında yapıtın ticari maddeye dönüşmesine engel
olunmazsa, yazarın yapıtın önüne geçerek yazınsal metni
hiçleştireceğini yazmışım Yazmasam Olmazdı’da... O da oldu.
Gazetelerin televizyonlaştıkça okur yitireceğini düşünmüşüm, o da
oldu.’
Gazetelerin magazin servislerinin ve reklamın eleştirinin ve
eleştirmenin yerine geçeceğini öngörmüşüm. Bu da
gerçekleşti.
*
Baktığım siyasal, toplumsal ve edebi falın on-yirmi yıl içinde
gerçekleşmesi, gerçekleşiyor olması ürküttü beni. Ya şom ağızlı
baykuşun bütün söyledikleri gerçekleşirse?... YAZI:HÜRRİYETİM